28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 9 MAYIS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 21 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 9 Mayıs Akil Adam DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın “29 Mart seçimlerinde Kürdistan sınırlarını belirledik” demesinin üzerinden bir hafta geçmeden gazeteci Hasan Cemal’in Kandil’de PKK’nin bir numarası Murat Karayılan ile yaptığı görüşme yayımlandı. Hasan Cemal’e göre, PKK’li Murat Karayılan “olumlu mesajlar” vermiş. “Olumlu mesaj”dan kasıt ne örneğin? Terör örgütü ile diyalog başlatılacakmış. Karayılan’a göre “diyalog”un üç aşaması var: İmralı ile. Olmazsa DTP ile. O da olmazsa akil adamlarla. Murat Karayılan, “akil adam” kabul ettikleri bir kişinin de adını vermiş: İlter Türkmen. İlter Türkmen kim? ABD’nin bilgi ve denetiminde gerçekleşen 12 Eylül darbesinin Dışişleri Bakanı. Encümen- i Daniş’in üyesi. Uğur Mumcu’nun saptamasıyla Amerikalıların Türk istihbarat görevlilerine doğrudan maaş ödemesi uygulamasını başlatan Milli Emniyet Teşkilatı’nın eski başkanlarından General Behçet Türkmen’in oğlu. Tam Gün Dedikodu işte Model Tam Gün Yasası taslağının adına bakıp halk yararına bir iş olduğu izlenimi edine- bilirsiniz. Hatta, “muayenehaneler kalkacak, hastalar sağlık kuruluşlarında daha özenli ve parasız bakılacak” gibi bir aldanmaya da dü- şebilirsiniz. Oysa, tezgâh altında yürütülen oyun başka. Taslağı hazırlayanlar, alandaki rekabeti daraltıp büyük şirketlere pazar açmayı, sağlığı tümüyle ticarileştirmeyi amaçlıyorlar. Oyunun ardındakiler arasında büyük ser- maye de var, AKP ile akraba olan hastane işletmecileri de... Evrim Domuz gribi! Çağımızın gulyabanilerinden... Ankara Veteriner Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayhan Filazi, kuş gribi, do- muz gribi gibi virüslerin en önemli özelliğinin genetik de- ğişime yatkınlık olduğunun altını çiziyor: “İnsandaki grip virüsüyle kanatlılardaki grip virüsleri, ayrı ayrı domuza geçip bun- larda çoğalmaya başlar. İşte bu çoğalma sırasında 2 fark- lı virüs birbirlerine gen aktarır, böylece mutasyona uğrar. Domuzlara temas eden kişiye de mutasyona uğramış, yani genetik olarak değişmiş virüs geçebilir. Grip virüslerinde yeni yeni salgınların çıkması- nın nedeni de budur.” Virüslerin evrimleşmesine gelince: “Her canlı türü canlılığını ve soyunu devam ettirmek için büyük bir potansiyele sahip- tir. Bir virüsün veya bakterinin içinde bulunduğu ortama uyum sağlamasına yarayan genler, o virüsün gen havu- zunda en başından itibaren zaten bulunmaktadır. Bir virüs farklı bir ortama geçtiğinde bu gen o virüsün ortama uyum sağlamasını sağlar. Böylece virüste birtakım değişiklikler olur. Bunun nedenleri ara- sında küresel ısınma, ilaç ve benzeri maddelerin yoğun bir şekilde kullanılması, orman ve kırsal bölgelerin tahrip edi- lerek yabani hayvanların ya- şadıkları alanların kısıtlanma- sı, çevresel kirlilik boyutlarının giderek artması sayılabilir.” Domuz gribi! Yıkıcı insan ürünü insan yıkıcısı... Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, yabancılara satışların yasaklandığı Hatay’da Fransızlar taşınmaz al- maya devam ettiklerini duyuruyor: “Antakya’ya 40 kilometre uzak- lıktaki ve Hatay Mustafa Kemal Üni- versitesi öğrencilerinin her yıl tra- king sporu yaptığı Kel Dağlar çev- resinde, Fransızlara taşınmaz satışı gerçekleşmiştir. Yayıkdamlar köyü- nün Akdeniz sahiline bakan yaka- sında Fransızların aldığı araziler ta- rım amaçlı olarak ve zeytincilik ya- pılarak değerlendirilmektedir. Fran- sızların Yayıkdamlar köyünden iki köylünün tarlasını son derece düşük değerlerde almışlar ve yasağı aşa- bilmek için zilyet olarak kullanma- larına izin vermişlerdir. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Yabancılara Mülk Satışı Yasası’ndan sonra 2008 yılında yeniden düzen- lenen yeni yasa ile yabancı gerçek kişilere bir ilin imar sınırlarının yüz- de 10’una kadar satışına izin veril- mesiyle Fransızlar, zilyetliğe son vererek arazileri üzerlerine almışlar- dır. Yabancılara mülk satışının en yo- ğun olduğu illerin başında gelen Ha- tay’da en fazla Suriye vatandaşları- na toprak satılmaktadır. Yabancı şirketler için ise hiçbir kısıtlama söz konusu değildir. Bütün sınırlamalar kaldırılmıştır. Bu olanaktan yabancı ve yerli cemaat vakıfları; Vakıflar Ya- sası’ndan halen Anayasa Mahke- mesi tarafında açılan iptal davasının karara bağlanmamış olmasından dolayı yararlanabilmektedirler. Zira bu kurumlara şirket kurabilme ve ti- caret yapabilme olanağı tanınmıştır.” Atatürk’ün akılla ve ince diplo- masiyle yurda kazandırdığı toprak- lar, aklın yok sayıldığı bir süreçte üç kuruşa satışa çıkarılmış bulunu- yor... Hatay’ın verilişi Demirel’e Mektubumdur… ERCAN YEŞİLYURT Her şey aklıma gelirdi de size mektup yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Zaten size mektup yazacağımı söyle- yince arkadaşlar da inan- madılar. Ama benim siyasi hayatınız bittiğinden beri si- ze söylemek istediklerim vardı. Onun için bu mektu- bu yazmaya karar verdim. Aslında ben bir “Demirel uzmanı” sayılırım. Siz ilk baş- bakan olduğunuzda ilkokul- daydım ve 12 Eylül oldu- ğunda üniversiteyi yeni bitir- miştim, siz yine başbakan- dınız. Yani siz sola karşı kur- duğunuz MC hükümetleri döneminde ben sosyalist bir üniversite öğrencisiydim. Ya- ni siz de beni çok iyi tanı- yorsunuz. Anlaşılacağı gibi si- ze hiç oy vermedim, siyasi yasaklarınızın kalkması için verdiğim oy hariç, o da şah- sınıza değil demokrasiye ve- rilmiştir. Erdal İnönü’yle kur- duğunuz hükümet döne- minde ve cumhurbaşkanlı- ğınızdaki duruşunuz benim tarafımdan olumsuzluk ta- şımamaktadır, demokrasi an- layışım gereği. Demokrasi, farklılıkları kabul etmektir. Herkes farklılıkların doğur- duğu çelişkilerle yaşamayı kabul eder ve başkalarının kendisi gibi olmasını iste- mez. Bugün bizim de ülkesini seven, daha iyi yönetilmesini isteyen ve ‘vatan haini’ ol- madığımızın sizin tarafınız- dan da kabul gördüğünü varsayıyorum. Sizinle aynı yörenin çocuklarıyız, aynı kültürle büyüdük, hamuru- muz aynı. Ama siz benim kuşağım ve bir önceki ku- şağa çok kötü davrandınız. Biz ikinci ve üçüncü cum- huriyet kuşağıyız aslında ama siz bunu anlamadınız. Sizi suçlamak değil amacım, sizi tanıyan biri olarak anla- yamadığım şeyler oldu. De- nizler’in idamı için Mec- lis’te yapılan oylamada aya- ğa fırlayıp ‘kabul’ diye bağı- rışınızı hiç unutamıyorum. Bu ‘kabul’ün ülkemize ve si- ze ne kazandırdığını sizin ta- rafınızdan da bakarak anla- yamıyorum. Ülkesini ve insanını sizin kadar iyi tanıyan kimse ta- nımadım, bizim neler yapa- bileceğimizi, ne istediğimi- zi de bildiğiniz halde bize çok kötü davrandınız. 1968 29 Ekim’den-10 Kasım’a Samsun’dan Ankara’ya ‘Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü’ ile yükselmişti devrimcilerin mücadelesi. 1968’in dev- rimci önderlerinden Mahir Çayan, “Kemalizm soldur, milli kurtuluşçuluktur ve seç- tiğimiz yol Mustafa Ke- mal’in açtığı yoldur” diyor- du. Biz yine aynı duruştayız şimdi. 68 devrimcilerinden Sarp Kuray “Kurtuluş için 1919’un güncelleşmesini ve oradan başlanmasını” söy- lüyor ısrarla. Bugün o yürüyüşü ya- panların çoğu yaşıyor; ben sizin yerinizde olsam onları çağırır ve konuşurum. Artık bizi tanımış olmanız gerek. Meclis’te İsmet İnönü’ye cevap verirken diyalektik bakışınız enfesti. Diyordunuz ki “Derseniz ki fil ile balık bir- birine benzer, çünkü ikisi de kavak ağacına çıkamaz, bu olur”. Ve sizi anlatan başka bir olay, 1969 yılında sizi protesto etmek için sol- cular bir parkta oturma ey- lemi yapıyorlarmış. Siz “Memleketin meseleleri parkta oturmakla çözüle- cekse yaparız büyük bir park hep beraber otururuz” de- mişsiniz. Yani siz ötekilerden çok farklısınız. Geçenlerde dinini bilsin diye imam oku- lunda okumasını sağladığı- nız Tayyip Erdoğan, “Bun- lar aynen komünistler gibi, çamur at izi kalsın” diyerek muhalefeti suçluyordu. Emi- nim ki ne solu ne de komü- nizmin ne olduğunu biliyor. Biliyorum ki ülkenin bugün- kü halinden siz de çok ra- hatsız oluyorsunuz. Takdir edersiniz ki, mevcut du- rumdan biz solcular değil en çok siz sorumlusunuz. Çün- kü ülkeyi 1965’ten beri en fazla siz ve sizin ekibiniz yö- netti. Ara rejimler oldu.. ama o ara rejimlerin sembol isim- lerini sırf sol düşmanı ol- dukları için partinize alıp milletvekili yaparak ödül- lendirdiniz. Bunlar da sizi ör- nek alarak en baba darbe- ci Kenan Evren’i köşkte ağırlayıp onure ediyorlar. 1960’tan sonraki politika- cıların olduğu bir mekâna girsem TİP milletvekilleri ha- riç hiç düşünmeden sizin masanıza otururdum. Sizin- le konuşup tartışacağımız çok şey olduğuna inanıyo- rum. Sizinle muhabbetimizi meze yapıp aynı fıkralara güleceğimizi biliyorum. Ve çıkışta Kemal Sunal filmi de izleyebiliriz diye düşünüyo- rum. Beyefendi siz de biliyor- sunuz ki bu ülkenin sola ih- tiyacı var. Siz ayakları bu ül- ke topraklarına basan yerli birisiniz. Ülkedeki bir sürü güzel şey de sizin zamanı- nızda oldu, kalkınmadan demokrasiye kadar... Artık hiç politik beklentiniz kal- madığına göre ülkemiz adı- na sizden bir talebim var. Biz sola yanlış yaptık, kötü dav- randık deyin, barışalım, he- lalleşelim. Ülkenin buna ih- tiyacı var. Hassasiyetinizi biliyor ve bunu yapmanızı bekliyorum. ercan.yesilyurt@yahoo.com Milletin ağzı torba değil ki büzesin. Ko- nuşuyorlar işte... Neymiş efendim, sözde Anayasa Mah- kemesi’nin Ahlatlıbel’deki yeni binasının ya- pımında taşeronluk üstlenen bir yüklenici, yüksek mahkemenin bir üyesinin karde- şiymiş. Ne var bunda? Fikri hür, vicdanı hür, piyasası hür bir ül- kede yaşıyoruz. Birine ekmek kapısı açıl- mışsa, suç mu? Yeni kabinenin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Osmanlıcı biliniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı- ğı’na getirilen Ömer Dinçer de Başbakanlık Müsteşarlığı döneminde Türkiye’yi federa- tif yapılanmaya yönlendiren kamu yöneti- mi reformunu gündeme getirmişti. Bakanlar ve ortam uygun. Hazır anaya- sayı da değiştiriyorken Osmanlı millet mo- deline dönüversinler! GÖRÜŞ FATMA ESİN Bir Vefa Örneği Bilindiği gibi 1933 yılında gerçekleşen Üniversi- te Reformu’nun ardından üniversitenin çeşitli dal- larına, soyunda Yahudi olduğu gerekçesi ile işle- rinden çıkarılan ve ülkelerini terk etmeye zorlanan Alman bilim adamları atanmıştı. Bunlardan biri 1934 yılının başında Türkiye’ye gelen ve astronomi dalında çalışmaya başlayan Dr. Wolfgang Gleiss- berg’dir. Henüz kariyerinin başında olan bu genç as- tronom hemen işe başlamış ve başlangıçta bir çe- virmen aracılığı ile verdiği astronomi derslerini on ay sonra Türkçe olarak sürdürmüştür. Öğretim faaliyeti yanında, bugün İstanbul Üni- versitesi merkez binası bahçesinde yer alan göz- lemevi binasının, gözlem kubbesinin yapılmasında, Zeiss firmasınca yapılan astrogragin ve güneş göz- lemleri için kullanılan dürbünün getirtilip yerleşme- sinde çalışmıştır. Kısa zamanda gözlemevinde bi- limsel değeri olan gözlemlere başlanılmıştır. Biri as- teroidler diğeri güneş lekeleri olan iki dalda sistemli ve sürekli olarak yürütülen gözlemlerden elde edi- len veriler bir yandan bu konularda çalışan dünya gözlemevleri ile paylaşılmış, bir yandan da bilimsel olarak değerlendirilmişlerdi. Kısaca, çağdaş astro- nomi eğitimi ve çağdaş astronomi çalışmalarının te- meli atılmıştır. Bu çalışmaları nedeni ile 1948 yılın- da profesör olan Dr. W. Gleissberg o tarihten son- ra çalışmalarını güneş lekeleri üzerinde yoğunlaştırmış ve 1958 yılına kadar sürdürmüştür. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında Alman hü- kümetinin bu şekilde vatanlarını terk etmek zorun- da kalan bilim adamları için çıkardığı yasa gereği 1958 yılında Almanya’ya dönmüş ve çalışmalarını Frankfurt a.Main Üniversitesi’nde 1977 yılına kadar sürdürmüş ve 1986 yılında Oberursel’deki evinde ve- fat etmiştir. Türkiye’ye nişanlı olarak gelen Dr. Gleissberg da- ha sonra nişanlısının da gelmesi ile İstanbul’da ev- lenmiş ve bu evlilikten 1938 yılında İngrid adını ver- dikleri bir kızları olmuştur. İşte bugünkü yazının asıl konusu bu değerli aile- nin kızı İngrid (şimdi İngrid Oppermann) ile ilgilidir. Lise öğrenimini İstanbul’da Avusturya Lisesi’nde, yükseköğrenimini Almanya’da tamamlamış ve öğ- retmen olarak yaş sınırlamasına kadar çalıştıktan son- ra emekli olmuştur. İngrid Oppermann lise öğreniminden sonraki ya- şamını Almanya’da sürdürmüş olmakla beraber fi- ziksel ve düşünsel olarak Türkiye’den, özellikle de İstanbul’dan hiç kopmamıştır. Çok sevdiği İstanbul’a her yıl en az bir defa, bazı yıllar iki veya üç defa gel- mektedir. Bazı gelişlerinde bir grup Alman arkada- şını beraber getirmekte, onlara İstanbul’u karış ka- rış gezdirmekte, sevdirmek için büyük bir içtenlik- le gönüllü rehberlik yapmaktadır. Kanımca bu yö- nü ile Turizm Bakanlığı’nca verilecek bir “Turizm El- çisi” unvanını hak etmekledir! Ayrıca bu yıl babasının İstanbul’a gelişinin 75. yı- lı nedeniyle bu ülkeye ve 75 yıl önce babasına ku- cak açmış İstanbul Üniversitesi’ne sevgisini ve ve- fasını göstermek istemiş ve bu nedenle Astronomi Bolümü’ne maddi katkıda bulunmuştur. Astronomi Bölümü de hem bu katkı nedeniyle, hem de İstanbul Üniversitesi’ne gelişinin 75. yılı ne- deniyle bölümdeki odalardan birine “Ord. Prof. Dr. Wolfgang Gleissberg” adını vermiş ve bu odayı, ken- disinin İstanbul’da bıraktığı bazı eşyalar ile kızı İn- grid Oppermann’ın getirdiği anı değeri yüksek eş- yaların sergilenmesi ve korunmasına ayırmıştır. 30 Nisan 2008 günü bu odanın açılış töreninden önce yapılan toplantıda İngrid Oppermann’ın yap- tığı konuşma çok içten ve çok anlamlıydı: Türkiye’nin, hem babası, hem de kendisi için anlamını ayrı ayrı vurguladı. “Babam eğer İstanbul’a gelmemiş olsaydı muhtemelen bir fabrikada işçi olarak çalışmak zo- runda kalacaktı ve çocukluğundan beri büyük ilgi duy- duğu astronomi ile ilgilenemediği için mutsuz ola- caktı” dedi. Kendisi için ise, “Burada doğmuş olmakla rahat, huzurlu bir çocukluk geçirdim. O tarihlerde Al- manya’daki çocukların yaşadıkları sıkıntıları çekme- dim, savaşın acı yüzünü görmedim” dedi. Prof. Dr. W. Gleissberg’in öğrencisi ve birkaç ay da asistanı olma mutluluğunu yaşamış bir kişi ola- rak, sevgili İngrid Oppermann’a, gösterdiği bu VE- FA örneği için teşekkür etmek isterim. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Diyarbakõr ve Gaziantep yöresinde do- kunan bir tür kumaş. 2/ Te- niste rakibin karşõlayama- dõğõ, doğrudan doğruya sayõ getiren servis... Bir ağ atõlõşõn- da çõkarõlan balõk miktarõ. 3/ Ana- dolu’dan Yunanis- tan’a göç eden Rum- larõn oluşturduğu müzik türü. 4/ Bir tür taze ve tuzsuz be- yaz peynir... Doğu Anadolu’nun Irak sõ- nõrõ yakõnõnda yük- sek bir dağ. 5/ Halk dilinde gürgen ağa- cõna verilen ad... Romanya’nõn plaka imi. 6/ Say- fa çevresine çekilen çizgi... Birinin payõna düşen şey. 7/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad... Her iki Kore’nin de para birimi. 8/ Uzaklõk işareti... Sõvas’õn Şarkõşla ilçesinde bir kaplõca. 9/ Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde bir şelale. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Bir tür ince ve çoğu çiçekli, pamuklu bir kumaş, 2/ Güzel kadõn... “---kõldan incedir kõlõçtan kes- kincedir/Varõp anõn üstüne evler yapasõm gelir” (Yunus Emre). 3/ Yedi Uyurlar’dan biri. 4/ Şa- rap... Eksiği olmayan. 5/ Beğenme belirten bir söz- cük... Bir nota. 6/ Kõsa yazõ... Havaalanlarõnda bu- lunan ve çevredeki uçuşlarõ denetlemeye yarayan sistem. 7/ Gözün renkli bölümü... Manisa’nõn bir ilçesi. 8/ Yumurta biçimli ve sekiz delikli bir tür flüt. 9/ Aynõ elementin olasõ değişik atom çekir- deği tiplerinden biri... Çõplak vücut resmi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O S M A N C I K R E A Y A R A P C Ş A M B A B A İ Z A Z A K A Ç K İ L İ L L A B A R B A K A N M İ O R D U G İ D A M E R U A L İ V A A S T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear