Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Galeride Vardiya
ROMANTİK, dramatik, duygusal ve parlak, hat-
ta düşündürücü bir ad bulabilirlerdi o yayın organı
için; ama, hiçbir konuyu uzun etmeyen işçi ya-
lınlığıyla, “Genel Maden-İş” deyivermişler. Zon-
guldak kömür havzasındaki maden işçilerinin
61 yıldır değişik aralıklarla çıkardıkları dergimsi ga-
zetenin ya da gazetemsi derginin adı böyle.
Üç-dört sayıda bir, ocak kazasında can veren
bir ya da birkaç emek şehidinin haberi ve resmi
yayımlanır sayfalarında.
Geçenlerde, Feyzullah Karabaş adında bir ga-
ribanındı o meş’um sıra. Devrek ilçesinden gelip
Kozlu Müessesesi’ne bağlı kömür ocağında do-
kuz yıl çalıştıktan sonra 32 yaşında ölüveren Fey-
zullah’ın vesikalık fotoğrafı neredeyse bütün ya-
şamının öyküsünü yansıtır gibiydi. Yeraltı karan-
lığında uzun süre çalışmaktan solan bir yüz, ter-
temiz ama ürkek bir ifade. Başına gelecek olanı
görür gibi bakmış objektife.
Başına gelen, kaza günündeki vardiyada çalıştığı
galerinin “varagel”inden kopup kafasına çar-
pan bir makine parçasıymış.
Galeri, resim sergisi falan değil, yeraltındaki ge-
çit yollarına verilen addır. Kozlu ocağının kömür
kalitesi iyidir ama, bir kısmı deniz dibinin altına uza-
nan yeraltı hayli çetindir. Yer yer, hayli dik yokuşlu
galerilere rastlanır.
Feyzullah’ın can verdiği yer, yeraltında eksi 425
metreden eksi 360 metreye çıkan bir galeriymiş.
Kot farkından da anlaşılacağı gibi, 30 derece eğim-
li daracık bir yokuş. Öyle galerilerde yer çeki-
minden yararlanılarak raylar üzerinde varageller
gider gelir; dekovil vagonlarının biri inerken öbü-
rü çıkar. Makine parçası başına çarptığında Fey-
zullah öyle bir galeride kömür temizlemekte ya da
kazmaktaymış.
Tavanından çoğu zaman sular damlayan, insan
vücudunun bazen iki büklüm çalıştığı o zor ve ka-
ranlık yerde hükmünü yerine getiren ne biçim bir
alınyazısıdır bu?
Hep söylenir, yeraltında çalışan maden işçisi-
nin emeği parayla ölçülemez.
Feyzullah’ın kazadan sonra Devlet Hastanesi
morguna kaldırılan naaşı oradan Çağlar köyüne
götürülüp gömülmüş. Bu arada, TTK’de, yani Tür-
kiye Taşkömürü Kurumu işyerlerinde çalışan iş-
çilerin temsilcileri ile Kamu İşverenleri arasında ay-
larca süren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri
sona erdirilip tatlıya bağlanmış. Birinci altı ayda
yüzde 3, ikinci altı ayda yüzde 4…
Sosyal yardımlar da kesinleşmiş.
Resmen ilan edilen tabloya göre, “İşçinin iş ka-
zası sonucu ölümü” üzerine aileye ödenen ölüm
yardımı, 302 lira 58 kuruş.
mumtazsoysal@gmail.com
A
tatürk devrimlerinin teme-
li akõlcõlõktõr. Atatürk aklõ ön
plana alan bir düşünce siste-
mi geliştirmiştir. Aklõn ve
mantõğõn süzgecinden geç-
memiş hiçbir eylemi yoktur. Boş inançlar
ve dogmalarla hareket etmemiştir. O yü-
ce insanõn “Manevi mirasım akıl ve bi-
limdir” demesinin ve Türk gençliğine mi-
ras olarak bilimi bõrakmasõnõn anlamõ bu-
dur. Milli Eğitim Bakanõ Dr. Reşit Ga-
lip’in bir sorusuna verdiği yanõtõ İsmet Gi-
ritli “Kemalist Devrim ve İdeoloji” ad-
lõ eserinde “Ben manevi miras olarak
hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir don-
muş ve kalıplaşmış kural bırakmıyo-
rum. Benim manevi mirasım bilim ve
akıldır. Zaman süratle ilerliyor, mil-
letlerin, toplumların, kişilerin, mutluluk
ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor.
Böyle bir dünyada asla değişmeyecek
hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın
ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Be-
nim Türk milleti için yapmak istedik-
lerim ve başarmaya çalıştıklarım orta-
dadır. Benden sonra beni benimsemek
isteyenler bu temel eksen üzerinde akıl
ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse,
manevi mirasçılarım olurlar” sözleriy-
le yer almaktadõr.
Dinler arasındaki fark
Bu nedenle laiklik ilkesinin anlamõnõn,
kapsamõnõn ve öneminin çok iyi anlaşõl-
masõ gerekmektedir. Prof. Dr. Turhan
Feyzioğlu, “Laiklik Türk devriminin te-
mel taşıdır” der. Prof. Dr. Eralp Özgen
de laikliğin önemini şöyle vurgular: “Dev-
let ve toplumun temel taşı olan laikliğin
tanımını Batı ülkelerindeki tanımlarda
aramak hatalı olur. Çünkü ülkemizde
laiklik, ülkemizin özelliklerine göre an-
lam kazanmıştır. Bu açıdan Batı ülke-
leri ile aramızdaki en önemli fark, ülke
nüfuslarının çoğunluğunun inancını
teşkil eden dinler arasındaki farktır. Ba-
tı ülkelerinin nüfuslarının çoğunluğunun
inancını teşkil eden Hıristiyanlık, kö-
keninde dünyevi egemenlik iddiası bu-
lunmayan bir dindir ve bunun sonucu
din ve devlet birbirinden kesin sınırlarla
ayrılmıştır. Oysa ülkemiz nüfusunun bü-
yük çoğunluğunun inandığı İslam di-
ninde din ve devlet birbirinden ayrıl-
mamıştır. İslam dini dünya işlerine
ilişkin çeşitli kurallar, özellikle şeriat adı
altında kişi hukuku, miras hukuku,
yargılama hukuku, ceza hukuku ve di-
ğer hukuk dallarına ilişkin pek çok
hüküm öngörmektedir. Ülkemizde la-
iklik, bir düşünce sistemi olmaktan ön-
ce, ismi konmadan devletin temel nite-
liği yapılmış, Cumhuriyet ile birlikte la-
ikliğe aykırı unsurların teker teker
ayıklanması işlemine girişilmiş ve ni-
hayet kavram olarak laiklik 1937 yılında
anayasaya girmiştir.”
Medeni Kanun
Atatürk’ün Türk devrimini laiklik te-
meline oturtmasõnõn nedeni budur. Laik-
liğin adõ konmadan devrimler peş peşe ger-
çekleştirilebilmiştir. Halifeliğin kaldõrõl-
masõ, tekke ve zaviyelerin kapatõlmasõ, eği-
tim birliğinin sağlanmasõ, Medeni Ka-
nun’un yürürlüğe konulmasõ, kõlõk ve kõ-
yafet yasasõ ancak bundan sonra gerçek-
leştirilebilmiştir.
Bu devrimlerin en önemlisi, bence, sos-
yal hayatta gerçekleştirilen devrimdir.
Din kurallarõndan bağõmsõz laik bir düzen,
30 Kasõm 1925 yõlõnda çõkarõlan 677 sa-
yõlõ yasa ile tekke, zaviye ve türbeler ka-
patõlmõştõr. Mustafa Kemal bunun neden-
lerini şu sözlerle anlatmõştõr. “Ölüler-
den medet ummak medeni bir toplum
için yüz karasıdır. Bugün ilmin, fennin,
bütün kapsamıyla medeniyetin saçtığı
ışık karşısında filan ve falan şeyhin ir-
şadıyla maddi ve manevi saadet araya-
cak kadar ilkel insanların medeni Türk
toplumunda var olabileceğini asla kabul
etmiyoruz. Efendiler ve ey millet, iyi bi-
liniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler,
dervişler, müritler, meczuplar memle-
keti olamaz. En doğru, en hakiki tari-
kat medeniyet tarikatıdır.”
Bütün bunlar, ülkemiz koşullarõnõn ge-
tirdiği laiklik, sadece din devlet işlerinin
ayrõmõ anlamõnda değil her türlü dogma-
dan kurtulma anlamõnõ taşõmaktadõr.
Hedef boşuna değil
Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye
Cumhuriyeti’ni yõkarak dine dayalõ bir dev-
let düzeni kurmak isteyenlerin laikliği
hedef almalarõ boşuna değil. Türk devri-
minin temel taşõ olan laikliğin içinin
boşaltõlmasõ, kamu alanlarõnda dini sem-
bollerin ve giderek din kurallarõnõn hâkim
kõlõnmasõ ile, demokratik düzenin yõkõlõp
halkõn iradesinin olmayacağõ, tüm güçle-
rini dinden alan dini liderlerin dikta ida-
relerinin ortaya çõktõğõ bir ülke durumuna
gelirsek hiç şaşmayalõm.
Kamu kurum ve kuruluşlarõnõn yemek-
hanelerinin ramazan ayõnda bakõma alõn-
masõ, ilköğretim kurumlarõnda bile rama-
zan ayõnda oruç tutmayanlarõn dövülme-
si hatta öldürülmesi, kadõnlarõmõzõn kara
çarşaflara sokulmasõ, üniversitelerimize
türbanla girilmesi, bilimsellik yerine ule-
maya sorulmasõ, okullarda mescitlerin
açõlmasõ ve dahasõ...
Teokrasi ile yönetilen bir Ortadoğu ül-
kesi olmak istemiyorsak, çocuklarõmõza
çağdaş, uygar ve aydõnlõk bir Türkiye bõ-
rakmak istiyorsak hepimize, özellikle ay-
dõnlarõmõza büyük görevler düşmektedir.
Sadece edebi bağlõlõk nutuklarõ atmakla, tö-
renlerde en önde hazõr bulunmakla bu ül-
keye olan borcumuzu ve laik Türkiye
Cumhuriyeti’ne olan görevlerimizi yerine
getirmiş olamayõz.
Günümüzde doğrudan doğruya Türkiye
Cumhuriyeti’ni ve laik düzeni hedef alarak
onlarõ yõkma kalkõşmalarõnõn başarõ şansõ
olmadõğõ daha önceki denemelerle görül-
düğü için, artõk uzun vadeli bir mücadele
stratejisi benimsenmiş ve özellikle laiklik
ilkesinin adõm adõm, törpülene törpülene
yok edilmesi çalõşmalarõna başlanmõştõr. Ve
ne yazõk ki, bazõ yetkililerin, bilerek ya da
bilmeyerek bu plana alet olduklarõ görül-
mektedir. Yapõlmaya çalõşõlan anayasa
değişiklikleri ile hak ve özgürlükler adõna
laik Cumhuriyet budanmaya çalõşõlmakta
ve teokratik bir düzenin temelleri oluştu-
rulmaya çalõşõlmaktadõr. Bunun adõna da ki-
şisel hak ve özgürlükler denmektedir. La-
ik Cumhuriyeti yõkmak ne zamandan be-
ri hak oldu?
Laiklik ve Susan Aydõnlar
Latif OKUL
Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye Cumhuriyeti’ni yõkarak dine dayalõ
bir devlet düzeni kurmak isteyenlerin laikliği hedef almalarõ boşuna
değil. Türk devriminin temel taşõ olan laikliğin içinin boşaltõlmasõ,
kamu alanlarõnda dini sembollerin ve giderek din kurallarõnõn hâkim
kõlõnmasõ ile, demokratik düzenin yõkõlõp halkõn iradesinin olmayacağõ,
tüm güçlerini dinden alan dini liderlerin dikta idarelerinin ortaya çõktõğõ
bir ülke durumuna gelirsek hiç şaşmayalõm.
K
amuoyunda yaygõn olarak memur
sendikalarõ olarak bilinen Kamu
Görevlileri Sendikalarõ, hükü-
metle yaptõklarõ toplu görüşmeler nede-
ni ile kamuoyunun dikkatini çekmektedir.
Görüşmelerin akamete uğramasõ ve hü-
kümetin düşük zam verme eğilimi, kamu
görevlilerini eylem yapmaya zorlayaca-
ğõndan, memur sendikalarõ daha bir süre
ülkenin gündeminde kalacaktõr..
Kamu Görevlileri Sendikalarõ, toplu-
sözleşme ve grev yapmak hakkõndan
yoksun olduklarõ için sözcük anlamõ ile
gerçek sendika konumunda değildir. Bu-
nun nedeni anayasamõzõn 53. maddesin-
de 1995 yõlõnda yapõlan bir değişikliktir.
Buna göre kamu görevlileri sendika ve üst
kuruluş kurabilecek fakat 54. maddede-
ki toplusözleşme ve grev hakkõndan yok-
sun olacaktõr.
Bu hükme uygun olarak 2001 yõlõnda
4688 sayõlõ Kamu Görevlileri Sendikalarõ
Yasasõ çõkarõlmõş ve benzer bir değişik-
likte 1997 tarihinde 4275 sayõlõ yasa ile
657 sayõlõ Devlet Memurlarõ Yasasõ’nõn
22. maddesinde yapõlarak uygulamaya ko-
nulmuştur. Buna göre kamu görevlileri
sendika ve üst kuruluş kurabilecek,
4688’in 30. maddesine göre toplu gö-
rüşme yapabilecek (toplu pazarlõk değil),
sendikalar ve hükümetin anlaşamamasõ
durumunda konu 35. madde gereği Uz-
laştõrma Kurulu’na götürülecek, bu ku-
rulun kararõ bağlayõcõ olmayacak ve son
kararõ hükümet verecektir.
Uluslararası sözleşmeler
Görüldüğü gibi yasa ile sendikalara ve-
rilen görev, hükümet karşõsõnda ricacõ ol-
maktan öteye gitmemektedir. Kamu gö-
revlilerinin hak ve çõkarlarõnõn korunmasõ
amacõ ile kurulan düzen çağdaş anlamda
özgür sendikacõlõk düzeni değil, hükü-
metin tek yanlõ buyurganlõğõ düzenidir.
Oysa uluslararasõ sözleşmeler, kamu gö-
revlileri de dahil olmak üzere, çalõşanla-
ra toplusözleşme ve grev hakkõ tanõmak-
tadõr. 1949 yõlõnda ILO’nun kabul ettiği
98 sayõlõ Örgütlenme ve Toplu Pazarlõk
Hakkõna İlişkin Sözleşme, Türkiye tara-
fõndan 1951 yõlõnda onaylanmõştõr. Gene
ILO’nun kabul ettiği Sendika Özgürlüğü
ve Örgütlenme Hakkõnõn Korunmasõ’na
ilişkin 87 ve Kamu Hizmetinde Örgüt-
lenme Hakkõnõn Korunmasõ ve İstihdam
Koşullarõnõn Belirlenmesi Yöntemlerine
İlişkin 151 sayõlõ sözleşmeler 1993 tari-
hinde Bakanlar Kurulu’nca onaylanmõş-
tõr. Özellikle 151 sayõlõ Sözleşme 7.
maddesinde “toplu görüşmenin en ge-
niş biçimde geliştirilmesi ve teşvik
edilmesi” hükmünü taşõdõğõ halde 4688
sayõlõ yasa bir kõsõm kamu görevlisini kap-
sam dõşõ bõrakmõş, toplu görüşme sõrasõnda
grev hakkõnõ tanõmamõş, görüşmelerde an-
laşma sağlanmõş olsun veya olmasõn son
sözü hükümete bõrakmõştõr.
Hukuk ve demokrasi ayıbı
AB’ye girmeye çalõşan Türkiye’de tüm
AB üyesi ülkelerde, bazõ kõsõtlamalarla,
kamu çalõşanlarõna tanõnmõş olan toplu-
sözleşme ve grev hakkõnõn Türk kamu gö-
revlilerine tanõnmamasõ, memurlar açõ-
sõndan onur kõrõcõ, hükümet açõsõndan bir
hukuk ve demokrasi ayõbõdõr.
Anayasanõn 90. maddesine 2004 yõlõn-
da 5170 sayõlõ yasa ile bir fõkra eklen-
miştir. Kamu Görevlileri Sendikalarõ açõ-
sõndan çok önemli olan bu fõkra, “Mil-
letlerarası antlaşmalarla kanunların ay-
nı konuda farklı hükümler içermesi ne-
deni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası antlaşma hükümleri esas
alınır” hükmünü getirmektedir. Anaya-
sanõn 53. maddesi ile 4688 sayõlõ yasanõn
birçok hükmü Türkiye’nin onayladõğõ
uluslararasõ sözleşmelerle çelişmektedir.
Anayasanõn 90. maddesi son fõkrasõ ge-
reği Türkiye uygulamasõnda özellikle
151 sayõlõ ILO Sözleşmesi hükümlerinin
esas alõnmasõ zorunluluğu vardõr.
Ayrõca bu konuda Avrupa İnsan Hak-
larõ Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire-
si’nin 12.11.2008 tarihinde verdiği çok
önemli bir kararõ vardõr. AİHM bu kara-
rõnõ 98 sayõlõ ILO Sözleşmesi, Avrupa
Sosyal Şartõ’nõn 6. maddesi ve AB Temel
Haklar Yasasõ’na dayandõrmõş ve “sen-
dika kurma hakkının toplu görüşme
hakkını da içerdiği” görüşünü benim-
semiştir. Bu kadar açõk uluslararasõ söz-
leşmeler ve AİHM kararõ varken Kamu
Görevlileri Sendikalarõ bu hükümlerin õşõ-
ğõnda 4688 sayõlõ yasanõn toplusözleşme,
grev hakkõ ve birçok kamu görevlisinin
sendika üyeliğini yasaklayan hükümleri-
nin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne, bir
yargõ organõ aracõlõğõ ile konuyu götür-
menin yollarõnõ aramalõdõr.
Anayasa Mahkemesi, anayasanõn 90.
maddesinin son fõkra hükmü gereği anõ-
lan yasaklarla ilgili maddeleri iptal etmek
zorunda kalacaktõr. Bu konuda olumsuz
bir karar verildiği, yani iç hukuk yollarõ-
nõn tüketilmiş olmasõ durumunda konu-
yu AİHM’ye götürmek mümkün ola-
caktõr. O mahkemenin vereceği karar da
açõktõr.
Memur sendikalarõnõn sorunu sadece
uluslararasõ sözleşmelerin uygulanma-
masõ sorunu değildir. Sorun önemli ölçüde
kamu sendikalarõnõn kendilerinden de
kaynaklanmaktadõr. 4688 sayõlõ yasanõn
5. maddesine göre kamu görevlileri 11
hizmet kolunda örgütlenebilmektedir.
Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanlõğõ’nõn
26927 sayõlõ Resmi Gazete’de yayõmla-
dõğõ istatistiklere göre 11 hizmet kolun-
da 73 kamu görevlileri sendikasõ kurul-
muş bulunmaktadõr. Bu sendikalar 9
konfederasyonca temsil edilmektedir.
2008 yõlõ Mayõs ayõ verilerine göre ça-
lõşmakta olan 1.691.299 kamu görevlisi-
nin 930.397’si bu sendikalarõn üyesi bu-
lunmaktadõr. Kamu görevlilerinin böy-
lesine çok sendika ve konfederasyon ta-
rafõndan temsili ve aralarõnda sosyal ve si-
yasal konularda keskin görüş ayrõlõklarõ-
nõn bulunmasõ kamu görevlilerinin ör-
gütsel gücünü zayõflatmaktadõr. Hükü-
metin konfederasyonlar arasõnda ayrõm
yapõp özellikle kamu görevlilerini Memur-
Sen Konfederasyonu’na üye sendikalara
yöneltme baskõsõ kamu kesiminde gü-
dümlü sendikalar yaratma sorununu da
gündeme getirmektedir. Bu davranõş sen-
dika özgürlüğünün çok ciddi bir ihlali ni-
teliğindedir ve mutlaka uluslararasõ ku-
ruluşlarõn dikkatine sunulmalõdõr.
Sorunu özetlemek gerekirse kamu gö-
revlileri sendikalarõnõn toplusözleşme ve
grev haklarõ uluslararasõ sözleşmelerden
doğan temel haklarõdõr. Bu haklarõn var
olan yasalar, sözleşmeler ve AİHM kararõ
doğrultusunda kabul edilmesi zorunludur.
Kamu görevlileri bu haklarõnõ tez elden
alabilmek için güçlerini birleştirmek ve
tek çatõ altõnda toplanmak zorundadõrlar.
Bu yolda çaba sarf etmedikleri sürece si-
yasilerin önüne diz çökerek ricacõ sendi-
kalar olarak yaşamlarõnõ sürdürecek ve
temsil ettikleri çalõşanlara reel hiçbir şey
kazandõramayacaklardõr.
Memur Sendikalarõnõn Sorunlarõ...
Dr. Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ
Kamu görevlileri sendikalarõnõn toplusözleşme ve grev haklarõ uluslararasõ
sözleşmelerden doğan temel haklarõdõr. Bu haklarõn var olan yasalar,
sözleşmeler ve AİHM kararõ doğrultusunda kabul edilmesi zorunludur.
Kamu görevlileri bu haklarõnõ tez elden alabilmek için güçlerini
birleştirmek ve tek çatõ altõnda toplanmak zorundadõrlar.