Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
kultur@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2009 ÇARŞAMBA
14 KÜLTÜR
CMYB
C M Y B
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Şairin Yaşı
21 Şubat Cumartesi günü Antalya Kültür Merke-
zi’nde, Cevat Çapan şiirinin tartışılacağı 12. Altın Por-
takal Şiir Ödülü Sempozyumu yapılacak.
Cevat Çapan, günümüz şiirinin önde gelen isim-
lerinden biri. Türlü ilginçlikler taşıyan bir şiir serüveni
var.
Çoğu şair için gençlik yıllarıdır, şiirde ünlenme dö-
nemi. Yirmili yaşlardaki çıkışlarıyla adını duyurmuştur,
çağdaş şiirimizin nice önemli şairi. Buna karşılık ile-
ri yaşlarda şiirleriyle ünlenen neredeyse yok gibidir.
Cevat Çapan, ilkgençliğinden beri şiir yazmasına
karşın, tanınması dünya şiirinden dilimize yaptığı çe-
virilerle olmuştur ilkin. “Çin’den Peru’ya” (1966) adı-
nı verdiği ilk çeviri kitabı, genellikle Fransız şiirinden
yapılan çevirilerle sınırlı kalmış çeviri şiir alanımızın
dünyanın farklı coğrafyalarına açıldığı ilk üründür.
Bu başlangıç, Yunan, İngiliz, Amerikan şiirleri baş-
ta olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki şiirle-
rin peş peşe kitaplara dönüşüp yayımlandığı, gü-
nümüzde “Şiir Atlası” olarak süren yoğun bir çevi-
ri uğraşıyla sürüp gidiyor.
80’li yıllar, Cevat Çapan’ın yeniden kendi şiirine
dönüş yıllarıdır. İlk şiiri 1952 yılında, henüz 19 ya-
şındayken yayımlanmış olmasına karşın, ilk şiir ki-
tabı “Dön Güvercin Dön”, aradan 33 yıl geçtikten
sonra 1985’te yayımlanır ve o yılın Behçet Necati-
gil Şiir Ödülü’nü kazanır.
Yılların birikimi içinde yaşama sevinciyle hüznü us-
talıkla harmanlayan, yalınlıkla derinliği buluşturan
şiirleri peş peşe kitaplaşır. Şiirlerinden seçmeler İn-
giltere ve Fransa’da da kitap olarak yayımlanır.
Cevat Çapan şiirinde, kimi zaman kişisel, kimi za-
man toplumsal bir hikâye vardır. Ancak içlerine ki-
şisel tarihlerin ve düşlerin karıştığı hikâyelerdir
bunlar. Annesini, babasını, dayısını anlatırken An-
na Ahmatova’yı, Osip Mandelştam’ı, Cesar Val-
lejo’yu, Walter Benjamin’i de anlatır.
Aslında bir düşler sağanağı da diyebiliriz onun şii-
ri için. Yalın görünümlü olmalarına karşın kişisel, top-
lumsal ya da tarihsel pek çok öykünün iç içe geç-
tiği, birbiriyle ilintilendiği, buluşup uzaklaştıkları bir
olaylar ve düşler sağanağıdır. Bu nedenle gizlerine
çok da kolay varılabilecek bir şiir değildir belki. Ama
şairin dünyasına, dünya şiirinin serüvenlerine açık,
şiirin geniş ailesine yakın olanlar için tadına kolay va-
rılacak, tiryakisi olunacak bir şiirdir.
Ardında zengin yaşam ve kültür kaynakları bulu-
nan Cevat Çapan, ayakları yerden kesilen şairlerden
değildir. Güçlü gerçekçiliği ve duyarlığıyla maddi dün-
ya ile yaratı dünyasını birbirinden ayırmadan koru-
yabilmeyi başarmıştır. Gerçeklik duygusuyla güzellik
duygusu yan yana, bir aradadır.
Yılların birikimiyle ellili yaşlarda gür bir akışa ka-
vuşan Cevat Çapan şiiri, bugün yetmişli yaşlarında
da aynı verimlilikle sürüyor.
Son üç yıldır Sözcükler dergisinin sayfaları hep
onun yeni bir şiiriyle açılıyor. Bu dergi ve şiir okur-
ları için olabilecek en büyük mutluluklardan biridir.
Cevat Çapan şiiriyle ve yaşamıyla, bize yaşadığımız
hayatın nasıl büyük bir mucize olduğunu gösteriyor.
Şiirle yaratılabilecek güzel, mutlu, yaşanası dün-
yaları müjdeliyor.
Şiirin yaşadığımız karanlıklar ve hastalıklar dün-
yasında ışıklı, aydınlık bir sağlık yolu olduğunu
anımsatıyor.
turgay@fisekci.com
GÜZELİN ARDINDA
BERTAN ONARAN
İsa Çelik
Adaşı yalvacı değil, daha çok bir Anadolu
dervişini andıran İsa Çelik, Ulusal Kanal’daki unu-
tulmaz söyleşide tatlı tatlı anımsattığı gibi, öyle kırk
değil, bin yıllık dostumdur.
Toroslar’da doğmuş bu Yörük çocuğu, köke-
nine, atalarına yakışır bir ömür sürdü; aldığı temel
eğitimi bir yana bırakıp sevdasının ardına düştü,
sevdiği dünyayı, insanlarını, çiçeklerini, kuşlarını
görüntüledi; doğa onu oluştururken hiç cimri dav-
ranmamış, coşkusunu, acısını anlatmaya fotoğ-
raf yetmeyince, yontular yonttu ağaçtan, topra-
ğı pişirdi, öyküler yazdı. Yığınla kitaba güzel ka-
paklar dikip giydirdi. Öyküleri, Dur Gitme ve Nal-
döken adlı kitaplarda toplandı. Hazırladığı yeni ça-
lışmalar sanırım basım aşamasında.
Birçok ülkeye gitti, sergiler açtı, müzikli saydam
gösterileri düzenledi; güzeli, güzel anlatımı insan
kardeşleriyle paylaştı.
Bir başka önemli ortak yanımız, bu toprağın ye-
tiştirdiği, İlhan Selçuk’un güzel anlatımıyla, “ön-
cülü ardılı bulunmayan” büyük bir Usta’nın, Ru-
hi Su’nun ömür boyu can dostu oldu; en güzel
görüntülerinden çoğunu çekme tadını yaşadı. Bü-
yük Usta’yı son yolculuğuna uğurlarken, sırayla
başında nöbet tutanlar arasında o da vardı.
Ben insanın, doğa tarafından bağışlanmış,
maymun kardeşininkine oranla azıcık daha ge-
lişmiş beyninin, özellikle hani şu düşgücü denen
kesimin hakkını verebilmesi için, ‘yaşama sana-
tı’nı öğrenmesinden yanayımdır.
Peki, nedir bu yaşama sanatı? Kısaca, yaşamın
her anını sanat gibi yaşamaktır. Bunun içinse, söy-
lemeye bile gerek yok, önce daha oluşum aşa-
masında, anasıyla babasının can güvenliklerinin
sağlanmış; barınmaları, beslenmeleri, eğitimleri
güvence altına alınmış; bunun sonucunda, ço-
cuklarını kazara değil, bilerek, isteyerek, sevine-
rek edinmiş olmaları gerekir. Sonra da bu kavrama
uygun biçimde büyütüp yetiştirmiş olmaları.
Gerçi anamalcı savurganlığın her şeyi yok et-
tiği, insanları topluca aç, açıkta, işsiz, umutsuz so-
kağa fırlattığı dünyamızda, 500 yıllık acımasız sö-
mürüden sonra, 50 yılda gerçek bir mucize ba-
şarıp sevgiye, paylaşıma dayalı hakça düzeni ger-
çekleştirmiş olan Küba’nın ışıklı yolunu, sancılı da
olsa, birer birer seçen Güney Amerika ülkeleri dı-
şında bu soylu kavramın anlamı kalmadı; ama
umut ışığı oralarda yanıyor.
İsa’nın anası babasıyla, çocukluğuyla, gençli-
ğiyle ilgili bütün ayrıntıları bilmiyorum yazık ki; ama
tanıdığım yıllar boyunca, hep kendiyle barışık, den-
geli, alçakgönüllü, gerçek bir yaşama sanatı us-
tası vardı önümde. Yalnız yapıtlarıyla değil, ken-
di varlığıyla.
Ve bu kavram uyarınca, elinin erdiği, gücünün
yettiğince insan kardeşlerinin biriktirdiği bütün hü-
nerleri, bütün ürünleri tanımaya, ben’ine katma-
ya çalıştığı, hem fotoğraflarında, hem öykülerin-
de, hem konuşma ve davranışlarında açık seçik
görülüyordu. Sizin de can gözünüz açıksa elbet.
Öykülerinde, içinden çıktığı yöreyi, toprağı an-
latmakla yetinmemiş; yaşama sanatının kurucu
öğelerinden dilin, Türkçenin önemini kusursuz bil-
diği için, küreselleşme palavrasıyla yozlaşan, bin
bir özentinin çamuruna belenen güzelim dilimi-
zi, özellikle de anasından atasından duyduğu eş-
siz Toros dilini canlandırmak, yaşatmak üzere, bi-
linçli olarak yerel sözcükleri kullanmaya ağırlık ver-
miş; kırılgan okurlar incinmesin diye de, kitabının
sonuna bu sözcüklerin yaygın dildeki karşılıkla-
rını yazmış. Kendi göbeğini kesmenin yeni bir ör-
neği.
2008 yılı, öbür iki ustayla, Gültekin Çizgen ve
İbrahim Zaman’la birlikte, onun da yaşama sa-
natımıza yapmakta olduğu katkıların 50. yılıydı.
Canım İsa’cığım; Demokritos’un dediği gibi,
varlığımız da, yazgımız da olasılık ve gereklilik hal-
kalarının uç uca eklenmesiyle oluşuyor; doğrusu,
yaşama serüvenim içinde sana rastlamak, dos-
tun, yoldaşın olmak büyük talihti.
En içten teşekkürlerimle sevgili Toros Dervişi!
bertanonaran@hotmail.com
Ö
nceki akşam German String Sex-
tet adlõ topluluğu izlerken Cemal
Reşit Rey Konser Salonu’nda
otuz kişi var mõydõ acaba? Bir pazartesi ak-
şamõ olduğundan mõ, kar geldi geliyor kor-
kusundan mõ, yoksa bütün hafta boyunca
inanõlmaz bir konser trafiği yaşanacağõn-
dan mõ, bilmiyorum. Sonuçta bomboş bir
salona çalan altõ değerli sanatçõyõ izledik.
Onlar müziğin disiplininde, sanata saygõ-
nõn doruğunda yorumlarõnõ sürdürdüler.
Oda müziği dinletileri trio, kuvartet ya da
kentet olarak daha yaygõndõr; bir sextete (al-
tõlõ) çok daha az rastlanõr. Sextet, biraz oda
müziğinin dar alanõndan sõyrõlõp orkestra-
nõn geniş paletine doğru uzanõr. Müzik ta-
rihinde altõlõ olarak yazõlmõş yapõtlar Bocc-
herini’den başlayarak Mozart ve Beet-
hoven ile devam eder. Brahms’õn yaylõ çal-
gõlar için ünlü iki sexteti, Borodin’in sex-
teti, Schönberg’in ‘Aydınlanan Gece’
adlõ yapõtõnõn özgün şekli, Çaykovski’nin
“Floransa Anıları”nõn özgün şekli, Steve
Reich’õn 6 vurmalõ veya 6 piyano için sex-
teti, ilk aklõma gelenler. Türk bestecileri ara-
sõnda da Cemal Reşit Rey’in “Sextu-
or”u ve Nevit Kodallı’nõn yaylõ çalgõlar al-
tõlõsõ için “Sextet”i geliyor aklõma.
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki
konserde German String Sextet Max Re-
ger’in yaylõ çalgõlar altõlõsõyla başladõ
programõna. İlk kez dinlediğim bir yapõtõn
coşkusunu yaşadõm. Artõk öylesine alõşmõşõz
ki hep aynõ, bildik dağarcõğõ dinlemeye!
Max Reger (1873-1916) gölgede kalmõş,
ama romantizmle modernizm gibi müzik
çağlarõ arasõnda bağlantõ sağlamõş, işlevsel
bir besteci. Fa Majör, Op.118 sayõlõ Sex-
tet’i 1910’da bestelemiş. Özellikle, uzun sü-
reli ağõr bölümü bir orkestra yapõtõnõn lar-
go bölümü gibi etkileyiciydi. Ve ardõndan
Brahms’õn güzelim sol Majör, Op.36
Sextet’ini dinledik. Topluluğun kurucula-
rõ olan kemancõ Nicholas Chumachenco
ve çellist Martin Ostertag, kendilerinden
önceki büyük yorumcularõn geleneğini ta-
şõyan tavõrlarõyla aralarõndaki genç mü-
zikçilere örnek olmuşlardõ.
İSTANBUL’DA MÜZİK
DOLU BİR HAFTA
Pazartesi akşamõ German String Sextet’in
nitelikli konseriyle başlayan hafta İstan-
bul’da inanõlmaz bir müzik yoğunluğuyla
sürüyor. Bu akşam, Caddebostan Kültür
Merkezi’nde Borusan İstanbul Filarmoni
Orkestrasõ konserindeki Beethoven’in üç-
lü konçertosuna piyanist Emre Elivar, ke-
mancõ Atilla Aldemir ve çellist Natalie
Clein solist oluyorlar; topluluğu yeni şef-
leri Sascha Goetzel yönetiyor. Aynõ saat-
lerde Akatlar’daki Mustafa Kemal Mer-
kezi’nde İsveçli piyanist Frederik Ul-
len’in Liszt ve Messiaen’den oluşan gi-
zemli içerikte bir resitali yer alacak. Ullen,
müzisyenlerin beyninin gelişimini incele-
yen Stockholm Akademisi’nde aktif bir bi-
lim adamõ aynõ zamanda. Yarõn akşam Ce-
mal Reşit Rey Salonu’nda yõlõn konserle-
rinden biri var: Ünlü kemancõ Shlomo
Mintz yönetiminde ve solistliğinde bir
Mendelssohn gecesi yaşanacak. Besteci-
nin en güzel yapõtlarõ, “Fingal Mağarası”,
“Keman Konçertosu” ve “İskoç Senfo-
nisi” çalõnacak. Öte yandan, aynõ anda ve
aynõ sokakta, Lütfü Kõrdar’da Borusan
orkestrasõnõn Beethoven ağõrlõklõ konseri
yinelenecek.
Cuma akşamõ Aksanat’ta Emre Eli-
var’õn Chopin resitali yer alõrken, İstan-
bullularõn uzun süredir konserlerini yaka-
lamaya çalõştõklarõ İstanbul Devlet Senfo-
ni Orkestrasõ konserlerinden biri de Ale-
xander Rahbari yönetiminde Lütfü Kõr-
dar’da olacak. Gitarcõ Dimitri Illario-
nov’un solistliğinde Rodrigo’nun can alõ-
cõ “Gitar Konçertosu”, Erkin’in “Kö-
çekçe”si ve Bartok’un “Orkestra Kon-
çertosu”yla hazõrlanmõş coşku dolu bir
program. Ve cumartesi akşamõ da Cemal
Reşit Rey Salonu’nda Fazıl Say’õn baştan
sona Beethoven sonatlarõyla oluşturduğu re-
sitali yer alacak.
www.evinilyasoglu.com
Yaylõ çalgõlar altõlõsõnõn etkileri
CEMİL CİĞERİM
SAMSUN - Samsun Sanat Tiyatrosu
(SST) Yönetmeni Yaşar Gündem, tiyat-
ro çalõşmalarõna uzun süredir zorluklar
içinde devam ettiklerini belirterek, pro-
valarõnõ tiyatro sahnesi olan bir alanda sür-
dürebilmek için yetkililerin kapõlarõnõ
çaldõklarõnõ, ancak kapõlarõn yüzlerine
kapandõğõnõ söyledi. Gündem, Turgut
Özakman’õn “Şu Çılgın Türkler” ve
“Diriliş” adlõ romanlarõnõ tiyatroya uyar-
ladõklarõnõ söylerken, ancak çõktõklarõ tur-
nelerde gördükleri ilgiyi Samsun’da gör-
memekten yakõndõ.
Tiyatroya ilgi gösterilmemesinden ya-
kõnan Gündem, “Şu anda Neco Düğün
Salonu’nun açık hava konser alanında
çalışıyoruz. Bu sıkıntımızın giderilme-
si için gereken yerlere başvurduk, fakat
bu talebimize olumlu yanıt alamadık.
Nedenini biz de bilmiyoruz. Okullara
başvurduk, bir sürü zorluk çıkardılar.
Samsun Sanat Tiyatrosu’na Samsun dı-
şındaki bütün iller, bütün kurumlar sa-
hip çıkıyor. Bir tek Samsun gerekli
desteği vermiyor” dedi.
Tiyatronun adõnõ değiştirmeyi bile dü-
şündüğünü belirten Gündem, “Samsun
Sanat Tiyatrosu olarak sekiz yılda gel-
diğimiz nokta; Anadolu’da aranan, is-
tenen bir tiyatro olduk. Bunu gerekli
merciler duyuyor ve biliyor. Bizim işi-
miz hurafeyle murafeyle olmadığı için
yardım etmiyorlar bize” diye konuştu.
Sezona Turgut Özakman’õn “Şu Çılgın
Türkler” adlõ oyunuyla başlayan Samsun
Sanat Tiyatrosu, Aziz Nesin’in “Biz
Adam Olmayız”, Uğur Mumcu’nun
“Bir Pulsuz Dilekçe” adlõ oyunlarõyla
ekim, kasõm ve aralõk aylarõnda Türkiye
turnesi yaptõ. Son olarak, Turgut Özak-
man’õn “Diriliş” adlõ oyununu 14-15 Şu-
bat tarihlerinde Samsun Gazi Sahnesi’nde
oynadõ. Mart ayõnda yeniden Türkiye tur-
nesine çõkacak.
Yeni kurulan Samsun Devlet Opera ve Ba-
lesi Samsunlu sanatseverlerle buluşmaya ha-
zõrlanõyor. Opera, 5 Mart’taki ilk gösterim-
de Murat Göksu’nun sahneye koyduğu,
operet ve müzikallerden seçilen bölümlerden
oluşan “Opera Opera Dedikleri” adlõ ya-
põt sunulacak.
Yaşar Gündem Turgut Özakman’õn “Şu Çõlgõn
Türkler” ve “Diriliş” adlõ romanlarõnõ tiyatroya
uyarladõklarõnõ söylerken, ancak çõktõklarõ turnelerde
gördükleri ilgiyi Samsun’da görmemekten şikâyetçi...
Samsun tiyatrosuna sahip çıkmıyor
Şu Çılgın
Türkler’den
bir sahne...
Yaşar
Gündem
Turgut
Özakman’la...
ZEYNEP ALTAY
İ
stanbul Resitalleri 18 Şubat’ta piyanist Fred-
rik Ullen resitaliyle bir ilki başlatõyor. Ullen’in
resitali, piyanist Ece Demirci’nin önerisiyle
hocasõ Prof. Metin Öğüt’e adandõ. Demirci,
21 Şubat’ta Antakya’da İstanbul Devlet Ope-
ra Orkestrasõ sanatçõlarõndan klarnetçi Sezgin
Unan ile vereceği konseri de hocasõna adõyor.
19 Ocak 2009’da yitirdiğimiz Prof. Metin Öğüt,
Ankara Devlet Konservatuvarõ‘nda Mithat
Fehmen’le piyano, Adnan Saygun’la kom-
pozisyon çalõşarak 1953’te iki bölümü birden
bitirdi. Amerika Northeast Missouri State
Üniversitesi’nde Elmer Shott ile, Londra’da
Peter Katin’le piyano çalõştõ.
1954’te Ankara Devlet Konservatuvarõ‘nda ho-
ca olarak göreve başladõ, 1976’da İstanbul Dev-
let Konservatuvarõ‘na (şimdi MSGSÜ’ye bağ-
lõ) geçerek hoca ve bölüm başkanõ olarak ça-
lõştõ. Türkiye’nin değişik konservatuvarlarõn-
da ders vermekte olan Sarper Özsan, Meral
Beşeli, Nurtap Sümer, Ulusel Sütçüler,
Hülya Barut, Zeynep Yamantürk, Özgür
Tuncer, Evren Büyükburçlu, Selen Bu-
cak, Seçil Akdil, Güherdal Karamanoğlu,
Can Çoker gibi pek çok öğretim üyesinin ye-
tişmesine emek verdi.
Hocalõğõn yanõ sõra dönem arkadaşlarõ Prof. İl-
han Usmanbaş, Prof. Cengiz Tanç gibi ün-
lü çağdaş bestecilerimizin yapõtlarõnõn ilk
seslendirilişlerini yaptõ, radyo kayõtlarõ da
bulunan çok sayõda solo resital, orkestra ve oda
müziği konseri verdi.
İSTANBUL RESİTALLERİ...
Metin Öğüt
anõsõna resital K A M İ L M A S A R A C I
K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K
‘Hatırla Barbara’ tanıtımı tanıtıldı
Kültür Servisi - Nedim Gürsel’in ‘Hatõrla
Barbara’ (Doğan Kitap) kitabõnõn tanõtõmõ
önceki gün Fransõz Büyükelçisi, Fransa
İstanbul Başkonsolosu ve Fransõz Kültür
Merkezi Müdiresi ile yazar Doğan Hõzlan’õn
katõlõmõyla Fransõz Sarayõ’nda yapõldõ. Hõzlan,
yaptõğõ konuşmada Gürsel’in yazarlõğõnõ ve son
kitabõnõ değerlendirirken; Fransõz Büyükelçisi
Nedim Gürsel’in yalnõzca Türkiye’de değil
Fransa’da da büyük üne sahip olduğunu
söyledi. Gürsel ise kitabõnõn kõrk yõla yaklaşan
Fransa serüveninin bir dökümü olduğunu,
dolayõsõyla bir otobiyografi çalõşmasõ olarak da
görülebileceğini anlattõ. Yazar ayrõca, ‘Allah’õn
Kõzlarõ’ adlõ kitabõna bir dava daha açõldõğõnõ
ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’õn
“Türkiye’de artõk yazarlar yargõlanmayacak”
sözünü anõmsattõ.
German String Sextet’in nitelikli konseriyle başlayan hafta
İstanbul’da inanõlmaz bir müzik yoğunluğuyla sürüyor
Usta sanatçõ, tiyatrosunun 500 bin TL’lik vergi borcu nedeniyle zor günler yaşõyordu
Gazanfer Özcan’ı yitirdik
Haber Merkezi - Türk tiyatrosu-
nun usta oyuncularõndan Gazanfer
Özcan, tedavi gördüğü Amerikan
Hastanesi’nde 78 yaşõnda yaşamõnõ
yitirdi.
Gazanfer Özcan, 20 Aralõk
2008’de enfeksiyona bağlõ su kaybõ
ve zatürre teşhisiyle Amerikan Has-
tanesi’ne kaldõrõlmõştõ. Durumunun
iyiye gitmesi üzerine 14 Ocak’ta ta-
burcu edilen Özcan, 29 Ocak’ta
tekrar rahatsõzlanõnca yeniden Ame-
rikan Hastanesi’ne kaldõrõlmõştõ. Ak-
ciğerinde sorun bulunan ve beyin da-
marlarõnda tõkanõklõk belirlenen Öz-
can, geçtiğimiz cuma günü yoğun
bakõm ünitesine alõnmõştõ.
Tiyatronun yanõ sõra pek çok si-
nema filminde rol
alan; Kuruntu Ailesi ve Avrupa Ya-
kasõ’ndaki “aile babası” rolleriyle
gönüllerde taht kuran Gazanfer Öz-
can, tiyatrosunun 500 bin TL’yi bu-
lan vergi borçlarõ nedeniyle zor
günler yaşõyordu.
‘Öbür tarafa giden
arkadaşlara özeniyorum’
Özcan, kendisiyle yapõlan bir ro-
portajda “30-40 bin TL’lik vergi
borcumuz vardı. O dönemde ver-
gimizi ödeyemedik. Faizle katla-
narak birkaç yıl içinde 500 bin kü-
sur TL oldu. 78 yaşındayım ve 500
bin TL. Bu hayatta ödeyebileceğim
bir meblağ değil. Geçen yıl 110 bin
TL ödedik. Bu anaparadan hiç
düşmedi. Ben 78 yaşındayım. Ba-
zen öbür tarafa giden arkadaşla-
ra özeniyorum. Vergi borcundan
ancak böyle kurtulabileceğim” di-
yerek sõkõntõsõnõ dile getirmişti.
Gazanfer Özcan, 27 Ocak 1931 ta-
rihinde İstanbul’da doğdu. Lise-
deyken oynadõğõ “Hisse-i Şayia” ad-
lõ oyundaki Bican Efendi rolüyle ti-
yatroyla tanõştõ. 1955 yõlõnda Komedi
Tiyatrosu’nda oynanan “Mahallenin
Romanı” oyunu tiyatro yaşamõnõn
dönüm noktasõ oldu. Bu oyunda ra-
hatsõzlanan Reşit Gürzap’õn yerine
sahneye çõkõp başarõlõ olunca kadroya
alõndõ. 1962 yõlõnda Gönül Ülkü ile
evlendi ve Gönül Ülkü-Gazanfer
Özcan Tiyatrosu’nu kurdu. Özcan’a
1998 yõlõnda Kültür Bakanlõğõ’nca
Devlet Sanatçõsõ unvanõ verildi.Özcan 78 yaşındaydı.