26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ SADIK ÇELİK Bitkisel Tedavi ve Aktarlık Üzerine… İçerisinde çeşit çeşit baharatların esansların şifa- lı bitkilerin satıldığı yerleri ve bunların satıcılarını ak- tar olarak tabir ediyoruz. Bugün aktarlık mesleği tüm dünyada eczacılığın temeli olarak bilinir. Osmanlı za- manında Baharat Yolu ile Hindistan’dan ve diğer Uzakdoğu ülkelerinden gelen esansların, baharatların ve kurutulmuş çeşitli bitki çaylarının ve özlerinin sa- tışıyla başlayan bu meslek, o dönemlerde Mısır Çar- şısı’nda yapılırmış; halen de buralarda aktarlık mes- leğini sürdürmekte olanlar vardır. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesine göre 17. yüz- yılda, İstanbul’da 2 binin üzerinde aktarın yaşadığı rivayet edilir. Hindistan’da Ayurveda gibi alternatif sis- temlerde, Uzakdoğu tıbbında, Osmanlı’da saray ta- babetinde belli bir disiplin içerisinde hazırlanan şu- rupların, macunların ve çeşitli bitkisel ilaçların yüz- yıllar boyunca hastalıkların tedavisinde kullanıldığı söylenmektedir ancak o günlerde bu yöntem ve uy- gulamaların hastalıkları tedavi edip etmediklerini de yeterince bilememekteyiz. Oysa günümüze gelindi- ğinde modern tıp, bitkilerin tedavi amaçlı değil has- talıklardan korunma amaçlı olarak kullanılmasına mü- saade etmektedir. Bugün aktarlık ve bitkilerden yararlanma, bu mesleğin erbabı kişilerin elinden çıkarak daha çok dertlerine bitkisel şifa arayanları sömürmeye çalışan ve konu hakkında uzmanlığı olmadığı halde bilgiç- lik taslayan kişilerin elinde amacı dışında kullanıl- maktadır. Böyle derin ve köklü bir geçmişi olan bit- kilerle hastalıklardan korunma ve aktarlık mesleği ha- fife alınmamalı, amacından saptırılmamalı, soruna salt ticari bir yaklaşımla da yaklaşılmamalıdır; aksi tak- dirde kişi sağlığı ve toplum sağlığı açısından olum- suz sonuçlar doğurabilecektir ve doğurmaktadır. Halkımız sağlık sorunlarının tedavisinde, tıbbın ça- resiz kaldığı durumlarda kulaktan kulağa dolaşan ef- sanelere, söylencelere, dini açıklamalara inanarak şi- falı olduğu söylenen bitkilerin satıldığı bu tür yerler- den çare arıyor çünkü, burada satılan ürünlerin şifa olacağına inanarak, yarar sağlamasa da zararı da ol- mayacağını varsayarak mucize bekliyor. Oysa ki, “her derde deva” diyerek satılan bazı bitkilerin bilinçsiz ve aşırı kullanımının bırakın tedavi etmeyi, hastalıklar- dan korunmayı; çeşitli sağlık sorunlarından ölümle- re kadar yol açabileceği uzmanlarca açıklanmakta. Uykusuzluk, kabızlık, hazımsızlık gibi basit so- runların çözümü için bitkisel yöntemler uygulanabilse bile bunların olur olmaz kullanılması sıkıntıya neden olabilmektedir. Yine, sağlığı korumak ya da güç- lendirmek için doğal bitkilerden faydalanılabilir an- cak uzmanlar bitkisel çözümlerin tedavi amaçlı ola- rak kullanılmasına karşı bizi uyarıyorlar. Maalesef, bu bitkilerin hammadde olarak kullanıldığı ilaçlar, ancak eczanelerden reçete ile hatta bazıları yeşil reçete ile temin edilebilirken bu bitkiler her kö- şe başında ruhsatsız ve denetimsiz bir şekilde açı- lan, hijyenik olmayan dükkânlarda serbestçe ve so- rumsuzca alınıp satılıyor. Bu noktada, basına ve medyaya büyük iş düşü- yor. Çünkü aslında, bu bitkilerin satışını körükleyenler en başta bunlarla ilgili haberleri yapanlar. Söz konusu sağlık olunca, bu haberler çok okunuyor, çok rating topluyor. Halkı yanıltanlara ve yanıltıcı haber yapanlara da yasal yaptırım uygulanması gerekir. Son söz olarak halkımız da bu tür bitkileri satın alır- ken ve tüketirken dikkatli olmalı ve mutlaka kendi dok- toruna danıştıktan sonra karar vermeli, aksi takdir- de kaş yapayım derken göz çıkarabilir; şifa bulayım derken sağlığınızdan olabilirsiniz. Unutmayalım ki bu tür bilinçsiz tedaviler, bizi halkımızın deyişiyle “iki rah- metten birine” yani şifaya kavuşturabileceği gibi di- ğer rahmete, ölüme de yol açabilir. sadik.celik@keyveni.com.tr MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bir sivil toplum kuruluşu olan “KAD”(*), Cumhuriyet’e, 23 Nisan’ı kutlayan bir ilan vermişti. Sekiz tümcelik ilanın ilk vurgusu şöyleydi: 89 yıl ön- ceki 23 Nisan, Atatürk’ün “söylem”i, “eylem”e geçirdi- ği gündür. Kuşkusuz öyleydi. Erzurum ve Sıvas toplantılarında alınan kararların, uygulamaya geçi- şin ilk adımıydı, 23 Nisan. Ardından Kurtuluş Savaşı, Lozan, Cumhuriyet, 1923 Devrimi ve devrimin temel direkleri olan devrimsel “ya- sa”lar. Sonuç: 1300 yıllık İslam Dünyası’nda ilk kez “Aydın- lanma”yı kılavuz edinen “laik” bir devlet, “Türkiye Cumhuri- yeti”! Dünyada ilkin bir şaşkınlık; arkasından oluk oluk akan övgüler, değerlendirmeler. Genç Cumhuriyetin, bu “yandaş”lıkları, “olumla- ma”ları, “onaylama”ları “öl- çüsüz” bir sevinçle değil de, olgunlukla karşılaması ve dik- katle değerlendirmesi. “Mazlum” uluslara “örnek” olmanın, emperyalistleri ne denli tedirgin ettiğinin bilinci- ne varması. Bunları, ABD Başkanı B. Obama’nın nisan ayı başında ülkemize yaptığı ziyareti TV’de izlerken, basında okurken anımsamaktan insan kendini alamıyor. Obama ilkin TBMM’de ko- nuştu. Bütün Türkiye tek “ku- lak” kesilmiştik. Ne diyordu? Çoğumuzun duymak istedik- lerini. Örneğin, Atatürk için: “Ken- disi tarihin seyrini değiştiren bir liderdir” dedi. Hemen ardından: “Onun bıraktığı en büyük miras, Tür- kiye’nin canlı laik demokrasi- sidir” dedi. “Laik” sözünü ağzından hiç eksik etmedi. Ve “Ilımlı İslam” söylemini bir kez bile dile ge- tirmedi. Uçuyorduk. Hele camiyi terlik giymeden dolaşması, Vakit’leri, Zaman’ları, Y. Şa- fak’ları da pek keyiflendirdi. Sağcı, solcu, Atatürkçü, dinci, liberal, hemen hemen tüm basın birleşmiş adeta “tek” kalem olmuştu ABD Başkanı’nı övmekte. Ertesi gün Obama İstan- bul’a geldi. Ülkesine dönmek için, uçağına binmeden önce gençlerin karşısına çıktı. 15 ile 25 yaşlarındaki bu gençlere, yapacağı konuşmanın süre- sinin “ezan”a dek olacağını, “ezan” okununca susup, nok- talayacağını bildirdi. Gençler öylece bakakaldı- lar. Acaba hangi ezandı? Ne zaman okunacaktı? Ezan sa- atleri her gün değişiyordu. İçlerinde Müslüman olma- yanlar varsa, bu “zaman” bil- diriminin onlar için anlamı neydi? Türkiye’nin “laik”liğini usan- madan vurgulayan Obama, “zaman”ı, “din”sel düzenle- meyle bildiriyordu. Bu “Hicri” yıla ait bir zamanlamaydı. Bu durumda Türkiye o gün “7 Ni- san 2009” yerine “12 Rebiü- lahır 1430”da yaşamaktay- dı. Oysa 84 yıldan bu yana, Türkiye tüm Batı ülkelerinde olduğu gibi “Milat” yılını ve “24 saat” zamanlamasını kulla- nıyordu, “1923 Devrimi”nin 698 sayılı “devrimsel” yasa- sıyla. Dinci medyanın ağzı ku- laklarındaydı. Onlara göre Obama, “laik Türkiye” derken “ılımlı laik Türkiye” demek is- tiyormuş. Ne ki, Obama’nın bu tutu- mundan memnun olan biri de -hem savcı hem de hüküme- tin başı olarak- Başbakan Erdoğan’dı. Takıyye ustası Erdoğan, Obama’nın da bir bakıma ta- kıyye yaptığının ayrımına he- men varmıştı. Obama “ılımlı İslam” yerine “laik” Türkiye diyordu, ama la- ikliğin temel taşlarından biri olan yasayı da ustaca “hiç”e indirgeyivermişti. Böylesi bir takıyye “kıdem- li” bir takıyyeciyi bile imren- dirir, dahası kıskandırabilirdi. Neyse ki Obama, Erdo- ğan’ı çok “takdir” ettiğini, si- yasetini başarılı bulduğunu TV’de dile getirmişti. Her konuda anlaştılar. Oba- ma’nın isteklerini Erdoğan hızla yerine getirmeye başla- mıştı. Ermenistan sınırını aç- tı, açacaktı; hele şu “24 Ni- san” günü bir geçsin... Obama, o gün “soykırım” demedi, ama Bush’tan, ön- ceki başkanlardan çok daha “ağır” konuştu ABD parla- mentosunda. Savcı Başbakanımız önce pek şaşırdı. Obama yine bir takıyye mi yapmıştı? Ola- mazdı bu; öfkesi patlayıverdi. Kuşkusuz Obama “takıyye makiye” yapmıyordu. ABD’nin değişmez siyasetini ve kural- larını kendi “yöntemi”yle uy- guluyordu yalnızca. Uyanmakta yine geç kalın- mıştı, hep olduğu gibi. Çok yazık... (*) Kadın Araştırmaları Derneği. ‘Takıyye’ye, ‘Takıyye’cinin Öfkesi! m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com1 Mayıs OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 2009 CUMA 16 1 Mayıs: Polisin orantısız güç kullanma günü! İşçi Cumhur Utku: “Türkiye’de işçi bırakmadıktan sonra 1 Mayıs’ı emek ve dayanışma günü ilan ettiler!” Miting Gülfatma Carlık: “Yeni cumhuriyet mitinglerine katılamayan AKP’li olsun!” Köfte Necati Cebe: “Hilmi Özkök’e köfte ekmek, Şener Eruygur’a kötek!” İşçi Soner Önal: “Hukukta son sayfa: Ekmek arası savcılık ifadesi alınır!” YağmurDeniz Birilerinden ‘aferin’ almak için 2. DÜNYA Savaşı sonrası başlatılan Türkiye’nin yalnızlaştırılması ve yalıtılması sürecinde sıranın Azerbaycan’a geldiğini söylüyor Ahmet Duman: “1945 yılından başlayarak kambur kambur üstüne bindi, sonunda bölgede ve dünyada yapayalnız bir ülke haline getirildik. İlk kamburu NATO’ya girerek sırtımıza yapıştırdık. 1952’de Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıktık. 1955’in Nisan ayında Bandung Konferansı’nda Üçüncü Dünya’nın gözünde saygınlığımızı kaybettik. Ortadoğu’da ABD güdümlü paktlar oluşturmak ve ‘büyük ağabey’ rolünü oynamak uğruna Arap komşularımızı tümden kaybettik. Bölgede bugün aşiret reisleri bile Türkiye’yi ciddiye almıyor. 1958’de Süveyş bunalımında Mısır’ı kaybettik; 60 yıldır Ege’de Kıbrıs’ta ne yaptığımızı Yunanistan’la dost mu düşman mı müttefik mi olduğumuzu kimse bilmiyor. 1990’lı yıllarda ABD yayılmacılığının peşinde öyle bir koşuşturmaya başladık ki ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası’ sloganıyla ortalığı dağıttık! Her şeye rağmen Azerbaycan dostluk ve kardeşlik bağlarını kopartmamaya özen gösteriyordu. Sonunda onları da küstürmeyi becerdik. ABD ve AB güdümünde sadece basiretimiz değil, beşaretimiz de bağlanıyor. Birilerinden alacakları küçük bir ‘aferin’ uğruna ilişkilerimizi feda ediyorlar!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AHLAKSIZLIK söz konusu olunca toplumun yazılı ve yazısız tüm kuralları ve değerleri geçerliliğini yitirir. Ahlaksızlar eğer yasaları, yönetmelikleri, gelenekleri, görenekleri paspas gibi çiğnemeye başladığı zaman kurallar uygulanmaz ve herhangi bir yaptırımla uyarılmazsa alır başını gider. Yaptığı yanına kâr kaldıkça başkalarına örnek olur ve ahlaksızlık bir virüs gibi toplumda yayılır. Ahlaksızlık, şerefsizlik, utanmazlık, arlanmazlık, yüzsüzlük bunların hepsi aynı pislikten beslenen mikrobun türevleri gibidir. Son günlerde Meksika’dan yola çıkan domuz gribi gibi bir süre önce Amerika’dan gönderilen ve epeydir Amerika’dan beslenen gazeteci kılığına girmiş birileri Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı için “Benim vergilerimle maaş alan bir memur” tanımını yapıyor. Devlet memurunun konuşamayacağını söylüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı için müdür konumunu bile uygun bulmayıp memurluğu uygun görüyor. Çünkü kirli bir propaganda ile yürütülmekte olan “karşıdevrim” sürecindeki kimi uygulamaları “ahlaksızlık” olarak tanımlayan Genelkurmay Başkanı kamuoyunun aklına sokulmak istenen kimi “bilgiler”in, “belge”lerin asılsız ve yalan olduğunu açıklıyor. Özetle; ahlaksızların oyununu bozuyor. İçerideki işbirlikçilerin, dışarıdaki iş bitiricilerin desteğiyle istediği gibi at oynatmaya alışmış ahlaksızların, karşılarına çıkan her engelde daha da ahlaksızlaşmasını, normal karşılamak gerekiyor. Ahlaksızların bir an için doğru söylediğini Genelkurmay Başkanı’nın memur olduğu için konuşamayacağını ve dolayısıyla kotarılmakta olan bir oyunda oyunbozanlık yapamayacağını varsayalım. Peki, kim konuşacak? Halkın vergileriyle oluşmuş sermayeyi kredi olarak kullanıp satın alınan gazete ve televizyonlarda iktidar yalakalığı yapanlar mı konuşacak? Kaynağı belli olmayan paralarla taraf tutanlar mı ahkâm kesecek? Devletin parasıyla işletilen kamunun medya kurumlarında resmen iktidar borazanlığı görevi üstlenen memurlar mı desteksiz atacak? Yerli sermaye konuştuğu zaman “tu kaka” ilan ediliyor; hukukçular, akademisyenler konuşunca “darbeci” sayılıyor. Anlaşılan o ki sadece ahlaksızların konuşması “demokrasi” kapsamına giriyor. Çünkü demokrasi artık ahlaksızlardan soruluyor! Ahlaksızlar SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Trabzon ve Rize yöresin- de, Lazca ko- nuşan halka verilen ad. 2/ Atõn en yavaş ve doğal yü- rüyüşü... Kale duvarõ. 3/ Bir soru sözü... Denizli yöre- sinde, kõna ge- cesinde gelin için okunan mâniye ve- rilen ad. 4/ Polislerin kullandõğõ kalõn değ- nek... Uluslararasõ Futbol Federasyo- nu’nun simgesi. 5/ Kokulu tohumu ra- kõcõlõkta ve hamur işlerinde kullanõlan bitki... “Hayõr” an- lamõnda kullanõlan sözcük. 6/ Süs olarak kulla- nõlan, altõn taklidi sarõ tenekeden pul. 7/ Antal- ya’nõn Akseki ilçesinde bir mağara... Gürcistan’õn para birimi. 8/ Kabaca dokunmuş, dayanõklõ bir yün kumaş... Gölgede kalan yan. 9/ Bedene ezi- yeti ruhun kurtuluşu ve mutluluğu için gerekli gö- ren Hint çileciliği. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Altõ ya da sekiz çift kürekle çekilen bir tür ka- yõk. 2/ Eski Yunan mimarlõğõnda müzik ve tiyatro gösterilerinin sunulduğu yapõ... Kolaylõkla alda- tõlabilen. 3/ Kuzu sesi... “Kavunağacı” da denilen ve vatanõ Orta Amerika olan bir meyve ağacõ. 4/ Yapõsõna girdiği sözcüğe “kendi kendine” anla- mõ katan yabancõ önek... Bir buzulun parçalan- masõyla oluşan buz kütlesi. 5/ Bakõr, nikel ve çin- kodan oluşan gümüş görünüşünde bir alaşõm... İl- gi eki. 6/ Yakasõ kürklü ve kolsuz kaput. 7/ Bir dileği yerine getirme... “Sun sagarõ --- bana mestâne desinler / Usanmadõ gitti o divâne de- sinler” (Şeyhülislam Yahya). 8/ Eski Türklerde çocuklarõ koruyan tanrõça... Eski dilde gün. 9/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Ki- şinin dõş dünya ile ilişkiyi reddederek kendi iç dünyasõna kapanmasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Z A Y A Ğ I A R A B A N R E Z A R T İ R A N A B T A E K E Y A T A Ğ A N Z A N İ A S P İ Ğ R E N C E M I R A K P E L E E N E Z İ M E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear