26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 13 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 13 Haziran GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA A. AYSAN Yeniden Aynı Senaryo 1950’den beri ekonomimizi yöneten hükümetler, “bunu hep yapıyor”: Ülkemizin önceki dönemde bi- rikmiş tüm olanaklarını, borçlanma gücünü, üretim yeteneklerini, para basma fırsatlarını kullanarak, eko- nomiyi yüksek büyüme hızlarına ulaştırıyor ve ilk dö- nemi izleyen seçimde oylarını yükseltiyorlar... Yükselmiş oy oranından da güç alarak, para bas- mayı, borçlanmayı, harcamaları ve taraftarlarına ik- ramları arttıran iktidarlar, önce ekonomik dengenin, daha sonra da sosyal ve siyasal düzenimizin bo- zulmasına izin veriyorlar. Bu ortamda, azalan borçlanma olanakları, yükselmiş borçların faiz ve anapara ödemeleri, yükselen bütçe açıkları, “70 cent’e muhtaç” duruma gelen devlet hazinesi ile ül- ke siyasal ve sosyal kargaşa dönemine giriyor; hü- kümetler, bir süre yerlerini korumaya çalışsalar da, daralan ekonomik koşullar ve hayat pahalılığı so- nucunda artan huzursuzluklar, ülke yönetimini zorlaştırıyor. Son elli yıl içinde, ülkeyi bu açmaz- lardan kurtarmak için çok yüksek ekonomik ve sos- yal maliyetlerin ödenmesi gerekmiştir. Geçmişte üç kez, ordumuzun kurduğu hükümetler, ülkeyi to- parlamış, ekonomiyi düzenine koymuş, enflasyo- nu yavaşlatmış, devlet hazinesini ve dış ödemele- ri düzenine koymuş, fabrikaları çalıştırmış, huzura kavuşturulmuş ülkeyi “seçilmiş” yeni iktidara tes- lim etmiştir. 1950-1959, 1963-1980, 1983-2001 dönemleri se- çilmiş iktidarların yarattığı ekonomik, sosyal ve si- yasal kargaşa ve huzursuzluk dönemleri, aralardaki kısa dönemler de, göreli istikrar ve toparlanma dö- nemleridir. 1963-1980 dönemi, yukarıdaki karga- şa dönemlerinin en şiddetlisidir ve bu dönemde, yu- karıda özetlenen senaryo, üç kez en şiddetli ola- rak yaşanmıştır. Senaryo, en belirgin gelişmesini 1970’li ve 1990’lı yıllarda göstermiştir. 2001 yılının büyük ekonomi bunalımını izleyen 3 Kasım 2002’de kurulan iktidarın geçmiş birikimle- rin hızıyla ivmelenen yüksek kalkınma ve borçlan- ma dönemi, bu kez aynı senaryonun yinelenme- yeceği konusunda halk çoğunluğuna ve birçok ay- dınımıza büyük ümitler vermiştir. 2002-2006 dö- neminde, enflasyon yavaşlarken elde edilen hızlı ekonomik büyüme ve iktidarın laiklik karşıtı dinci te- mel görüşlerinden ödün vermekte olduğu konu- sunda görüntüler vermesi, Temmuz 2007 seçim- lerinde oylarını yükseltmiş, sonraki gelişmeler, ay- nı senaryonun bir kez daha yaşanması olasılığını güçlendirmiştir. 2008 dünya ekonomik bunalımı- nın kıskacındaki ülkemiz, gerekli önlemlerin ge- cikmesi yüzünden, üretim düşmeleri, işyeri ka- panmaları, dış satım tıkanıklıkları ve yükselen işsizlik sıkıntıları çekmektedir. Bazı koşullar altında aynı biçimde ortaya çıkan yükseliş ve düşüş dalgalarının istikrarsızlık dö- nemlerinde içine düştüğümüz ekonomik ve sosyal bunalımların zararlarını önleyebilmek için, içinde bu- lunduğumuz bunalımın sonunda benimseyeceği- miz ekonomik politikaları şimdiden düşünmeye baş- lamalıyız; tüm öteki gelişmiş ülkeler, bu konuda ça- lışmaya başlamış bulunmaktadırlar. Geçmiş 7 yıl bo- yunca yapılmış ekonomik yanlışlar düzeltilmeli ve senaryonun kaçınılmaz sonuçları önlenmelidir. Özel kesim işletmelerinin egemenliğine dayanan kapitalist ekonomik sistemler, son bunalım içinde toplum güvenini yitirdiler. Dünya ekonomik buna- lımı, aşırı özelleştirmelerle bozulan özel işletme- devlet işletmesi dengesinin yeniden kurulması yö- nünde çalışmalar yapılması gereğini ortaya çıkar- mıştır. Devlet işletmeleri öncülüğünde ekonomik ve sosyal kalkınma konusunda dünyaya örnek ol- muş ülkemiz, 1930’lardaki deneyimlerinden ya- rarlanarak kurabileceği bir ekonomik denge düze- niyle, dünyaya “bunalımsız bir ekonomik büyüme” örneği de gösterebilmelidir. Dünyanın dev özel iş- letmelerinin birçoğu, bunalım içinde battıkları için hızla devletleştirilmektedirler. Ekonomik bunalım- larla sık sık boğuşmak zorunda kalan ve devlet iş- letmelerinin iyi yönetilmesi konularında deneyim sa- hibi olan bizim uzmanlarımız, bu alanda kendi yö- neticilerimize ve öteki dünya insanlarına yararlı hiz- metlerde bulunabilmelidirler. Gizli Görüşme Olur mu? Recep Tayyip Erdoğan, bir önce- ki Genelkurmay Başkanı Yaşar Bü- yükanıt ile 2007 yılında Dolmabah- çe’de yaptığı görüşmeyi “Türkiye’de asker-siyasi ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir” diye tanımlıyor, ama o görüşmenin içeriğini, “gizli” olduğu ge- rekçesiyle “ebediyete” bırakıyor. Bir Başbakan ile Genelkurmay Baş- kanı’nın yaptığı görüşme “gizli” olabilir mi? Tutanağı olmaz mı? Açıklanmaz mı? CHP’li Atilla Kart’ın dediği gibi: “Görüşme yapılan mekân özel bir mekân değildir. Görüşme yapan kişi- ler herhangi kişiler değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve Genel- kurmay Başkanı’dır. Görüşme içeriği ve zamanlamasına yönelik olarak top- lumda çok ciddi tartışmalar yapılmış- tır. Spekülatif değerlendirmeler ile bir- likte toplumda kutuplaşma zemini ya- ratılmıştır. Bu şartlar altında yapılan bir görüşme, ‘özel görüşme’ olarak kabul edilemez. Görüşme ‘devlet sırrı’ nite- liğinde ve gizli olan bir görüşme de de- ğildir. Esasen, Başbakan’ın açıklama- ları karşısında devlet sırrı kavramı için- de değerlendirilebilecek bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Gelişmeler, bu görüşme sonrasında asker-sivil ilişkilerinde kapalı kapılar ardında fiili bir mutabakatın sağlandığı izlenimini ya- ratmıştır. Görüşme sonrasındaki siya- si ve toplumsal gelişmelerin, sözü edilen görüşme üzerine şekillendiğine dair ciddi yorum ve değerlendirmeler de ayrıca yapılmaktadır. Hal böyle iken Başbakan’ın ‘Bu görüşme benimle ebediyete gidecek. İsterse Yaşar Bü- yükanıt açıklama yapabilir’ yolunda be- yanda bulunmasının kabul edilebilir bir yönü olamaz. Devlet yönetimi sorum- luluğu ve ciddiyetiyle bağdaşmayan bir hal söz konusudur. Kamuoyu bu ko- nuda bilgilendirilmelidir.” Hani şeffaflaşmıştık, hem de de- mokratikleşmiştik? Açıklayın, bekli- yoruz. Tüccar mantığı AKP yanlısı Fiskobirlik yönetimi, kooperatifi “tüccar mantığı ile yö- netme” vaadiyle devralmıştı. Geldikleri noktayı Fındık-Sen Ge- nel Başkanı Kutsi Yaşar özetlesin: “Geçmiş dönemlere ait ürün be- dellerinin bir kısmı üreticilere hâlâ ödenemedi. Özel bankalar aracılığı ile ödenen bedellerde de kooperatif garantörlük işlevini yerine getireme- diğinden üretici alacaklı iken borçlu konuma düşürüldü. Fiskobirlik çalı- şanları aylardır ücretlerini alamadı. An- cak hakkını yememek gerekir ki, Fis- kobirlik yönetimi ilaç, gübre gibi ta- rımsal girdileri piyasanın iki misli fi- yatına fındık üreticilerine satarak ne kadar iyi bir tüccar olduklarını ka- muoyuna göstermişlerdir.” Terimler sözlüğü Terimler Sözlüğümüzü yenileme- nin zamanı geldi: Üçkâğıtçılık: Her türlü dolap çe- virme anlamındaki bu terim, çok haysiyetli bir iş haline gelmiştir. Üç- kâğıt yapanlar önemli makamlara atanabilir, koltuklara en güçlü tutkalla yapıştırılabilir, oradan herhangi bir yolla ayrılmaları men edilebilir. Trilyon kaybetme: Küçük me- murlar, üç-beş kuruş ceplediğinde her an görevi kötüye kullanma vb. suçlardan yargılanabilir. Ama, yük- sek devlet görevlilerinin trilyon kay- betmeleri serbesttir. Hakkınızda so- ruşturma açılması istense bile, hiç merak etmeyin, abrakadabra yön- temleri ile konunun üstü ustalıkla ka- patılır. Hırsızlık: Daha çok ufaktan ufaktan götürenler için kullanılır ha- le gelmiştir. Polise başvursanız bile “Parmak izi bulamadık”, “Olay- lar çok arttı, elimizde yeterli eleman yok”, “CMUK elimizi kolumuzu bağlıyor” gibi gerekçelerle bu göz- de mesleği gerçekleştirenler ser- best piyasada hak ettikleri yeri almışlardır. Alışveriş Tam gün yasa tasarısı için Ankara Tabip Odası çeşitli saptamalar yaptı. Altını çizdiğimiz iki nokta, tasarının ne götürdüğünü yeterince aydınlatıyor: - Tasarı tedavi edici hizmetleri önceleyen bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Hekimlere verilecek döner sermaye tedavi edici hizmetlere odaklanmıştır. Tıp fakültelerinde bölümler “gelir getiren” ve “gelir getirmeyen” olarak ayrılmıştır. Koruyucu hekimlik, halk sağlığı, tıbbi araştırmalar yok sayılmaktadır. - Tıp fakültelerinde de öğretim üyelerinin ücretleri büyük oranda sağlık hizmeti sunumuna bağlanmaktadır. Üniversite hastanelerinde sağlık hizmeti sunumunun ön plana çıkması tıp eğitiminin niteliğini önemli ölçüde düşürecektir. Tasarı, moda deyimle “müşteri odaklı” sağlık alışverişini öngörüyor. Dolayısıyla bilimle, sağlık hakkı ve tıp etiği ile yakından uzaktan bir akrabalığı yok. İlter Ertuğrul’un bir derleme olan “AKP Kitabı - Bir Dönüşümün Bilançosu” adlı çalışmadaki edebe aykırı yorumu: “AKP, partisine ‘AK PARTİ’ denmesini istemekte; herkesi ‘AK PARTİ’yi kullanmaya zorlamaktadır. Kuşkusuz bu tavır AKP’nin gerçekte sahip olduğu totaliter anlayışın bir göstergesidir. Hukuksal açıdan ise durum şudur: Siyasi Partiler Kanunu’na göre bir partinin adı/ismi (md.8/4, 85, 96/1), amblemi (md 85, 96/1), rumuzu olabilir (md. 61/d, 96/1) ama kısaltılmış adı olmaz. Kısacası AKP’nin kısaltılmış adının yasal dayanağı yoktur. Siyasi Partiler Kanunu’nun tanımadığı yetkiyi AKP, parti tüzüğünün 3/1 maddesi ile kendi kendine tanımış ve tüzüğüne şu ibareyi koymuştur: ‘Partinin kısaltılmış adı AK PARTİ şeklindedir.’ Parti Tüzüğü’nün 3/2 maddesiyle de AK PARTİ kısaltmasını amblemine taşımıştır. Bir partinin tüzüğünü yapmaya yetkili organın, partinin amblemine de karar verebileceği ve o arada AK PARTİ kısaltmasını benimseyerek parti tüzüğüne geçirebileceği de kabul edilse bile, parti tüzüğü yalnızca partinin üyeleri için bağlayıcıdır. Bu nedenle AKP’nin üyeleri dışında kimseden AKP’ye AK PARTİ demesini isteme hakkı yoktur.” Edepsiz yorum Milli Eğitim’deki Karmaşa Giderilebilecek mi?.. İ. GÜRŞEN KAFKAS Cumhuriyet tarihimizdeki devrimlerden, öncelikli ve en önemlisi eğitim alanında ola- nıydı. Atatürk, “Düşlerim eği- timle gerçekleşecek” özdeyi- şiyle yenilikçi, çağdaş ve geliş- kin bir toplumun oluşması için eğitimin şart olduğuna inanı- yordu. Eğitimde Birlik (Tevhid- i Tedrisat) Yasası ile eğitim çok başlılıktan kurtarılarak, yeni- den düzenlendi. Yeni alfabe ile çağdaş ulus- ların bilgi ve sosyal gelişim bi- rikimlerine ulaşıldı. Türk Dil ve Tarih Kurumu’yla dilimizin öznel yapısı ve geçmişimiz öğrenildi. Her düzeyde açılan okullarda, çağdaş eğitimin gereği olan akıl ve bilgiye yer verildi. Ay- dınlanma ve yenileşme dolu- dizgin ilerliyordu. Toplumun yaşam biçimi, eği- tim anlayışı ve sosyal yapısın- da da çağdaş, özgür ve sosyal ilerlemelere gidildi. Tüm okul- larda kurumsal özlerine uygun yenileşme ve gelişme gerçek- leştirildi. Amaç; özgür düşüne- bilen, sorgulayan, araştıran ve uygulayan üretken bir gençlik yetiştirmekti. Bu nedenle, eği- timde akla ve deneye öncelik verilmekteydi. O yıllarda ülke yoksuldu, yok- luklarla boğuşuluyordu. Ancak; yine de çağdaş ve bilimsel bir eğitimin verilmesine çalışılıyor- du. Yarınlarımızın umudu genç- lerimizin, akılla aydınlanacağı bir öğretiden geçmeleri isteniyor- du. Osmanlı’daki farklı dünya- ların farklı eğitimi yerine, yeni- leşmeci ve köklü bir değişim is- teniyordu. “Hayatta en gerçek- çi yol bilimdir” özdeyişi, bilimin önceliğinde eğitimimize ger- çek bir aydınlanma dönemini başlattı. Halkın aydınlanması için açı- lan Halkevleri / Halk Odaları ile karanlık dönemin kabuğu kırı- lacaktı. Köy Enstitüleri saye- sinde köyler bilgi, beceri, üre- tim içerikli aydınlanmaya ko- şuyorlardı. Köylü öğreniyor, yenileşiyor ve üretken bir ya- pıya ulaşıyordu. Tüm bu ça- balar, karanlığa duran toplu- mu aydınlığa çıkarmak içindi. Siyasiler, tarikatlar, cema- atler, çıkarcılar ve halkı gü- dümlerinde tutanlar bu yeni- leşme, gelişme ve aydınlan- maya karşı oldular. Bu önem- li eğitim kurumlarını kapattı- lar. Bugün olduğu gibi eğitim- de gelişme, yenileşme yerine karanlığa, geriye gidişler baş- ladı. Hüseyin Çelik’in ve kad- rosunun eğitime bakışı, aydın- lığı karanlığa durduran düşün- celeri, Eğitim Bakanlığı’nı bir karmaşanın içine soktu. Önce- likle Tevhid-i Tedrisat yıpra- tıldı. Milli Eğitim’den dini eğiti- me dönüş yolları görüldü. Bil- gi, birikim ve deneyimin ol- madığı, liyakatin düşünülme- diği atamalarla merkez ve taşra örgütünde hızlı bir kad- rolaşmaya gidildi. İl ve ilçe Mil- li Eğitim Müdürlüklerine din bil- gisi öğretmeni ya da inançlı bilinen yandaşları atandı. Ulu- sal bayramlar gölgelenirken, kutlu doğum haftası şölenlerle kutlandı. Ders kitaplarının içeriği tar- tışma yaratacak düzeyde bilim ve akıl dışı bilgilerle hazırlandı. Ders konularında bilim dışı an- latımlarda doluluk gözlendi. Akıl, bilim, pozitif düşünce ye- rine dinsel kurgular önemsen- di. Yüz temel eserlerin tespitin- de; yazar seçimi, kitapların içe- riği, örneklemeler ve öyküle- melerde bilim dışı doluluk ür- kütücü ve şaşırtıcı boyuttadır. Bu konu ile ilgili Cumhuriyet’te daha önce de açıklamalı bir ma- kale yazmıştım. Hüseyin Çelik’in görevinden ayrılış öncesi 657 Sayılı Ya- sa’nın 76. Maddesi’ni ilgi tuta- rak, yangından mal kaçırırcası- na yaptığı nokta atamaları da dinsel ve yandaş kadrolaşma- dır. Uzun süre okullarında yöneticilik yapanların yerine, liyakatlarına bakılmaksızın bir öğretmenin atanması “na- sıl bir kamu yararıdır.. anlaşıla- mamaktadır.” Nitelikli öğretmen arayışı de- nildi, öğretmenlikte göreceli ve soyut kavramlara yer verildi. Öğretmene baskı, disiplin ve sı- kı denetim getirildi. Ayrıca kad- rolu, ücretli, sözleşmeli şekilsel ayrımcılığa gidildi. Öğretmen- lerin beklentisi: Özel Personel Yasası, düzeyli özlük sorunu, mesleki kariyer gibi değerle- re yer verilmedi. 17. Eğitim Şûrası’ndaki yoğun çalıştaylar, Hüseyin Çelik’in ça- balarıyla İmam Hatip Liselerinin üniversitelere kolay geçişine formül arayışına adandı. Talim Terbiye Kurulu’nun ya- pısıyla oynandı. Ülke çocukla- rımızın öğrenimlerine yönelik eğitim sisteminin arayışı ve ge- lişimi yerine; çağın gerisine gi- dişin arayışlarına yer verildi. Din vizyonlu eğitime ağırlık ve- rildi. Kurul başkanları birer birer görevden ayrılmak zorunda bı- rakıldı. 1926’da “Heyeti İlmiye” (Bilim Kurulu) diye adlandırılan Talim Terbiye’de de yandaş kadrolaşmaya gidildi. Engelli çocukların özel ya- bancı okullara alınmayış ka- rarı tüm bu olumsuzluklara tuz biber ekti. Ülkemizin engelli çocuklarına duyarsızlık incitici- dir. Engellilerine sahip çıkmak temel görevdir. TÜBİTAK ve YÖK ile ilişkile- rinde de başkanlarının atan- ması sonucu kadrolaşma ve iş- lemlerde birlikteliğe gidildiği görüldü. Altı yıllık bakanlığı dö- neminde olumsuz, anlaşılmaz, başarısız ve dinci eylemleriyle ülkemiz çocuklarının eğitimi ve geleceğiyle oynandı. Laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı çalışmalarıyla tanındı. Anayasa Mahkemesi’nin bu doğrultudaki kararı da buna destektir. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 / V a t a n õ Avustralya olan ve evcil- leştirilebilen kemirgen bir hayvan. 2/ Bü- yük erkek kar- deş... Trabzon ilinde bir yay- la. 3/ Dansöz. 4/ Hiperaktif çocuklarõ sa- kinleştirmede kulla- nõlan ilaç. 5/ Halk di- linde kõrmõzõ pul bi- bere verilen ad... Ha- vadaki su buharõ. 6/ Eti lezzetli bir ba- lõk... Orhan Pa- muk’un bir romanõ. 7/ Muğla’nõn bir il- çesi... Romanya’nõn plaka imi. 8/ Su taş- kõnõ... Ege Bölgesi’nde salatasõ yapõlan lahana fi- lizine verilen ad. 9/ Müslümanlarõn bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra kestikleri kurban... Tanrõtanõmaz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kurak bölgelerde yaşayan kemirgen bir hay- van... Suudi Arabistan’õn plaka imi. 2/ Serbest meslek adamlarõnõ içinde toplayan resmi birlik... Eğrilmek için temizlenmiş, taranmõş yumak bi- çiminde yün. 3/ Ölmüş kimselerle cinsel birleş- me eğilimi şeklinde kendini gösteren cinsel sa- põklõk. 4/ Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya öz- gü bir tür köfte. 5/ Bez dokuma tezgâhõ... Hin- distan’da imparator ve prenslere verilen san. 6/ Dil... Bir nota. 7/ Elma, armut, ayva gibi mey- velerin yenmeyen iç bölümü... Baryum elemen- tinin simgesi. 8/ Tavlada “üç” sayõsõ... Yoksul- lara yiyecek dağõtan hayõr kurumu. 9/ Evcil bir geyik... Pembe renkli şarap. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E S T A M P A J P U A N U L U S A M Y A N T L A N O N A R A H Y K E R E V E T Ö C Ü İ L A V E L A T İ N N İ K B Ü Z A S Y A Ş A K İ R T E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear