24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
T ürkiye’de ilerici ve aydõnlanmacõ top- lum kesimleri ile gerici ve tutucu odaklar arasõnda cumhuriyet tari- hi boyunca süren erk sa- vaşõmõ tam bir ayrõşma noktasõna gelmiş durum- da. Son iki genel seçimde elde ettiği sonuçlarla si- yasal erki ve devlet yö- netimini eline geçiren AKP’nin, başta ABD ol- mak üzere emperyalist güçleri de arkasõna alarak toplumsal yaşamõn ör- gütlü tüm kesimlerini “cami cemaatine” çe- virme konusunda çok bü- yük bir mesafe aldõğõ tar- tõşma götürmez bir ger- çektir. Başka bir anlatõm- la Türkiye, son on yõldõr, camilerden yönetiliyor dersek abartma yapmõş sayõlmayõz. Bõrakõn yönetmeyi, yö- netilmeyi ticari işler bile camilerde görüşülüyor. Bir ihale mi almak isti- yorsunuz ya da akçal bir sorununuza çözüm mü arõyorsunuz, cuma na- mazlarõnda hükümet er- kânõnõn arkasõnda namaz kõlmak için saf tutmanõz yeter de artar bile. Kan, gözyaşõ ve nice canlar pahasõna düşman işgalinden kurtarõlarak kurulan Cumhuriyet bu duruma nasõl geldi, önce bu soruya yanõt araya- lõm. Öncelikle belirtmek gerekirse bu duruma gel- memizin baş sorumlularõ sağ siyasalardõr. 1950’ler- den başlayarak başta ABD olmak üzere Batõ kapitalizminin dümen su- yunda, kendini Soğuk Sa- vaşõn rüzgârlarõna kaptõ- ran Türkiye, her taşõn al- tõnda sosyalist ve komü- nist ararken, gericilik ve irtica örgütlenmesini ve gelişmesini çok rahat sür- dürdü. 12 Mart Askersel Karõşmasõ ve 12 Eylül Askersel Devirmesi ile devlet organlarõnda ken- dine daha rahat bir çalõş- ma ortamõ yakalamasõ sa- yesinde kitleler içinde de daha geniş bir yayõlma olanağõna kavuştu. Yine yarõm yüzyõlõ geçen bu süreçte; camilerde, imam hatip okullarõnda, Kuran kurslarõnda, il, ilçe ve bel- delerde özel olarak oluş- turulan öğrenci yurtlarõn- da, vakõflarda ve kimi ce- maat topluluklarõnda eği- tim ve öğretim çalõşmalarõ adõ altõnda örgütlenmele- rini sürdürürken asõl amaç politik çalõşmalara altya- põ oluşturmaktõ. İtiraf etmek gerekirse sol bu gelişmeleri ve ge- riye gidişi yeterince cid- diye almadõ. Aslõnda tüm İslam ülkelerinde potan- siyel bir tehlike olan bu sonuç bizim için de ge- çerlidir. Türkiye’de geri- cilik ve irticanõn tehlike- lerine parmak basan en et- kili tepki 60’lõ yõllarda Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) geldi. Bu tehlikeyi çalõşma izlencesine de koyan TİP bunu “em- peryalizme, faşizme ve gericiliğe karşı güç ve eylem birliği” savsözle- riyle savaşõm alanlarõna taşõdõ. Yine o yõllarda, 16 Şu- bat 1969’da işçilerin, gençlerin ve sol güçlerin yoğun katõlõmõyla başla- yan Amerika’nõn 6. Filo- sunu protesto eylemi ge- rici saldõrõlarõn boy hede- fi haline gelerek dağõtõldõ. İki kişinin ölümü ve yüz- lercesinin yaralanmasõy- la sonuçlanan bu olaylar siyasal tarihimize “Kan- lı Pazar” olarak geçerken olaylarõn olduğu saatler- de gerici bir grup Bo- ğaz’a demirlemiş Ameri- kan 6. Filosu’nu kõble ya- parak namaz kõlmõştõ. Hatta rivayet edilir ki olaylarõn yaşandõğõ o sa- atlerde Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’õn, ge- misinde 6. Filo komuta- nõnõ ziyaret ettikleri söy- lenir. Bugün içinde yaşadõğõ- mõz siyasal ortamda solun tutumu geçmişe göre yü- rekler acõsõdõr. Gerici odaklarõ ve cemaat top- luluklarõnõ birer sivil top- lum örgütleri gibi görme aymazlõğõ içine düşmüş kimi sol anlayõş, bu tutu- munun demokrasi oldu- ğunu savlayacak denli de aptallaşmõş durumda. Daha da ilginci, geç- mişin temel savsözlerin- den olan ve geçerliliğini bugün de koruyan ba- ğõmsõzlõk ve sosyalizm söylemleri neredeyse unutulmuş, bunlarõn ye- rine salt soyut bir de- mokrasi istemiyle toplum karşõsõna çõkõlmaktadõr. Böylesi bir stratejik ya- nõlgõ, kaçõnõlmaz olarak, böyle düşünen kimi sol kesimleri AKP gibi bir si- yasal yapõnõn şemsiyesi altõna itmektedir. Biz bunlarla uğraşadu- ralõm, siyasal erkin elinde olmasõnõn kendilerine sunduğu olanaklardan da çok iyi yararlanan gerici güçler, koyu ve yeşil bir faşizmin egemenliği yo- lunda koşar adõmlarla iler- lemektedirler. Yakõn bir gelecekte, Humeyni’nin İran’a gelişi gibi ABD’de yaşayan Fethullah Gülen de büyük bir törenle Tür- kiye’ye gelirse hiç şaş- mamak gerekir. İşte bu açõdan da 29 Mart yerel seçimleri de- mokratlar, aydõnlanma- cõlar, yurtsever ve dev- rimciler için büyük önem kazanmaktadõr. Bu ke- simler için asõl hedef AKP’nin oylarõnõ gerilet- mek olmalõdõr. Böylesi bir görevin yerine getiril- mesinde ortaya çõkabile- cek hiçbir özür kabul edi- lemez. Çünkü bu konuda yapõlacak en küçük bir ha- ta, en küçük bir hafifseme Türkiye’de demokrasinin de sonu olacaktõr. Ve id- dia ediyorum; AKP bu yerel seçimlerde oy ora- nõnõ bir iki puan daha yükselttiğinde, Türkiye bir daha genel seçimleri de göremeyecektir! CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Zurnanın Zırt Dediği Yer...’ PENCERE Pesss... Hayatımda çok gördüğüm ve merakla izlediğim bir insancıl olgudan çıkardığım sonuç: Hep alttan alan, işi yaltaklığa dek vardıran birile- rinden korkun... Çünkü bu tip, gücü eline geçirdiğini sandığı an de- ğişiverir... Şaşırırsın: - Yahu, ne çabuk değişiverdi?.. Şimdi kimi gazetelerde bir haber: - Fethullah değişiverdi... Fethullah değişmez.. Değişiverir.. Tüm ömrünce ciheti askeriyeye karşı alttan alan, biat eder görünen, orduya çeşitli yöntemlerle sızmaya çalışan Fethullah Gülen birden ağız değiştirmiş... Olayı dün bu köşeye aktarmıştım; ama, yinelemek istiyorum, çünkü Fethullah’taki dönüşüm dün ga- zetelerin birinci sayfalarında manşetlerden vurgu- lanıyordu... Fethullah, Ergenekon için: “- Bu işte bir GATA’kulli var...” diyordu... GATA ‘Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ idi... Fethullah’a göre Ergenekon’da zanlı kimi emek- li generallere GATA’da sahte rapor düzenleniyordu... Yeni çıkan ‘Haber Turk’ gazetesi olayı manşetten şöyle verdi: “Amerika Değiştirdi” “Susurluk için ‘medya, ordu ve devleti yıpratma- sın’ diyen Fethullah Gülen, Ergenekon’da farklı ko- nuştu.” Fethullah Gülen sabırlı ve sürekli bir tarikatçılıkla polise, askere, üniversitelere, yargıya, bürokrasiye uzun yıllardan beri sızmaya çalışırken, sonuna dek yumuşak ve alttan alan bir strateji uygulamıştır... Nüfuz edemediği tek devlet kurumu ordu idi... Şimdi kendini dışarda ve içerde yeterli güç sahi- bi görerek askere posta koymak taktiğine mi baş- vuruyor?.. Feto’nun yine de tereddütleri var; Vatan gazete- si manşetten durumu açıklamış... Soruyorlar Gülen’e: “- Türkiye’ye dönecek misiniz?” Fethullah yanıtlıyor: “- Bazı dengeler hâlâ aleyhte...” Ergenekon tertibi “aleyhte olan dengeleri” Gülen’in lehine çevirmek için birebir... Dengeler Gülen’in lehine çevrildiği zaman ne olacak?.. Ayetullah Humeyni Fransa’dan İran’a dönüş yaptığı gün kitleler imamı nasıl karşıladı?.. Fethullah Gülen de Amerika’dan Türkiye’ye dö- nüş yaptığı zaman halk imamı öyle karşılayacak... Hangi halk?.. Meydanlarda RTE’yi alkışlayan halk... Ancak her şey bire bir olmaz... Her ülkenin kendine özgü koşulları vardır; Türki- ye’deki İslamcılık hık deyip İran’ın burnundan düş- mez... Bizim İslamcılık Amerikancı... Türkiye’nin yapısına uygun bir dincilik biçile- cek... Biçiliyor... Fethullah Gülen Amerika’daki özel çiftliğinden Tür- kiye’deki Ergenekon’u yakından izliyor... Ergenekon tertibi, Fethullah ile Tayyip için çalışı- yor... RTE, “Ben bu davanın savcısıyım” dedi... Fethullah ise gazetecilere açıklamalarından an- laşılıyor ki Amerika’da Ergenekon’la yatıp kalkıyor... Ne diyor: - Zanlı emekli generaller askeri hastaneden sah- te raporlar sağlıyorlar, bu işte bir katakulli var... Peki, biz ne diyoruz? Ben pes diyorum... T ürkiye Cumhuriyeti’nin laik il- kelere dayalõ temellerinin atõl- dõğõ tarih 3 Mart 1924’tür. Üç önemli devrim yasasõnõn 85. yõldönümü geçen hafta yurdun çeşitli bölgelerinde etkinliklerle kutlandõ. Emperyalist güçlere karşõ, mazlum mil- letlere örnek olan Ulusal Bağõmsõzlõk Sa- vaşõ 9 Eylül 1922’de zaferle bitince İzmir’de Mustafa Kemal’e, “Çok yoruldunuz her- halde, çiftliğinize çekilir, dinlenirsiniz” dediler. Mustafa Kemal’in yanõtõ şöyledir: “Ha- yır, asıl savaş şimdi başlayacak... Bu sa- vaş, cahilliğe ve gericiliğe karşı yapıla- caktır” dedi. Bu savaş aslõnda ortaçağõn karanlõğõna gö- mülmüş bir toplumun çağdaşlaşmasõ için ve- rilecek savaştõ. Din devleti olgusu Atatürk, bu savaşõn çok güç olduğunu bi- liyordu. Hatta emperyalist güçlere karşõ, top- yekûn bir milletin verdiği savaştan da da- ha zordu... Padişah Vahdettin bir İngiliz zõrhlõsõna binerek yurdu terk etti. Lozan Barõş An- tlaşmasõ başarõ ile sonuçlanõnca, Mustafa Kemal ve arkadaşlarõ 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan ettiler. Ama halifelik hâlâ sürüyordu, din devleti olgusu hâlâ geçerliydi. Cumhuriyetin ger- çek nitelikleri henüz anayasaya ilke olarak girmemişti. Bu nitelikler ancak, 4 ay son- ra, 3 Mart 1924’te kabul edilen 3 önemli devrim yasasõyla belirgin olarak ortaya çõkmõştõr. 3 Mart’ta “Hilafet ilga edildi”, yani hukuken ortadan kaldõrõldõ. Şeriye ve Ev- kaf Vekâleti kaldõrõldõ ve “Tevhidi Tedri- sat” eğitimin birleştirilmesi yasasõ kabul edildi. Böylece artõk Osmanlõ’nõn temsil ettiği din devleti yõkõlõyor, laik ilkelere dayalõ Türkiye Cumhuriyeti kuruluyordu. Bu 3 devrim ya- sasõyla laik Cumhuriyetin kuruluşu ger- çekleşmiştir, bu nedenle bu 3 yasanõn ka- bul edilişi Cumhuriyetin ilanõ kadar önem- lidir. Bu yasalarõn kabul edilmesi, siyaset bi- limi ve hukuk açõsõndan aşağõdaki sonuçlarõ getirmiştir. Halifeliğin kaldõrõlõşõ, devletin yapõsõndaki laikleşmenin en önemli baş- langõcõdõr. Şeriye vekâletinin kaldõrõlõşõ şe- riata dayalõ hukuk sisteminin yõkõlõşõdõr. Bunlarõn ardõndan şeriata dayalõ yasalar yürürlükten kaldõrõlmõş, Medeni Kanun (Yurttaşlõk Yasasõ), Borçlar Yasasõ, Tica- ret Yasasõ ve usul yasalarõ kabul edilmiştir. Böylece çağdaş hukuk ilkeleri benimsenmiş, hukukun laikleşmesi sağlanmõştõr. Bunlarla eşzamanlõ olarak türbe, tekke, za- viyeler ve tarikatlar kaldõrõlmõş, harf dev- riminin kabul edilişi ile kültür alanõnõn la- ikleşmesi sağlanmõştõr. Eğitimin birleştirilmesi yasasõyla ma- halle mektepleri ve medreseler kaldõrõlmõştõr. Bu son derece önemli devrim yasasõyla eği- timin laikleşmesi sağlanmõştõr. Bu yasalar gerçek aydõnlanma devrim- leridir; Avrupa’nõn 300-400 yõlda yaptõk- larõnõ Atatürk 15 yõla sõğdõrõyordu. İlhan Selçuk’un çok güzel bir biçimde özetlediği gibi: Padişahlõğa karşõ Cumhuriyetçilik, şeriata karşõ laiklik, tutuculuğa karşõ devrimcilik, ümmetçiliğe karşõ ulusçuluk gerçekleşi- yordu. Akõl inançtan, bilim dinden bağõm- sõzlaşõyordu. İşte bu nedenlerle 3 Mart, ger- çek bir devrim günüdür, Atatürk devrim- cilerinin bayram günüdür. Halkevlerini yıktık Ama sonra ne oldu? Cumhuriyet’ten de- mokrasiye geçtik. Bu yolda ilerlerken top- rak reformunu gerçekleştiremedik, feodal beyler güçlerine güç kattõlar. Dünya ölçeğinde, kendine özgü ve etkin bir eğitim sistemi olan Köy Enstitüleri projesini yarattõk, 20 tane Köy Enstitüsü kurduk ama 5 yõl içinde bunlarõ kapattõk. Oradan mezun olan 20.000 Köy Enstitülü öğretmene sahip çõkamadõk. Bununla da ye- tinmedik, 20 Köy Enstitüsü yerine 650 adet imam hatip lisesi açtõk. Eğitim birliği ya- sasõnõ tersyüz ettik. Halka kültür götürmek için kurulan Hal- kevleri ve Halk Odalarõnõ yõktõk. Ama unutmayalõm ki Fransa’da da ihti- lalden sonra Cumhuriyetin sağlõklõ bir bi- çimde kurulmasõ yüz yõl sürdü. Devrimle- ri sağlam temellere oturtmak kolay olmu- yor. Her devrimden sonra karşõdevrim ha- rekete geçiyor. Bugün biz neye dayanacağõz? Bizim dayanacağõmõz, ideal çağdaşlaşma bilincidir. Kadõnlarõmõzõn ve gençlerimizin duyarlõlõğõdõr. Geriye gitmek istemeye- cekleri inancõdõr. Akan õrmaklar tersine çevrilemez... 3 Mart-Devrim Yasalarõ... Alev COŞKUN Padişahlõğa karşõ Cumhuriyetçilik, şeriata karşõ laiklik, tutuculuğa karşõ devrimcilik, ümmetçiliğe karşõ ulusçuluk gerçekleşiyordu. Akõl inançtan, bilim dinden bağõmsõzlaşõyordu. İşte bu nedenlerle 3 Mart, gerçek bir devrim günüdür, Atatürk devrimcilerinin bayram günüdür. 29 Mart’ta Hedef Ne Olmalõ? Sönmez TARGAN “Bu dünya Sultan Süley- man’a kalmamış Ama size kalacak. Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini Ama siz bileceksiniz... Bir de sizinle beraber üç beş kişi... Öte yanı kör döğüşü!..” Orhan Veli’nin 1949-50 yıllarında çıkardığı, “Yaprak” dergilerini karıştırırken Metin Eloğlu’nun şiirine rastlamaz mıyım? Tam altmış yıl önce- sinden bugüne bir sesleniş, bir bakış, bir benzetiş!.. Demeye kalmadı, Musta- fa Balbay sabah karanlığın- da evinden alındı, İstanbul’a postalandı. Dosdoğru ünlü savcının karşısına götürül- dü.. saatlerce bekletilme, 95 sayfa ifade verme, sonra mahkemede bir 8 saat daha sorguya çekilme, tutuklanıp içeri atılma!.. “Dünya Sultan Süleyman’a kalmamış/Ama size kalacak” mı derseniz? Kent meydan- larında Padişahlığı boşuna mı açıklanıyor.. Kahramanlığı, meydan okuyuculuğu, kimi- ne göre İvedik’liği, Kasım- paşalılığı, Baykal’a göre ma- gandalığı dilden dile boşuna mı dolaşıyor?.. Bir devleti, bir halkı, bir ül- keyi yönetmek!.. Kolay iş değildir. Önce bilgi, deneyim, akıl, zekâ ister. Bencillikle, yalnız kendine ve çevresin- deki beş on adamına gü- venmek yetmez. Bir tek gün- de, bir haftada, ayda, hatta yılda değil yaşantımız. Böy- le sananlar oldu, ama yanıl- dılar. Biraz geç, ama ergeç!.. Mustafa Balbay bir gaze- teci, bir yazar... Her gün top- lum önünde düşüncelerini açık açık bildiren biri. Gizlisi saklısı yok! Yüzyıllık bir ga- zetenin, hem de Atatürk devriminin gazetesinin, An- kara temsilcisi... Bu görevi gereği herkesle, askerle, si- ville, gençle, yaşlıyla, ikti- dardakilerle, muhalefetteki- lerle görüşen bir usta gaze- teci... Kitaplar yazmış, dün- yayı dolaşmış, ülkeyi karış karış gezmiş, dertleri, sıkın- tıları görmüş, yazmış, anlat- mış... Şimdi Türk Ceza Yasa- sı’nın 309. maddesine göre yargılanacakmış!.. 309. mad- dede ne var? “Anayasal dü- zeni cebir ve şiddet kullana- rak ortadan kaldırmaya te- şebbüs..” ‘Cebir ve şiddet’ tanıdığım en uygar, en say- gılı, en efendi bir gazeteciye yakışıyor mu? Evet, anayasayı değiştir- mek isteyenler yok değil! En başta Tayyip Bey ve partisi.. Yıllardır bir fırsat aradılar, komisyonlar kurdular, ana- yasa hocalarını görevlendir- diler. Şimdi 29 Mart’ı bekli- yorlar. Yüzde bilmem kaç oy alır almaz yeniden girişe- cekler. Anayasayı kendi öz- lemlerine yakışır bir biçime sokmaya!.. Bir dikta mı, bir saltanat mı, bir sultanlık, pa- dişahlık çizgisi mi!.. En baş- ta Atatürk ilkelerinden kop- mak, devrimlerini silip at- mak... Şairler zamanları aşar.. Dünü, bugünle ölçer. Metin Eloğlu “Zurnanın Zırt Dediği Yer”i DP döneminde yaz- mış. Nasıl görmüş altmış yıl sonra yeniden tek partili bir zorba düzeni yaşamak teh- likesiyle baş başa kalacağı- mızı.. yazarların, bilim, sanat, kültür, siyaset adamlarının Atatürk askerlerinin suçla- nacağını, ağır cezaların teh- didiyle hapislere tıkılacağını... Eloğlu şiiri şöyle bitirmiş: “Beş kişi uzanmış sedi- re/Basıyorlar küfrü/Kime?/Ne bileyim ben kime/Bu oda ni- çin mi yoksul/O beş kişi yok- sul da onun için/Bu bayların, bayanların derdi mi ne?/Ne olacak memleketin hali/Peki ama çaresi yok mu bu işin?/Ha, şöyle/ Düşünmeye alışın” Sevgili Mustafa Balbay’a en kısa sürede özgürlüğüne, yazarlığına kavuşmasını.. bu yanlış uygulamanın, gerçek adaletin önünde temelden bozulmasını bekleyerek...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear