24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Oy Vereceğim Dört Başkan Adayı... PENCERE Franz Kafka’dan Ekonomik Krize... Gregor Samsa bir sabah yatakta uyanır, ha- mamböceğine dönüştüğünü görür.. Sırtüstü yatmaktadır... İlk sorunuyla karşılaşır; yüzüstü dönmeye ça- balar, beceremez... Franz Kafka’nın ünlü romanını kim bilmez ki... İnsan yaşamında nice benzeri vardır, bir sabah uyanırız, çok şeyin değiştiğini fark ederiz... Gregor Samsa’yı Ergin Yıldızoğlu’nun 11 Mart günlü ‘Büyük Bozulma Başlamış’ başlıklı yazısı- nı okurken anımsadım... Yıldızoğlu pek ünlü Financial Times ve Inter- national Herald Tribune gazetelerindeki, adı lazım değil, müseccel ve ünlü yazarlardan aktarmalar yaparken haklı tepkisini de dile getiriyordu... Ne olmuş?.. “- Serbest piyasa iyi, devlet kötü anlayışına gü- ven fena halde sarsılmış...” “- Kriz boyunca piyasanın meşruiyeti zayıflaya- cak”mış... “- Doğa ana ve piyasa büyüme modelimize ha- yır demiş...” “- 2008 büyük bozulmanın başladığı yıl...” imiş... Ergin Yıldızoğlu, kendisinin yıllardan beri yine- lediği gerçekleri ancak şimdi gören Batı gazete- lerini ve yazarlarını ti’ye alıyordu... Haklı mı haklıydı... Rastlantı bu kadarla da kalmıyordu, bir gün ön- ceki pek ünlü Le Monde gazetesi manşetini ve ekonomi ekini “bankaların millileştirilmesi”ne ayır- mıştı... Değişim inanılır gibi değildi... Ne olmuştu bu Batılı aklı evvel gazetelere, ga- zetecilere, ekonomistlere, yazarlara?.. Yoksa bir sabah yataklarında uyandıkları zaman Gregor Samsa gibi hamamböceğine dönüştük- lerini mi görmüşlerdi?.. İlginç bir tarihsel olguyu güncel hayatımızda iz- liyoruz... Diyelim Amerika’da dev bir dünya kumpanya- sı devlete başvuruyor: - İflas ediyorum, beni kurtar... İktidar zora düşmüş şirketlerin kimini kurtarıyor.. Kimini kurtarmıyor... Peki, nasıl yapıyor bunu?.. Her devletin bütçesi ve hazinesi vardır... Halktır bu iki kurumun da kaynağı - ve patro- nu... Eğer bir devlet bir özel şirketi kurtaracaksa, hal- kın parasıyla kurtaracaktır... O zaman da olayın içine felsefe, ideoloji, poli- tika giriyor; devlet ister istemez ekonominin pat- ronluğuna halk adına soyunacak, değil mi?.. Ekonomik kriz bütün ezberleri bozdu... “Küreselleşme” ve “Neoliberalizm” adıyla dün- yaya dayatılan sistemi yıktı... Çoğu değil, ama, kimi insanlar gerçeği görmeye başladılar... Gerçek neydi?.. İnsanlar, emperyalizmin istediği zaman ayağı- nın altında ezebileceği birer hamamböceği mi idi- ler?.. B ilimsel araştõrmalara gö- re uyarõlarõ algõlayarak uygun tepkiyi veren du- yu organlarõ ile “omur- ilik”, “orta beyin” ve “büyük beyin”den oluşan sistemle- rin gelişmesi için 1.5 milyar yõllõk bir evrim süreci geçmiştir. İnsan türü dõ- şõndaki tüm canlõlarda uyarõlara kar- şõ verilen tepkiler, canlõ türünün ev- rim aşamasõndaki düzeyine uyumlu olarak, bu sistemlerce oldukça tek- düze ve birbirine benzer yanõtlar şeklinde oluşturulur. Evrimsel öyküsü ancak 40-50 bin yõla kadar uzanan ve çağdaş insanõ da içeren “Homo Sapiens (Bilen İn- san)” türünde ise en üst konumdaki “büyük beyin”in dõşõnõ tümüyle ör- ten ve Latince kabuk anlamõna gelen “cortex” bölümü, alt bölümlerin tü- münü denetleyip işlevlerini düzen- leyerek bize kişilik ve bilinç kazan- dõran, uyarõlara karşõ kişilikle uyum- lu tepkiler vermeyi olanaklõ kõlan, özetle bizi biz yapan bölümdür. Bey- nimizin bu bölümünde 10 milyardan fazla beyin hücresi (nöron) bulunduğu bilinmektedir. Bu hücreler birbirle- riyle ve daha alt bölümlerle değişik ve çok sayõda bağlantõlar (Synaps) oluşturarak bireyin gerçek çağdaş insanlara özgü sosyal ilişkiler kur- masõnõ, olay ve nesneleri irdeleyerek bir kanõya varmasõnõ, uyarõlara akõl- cõ tepkiler vermelerini sağlamaktadõr. Bireyin genetik kazanõmlara uyan ve doğuştan olan yeteneklerinin ge- lişmesinde ve kişiliğinin oluşmasõn- daki en önemli bir diğer etken de alõ- nan eğitimin niteliğidir. Uygulanan eğitimde amaç, yeteneklerin gelişi- minin sağlamasõ, çağdaş ve bilimsel bilgilere uygun yönde uygulamalar- la bilincin olabildiğince etkin kõlõn- masõ, böylece bilincin ilkel duygulara egemenliğinin kazandõrõlmasõ olma- lõdõr. Çocuklara eleştirip irdelemeyi yasaklayan, korkular vererek doğa gerçeklerine uymayan zorlama öğ- retilerle onlarõ eğittiğini sanmak, bi- reyin bilincinin gelişmesini önledi- ğinden, onlarõn orta beyin aşamasõnda kalarak koşullandõrõlmalarõna neden olur. Eylem türleri Bu türden öğretilerle yetişenlerin uyarõlara karşõ tepkileri ilkel düzey- de, anlõk duygu ve içgüdülerin yön- lendirdiği davranõşlar olup, sosyal psi- kolojide “duygusal eylem” olarak ni- telendirilir. Gene bilincin denetiminden yoksun bir diğer tepki türü de “geleneksel ey- lem” olarak bilinen tepki türüdür. Bu tür eylemler bireyi koşullandõran inanç, gelenek, örf, âdet, görenek gi- bi aklõn eleştirisinden geçmemiş alõş- kanlõklarõn yönlendirdiği tepkilerdir. Tüm kavramlarõn eleştiriye açõk ol- duğu ve kanõtlanabilir bilgilerin öğ- retildiği eğitimle yetişen bireylerin tepkileri ise “ussal (rasyonel-akılcı) eylem” olarak nitelendilir. Bu tür ey- lemler, gelişecek olasõlõklarõn irde- lendiği, amacõn önceden belirlenerek sonraki aşamalarõn denetiminin sağ- lanabileceği davranõşlardan oluşurlar. Çağdaş insan türünün uyarõlara ve- receği tepkilerin bu türden olmasõ uy- gar sosyal ilişkilerin kaçõnõlmaz ge- reğidir. Özellikle yönetsel konumda olup sorumluluk taşõyanlarõn, ussal eylem tarzõna uymayan davranõşlar- la duygusal dürtü ve içgüdülerin et- kisinde kalarak tepki vermesi onarõ- lamayacak zararlõ sonuçlar doğura- bilir. Günümüzün en öldürücü savaş gücünü yönetenlerin göksel esintilerle yeni “Haçlı Savaşları” ilan ederek yarattõklarõ karmaşa ve beklemedik- leri sonuçlar, ilkel duygusal tepkinin uluslararasõ boyuttaki örneğidir. Duygusal tepkilerle sorunlara çözüm bulanamaz Dõş güçlerin güdümünden kurtu- lamayan ülkemiz yöneticilerinin de giderek artan oranda, duygusal tep- kiler vererek iç ve dõş sorunlarõn çö- zümünde yetersizlikler sergiledikle- ri sõkça gözlenmektedir. Gelişen bü- tün olumsuzluklarõn temelinde yoz- laştõrõlan eğitim yatmaktadõr. “Dev- rim Yasaları”mõzõn en önemlile- rinden olan “Tevhid-i Tedrisat (Eği- tim Birliği)” yasasõnõn çiğnenerek çağdaş eğitimden sapõlmasõ ülke- mizdeki tüm yozlaşmalarõn ana ne- denidir. Çağdõşõ aktarma bilgilerle ye- tişen kuşaklar giderek bilimsellikten uzaklaştõğõ için davranõş ve tepkile- ri içgüdüsel duygular boyutunu aşa- mamakta ve sorunlara çözüm bula- mamaktadõrlar. Ümmetlikten kurtu- lamamõş olan toplumumuzun ço- ğunluğunun da davranõş ve seçkile- ri duygusal düzeyde olduğundan se- çimlerde kendilerine benzer yöneti- ciler seçilmekte, seçilen yönetimler de oy deposu olarak gördükleri duy- Uyarõlar ve Tepkiler... Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Unutulmamalõ ki, insanlõğõn yaşadõğõ hiçbir çağda karanlõğõn aydõnlõğa üstünlüğü sürekli olmamõş, bilimsel gelişmeler tüm tabu ve yasaklarõ birer birer yõkmõştõr. Günümüzde giderek kol emekçilerinin (proletarya) yerini almakta olan bilim emekçilerinin (cogniterya) insanlõğõn geleceğini düzenleyip, “ussal (akõlcõ-rasyonel) eylem”lerle tüm sorunlarõ çözeceğine inanmak gerekir. Yerel seçimlere on altı gün kal- dı. Zaman hızla geçiyor. Bir de ba- kacağız ki hepimiz sandığın önün- deyiz... Zor bir an! Önceden dü- şünmedinizse, bir karar vereme- dinizse... CHP’ye, AKP’ye ya da başka bir partinin adaylarına oy vermekten başka çaremiz yok diyorsanız, istemeye istemeye oylarınızı kul- lanmak yerine, size sunulan aday- ların kişiliklerine, geçmişlerine, yaşamdaki başarılarına bakarak bir seçim yapmanız daha doğru ol- maz mı? Özellikle iktidardaki par- ti, demokrasiyi inilip binilen bir tramvay sayıyorsa!.. Bu iktidara damga vuruldu, “Sen laikliğe karşısın, laiklik karşıtı ey- lemlerin odak noktasısın” diye.. Ama aldırdı mı? Yolundan dön- dü mü? Yaşadık, yaşıyoruz; yüz- de kırkları aşmış bir oyla seçildim diye nerdeyse çılgınlaşmış, ağzı- na geleni gelmeyeni bağıra bağı- ra söylemekten çekinmeyenleri... Yerel seçimlerde il genel mec- lisi oyları belediye başkanlığı se- çiminden daha önemlidir. Partile- rin, liderlerin gücü en iyi orada be- lirlenir. Yüzde otuzdan kırka çık- mak, elliyi aşmak hesabında olan, gide gide işi dikta rejimine vardı- racağa benzeyen bir partinin aday- larına oy verip vermemek!.. Bu yerel seçim, seçmenlere büyük sorumluluk yüklüyor. Var- lık yokluk kavgasında bir karar ver- mek, iyiye mi, güzele mi, doğru- ya mı, erdeme mi! Yoksa hırsız- lıklara, özel çıkarcılıklara, çoluk ço- cuğu zengin etmek yolsuzlukları- na mı? Ben seçmen olarak konuşmak istiyorum bugün. Ankara’da Gök- çek Bey’in on beş yıllık saltanatı son bulsun! Üç kez solun aptal- lıkları yüzünden başkan oldu!.. Bu kez karşısında tek adayı var so- lun, Atatürkçülerin: Murat Kara- yalçın... İstanbul, dünyanın en büyük, en kalabalık kentlerinden biri. Yıl- lardır AKP yandaşlarının elin- de.. Bu kez CHP bu kente yakı- şan bir aday gösterdi. Bir hesap adamı, bir dürüst insan, bir ay- dın, bir halkçı, hep doğrudan, haktan yana biri: Kemal Kılıç- daroğlu... Belediye seçimleri bence mil- letvekili seçiminden daha önem- lidir. Kentlerde, ilçelerde, bel- delerde yaşayanlar için yaşamsal bir değerdedir. Halk kendi baş- kanını tanır, her işi ondan bekler. Bu yüzden bir belediyenin baş- kanı olmak, büyük bir sorumlu- lukla karşı karşıya olmaktır. Ko- lay değildir gece gündüz içinde, ortasında yaşadığın, dostluk, ar- kadaşlık ettiğin insanların senden beklediği işleri başarmak... Oy verdiğimiz, vereceğimiz başkan adaylarını o partiden bu partiden diye seçmeyelim; ger- çekten halkı seviyor mu, halka inanıyor mu, dürüst bir kişiliği, bir geçmişi var mı diye bilerek tanı- yarak, düşünerek oy verelim. Büyük kentlerde İstanbul’da Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Murat Karayalçın, İzmir’de Aziz Kocaoğlu, Eskişehir’de Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen... Seçmen olsam, benim oy ve- receğim dört anakent başkan adayı!.. SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER gusal yõğõnlarõ kolayca kandõrmaktadõrlar. Yö- neticilerin tutarsõz dav- ranõşlarõnõn olağan kar- şõlanmasõ da bilinç dü- zeylerinin seçmen ço- ğunluğuna yakõnlõğõndan kaynaklanmaktadõr. Bu tür toplumlarda, değer yargõlarõ yozlaştõğõndan, kaba güç ve bilgisizce öf- ke hoşgörü ile karşõlanõr, bilimsellik ve akõlcõlõk dõşlanõr, sahte kahra- manlar türer. İnsanlõk ta- rihi, gerçekleri yadsõya- rak halk avcõlõğõ (dema- goji) ile toplumlarõ bir süre uyutan bu tür sahte kahramanlarõn acõyla son bulan öyküleriyle dolu- dur. Bilim-iletişim çağõn- da hâlâ duygusal ve ge- leneksel koşullanma bo- yutlarõnda yaşayarak so- runlara çözüm buluna- cağõnõ sanmak, kendisi- ni ve çevresini aldat- maktan başka bir anlam taşõmaz. Oyunu bozmak aydınların görevi Sömürüye dayanan akõl dõşõ yönetimlerin en güçlü olanlarõnõn bile yõ- kõma uğradõğõ günü- müzde, ülkemizdeki bu- nalõmlarõ gerçek boyut- larõyla toplumumuza an- latmak ve aldatma oyun- larõnõ bozmak, tüm çağ- daş aydõnlarõn görevidir. Unutulmamalõ ki, in- sanlõğõn yaşadõğõ hiçbir çağda karanlõğõn aydõn- lõğa üstünlüğü sürekli ol- mamõş, bilimsel geliş- meler tüm tabu ve ya- saklarõ birer birer yõk- mõştõr. Günümüzde giderek kol emekçilerinin (pro- letarya) yerini almakta olan bilim emekçileri- nin (cogniterya) insanlõ- ğõn geleceğini düzenle- yip, “ussal (akılcı-ras- yonel) eylem”lerle tüm sorunlarõ çözeceğine inanmak gerekir. Kaynaklar: Alekseyev, V.P., İnsan Türünün Kökeni ve Ge- lişimi. Sosyal Yayõnlar. 1993 Toffler, Alvin ve Hei- di.,Yeni Bir Uygarlõk Ya- ratmak. Türk Henkel Dergisi Yayõnlarõ. 1995. Hoimar Von Ditfurth., Dinozorlarõn Sessiz Ge- cesi. Alan Yayõncõ- lõk.1996. Bauman, Z., Sosyolojik Düşünmek. Ayrõntõ Ya- yõnlarõ. 1999.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear