Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2009 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Akıl Neye Yarar?
Evet, akıl neye yarar?
Şu günlerde sık sık aklıma gelen bir soru.
Yanıtını vermek kolay değil.
Akıl, bilgidir, zekâdır, deneyimdir, görmeyi, düşün-
meyi bilmektir. Ama tek akıl ya da akıllılık yok, çeşit-
leri var. Kişiden kişiye değişen, başkalaşan, akıl ol-
maktan çıkan. İyi kullanılırsa, hele politikada akıl sa-
hibi olmak başarının anahtarıdır. Başarısızlığın da,
bozguna uğramanın da, yenilginin de...
Son yıllarda süregelen bir akıl düşmanlığı var. Kim-
se düşünmesin, konuşmasın. Bir şeyler aramasın,
yalnız “onlara” kalsın akıllı ya da akılsızlıkla ger-
çekleştirilen işler, uğraşlar, kazançlar.
Böyle deyip dururken eski bir derginin solmuş yap-
rağında Vedat Günyol’un kısa bir yazısına rastladım...
“Bu yaşa (89) geldim hâlâ yaşamın gizine vara-
madım” diye başlamış. Yaşamın gizi!.. “Yaşa yaşa
gör temaşa” derdi eskiler! O kuru kuru temaşadan
bir şeyler çıkarmak olası mı?
“İnanç dünyasında, taa mini minnacık yaştan başla-
yıp Hanya’yı Konya’yı anlamaya çalıştımsa da, elle tu-
tulur bir sonuca varamadım. Aklım, o körpecik, ace-
mi aklım işlemeye başlayınca, bir de ne göreyim, tüm
bildiklerim, daha doğrusu bana öğretilen bilgiler sıfı-
rı tüketiverdi. Bir boşluktayım artık” diyor Günyol...
Ben de seksenimi aştım. Günyol’un doksanına
doğru içine düştüğü o garip çelişkiyi çoktandır
yaşamaktayım... Çocukluğumda, gençliğimde Ata-
türk devrimi vardı, güvenliydik, umutluyduk. Ya-
rınlarda devrimci atılımlarla çok daha üstün güzel-
liklere ulaşacağımıza inanıyorduk.
Vedat Günyol kendine mi, bize mi soruyor:
“Bir yanda inanç dedikleri o tartışılmaz, körü kö-
rüne inanılan, gerçek üstü bilgiler, bir yanda akıl de-
nen, yaşamı kılı kılına sınava çeken, doğruyu eğriyi
yerli yerine oturtan bir güç var. Sen gel de hangi yö-
ne baş koyacağına karar ver.”
Akıllı olmak budur, uzun bir yolun sonunda her
şeyin boşa uçup gittiğini görerek üzülmek!..
Fransız masal ustası La Fontaine, “Suya daldı-
rılan çubuk kırılır, akıl onu düzeltir” demiş. Evet su-
ya daldırılan çubuk kırılır görünür, ama akıl, onun hiç
de kırık olmadığını bilir.
Sevgili Vedat Günyol uzun yaşantısında, sayısız
denemelerinde, birbirinden değerli kitaplarında bi-
ze işte bunu anlatmak istedi.
Günyol’un şu satırlarını yazın bir tarafa:
“İşte, suya daldırılan, ama kırılmayan çubuğun öy-
küsüdür tüm yaşamımız. Akıl işe karıştı mı tüm inanç-
lar uçup gider. Gider mi sahiden? Ne münasebet git-
mez. Tüm dünyada, akıl denen cevher, hâlâ ve hâ-
lâ ikinci planda, varla yok arası bir durumda...
Buna hayıflanmamak elden gelir mi?”
PENCERE
‘Normal’ ile
‘Anormal’...
Fıkra, aklımda kaldığına göre şöyle:
Temel, Ali Rıza’ya borç verir...
Ali Rıza borç aldığı parayı afiyetle yer; ondan
sonra da Temel’e boş verir...
Temel de Ali Rıza’yı mahkemeye verir...
Duruşma başlar, kimlik saptamasından sonra
yargıç, Ali Rıza’ya sorar:
- Bu adamı tanıyor musun?..
Anasının gözü Ali Rıza:
- Hayır, der, ben bu adamı tanımıyorum...
Temel’in tepesi atar, güzelim şivesiyle yanıtlar:
- Ulan, ben de seni hiç tanımayrum...
Tanımak yalnız kişiyle sınırlı değildir...
Bir de sınır tanımak var...
Ermenistan, Türkiye sınırını tanımıyor...
Ne demek bu?..
Türk topraklarında iddiası, talebi, gözü var de-
mek...
Eh, bu işin gizli saklısı da yok; cümle âlem Eri-
van’ın Ağrı Dağı’na dek tırmanan niyetlerini bili-
yor...
Ermenistan, bir de üstüne üstlük, Azerbaycan
topraklarını işgal etmedi mi...
El kadar ülkenin yaptıklarına bakın siz!..
Obama şimdi bizimkilere diyor ki:
- Ermenistan’la ilişkilerinizi normalleştirin...
Bizimkiler Amerika ne derse kendilerini yapmaya
mecbur sayarlar...
Sanki Amerikan mandasıyız...
Ne var ki bu kez ortaya çıkan sorun öyle böy-
le değil; düpedüz mantığa da aykırı...
Neden?..
Ermenistan Türkiye sınırını tanımıyor...
Biz komşumuzun tanımadığı sınırı açacağız...
Biz sınırı açacağız, ama, Ermenistan sınırı yi-
ne tanımayacak...
Tanınmamış sınırı açmak, sınırın tanınmamış-
lığını sineye çekmek değil mi?..
Tanınmamış sınırı, sınırı tanımayana tanıtmak
yerine açmak, normalleşmek mi?..
Yoksa anormalleşmek mi?..
Bilmiyorum devletler arasında şimdiye dek, baş-
ka deyişle tarihte, böyle bir işlemin bir eşi daha
var mı?..
Türkiye son yıllarda öylesine anormalleşti ki Er-
menistan’la ilişkilerimizi normalleştirmek ola-
naksız...
Önce biz kendi içimizde normalleşelim...
G
enelkurmay Başkanõ Org.
İlker Başbuğ’un Harp
Akademileri Komutanlõ-
ğõ’nda 14 Nisan günü yap-
tõğõ yõllõk değerlendirme
konuşmasõ gazete ve TV’lerde geniş bir
biçimde ele alõndõ, üzerinde yazõlar ya-
zõldõ, yorumlar yapõldõ.
Org. Başbuğ konuşmasõnda, sivil-asker
ilişkileri, terörle mücadele, demokrasi, la-
iklik, alt ve üst kimlik gibi son derece
önemli konularda bilimsel bakõş açõsõy-
la değerlendirmeler yaptõ.
Bu konuşmanõn üzerinden iki hafta geç-
ti. Duygusallõk ortamõndan sõyrõlarak ve
soğukkanlõ olarak değerlendirme yapma
olanağõ doğduğuna inanõyoruz.
Org. Başbuğ konuşmasõnda Hunting-
ton, M. Janowitz, E. Cohen, Montes-
quieu, S. Sumola, Max Weber, Ray-
mond Aron gibi yabancõ sosyolog ve si-
yaset bilimcilere ve Metin Heper, U. Ko-
catürk, İ. Güneş gibi yerli bilim adam-
larõna göndermeler yaptõ. Bu değerlen-
dirme konuşmasõ son derece önemlidir ve
kanõmõzca Başbuğ’un 30 Ağustos 2008
tarihli devir teslim töreninde yaptõğõ
önemli konuşmanõn mantõksal bir deva-
mõdõr.
Bu yazõmõzda Org. Başbuğ’un bu ko-
nuşmada ele aldõğõ son derece önemli ve
yakõcõ sorunlar üzerinde değil, temel
bir konu üzerinde duracağõz.
Org. Başbuğ’un konuşmasõnõ yorum-
layan ve kendilerine liberal adõ verilen ki-
mi yazarlar (Örneğin; Altan kardeşler, E.
Aköz, M. Belge, Y. Çongar ve A. Bay-
ramoğlu vb.) bu konuşmaya temel bir
karşõ çõkõş ileriye sürüyorlar; ve “de-
mokrasilerde genelkurmay başkan-
larının böyle konuşmalar yapamaya-
caklarını” belirtiyorlar.
Bu yorumu TV’lerde dinlerken ya da
bu liberalleri köşelerinde okurken İsmet
İnönü ile ilgili bir anektod aklõma gel-
di.
Anõmsadõğõm kadarõyla 60’lõ yõllar...
Deneyimli devlet adamõ İnönü’nün bir
Avrupalõ politikacõyla yaptõğõ bir görüş-
mede, ordunun Türk toplumundaki ye-
rinden söz edilmektedir. Avrupalõ poli-
tikacõ Türkiye’nin daha demokrat olma-
sõnõ ileriye sürmekte, hatta bu kadar
yüksek sayõda bir ordunun hazõr olarak
tutulmasõnõn ekonomik yönden hatalõ
olduğunu belirtmektedir.
İnönü’nün yanõtõ şöyledir:
“Ekselans, siz Türkiye’yi herhalde
İsviçre ile karıştırıyorsunuz. Haritaya
dikkatli bakarsanız İsviçre’nin kom-
şuları Fransa, İtalya, Almanya ve
Avusturya gibi Avrupa’nın en sorun-
suz ve ileri demokratik ülkeleridir.
Ya bizim komşularımıza bakınız,
kuzeyde Sovyet Rusya, (o sırada Soğuk
Savaş sürüyor), doğuda Kafkaslar ve
İran; güneyde Irak ve Suriye, batıda
ise Ege Denizi karasuları, hava saha-
sı ve Kıbrıs konularında sürekli sorun
çıkaran Yunanistan ve Rusya’nın sö-
zünden çıkmayan Bulgaristan.
Dört bir yanı tehlike ve sorunla do-
lu bir coğrafya. Yoksa biz de İsviçre gi-
bi sakin ve uygarlık dolu bir alanda ol-
sak, sizin dediğinizi yapar, hem daha
az bir ordu besler hem de komşuları-
mızdan demokratik yönde etkilenir-
dik.”
Bu konuşmanõn temel çerçevesi unu-
tulmadan demokratik ülkelerde genel-
kurmay başkanlarõ böylesi konuşmalar
yapmazlar, diyenlere aşağõdaki sorular so-
rulmalõdõr:
1. Hangi demokratik ülkenin ordusu
1984 yõlõndan bu yana terörle uğraşõyor.
2. Hangi demokratik ülkede o ülkenin
kuruluş felsefesi tartõşmaya açõk hale ge-
tirilmiştir.
3. Hangi demokratik ülkede demokra-
sinin temeli olan laiklik ilkesi bu derece
tartõşmaya açõlmõştõr ve hangi demo-
kratik ülkede iktidarda olan bir partinin,
Anayasa Mahkemesi tarafõndan “laik-
lik ilkesine karşıtlığın odağı haline
geldiği” tescil edilmiştir.
Kuruluş bir devrimdir
Org. Başbuğ, Türkiye Cumhuriye-
ti’nin kuruluşunu bir devrim olarak ni-
telemiş ve bu devrimin amacõnõn bir ulus
devlet yaratõlmasõ olduğunu belirtmiştir.
Gerçekten son 225 yõlda dünya siyasal
tarihinde üç büyük devrim olmuştur.
1789 Fransõz İhtilali, 1917 Rus Bolşevik
İhtilali ve 1923 Türk Cumhuriyet Dev-
rimi.
Batõ demokrasileri temelde 1789 büyük
Fransõz devriminden etkilendiler. Batõ de-
mokrasileri, aydõnlanma hareketi ve sa-
nayi devriminin sonucunda doğan sana-
yi ve ticaret burjuvazisi tarafõndan ku-
rulmuştur. 1917 devrimi işçi sõnõfõ ve köy-
lülerce yaratõldõ. 1923 devrimi de asker-
sivil bürokrat ve aydõnlar tarafõndan ya-
ratõlmõştõr.
Bu nedenle Başbuğ’un açõkça belirtti-
ği gibi TSK, anayasadan aldõğõ güçle,
Türk milletinin bağõmsõzlõğõnõ, bütünlü-
ğünü, ülkenin bölünmezliğini ve laik
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumakla
yükümlüdür. Bu konuda taraftõr.
Bu liberal yazarlar bilmiyorlar mõ ki;
• Sosyal devlet niteliğinin zayõflama-
sõ toplumlarõ cemaatleşmeye ve tarikat-
laşmaya itmektedir.
• Giderek güçlenen kimi cemaatler,
ekonomik güç olmaya ve politik yaşamõ
biçimlendirmeye çalõşmaktadõrlar.
• Yine çok iyi bilinmektedir ki, özellikle
Doğu ve Güneydoğu bölgemizde aşiret-
lere dayalõ feodal yapõlarõn varlõğõ bir ger-
çektir...
O zaman demokrasilerde genelkur-
may başkanlarõ konuşmaz diyen bu tat-
lõ su demokratlarõna aşağõdaki sorularõ da
yöneltmek gerekiyor:
• Feodalitenin Türkiye’deki gibi geçerli
olduğu bir Batõ demokrasisi var mõdõr?
• Bürokratik atamalarda tarikatlarõn et-
kin olduğu bir başka demokrasi var mõ-
dõr?
• Lise ve üniversite öğrenimini yapan
gençlerin kaldõklarõ yurtlarõn üçte ikisi-
nin tarikat ve cemaatlerin elinde olduğu
bir başka Batõ demokrasisi var mõdõr?
• Siyasal yaşamõ din kurallarõna daya-
lõ olarak yönetmek isteyen siyasal parti-
lerin olduğu gerçek bir Batõ demokrasi-
si var mõdõr?
• Tüm siyasal partilerin parti içi de-
mokrasiyi rafa kaldõrdõklarõ, ön seçimlerin
yapõlmadõğõ, milletvekili, belediye baş-
kanõ adaylarõnõn partinin genel başkanõ ta-
rafõndan seçildiği, daha doğru bir ifade
ile atandõğõ bir başka Batõ demokrasisi var
mõdõr?
Demokrasi ve seçim
• Ve demokrasi sadece 4 yõlda bir ya-
põlan genel seçim midir? Ve Türkiye’de
sayõsal çoğunlukçu mu, yoksa gerçek bir
çoğulcu demokrasinin ilkeleri mi ege-
mendir?
Ve ülkemizde, demokrasinin temelle-
ri olan kuvvetler ayrõlõğõ, yargõnõn ba-
ğõmsõzlõğõ, hukukun üstünlüğü ilkesi-
nin gerçekten uygulandõğõndan söz edi-
lebilir mi?
TV’lerin ve gazetelerin baş köşelerini
tutmuş olan ey sayõn liberaller!
Bu sorulara olumlu yanõt veremiyor-
sanõz, Genelkurmay Başkanõ’nõn da bu
yakõcõ konular üzerinde konuşmasõnõn
Türkiye’nin gerçeklerine uygun olduğunu
kabul etmek durumunda olursunuz. Ge-
risi “abesle iştigal”dir. Edebiyat yap-
maktõr.
Ayrõca, bu yazõnõn başõnda sözü edilen
Türkiye’nin Ortadoğu’daki haritasõnõ da
unutmamalõyõz.
Keşke bütün ilkelerinin uygulandõğõ,
dörtbaşõ mamur bir demokrasimiz olsa da,
keşke bütün siyasal partiler en azõndan ül-
kenin bütünlüğü ve Cumhuriyetin kuru-
cu temel felsefesi üzerinde birleşmiş ol-
sa da, laiklik ilkesinin demokrasinin ol-
mazsa olmaz önkoşulu olduğu konusunda
bütün siyasal partilerin hiçbir tereddüdü
bulunmasa da...
O zaman da genelkurmay başkanlarõ
böylesine -çok yararlõ da olsa- değer-
lendirme toplantõsõ ve konuşmasõ yap-
masalar...
Org. Başbuğ’un Konuşmasõ ve Demokrasi
Dr. Alev COŞKUN Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi
Keşke bütün ilkelerinin uygulandõğõ dörtbaşõ mamur bir demokrasimiz
olsa... Keşke bütün siyasal partiler Cumhuriyet’in kurucu temel felsefesi
üzerinde anlaşmõş olsalar... Keşke laiklik ilkesinin demokrasinin olmazsa
olmaz önkoşulu olduğu konusunda bütün siyasal partilerin hiçbir
tereddüdü bulunmasa... O zaman, Genelkurmay Başkanlarõ, çok yararlõ da
olsa böylesi konuşmalar yapma zorunluluğu duymasalar.
İLKBAHAR-YAZ TURLARI
Edirne : 09-10 Mayıs
Tur Abdin : 16-19 Mayıs
(Mardin ve çevresi Süryani kültürü)
Batı Karadeniz : 16-19 Mayıs
(Safranbolu-Sinop-Kastamonu-Amasra)
Erzurum’dan Van’a Doğu Anadolu : 16-22 Mayıs
İğneada-Vize-Kıyıköy : 23-24 Mayıs
YURTDIŞI TURLAR
Makedonya – Kosova : 27-31 Mayıs
Moskova – St. Petersburg : 27 Haz.-04 Tem.
Baltık ülkeleri : 04-12 Temmuz
(Finlandiya-Letonya-Estonya-Litvanya)
Not :10 Mayıs Pazar günü annelerimizle beraber Boğaz’da anne-
ler günü özel tekne turu.
İstanbul günübirlik ve diğer turlarımızı acentamızdan sorunuz.
Tel: 0212 - 251 28 08 (pbx)
novitas@novitas.com.tr www.novitas.com.tr
N O V I T A S Turizm
Üniversiteden Ses Bekliyoruz
Prof. Dr. Cengiz KUDAY
İ
stanbul Üniversitesi 550 yõllõk
onurlu bir geçmişi olan köklü bir
üniversitedir. İstanbul Üniversitesi
Türk toplumunun en zor zamanla-
rõnda daima öncülük görevini yerine
getirmiştir. Örneğin Çanakkale’de
büyük yararlõlõklar yapmõştõr. İz-
mir’in işgaline karşõ üniversitenin
öğrencileri protesto etmekten geri
kalmamõşlardõr.
Mütareke basõnõnda yer alan Rıza
Tevfik, Ali Kemal, Cenap Şeha-
bettin, Hüseyin Daniş gibi işbirlik-
çi yazõlar yazan öğretim üyelerinin
görevden alõnmasõ için öğrenciler
30 Mart 1922’de harekete geçmiş-
lerdir.
Ulusal Savaş’ta Sõvas Kongresi’ne
delege göndermişler ve Tõbbiye Mek-
tebi’nden Hikmet Savaştepe ve Yu-
suf Balkar delege seçilmiştir. Öğ-
renciler arasõnda toplanan parayla
tõbbiye öğrencisi Hikmet Savaştepe
Sõvas’a gitmiştir ve manda yönetimini
kabul etmeme yönünde mücadele
vermiştir. 1940’lõ yõllarda Alman-
ya’dan kaçan çok değerli bilim adam-
larõna İstanbul Üniversitesi kapõlarõ-
nõ açmõştõr. 1960 öncesi gençlik ha-
reketlerinde liderlik yapmõş öncü rol
oynamõştõr.
Son günlerdeki olaylar karşõsõnda
üniversiteden bir ses gelmesini bek-
ledim.
Benim üniversitemin birkaç üye-
sinden başka ses gelmedi.. Başta çok
sevdiğim saydõğõm, yazõlarõnõ zevk ve
hevesle okuduğum hocam Prof. Dr.
Erol Manisalı; diğeri, fikirlerinin
hepsine pek katõldõğõmõ söyleyeme-
yeceğim, fakat cesareti ile, dik duru-
şu ile, geçmişte tõp bilimi için, bu-
günse gençler için yaptõklarõ ile hay-
ranlõk duyduğum hocam Prof. Dr.
Türkan Saylan’a buradan samimi
olarak, üniversitemle birlikte, destek
olmayõ umuyor ve bekliyorum.
Fakat sevgili kardeşim Dr. Mehmet
Haberal’a (1968-1969) Hacettepe’de
geceleri aynõ odayõ paylaştõğõm bir
asistan arkadaşõ olarak seslenmek
istiyorum.
Sevgili Mehmet, geceleri saat
3.30’da kalkõp ayakkabõlarõnõ parlat-
tõğõnõ; erken kalkõp herkesten önce
pansuman arabasõnõ kapõp hastalarõ-
nõn pansumanlarõnõ yapõp sabah
6.30’da ameliyathanede hastayõ ha-
zõrlayõp hocanõ beklediğin günler
hep hatõrõmda. Bilmiyorum artõk,
hocamõz Prof. Dr. Hüsnü Göksel
Bey’in o çok önemli derslerini hatõr-
lõyor musun?
Cerrahõ şöyle tarif etmişti:
Cerrah bir büyük kuşa benzer.. Bir
kanadõnda mesleki ustalõk ve bilgisi
ve birikimi varsa; öbür kanadõnda bil-
gelik, insan sevgisi, yurt sevgisi var-
dõr. Bu kanatlardan biri olmazsa o kuş
uçamaz.. ve ilave etmişt:
Bir gün gelir köşene çekilir ve dü-
şünürsen, önünden bir hastalar ordu-
su geçer. Bunlarõn bir kõsmõnõ iyi-
leştirmişsindir; bir kõsmõna ise iste-
meden de olsa faydalõ olamamõşsõn-
dõr. Bir kõsmõ sana müteşekirdir. Bir
kõsmõ ise farklõ duygular içerisinde-
dir. İşte bu faydalõ olduğun kişilerin
sayõsõ diğerlerinden fazla ise sen ba-
şarõlõsõndõr.
Sevgili Mehmet, bu faydalõ oldu-
ğun, şifa verdiğin kişilerin sayõsõnõn
çok fazla olduğunu ben ve herkes bi-
liyor.
Bunlarõn dualarõ ve iyi dilekleri se-
nin bu geçici sõkõntõlõ günlerinde ya-
nõnda olacaktõr.
Unutma, her gecenin bir sabahõ var-
dõr.
Oda arkadaşõn, meslektaşõn Cengiz.