24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 28 MART 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 21 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 28 Mart SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Darbeleri Yargılamak “Plan tek miydi; birden fazla mı? Farklı planlar, tek bir darbenin parçası olarak mı hazırlanmıştı; alternatif şekilde mi düşünülmüştü? Teşebbüs kaba bir aske- ri dikta özlemininden mi ibaretti; anayasal düzeni ro- taya sokmayı mı hedefliyordu? ‘Bir numara’ kimdi? ‘Sivil kanat’ kimlerden oluşuyordu? Daima sır perdesi altında kalan sivil kanat neden şimdiye dek günde- me gelmemişti? Kamuoyuna yansımayan/yansıtıl- mayan darbenin bu yönleri üzerinde askerler, siya- siler ve basın arasında susmaya dayanan zımni bir mu- tabakat; ‘centilmen anlaşmasına’ mı varılmıştı? He- zimetle son bulan darbe teşebbüsü, sonuçta hangi siyasi projelere güç vermiş, hangilerini masadan kal- dırmış; kimin elini kuvvetlendirmiş, kimi silmişti?” 1981’deki son darbe girişimini “yargılayan” de- mokratik İspanya’da; bugün hâlâ sorulan sorular bun- lar… Bu soruların kimi hâlâ tartışmalı, kimi -aradan 30 yıla yakın süre geçmesine rağmen- yanıtsız… “İspanya örneği” üzerinden kulaktan dolma bilgi- lerle, medyada ahkâm kesen, akıl dağıtan arkadaş- ların “özgüvenine”(!) şaşıyorum. Tek kaş ve tek parmak havada, önlerine gelene “gazetecilik meslek/etik dersi”(!) veren bu meslek- taşlar; Türkiye’de giderek bir “devri sabık yargılan- masını” çağrıştıran “Ergenekon”la; “darbecilerle yüzleşen İspanya’nın demokrasiye geçiş süreci” arasında hayali paralellikler, fantezi bağlantı, ben- zerlikler buluyor; ezberden konuşuyorlar. Bu çok bilmiş arkadaşlar; yakın zamanlara dek, ha- tırlayın, Ergenekon için “Hık demiş burnundan düş- müş. Tıpkı İtalyan usulü Temiz Eller!” diyorlardı… Temiz Eller olmadı. Bu kez de “İspanya’nın de- mokrasiye geçiş dönemi” ile paralellik kuruluyor. “AB üyeliğine yürürken, demokrasi ve hukuk dev- letini tüm kurum ve kurallarıyla yerli yerine oturtan İs- panya.. gibi Türkiye de darbecilerini yargılıyor” de- niyor: “İspanya’da olduğu gibi darbeciler yargılan- dığında; bizde de demokrasi bayramı yaşanacak!” Böyle mi gerçekten? “Demokrasiye geçiş İspan- ya’sında yaşananlarla” bugünün Türkiye’sindeki ge- lişmeler birbirini tutuyor mu? Türkiye - İspanya farkı ’81 darbesi başarısızlığa uğradığında ben İspan- ya’daydım. Yarbay Tejero kalkışmasını anı anına, içerden yaşadım. Bir güven oylaması sırasında ger- çekleştirilen silahlı parlamento baskınında, göz- lemci sıfatıyla genel kurulu izleyen eşim de içerde, sabahın erken saatlerine dek tutsak kaldı. Ertesi ge- ce, “tutsaklık saatlerini” birlikte geçirdiği gazetecilerle bizim evde bir yemek yemiş ve “demokrasinin za- ferini” hep beraber kutlamıştık. Konjonktür, atmosfer, aktörler; her şey farklıydı... 1981 İspanya’sının karşı karşıya bulunduğu “ba- his”; bugün dinci faşizm, askerci faşizm, emperya- list faşizmlerden oluşan bir “Bermuda üçgenine” sı- kışan Türkiye’ninkine nazaran açık ve netti: Bir yanda AB’nin tereddütsüz sunduğu demokratik bir gelecek perspektifi; diğer yanda geçmişin ref- leksleri… “Faşizmlerden faşizm seç; seç, seç… beğen be- ğen al!” şeklinde; bir çaresizliğe sıkışmak ya da iki arada bir derede kalmak adına hiçbir neden yoktu ’80’ler İspanya’sında. Ya “gelecek”ten yanaydınız, ya “geçmiş”ten… “Gelecek”; İspanya’yı kucaklamak için gün sayan “AB” idi. “Geçmiş”; “dikta” ve belki yeniden “kardeş kav- gası”/ “iç savaş” demekti… ‘Askeri yargı’ ve siyasi tercihler Uzun etmeyeyim. Bu aşikâr tercihte İspanyollar do- ğal olarak “geleceği” yeğledi, “Demokratik anaya- sadan yanayız” sloganıyla darbe teşebbüsü ertesi yüz binlerle sokaklara döküldüler; parlamentoyu basan “isyancılar” “askeri mahkemeye” çıkarıldı. Sadece “elebaşı konumundakiler” -daha doğrusu böyle gö- rünenler!- hüküm giydi ve 30’ar yıl aldılar. Sonra bu- nun 15’ini yatıp, ceza indirimi ve aftan yararlandılar. ’90’lı yıllar ortasında da dışarı çıktılar. İspanya’da o dönemi yaşayan herkes gibi biz de “Oh ne güzel! Dar- beciler yargılandı. Adalet yerini buldu!” dedik... Meğerse tam öyle olmamış. Yasa önüne aysber- gin yalnız görünen ucu çıkarılmış. Ve rejim değişik- liklerinin yaşandığı tüm “büyük geçiş dönemlerinde” olduğu gibi; gerçekte yerini bulan “adalet” değil, “si- yaset” olmuş! 2000’li yıllarda, ’81 darbesini, neden sonra/nihayet, mercek altına tutan/tutabilen.. bir di- zi çalışmayla teslim edilen gerçekler bu. Pazartesi kaldığım yerden devam ederim. nilgun@cumhuriyet.com.tr Taktiğin Tik Takları Körfez Savaşı sırasında Baba Bush’a des- tek vererek bir koyup üç almayı hedef seçen Turgut Özal’ın bir hayali vardı: “Kürt devletinin hamisi olmak.” Sonunda o rüya gerçek oldu. Haberlere ba- kılırsa, -her ne kadar amaç yerine geldikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Ben öy- le demedim” dese de- Irak işgali sonrası böl- gede oluşturulan ABD’nin Kürt mandası, Tür- kiye Cumhuriyeti adına resmen tanındı. 2003 sonbaharında dönemin Hazine Baka- nı Ali Babacan; Başbakan Recep Tayyip Er- doğan ve o süreçte Dışişleri Bakanı olan Ab- dullah Gül’ün bilgisi dahilinde, ABD’den alı- nacak 8.5 milyar dolarlık kredi karşılığı Türk as- kerinin Irak’ın kuzeyine girmemesini içeren giz- li Dubai anlaşmasını imzalarken de niyet ay- nıydı: Irak ve Ortadoğu politikasını tümüyle ABD güdümünde yürütmek. Irak’taki Kürt mandasının bir anlamda Tür- kiye adına tanınmasından tam bir gün önce, oynanan büyük oyunu, iktidara yol gösterici ta- kımından Prof. Dr. Mümtazer Türköne, Ak- şam’a şöyle anlatıyordu: “Türkiye, ABD, Irak Merkezi Yönetimi ve Kürt bölgesel yönetimi taraf olmuşlar ve bir anlaş- ma yapılmış. Bu sanıyorum 3 Kasım SOFA An- laşması’ndan önce olmuş. Genel çerçeve iti- barıyla ABD, Irak üzerindeki tasarruflarını bü- yük ölçüde Türkiye’ye havale etmiş görünüyor. Sadece Kuzey Irak ile değil, Irak’ın bütünü ile ilgili olarak Türkiye’ye önemli bir yer verilmiş. Bunun sebebi son 4-5 yıldır sürdürülen istik- rar politikası. ABD terk ettiği yerlerdeki nüfu- zunu Türkiye’ye devredecek. En önemli nok- ta da şu: Amerika, Kürt bölgesel yönetiminin güvenliğini Türkiye’ye emanet edecek.” Emanetten kasıt ne? Türköne, onu da açık- lamış bulunuyor: “Entegrasyon istikrarlı bir hale gelecek. Bu esas olarak ekonomik entegrasyon. Anlamsız hale gelen sınırlar, kültürel, sağlık, eğitim ve eko- nomi alanında entegre olmuş bir bölge hayal edin. Olmadığı değil ama anlamsız hale geldiği. So- nuçta Kuzey Irak’ın, Irak’ın bütününden çıkması mümkün değil. Siyasi olarak Irak’ın bir parça- sı ama fiilen Türkiye’nin parçası gibi olabilir. Böyle bir hayal bana çok uzak gelmiyor.” Devlet televizyonunun şeşi beş olmasından belliydi ve demiştik ki: “Federasyona beş var!” Saatin tik takları giderek hızlanıyor, hızlanı- yor, hızlanıyor... Ecevit’in Saptaması Bülent Ecevit, yakın geçmişte önemli bir saptama yapmıştı: “Kürtler Kuzey Irak’ta herkesi kapsayacak güçlü bir parti oluşturma çabasında. Ona paralel bir Kürt partisinin Türkiye’de gerçekleşmesini düşünüyorlar. Başarırlarsa, ‘Biz niye 2 ayrı toprak olalım, Türkiye’den toprak alalım’ havasına girecekler. Türkiye Kuzey Irak’a işgal amacıyla değil, güvenlik amacıyla mutlaka girmelidir. Yoksa Kuzey Irak Türkiye’ye girecektir.” İktidarın ve bürokrasinin kabullenmiş gözüktüğü bugünkü durum işte bu sözde gizlidir. İsyan Gerekçesi Programın adı “Bir Zamanlar Türkiye.” Hem “araştırmacı”, hem “aydın”, hem de “Kürt” nitelemeleri ile tanıtılan biri uzun uzun konuşuyor. Dediklerini kısaca özetlersek: Mustafa Kemal, İstiklal Savaşı sırasında Kürt bey ve ağalarına yazdığı mektuplarda hep “padişahı ve halifeliği” kurtarma çağrısı yapmış. Kürtler, bu yüzden İstiklal Savaşı’na destek vermişler. Ancak, savaştan sonra halifelik kaldırılınca, Kürtler aldatıldıklarını hissetmişler, o yüzden de isyan etmişler... Bir bilgi daha: Bu program, devletin televizyonundan yayımlanıyor... Şıp Bir parti genel başkanı, bir milletvekilinin helikopteri düşüyor. Düşen helikopterden bir gazeteci, yetkilileri cep telefonundan arıyor. Saatler geçiyor, telefonun koordinatları belirlenmiyor ya da telefonun arandığı bölgeye ulaşılamıyor. İş telefon dinlemeye gelince... Şıp diye buluyorlar. Yarın sandık başına gideceğiz. Oyumuzu atacağız. Akşam televizyonun başına geçip sonuçları izleyeceğiz... Çok büyük olasılıkla yine yüzümüz buruşacak, başımıza ağrı girecek, göğsümüz daralacak, yine o bildik “Biz adam olmayız” yakınması gelip boğazımızı düğümleyecek... Zor iştir kuşatılmış ülkede yaşamak. Zordur, ama insanı dirençli kılar. Her an koşuya fırlayacak atlet gibi yapar. Savaşım gücünü artırır. Boyun eğmeden yaşamayı öğretir. Umudu hep kabarttığından, karamsarlıklar içinde çırpınmaya zaman bıraktırmaz. Dünü unutturmadan günü algılatır, yarına diri tutar. Kolay değildir, azıcık aydınlanmış gökyüzü altında yurttaş olmak. Pintiler arasında gönlü bol kalmak gibi bir şeydir. Verir, alamazsınız. Bedel öder, borçlu kalırsınız. Haramiler çığlık çığlığa dönenirken etrafınızda, derin bir sessizliğe gömülür etraf. Asıl çığlığı siz atmak istersiniz, ağzınıza tıkarlar. Haramı anlatmaya kalkarsınız, boğarlar. Dedik ya, zoru aşmak çok zordur. Zor Ders Kitapları ve Darwin Kuramında Ayrımcılık İ. GÜRŞEN KAFKAS Toplumun gelişmesi için “eği- tim şart” denilmektedir. Sözde, eğitimin önemini ve nitelikli eğitim kavramlarını dile getiri- yoruz. Eğitimin daha gelişkin bir yapıya ulaşması için yine söz- de söylemlerimiz bitmiyor. An- cak eğitimin gelişim ve değişi- minde içerik olarak istenilen bo- yutta çaba gösterilmediği de bi- linmektedir. Eğitim kurumlarında öğret- men ve öğrencinin ana kayna- ğını oluşturan ders kitapları öğ- retinin temel dayanağıdır. Ders kitapları bilimsel, yenilikçi, gün- cel ve çağdaş bir titizlikte ha- zırlanmalıdır. Siyasi tartışma- lardan, dini ve ideolojik her tür- lü istenmezden uzak olmalıdır. Ülkemizde bunun tam tersi- nin uygulandığı görülmekte- dir. Tarih Vakfı’nın 139 ders ki- tabında yaptığı araştırma son- rası yayımladığı raporda, yüz- de 92’sinde “insan hakları ihlali ve ayrımcılık” saptandığı belir- tildi. “Cinsiyet ayrımcılığı, ilahi- yatçı bakışla hazırlanan fen ve hayat bilgileri kitapları” neyin ne olduğunu açıkça belirtiyor. Ders kitaplarında, bilgin, yazar, bes- tekâr ve sanatçı tanıtım ve an- latımında erkek ağırlıklı örnek- lerin verildiği görülüyor. Kızlar geri planda tutulurken kadın sa- natçı, bestekâr veya bilginlere pek yer verilmediği bir gerçek. Ortaöğretim kitaplarında ırk- çılık, ideolojik temler ağırlık ka- zanmış. “Türküz, bütün baş- lardan üstünüz.” Trafik ve ilk yardım ders kitabından bir alın- tı. 11. sınıf Türk Edebiyatı kita- bı: “Bize göre, her Türk için mil- liyetçilik hayat şartıdır.” Müzik, Fen Bilgisi, Dil Kültürü ve diğer ders kitaplarında da toplumsal ayrımcılık açıkça görülmektedir. Ders kitaplarının, bilim çağı olan 21. yüzyılın aydınlıkçı ve çağdaş yapısına uygun hazır- lanmadığı; ırkçı, din ve cinsiyet ayrımcı yaklaşımları içerdiği görülmektedir. Milliyetçiliğin, İslamcılığın övgü dolu yazıldı- ğı ders kitapları bilimsel ağırlı- ğını ikinci plana itmiş durumda. Ders kitaplarında erkek; ça- lışan, üreten; kızlar; çamaşır yı- kayan, yemek yapan, bez be- beklerle geri planda oturan cinsiyet ayrımcı bir konumda iş- lenmiş. Ders kitaplarındaki bu yapı karşısında ileri ve çağdaş bir toplum olmak, bu mu diye sorasım geliyor?.. Ülkemizde İslamcı baskı grupları, ders kitaplarından sonra Darwin karşıtı bir kam- panya yürütmektedirler. Char- les Darwin, Evrim Teorisini (ku- ram) geliştirerek, bilimsel ola- rak yaradılış inancına ışık tutu- yor. Darwin, doğa bilginidir. Bütün canlı varlıkların, belirli bir yakınlık bağı bulunduğu ve ya- lıngaç organizmalardan kar- maşık organizmalar üretildiği- ni ileri süren bir öğretidir. Tür- lerin nasıl oluştuğu, doğal ayık- lanma öğretisine Darwincilik denir. “Darwin teorisini ne de- liler, ne gericiler ne padişahlar gördü bugüne kadar.” Bilimsel çalışmalar baskıcı, dayatmacı siyasetin gölgesin- de yapılmamalıdır. Bilimsel ça- lışmalarıyla bilinen bir kamu kuruluşu olan TÜBİTAK hedef alındı. Bilim ve Teknik dergisi- nin Darwin konulu kapağı san- sürlendi. Darwin konulu bir makale yayımlayan, bilimsel çalışmalarıyla tanınan yönetici görevinden uzaklaştırıldı. AKP’ye yakınlığı ile bilinen dincilerin kurumu ele geçirme, kadrolaşma çalışmaları hızla devam ediyor. Dine ve inanca yönelik yasakçı zihniyetin TÜ- BİTAK dergisini ve TÜBİTAK’ı yönetme girişimleri, bilimsel çalışmalarda nereye doğru gi- dildiğinin açık belirtileridir. TÜ- BİTAK’ta kurumu yönetme de- ğişimi, Darwin Teorisi’nden ra- hatsız olanlarca gerçekleştiği bilinmektedir. Bilimselliğe uy- gun olmayan, yasakçı bir zih- niyetin egemen olduğu bir kad- ronun TÜBİTAK’ı ve bilimsel dergiyi yönetiyor olması dü- şündürücüdür. Bu kurum Dar- vin teorisinde yer alan “gerçe- ği arama/bilimsel metodoloji” metodunu bilimsel yönüyle der- gisinde tanıtıyorsa, bu, bir suç olmamalı. “Tamamen iki ayrı unsurdan bir unsur evrilmiştir” söylemi dini inançta da işlenen bir konudur. Dinde “her şey tek bir şeyden(mutlak güçten) ya- ratılmıştır” der. Biri “evrilerek” diğeri şimdiki durumu ile yara- tıldığını vurgular. İnanmak, ger- çeği aramak ve mutlak güç kavramları insanda var olan “akıl süzgeciyle” değerlendiri- liyor. Gerçeği, aklımızı kulla- narak, bilimsel veriler ışığında bulabiliriz. Darwin teorisi (ku- ramı) akıl yoluyla yürütülen bi- limsel bir bulgudur. Bu teori bir metafizik olayı değil (doğaüstü) gözlemlere dayalı doğrulan- mıştır. Darwin’in evrim kuramı göz- lem durumlarına uygulamada, test etmede, matematiksel mo- dellemede ve biyolojide bu- gün kullanılmaktadır. Her şeyi dinselleştirmeye çalışan AKP’li siyasiler bu kez birinciliği ders kitaplarına ve bir kamu kuruluşu olan TÜBİTAK’a verdiler. Yozlaş- ma, kirlenme, bozulma, kad- rolaşma hızla devam ediyor. Çağdaş dünya devletleri ülke- mizdeki eğitimsel ve bilimsel bu dayatmalar karşısında şaşkın bir bakışla tepki göstermektedirler. SONUÇ: Ders kitapların- da, milliyet, ırk ve dine dayalı ayrımlar ülkede gerginliği, gelecek kuşağı ayrımcı ye- tiştiren bir eğitimi çağrıştırı- yor. Darwin evrim kuramı bi- limsel bir bulgudur. Çağdaş devletlerin eğitim kuramla- rından uzaklaşmak yerine, bilimsel kuramlara yakınlık duyulmalıdır. Toplumun eği- tim ve inancıyla oynanma- malıdır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Önlemlerini ön- ceden almasõnõ bi- len. 2/ Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir halk oyunu... Tarih öncesine da- yanan efsane. 3/ Sõkõntõ verme, üz- me... Tahtadan ya- põlan, altõ delikli bir tür flüt. 4/ Ti- caret limanõ, iske- le... Rütbesiz as- ker. 5/ Köpek... Uzakta olan, õrak. 6/ Süs için ya- põlmõş giysi kõvrõmõ... Ev- cil bir geyik. 7/ Kendisi- ne inanõlan, sõr verilen kimse... Taş kõrõklarõ üze- rine kum döşenip silindir geçirilerek yapõlan yol. 8/ “Akdeniz anemisi” de- nilen kansõzlõk hastalõğõ. 9/ Güney Amerika’da ya- şayan büyük bir su yõla- nõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağ- lanacağõyla ilgili oylama. 2/ “Cezayir menekşesi” de denilen, pembe ya da beyaz renkte çiçekler açan süs bit- kisi... Şöhret. 3/ İki nicelik arasõndaki bağõntõ... Elazõğ’õn bir ilçesi. 4/ Bir renk... ABD’de bir kent. 5/ Dişlerin dip- lerinde ve kaplarda oluşan kireç tabakasõ... Kenar süsü. 6/ Soyaçekim... Kötülük, fenalõk. 7/ Uluslararasõ Para Fonu’nun simgesi... Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algõlanan hoş kokusu. 8/ Her tür ticari malda dökülme, bozulma gibi nedenlerle eksilme... İçe doğmayla akla gelen yaratõcõ duygu. 9/ Çok yinelendi- ğinden usanç verici bir durum alan söz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ö L B A Ş I O Ö R Ü K A R I K L Ü K S H A S B S A R I K I Z A K R U S R A Ş A H I S S A V I R A K S A N İ I S I R A N Y O K Z A V İ Y E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear