28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
“Al sana açılım” dedi doğa!.. Yıktı geçti, evleri, yolları, köprüleri, insanları insanları!.. Yine de söyleyenler var: “Allah’ın işine ka- rışılmaz. Takdiri ilahi...” Peygamber bile ne de- miş: “Eşeğini önce bir sağlam yere bağla, son- ra Allah’a dua et.” Akıl vermiş insanlara!.. Bir Holivut filmini anımsadım. Elizabeth Tay- lor’un başrolünü oynadığı “Filler Geçidi” idi adı... Zengin bir Amerikalı, Afrika’nın güzel bir ye- rinde bir çiftlik kurmuş, bir malikâne yaptırmış, koca duvarlarla her yanı kapatmış... Yerli halk- tan biri uyarmış: “Bu yol fillerin geçtiği yoldur. Yüzlerce yıldır oradan geçip su içmeye gider- ler, git başka yerde kur çiftliğini...” Adam dinlememiş. Yıllar geçmiş... Bir gün en azgın filin öncülüğündeki filler ordusu, o görkemli çiftliğin güçlü duvarlarına bir yüklenmiş, birkaç dakikada her yeri toz duman etmiş... O film, biz- lere bir doğa dersi verir gibi bu olayı anlatıyor- du... On beş yıl önce de o yörede yaşandı sel fe- laketi... Ama kimse bir şey yapmak gereğini duy- mamış. Tam on beş yıl, bu arada AKP’li üç be- lediye başkanı göreve gelmiş. Tayyip Erdo- ğan’dan Kadir Topbaş’a... Tayyip Bey, bu gö- revde o kadar başarılı olmuş ki, yetmemiş, bir de Türkiye’nin başbakanı oluvermiş... Beledi- yedeki kadrosunu da bakanlıklara atamış... On beş yıl önce doğanın verdiği derse kulak vermeyen Tayyip’ler, Topbaş’lar da sorumlu de- ğilse bu felaketten, kim sorumlu? Derseniz ki bu kişiler sorumluluk nedir bilmez! Trenler devrilir, kıyametler kopar, şehit üstüne şehitler yaşanır... “Doğa felaketi” der geçerler! Üstelik suçu da insanlarda bulurlar. Niye yanlış yerlere ev yap- mışlar, niye bile bile ters işlere kalkışmışlar... Su- çu başkasına atmak en kolay yoldur. Sen kol- tuğunu yitirme, ama insanlar doğanın, terör çe- telerinin eliyle ölüp gitsinler; sen hiç sıkılmadan görevini sürdürmeye bak!.. Demokrasi, AB’lere girmek, uygarlık, çağ- daşlık diyoruz... Ama bunlar lafta kalıyor! Hal- kımızın büyük bölümü açlık çizgisinden de aşağılara kaymakta... Bir iş, bir aş diye yığın- lar birbirini tepelemekte... Yüzde iki kuruş zam verenler ise, keselerini doldurmakta, yetmez deyip daha da, daha da, istemekte! Bütün bun- ları halkımız görmekte, ama bir korku impa- ratorluğunun dehşetini duyduğu için şimdilik sesini çıkartmamakta. “Ah elim kırılsaydı da bu adamlara oy vermeseydim” diyerek kurtuluş gününü beklemekte... Gazetelerde koca koca resimler, felaketin bel- geleri... Sel gelir götürür derken, bir gün dep- rem de gelir, İstanbul’u silip süpürür. İlk elde kırk elli bin insanımızın öleceğini uzmanlar söylemiyor mu? Bir de yağmacıları eleştiriyorlar! Gerçek yağ- macılar ortalıkta gezerken selin yakıp gittiği dö- küntüleri toplayan fakir fukarayı kınamak sizin haddinize mi? İyi yapıyorlar, hiç değilse ortalı- ğı temizliyorlar! Çöpçülere iş çıkartmıyorlar, hiç değilse... Ne Başbakan’ın ne de sorumlu bakanların gö- revlerinden ayrılmak gibi bir düşünceleri yok! Be- lediye Başkanı Topbaş’ın ise hiç yok!.. Varsın bugün sel gelsin, yarın deprem, öbür gün yan- gın!.. Önemli olan, değerli olan kendileri, çevrele- ri, özel hesapları! Zenginliklerine yeni zenginlikler katmaları... CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Al Sana Açılım! PENCERE Herkes İsmiyle Müsemmadır... Hava sıcak, bizim çocuklar arada bir bahçeye çıkıyorlar, birkaç kişi toplanmış dünya ahvalini ko- nuşuyorlar... Seslendim: - Hikmet!.. Hikmet Çetinkaya baktı: - Geliyorum abi!.. Toplulukta adı Hikmet olan kişi Çetinkaya idi, kırk yıllık Cumhuriyetçi... İnsanlar adlarıyla çağrılırlar, yoksa iş karışır, ‘Sü- leyman’ diye seslensem Hikmet bakar mı?.. Sevgili Hasan Pulur başımı derde soktu, ge- çen gün köşesinde (23 Temmuz 2003) not düşmüştü: “Ne zaman ‘birisi’ ni ya da ‘birileri’ ni yazıp an- latsak, hemen telefonlar başlar, yolda, sinemada, kahvede çevirirler: ‘Kim o yahu?’ Sanki biz, adamın adını yazmayı unutmuşuz da, o sordu diye söyleyeceğiz! Ağzımızdan lâf alamayınca üsteler: ‘Madem adını vermeyecektin, ne yazıyorsun?’ Bazı uyanıklar zarf atarlar: ‘Ben onun kim olduğunu çıkardım, şu değil mi?’ Uzar gider bu muhabbet... Sanıyoruz ki, bugünlerde aynı şeyler, sevgili İl- han Selçuk’un da başına gelmektedir. Zira geçen pazar günü ‘birisi’ ni yazdı: ‘68’de kıpkızıl solcu geçinir, burnundan kıl al- dırmaz, Kemalizme burun büker, devrimle sos- yalizme geçileceğini söylerdi; zoru görünce dön- dü, kendisini sattı, sermaye uşaklığında para ka- zanmaya başladı; yine Kemalizme atıp tutarak din- cilere göz kırpıyor...’ Şimdi İlhan Selçuk’a soracaklar: ‘Kim bu?’ diye.” Pulur başımı derde soktu, o soruyor, bu soru- yor, “prototip” diyorsun kimse aldırmıyor; konu- yu tartışmak üzere genel yayın müdürümüzün odasına girdim: - İbrahim!.. Yıldız yanıtladı: - Efendim.. O zaman Pulur’a verilecek yanıtı buldum, biri- sine adıyla seslendin mi yanıt veriyor; ‘Mustafa’ dedin mi, adı ‘Abdullah’ olan üstüne alınır mı?.. Hasan Pulur yazısında ne diyordu: “Sanki biz adamın adını yazmayı unutmuşuz da, o sordu diye söyleyeceğiz.” Oysa ben kendi yazımda adamın adını unut- mamış, açıkça yazmıştım: Adı: Satılmış.. Soyadı: Dönek!.. Sevgili Pulur, kim fıkradaki bu seslenişime ya- nıt verdi ise, adam odur; yoksa adam deli ya da çatlak mı ki başkasının adıyla çağrıldığı zaman üs- tüne alınsın?.. (27 Temmuz 2003 tarihli yazısı) ‘Sel’in Psikolojik Sonuçlarõ Yrd. Doç. Dr. Psk. Halis ÖZERK Y aşadõğõmõz sel felaketi nedeniyle gerek mal- larõnõ, gerek işini ve en önemlisi yakõnlarõ- nõ kaybeden yurttaşlarõmõzõn büyük bir ço- ğunluğunun önemli psikolojik sorunlar yaşamalarõ kaçõnõlmazdõr. Devletin ilgili bütün kurumlarõnõn ve ilintili bütün özel kuruluşlarõn; oluşturulacak bir kriz yönetimi çerçevesinde işbirliği ile bölgedeki yurt- taşlarõmõza yönelik bir psikolojik sağlõk taramasõ yap- masõnda yarar vardõr. Sel felaketinde yakõnlarõnõ kay- bedenler açõsõndan bakõldõğõnda, bu yurttaşlarõmõzõn sõrasõyla şu beş temel tepkisine hazõr olunmasõ ve bu tepkilerinin (özellikle öfkelerini sözel olarak ifade etmelerinin) hoşgörüyle, anlayõşla karşõlanmasõ, sonrasõnda da yapõlmasõ gerekenleri uygulamaya koy- mak gerekir. 1) Şok, 2) Korku, 3) Öfke, 4) Suçluluk, 5) Elem, keder (veya çökkünlük). Yapılması gerekenler: Öncelikle bu tür travmalardan en çok etkilenen- lerin çocuklar (özellikle 10/11 yaşõndan küçük ço- cuklar) olduğu unutulmamalõdõr. Çünkü çocuklar- da 10/11 yaşõndan önce soyut düşünce gelişmedi- ği için bütün olup bitenler somut ve abartõlõ anlamlar yüklenerek hafõzaya kay- dedilir. Bu nedenle travma sonrasõ stres bozukluğu- nun temel belirtilerine en fazla ve en yoğun olarak çocuklarda rastlanõr. Ör- neğin bu tür doğal afetler- de uyku bozukluklarõnõ en fazla yaşayanlarõn çocuklar olduğu görülmektedir. Uy- ku bozukluğunu da altõnõ õslatma, tiklerin oluşmasõ, parmak emme (regresyon) davranõşlarõnõn izlediği gö- rülmüştür. Dolayõsõyla ya- põlacak psikolojik destek ve psikoterapi çalõşmalarõnda çocuklara öncelik ve ağõr- lõk verilmelidir. Onlara, olup bitenler, onlarõn anlayacağõ bir dil ile profesyonelce aktarõl- malõdõr. Kendilerini (algõ- larõnõ, düşüncelerini, duy- gularõnõ) ifade etmelerine hatta duygusal tepkilerini ortaya koymalarõna kont- rollü bir şekilde izin veril- melidir. Onlara sõklõkla do- kunulmalõ, temas edilmeli ve bu yolla güvende ol- duklarõ duygusu yaşatõl- malõdõr. Bununla ilintili olarak gerekiyorsa çocuk- larõn ebeveynleri ile bir süre aynõ yatakta yatmala- rõna izin verilmelidir. Sü- rekli aynõ duygu durumu- nu yaşamamasõ için onlara duygusal boşalõmlarõnõ sağ- layõcõ etkinlikler (oyunlar, resim çalõşmalarõ, akranla- rõyla sõk sõk bir araya ge- tirme gibi etkinlikler) dü- zenlemelidir. Yetişkinlere gelince; afe- ti hangi düzeyde yaşamõş olursa olsun bir “kayıp” yaşayan yurttaşlarõn acõ- larõnõ hafifletmek, kendisini güvende hissetmesini, bun- dan sonraki yaşantõsõnõ de- vam ettirebileceğine inan- masõnõ sağlamak bakõmõn- dan, öncelikle devlet yet- kililerinin, fiziksel, duy- gusal ve ekonomik olarak onlarõn yanõnda olduklarõ- nõ hissettirmeleri gerekir. Aynõ zamanda işveren- lerin de bu durumdaki iş- çilerine, ekonomik olana- ğõ bulunan tüm özel kuru- luşlarõn, sivil toplum ör- gütlerinin benzer tutum ve davranõşlar içerisinde ol- malarõ, afetlerin bireyler üzerindeki etkilerini daha kõsa sürede gidermek ba- kõmõndan büyük yararlar sağlayacaktõr. Ayrõca yetişkinlerin, acõ- larõna neden olan durumu anõmsatõcõ öğelerden, me- kânlardan uzaklaştõrõlma- larõnda, hayatõn devam et- tiği gerçeğinin hatõrlatõl- masõ bağlamõnda da müm- kün olan en kõsa sürede varsa işlerine devamlarõnõn sağlanmasõnda, işleri ol- mayan ve geçimini sağla- dõğõ olanaklarõ kaybeden yurttaşlara ise yine yaşa- mõnõ belli bir düzeyde sür- dürebileceği ekonomik im- kânlarõn en kõsa sürede sağlanmasõnda aynõ ne- denlerle önemli yararlarõ olacaktõr. Bunlardan başka, özel- likle afeti yaşayanlara iliş- kin (zaten hedefi belirsiz öfke ve suçluluk duygula- rõ içerisinde iken), yetkili- lerin onlarõ suçlayõcõ veya onlarõ sorumlu tutan ifa- deler kullanmalarõnda (hak- lõ olsalar bile), tam aksine, acõlarõ “paylaşmak” adõna bu tür olaylarda herkesin hatalarõ ve sorumluluklarõ olabileceği biçiminde ifa- deler kullanõlmasõnda yarar vardõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear