Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TAHSİN YÜCEL
Geçenlerde Prof. Dr. Ayla
Ödekan’dan öğrendim, öğ-
rendim öğreneli de bir türlü
çıkmadı usumdan. Ülkemizin
en köklü ve en saygın yük-
seköğretim kurumlarından İs-
tanbul Teknik Üniversitesi’nin
Senatosu 3 Nisan 2009 Cuma
günü tarihsel bir karara imza
atmış: öğretim dili olarak İn-
gilizceyi seçmiş.
Şimdi Yükseköğretim Kuru-
mu’nun onayı beklenmektey-
miş. Sanırım, o da coşkuyla
onaylar bu kararı. Onaylar ve
önümüzdeki ders yılının açılı-
şında Rektör Bey cüppesini gi-
yip sapına kadar İngilizce bir
açılış konuşması yapar, arka-
sından da profesörler, do-
çentler, yardımcı doçentler,
asistanlar ve öğrenciler amfi-
de, sınıfta, kitaplıkta, koridor-
da ve bahçede Coni’ler gibi İn-
gilizce konuşmaya başlar, ağız
dalaşlarında da masaya yum-
ruğu indirip “One minute! One
minute!” diye gürlerler.
Ama benim gibi çağdışı ki-
şilerin usuna birtakım sorular
geliyor ister istemez: iyi, güzel
de bu beklenmedik kararın
nedeni neydi acaba? Çok de-
ğerli öğretim üyelerinin derin
bilgilerini, büyük buluşlarını
açıklama ve yorumlarını dile
getirmelerinde Türkçe yetersiz
mi kalıyordu? Üniversite İn-
gilizce öğretime başladıktan
sonra, öğretim üyelerinin ve
öğrencilerin algılama yetileri ve
bilgi düzeyleri yükselişe mi
geçecekti? Hayır, tam tersine,
insanların düşüncelerini en iyi
kendi dillerinde geliştirdikleri ve
en iyi kendi dillerinde ilettikle-
ri dilbilimcilerin öteden beri
vurgulayageldikleri bir gerçek,
çift-dillilikse ancak çok özel
koşullarda erişilebilen bir du-
rumdu.
Öğretim üyelerimizin ger-
çekleştireceği büyük buluşlar
da Türkçenin az bilinen bir dil
olmasına karşın dünyayı ay-
dınlatmakta fazla gecikmezdi.
Ayrıca, bu çok saygın üni-
versitemizin çok saygın öğre-
tim üyelerinin hepsi de ders
verecek, bilimsel yazılar ya-
zacak ölçüde İngilizce biliyor-
lar mıydı? Hepsinin de ya-
bancı dili İngilizce miydi?
“Evet, elbette”, diyorlarsa, kut-
layalım kendilerini, “Öğrenci-
ler için İngilizce bilme koşulu-
nu getirmek doğru bir tutum
mu” türünden sorular da sor-
mayalım. Şunu soralım yal-
nızca: Bu kararı alan değerli
öğretim üyeleri konunun uz-
manlarınca sıkı bir İngilizce
sınavından geçirilme önerisine
olumlu bir yanıt verebilirler
mi? Hiç sanmıyorum.
Bu çarpık yolu İstanbul Tek-
nik Üniversitesi’nden önce
seçmiş yükseköğretim ku-
rumlarındaki uygulamaları da
biliyoruz. Çoklarında hiç mi hiç
İngilizce bilmeyen öğretim
üyesi sayısının hiç de az ol-
maması bir yana, çoğu öğre-
tim üyelerinin de derslerini
Türkçe yapıp öğrencilere ez-
berlenmek üzere İngilizce
özetler vermekle yetindikleri-
ni işitip duruyoruz.
Yabancı dilde öğretimin tüm
öteki sakıncalarını bir yana
bırakalım, bu tutumun ya-
paylığı bile seçimin aykırılığını
göstermiyor mu? Teknik Üni-
versite’de öğretimi altüst ede-
cek bu değişikliğin başlıca
nedenlerinden birinin “Avru-
pa’ya en fazla öğrenci gönde-
ren üniversiteyiz, ama en az
öğrenci alan üniversite olduk”
gibi sıradan bir gerekçeye
bağlanması pire için yorgan
yakmak anlamına gelmez mi?
Bu durumda, İstanbul Teknik
Üniversitesi Senatosu’nun tam
yirmi iki üyesinin İngilizce öğ-
retime geçme tasarısına olum-
lu oy vermiş olması da Doğ-
ramacı düzeninin üniversite-
lerimizi getirdiği acıklı durumun
somut bir göstergesi sayıla-
maz mı? Karara karşı çıkarak
“İTÜ Ay-Ti-Yu olmasın” diye
çırpınan İstanbul Teknik Üni-
versitesi öğrencilerine bakar-
sanız, evet, sayılır; “İTÜ yü-
rütmekle olduğu yüzde 30 İn-
gilizce eğitim veren bölümle-
rimizin yüzde 100 İngilizce
eğitim veren bölümleriyle de
Türk yükseköğrenimin öncüsü
olmaya devam edecektir”, di-
yen sayın rektör Prof. Dr. Mu-
hammed Şahin’e bakarsa-
nız, hayır, sayılmaz. Sayın rek-
tör, İstanbul Teknik Üniversi-
tesi’ni yükseköğretimin değil
de “yükseköğrenim”in öncüsü
olarak gördüğüne göre, buna
şaşmamak gerekir.
Her işte bir hayır vardır: Ba-
karsınız, üniversitesinde yüz-
de yüz İngilizce öğretime ge-
çilince çok değerli rektörü-
müz eğitim, öğrenim ve öğre-
tim arasındaki farkları da öğ-
reniverir böylece.
CMYB
C M Y B
DÜZ ÇİZGİ
ÜMİT ZİLELİ
YurtseverlerdenMesajVar!..
Geçen perşembe günü Silivri’deydim...
Cezaevinde!.. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’la
birlikte yurtseverlerin bir bölümünü ziyaret ettik...
Göremediğimiz, ulaşamadığımız yurtseverlere de
sevgilerimizi bıraktık...
Silivri-Tekirdağ karayolu üzerinde bir tabela sizi sa-
ğa yönlendiriyor. Aklımda kaldığı kadarıyla üstünde şöy-
le yazıyordu:
- Silivri L Tipi Cezaevi Kampusu!..
Tabelayı görünce, Çetin Soysal’a döndüm, “Yalan
da değil” dedim, “Dört rektör, dekanlar, profesörler,
doçentler... Üniversite kampusundan farksız vallahi!..”
- Acı, acı gülüştük...
Cezaevi 4. bölüm kapısına ulaştığımızda tutuklu ai-
lelerinin “kapalı görüşü” henüz sona ermişti. Balbay’ın
eşi Gülşah, kardeşi Suat’la karşılaştık...
- Sarıldık...
Teknolojinin bahşettiği müthiş bir arama tarama son-
rası görüşme alanına girdiğimizde, ne tür bir karşılaşma
olacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Yalnız-
ca görüşmenin “kapalı” olacağını biliyordum, o kadar...
İlk görüşmede nasıl bir şey olduğunu anladım; karşımda
Mustafa Balbay vardı...
- Aramızda ise bir kocaman ve de kalın cam, her iki
tarafında da birer telefon..
Kapalı görüşme dedikleri buydu!.. Balbay’la camın
iki tarafına ellerimizi koyduk. Aylardır görmediğim sev-
gili kardeşim, ışıl ışıl gülümseyerek konuşuyor, beni gör-
düğü için ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor ama ben
duymuyordum!.. Öyle bir şey ki bu, tamamıyla para-
lize oluyor, adeta uyuşuyorsunuz. Konuşacak binler-
ce şey varken yalnızca bakıyor, bakıyorsunuz... Bir şey-
ler söylemiş olmak için, “İyi görünüyorsun, göbek in-
miş epeyce” dedim. Pırıl pırıl güldü, “çok çalışıyorum,
ondandır” dedi...
İddianameleri didik didik etmiş, şimdi yüz binlerce
sayfalık eklerle boğuşuyordu, ancak henüz dişe do-
kunur bir şey bulamamıştı!.. “Biliyor musun” dedi, “ek-
lerde bizim bir telefon konuşması da var, sen canım
sıkılıyor diyorsun!.” Güldüm:
- Canımın sıkıldığı doğru da, ne alakası var?!..
Okuduğu binlerce, on binlerce sayfanın sonunda o
da zaten “alakası olması gerekmediği” sonucuna var-
mış!. Ona dışarıdan getirdiğim yüz binlerce, milyon-
larca sevgiyi teslim ettim. Dedi ki:
- Şairin dizelerindeki gibi; içerdekilerin bir tarafı kör
kuyulardadır... Sizlerin sevgisi, desteği hava gibi, su
gibi, ekmek gibi... İşte bu nedenle dimdik ayaktayız...
Camın arkasında yaklaşık 10 aydır görmediğim Tun-
cay Özkan vardı...
Yine dimdik, aynı enerjiyle ve de gülümseyerek yaz-
dığı kitapları anlatıyordu. İlki henüz piyasaya çıkan al-
tı adet kitabından söz ediyordu. Bir yandan da sa-
vunmasını hazırladığını anlattı, “her şey en ufak deta-
yına kadar ortaya çıkmalı, çıkacak” diyordu. O camın
önünden ayrılırken şu sözlerle uğurladı beni:
- Başımız dik, alnımız açık. Yedi kat yerin dibine de
gömülsek fark etmez, üzerimizde en ufak toz zerresi
olmadan dimdik çıkarız... Oyunu kurgulayanlar dü-
şünsün!..
Sonra hocaları gördüm... Fatih Hilmioğlu, her za-
man tanık olduğum o heyecanlı, coşkulu haliyle dı-
şarıdaki dünyaya sevgilerini yolladıktan sonra “lütfen
yaz” dedi:
- Bir davet üzerine, ilk kez tanıştığımız generallerle
bir brifingde buluşup yediğimiz yemek “terör örgütü
üyeliği” olacak, Kandil dağında teröristle siyaset ko-
nuşmak, aracılık yapmak demokrasinin gereği olacak
öyle mi?. Cumhuriyet mitingleri terör mitingi olacak,
Çağlayan’da bölücü başına övgüler düzülen, açıkça
yeni sınırlar çizilen DTP mitingi demokratik olacak öy-
le mi?!..
Mustafa Yurtkuran ve Ferit Bernay da aslında ni-
çin orada olduklarını gayet iyi bildiklerini anlatan en-
gin gülümseyişleriyle dışarıdaki dünyayı selamladılar..
Tıpkı, “dışarıya hazırlanıyoruz, yapacak o kadar çok şey
var ki...” diyen Gürbüz Çapan gibi..
Dışarıya, güneşe çıktığımda, aklımda ve yüreğimde
yalnızca yurtseverlerin mesajları, bir de onları orada bı-
rakmanın derin sızısı vardı...
- Silivri “Kampusu”nu daha kararlı, daha bilenmiş ola-
rak terk ettim...
NOT: Geçen hafta Cumhuriyet mitingleriyle ilgili yan-
lış bilgi vermişim. Doğrusu; 21 Haziran Pazar günü İz-
mir mitingi, bilginize...
e-posta: umitzileli@gmail.com
Yorgan ve Pire KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Haziran
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE
16
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Kocaeli yö-
resine özgü
bir tür köfte.
2/ Kõsa çiz-
me... Çekir-
dek. 3/ İri ve
uzun taneli bir
üzüm cinsi...
Tuzağa düşü-
rülen şey. 4/
İri yarõ, güçlü
kuvvetli ve
erkeksi kadõn. 5/ Si-
yaha çalan buğday
rengi... Jokeylerin
giydiği kenarsõz
başlõk. 6/ Parlak be-
yaz renkli bir ele-
ment... Asker. 7/
Demiryolu... Çift
direkli yelkenli bir
gemi. 8/ Rüzgâr
korkusu. 9/ İlkel
benlik... Yatak doldurmaya yarayan yün, pa-
muk, kõtõk gibi şeyler.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Konya’nõn Akşehir ilçesine özgü, dövülmüş
buğday ve etle yapõlan bir yemek... Cezayir’de
doğan bir müzik türü. 2/ Kadastro haritalarõnda
parseller topluluğu... Sergilerde çeşitli firmalara
ayrõlmõş yerlerin her biri. 3/ Kara ordusu. 4/ Bir
yerde oturma... Bir soru eki. 5/ İzmir’in Seferi-
hisar ilçesinde bir kaplõca. 6/ Ekin biçildikten
sonra toprakta kalan köklü sap... Divan edebi-
yatõnõn en büyük hiciv şairi. 7/ Çõplak vücut res-
mi... Bilgisiz, kültürsüz kimse... Hastalõk, dert.
8/ Nevşehir’in bir ilçesi... Bizmut elementinin
simgesi. 9/ Konut... Küp biçiminde olan.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
C A V C A V A İ
U T O B E L E K
R E M B E T İ K O
L B U O Z O N
A K A L A E N
M A T A R A O T
A Ş M A L A M A
A N A L İ T İ K
A R A Ç L İ K A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Aracõmõzõ durduran Kalaşnikoflu peşmergeler, diplomatik telefon trafiğinden sonra yola devam etmemize izin veriyor
Erbil’de peşmerge çilesiLEYLA TAVŞANOĞLU
ERBİL - Türk Genel Enerji Şirketi’nin Erbil
ve Süleymaniye arasõndaki Taq Taq bölgesinde
üç gün önce faaliyete geçen petrol tesislerini ge-
ziyoruz. Son derece ilginç bir görüntü. Pek çok
petrol bölgesinde görmeye alõştõğõmõz “at başı”
denilen petrol pompalarõndan burada yok.
Çevreme bakõyorum. İlerde sadece dev kon-
teynerler görünüyor. O arada tesiste görevli yet-
kililer bizi karşõlamaya geliyorlar. Biraz ilerde
bir çardak kurulmuş. Çardağõn altõnda tesisler-
de görevli olan personel oturmuş yemek yiyor.
Biz bir köşede petrol mühendisi Mehmet Ya-
maç, kimya mühendisi Mehmet Okutan, ens-
trümantasyon sorumlusu makine mühendisi
Şükrü Uncu, makine mühendisi Çetin Han-
gül’le konuşuyoruz. Konumuz tabii ki buradan
çõkan petrol, operasyonun ne zaman başladõğõ,
geleceğiyle ilgili. Mehmet Yamaç diyor ki: “Biz
Genel Enerji olarak 2002’den beri burada
faaliyet gösteriyoruz. 2005’ten beri de esas
operasyonlara başladık. Tam kapasite çalı-
şıyoruz. En kısa zamanda günlük üretim ka-
pasitesini 100 bin, ikinci aşamada da 200 bin
varile çıkaracağız. Son derece kaliteli, gra-
vitesi yüksek petrol bulduk bu bölgede. Bu-
nun adını şampanya koydular. Bir kere ga-
yet akışkan. O nedenle de at başı pompa kul-
lanmıyoruz. Petrol kendi basıncıyla çıkı-
yor. Kimileri buna artezyen de diyorlar.”
Petrol sahalarõnda çalõşan mühendisler bir ay
çalõşõp bir ay izin yaparlarmõş. O izinli olduk-
larõ bir ayõn maaşlarõ kendilerine ödenmezmiş.
Ama anladõğõm kadarõyla aldõklarõ maaşlar öy-
lesine doyurucu ki yõllõk sadece altõ ay maaş bi-
le çok yüksek rakamlar ifade ediyor.
Derken yemeğe buyur ediliyoruz. Rizeli aş-
çõbaşõ neler yapmõş neler. Bir köşedeki õsõtõlmõş
kapaklõ tencerenin içinde kocaman õzgara köf-
teler, bir başka köşede börekler, salatalar var. Bol
da meyve. Bizim arkadaşlar ekmek içi köfte ya-
põp hamburger örneği arasõna turşu ve mayonez
koyarak gövdeye indiriyorlar. Saat geç öğleden
sonra olduğu için, “Bunlardan sonra akşam
yemeğini nasıl yiyeceksiniz” soruma kahkahayõ
patlatõyorlar: “O baş-
ka. Ona da yer aça-
rız.” Yemek faslõ biti-
yor. Alacakaranlõk çök-
mek üzere. Bir de pet-
rol kuyusu görelim di-
yoruz. Zaten uzaktan
yanan petrolün alevinin
göğe yükseldiğini gö-
rebiliyorum. Arabalara
atlayõp doğru kuyuya.
Tam yerinde petrol
mühendislerinden bil-
gileri alõp Erbil’e doğ-
ru yola çõkõyoruz. Çev-
re tepelerde bir ya da birkaç güvenlik görevli-
si elde silah çevreyi tarõyor. Anlaşõlan petrol böl-
gesi böyle korunuyor. Bizimkilerden birisi şa-
kayõ patlatõyor:
KALAŞNİKOFLU PEŞMERGE
YARIM SAAT BEKLETİYOR
Arkadaşlar, Türkiye’ye dönünce PKK ile
mücadelede bütün dağ tepelerine böyle güven-
lik görevlileri koymalarõnõ teklif edelim. İki gün-
de bu işi bitirirler. Yaklaşõk 50 kilometre yol
aldõktan sonra bizim konvoy zõnk diye duruyor.
O da ne? Bir kontrol noktasõ. Önünde de birkaç
Kalaşnikoflu peşmerge.
Araçlarõn sağõnõ solunu yokluyorlar. O arada
bizim Kürt sürücüler aşağõ inip peşmergeyle bir
şeyler konuşuyorlar. Derken peşmerge araçlara
seğirtiyor. Bizimkine gelen, “Pasaport” diye bu-
yuruyor. Pasaportlarõ uzatõyoruz. Kontrol etmi-
yor bile. Gözlerimi kaparõm görevimi yaparõm
misali göz ucuyla bakõp
aşağõ atlõyor. Ama bir
türlü hareket iznini ala-
mõyoruz. Hâlâ bir şeyler
konuşuyorlar. Bizimle
birlikte petrol sahasõna
gelen Genel Enerji yet-
kilileri de o sõrada harõl
harõl cep telefonlarõyla
konuşuyorlar.
Şöyle böyle yarõm sa-
at kadar peşmerge kont-
rol noktasõnda tutul-
duktan sonra yola de-
vam etmemize izin ve-
riliyor. Bende merak. Ne oldu? Sonunda peş-
merge bizi nasõl serbest bõraktõ? Meğer Genel
Enerji Genel Müdürü Orhan Duran Kuzey Irak
Kürt Bölgesi Başbakanõ Neçirvan Barzani’nin
ve Petrol Bakanõ Ashti Hawrami’nin başda-
nõşmanõ olan Dr. Khaled Said’e telefon etmiş.
O sayede yola devam izni alabilmişiz. Allahtan
ki Dr. Khaled o akşam Kuzey Irak’tan Türki-
ye’ye petrol akõşõnõn başlamasõ şerefine Er-
bil’deki lüks lokantada düzenlenen yemeğin baş
konuklarõ arasõnda. Sofra başõnda başta Çuku-
rova Grubu Başkanõ Mehmet Emin Kara-
mehmet olmak üzere Genel Enerji İcra Kuru-
lu Başkanõ Mehmet Sepil, şirketin öbür yetki-
lileri ve Dr. Khaled bizi bekliyorlar. Başõmõz-
dan geçenleri anlatõyoruz. Özellikle akşam gü-
neş battõktan sonra Erbil-Süleymaniye karayo-
lunda yolculuk yapmanõn sakõncalõ olduğu bi-
ze anlatõlõyor.
KAVANOZDA ‘ŞAMPANYA’
Upuzun yemek masasõnõn çevresinde yakla-
şõk yirmi kişi var. Masa üzerindeki tepeleme do-
lu yemek tabaklarõnõn ağõrlõğõndan çökme teh-
likesiyle karşõ karşõya mõ diye bakõyorum.
Ama öyle bir tehlike yok. Sofrada gerçekten kuş
sütü eksik. Yemek sonrasõnda kalõn cam kava-
nozlar içinde çay renkli bir sõvõ her birimizin önü-
ne konuyor. Bunu önce çay sanõyorum. Sonra
kavanozun içindeki sõvõnõn çay değil, o ünlü
“şampanya” tabir edilen bura petrolü olduğu
anlaşõlõyor. Ertesi gün Erbil’in Türk yapõmõ Ab-
dallah Saad Kongre Merkezi’ndeki Kuzey
Irak’tan petrolün Türkiye’ye akõşõ törenine ka-
tõlõyoruz. Erbil’de neredeyse bütün yeni binalarõ
Türk şirketleri yapõyor. Yol kenarlarõnda sağlõ
sollu çok katlõ iş merkezleri, alõşveriş merkez-
leri, konutlar yükseliyor. Erbil’in merkezinde-
ki çarşõda şöyle bir geziniyoruz. Bütün dükkânlar
Türk mallarõyla dolu. Anlaşõlan sõnõr ticareti de
burada çok iyi iş yapõyor. Erbil’i anlamak için
bir buçuk gün bize yetmiyor. Elimizde “şam-
panya” dolu kavanozlarla uçağõmõza biniyoruz.
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com
HOŞGELDİN
BARAN BEBEK
Arzu ve Taylan Oruçoğlu’nun
bebekleri BARAN
dünyaya merhaba dedi.
Uzun ve mutlu bir ömür seninle olsun.
02.06.2009
Amcan
Cihan Oruçoğlu
Pek çok petrol bölgesinde görülen “at başı”
denilen petrol pompalarından burada yok.
Çevrede sadece dev konteynerler görünüyor.