28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2009 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR CMYB C M Y B DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Şairin Yaşı 21 Şubat Cumartesi günü Antalya Kültür Merke- zi’nde, Cevat Çapan şiirinin tartışılacağı 12. Altın Por- takal Şiir Ödülü Sempozyumu yapılacak. Cevat Çapan, günümüz şiirinin önde gelen isim- lerinden biri. Türlü ilginçlikler taşıyan bir şiir serüveni var. Çoğu şair için gençlik yıllarıdır, şiirde ünlenme dö- nemi. Yirmili yaşlardaki çıkışlarıyla adını duyurmuştur, çağdaş şiirimizin nice önemli şairi. Buna karşılık ile- ri yaşlarda şiirleriyle ünlenen neredeyse yok gibidir. Cevat Çapan, ilkgençliğinden beri şiir yazmasına karşın, tanınması dünya şiirinden dilimize yaptığı çe- virilerle olmuştur ilkin. “Çin’den Peru’ya” (1966) adı- nı verdiği ilk çeviri kitabı, genellikle Fransız şiirinden yapılan çevirilerle sınırlı kalmış çeviri şiir alanımızın dünyanın farklı coğrafyalarına açıldığı ilk üründür. Bu başlangıç, Yunan, İngiliz, Amerikan şiirleri baş- ta olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki şiirle- rin peş peşe kitaplara dönüşüp yayımlandığı, gü- nümüzde “Şiir Atlası” olarak süren yoğun bir çevi- ri uğraşıyla sürüp gidiyor. 80’li yıllar, Cevat Çapan’ın yeniden kendi şiirine dönüş yıllarıdır. İlk şiiri 1952 yılında, henüz 19 ya- şındayken yayımlanmış olmasına karşın, ilk şiir ki- tabı “Dön Güvercin Dön”, aradan 33 yıl geçtikten sonra 1985’te yayımlanır ve o yılın Behçet Necati- gil Şiir Ödülü’nü kazanır. Yılların birikimi içinde yaşama sevinciyle hüznü us- talıkla harmanlayan, yalınlıkla derinliği buluşturan şiirleri peş peşe kitaplaşır. Şiirlerinden seçmeler İn- giltere ve Fransa’da da kitap olarak yayımlanır. Cevat Çapan şiirinde, kimi zaman kişisel, kimi za- man toplumsal bir hikâye vardır. Ancak içlerine ki- şisel tarihlerin ve düşlerin karıştığı hikâyelerdir bunlar. Annesini, babasını, dayısını anlatırken An- na Ahmatova’yı, Osip Mandelştam’ı, Cesar Val- lejo’yu, Walter Benjamin’i de anlatır. Aslında bir düşler sağanağı da diyebiliriz onun şii- ri için. Yalın görünümlü olmalarına karşın kişisel, top- lumsal ya da tarihsel pek çok öykünün iç içe geç- tiği, birbiriyle ilintilendiği, buluşup uzaklaştıkları bir olaylar ve düşler sağanağıdır. Bu nedenle gizlerine çok da kolay varılabilecek bir şiir değildir belki. Ama şairin dünyasına, dünya şiirinin serüvenlerine açık, şiirin geniş ailesine yakın olanlar için tadına kolay va- rılacak, tiryakisi olunacak bir şiirdir. Ardında zengin yaşam ve kültür kaynakları bulu- nan Cevat Çapan, ayakları yerden kesilen şairlerden değildir. Güçlü gerçekçiliği ve duyarlığıyla maddi dün- ya ile yaratı dünyasını birbirinden ayırmadan koru- yabilmeyi başarmıştır. Gerçeklik duygusuyla güzellik duygusu yan yana, bir aradadır. Yılların birikimiyle ellili yaşlarda gür bir akışa ka- vuşan Cevat Çapan şiiri, bugün yetmişli yaşlarında da aynı verimlilikle sürüyor. Son üç yıldır Sözcükler dergisinin sayfaları hep onun yeni bir şiiriyle açılıyor. Bu dergi ve şiir okur- ları için olabilecek en büyük mutluluklardan biridir. Cevat Çapan şiiriyle ve yaşamıyla, bize yaşadığımız hayatın nasıl büyük bir mucize olduğunu gösteriyor. Şiirle yaratılabilecek güzel, mutlu, yaşanası dün- yaları müjdeliyor. Şiirin yaşadığımız karanlıklar ve hastalıklar dün- yasında ışıklı, aydınlık bir sağlık yolu olduğunu anımsatıyor. turgay@fisekci.com GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN İsa Çelik Adaşı yalvacı değil, daha çok bir Anadolu dervişini andıran İsa Çelik, Ulusal Kanal’daki unu- tulmaz söyleşide tatlı tatlı anımsattığı gibi, öyle kırk değil, bin yıllık dostumdur. Toroslar’da doğmuş bu Yörük çocuğu, köke- nine, atalarına yakışır bir ömür sürdü; aldığı temel eğitimi bir yana bırakıp sevdasının ardına düştü, sevdiği dünyayı, insanlarını, çiçeklerini, kuşlarını görüntüledi; doğa onu oluştururken hiç cimri dav- ranmamış, coşkusunu, acısını anlatmaya fotoğ- raf yetmeyince, yontular yonttu ağaçtan, topra- ğı pişirdi, öyküler yazdı. Yığınla kitaba güzel ka- paklar dikip giydirdi. Öyküleri, Dur Gitme ve Nal- döken adlı kitaplarda toplandı. Hazırladığı yeni ça- lışmalar sanırım basım aşamasında. Birçok ülkeye gitti, sergiler açtı, müzikli saydam gösterileri düzenledi; güzeli, güzel anlatımı insan kardeşleriyle paylaştı. Bir başka önemli ortak yanımız, bu toprağın ye- tiştirdiği, İlhan Selçuk’un güzel anlatımıyla, “ön- cülü ardılı bulunmayan” büyük bir Usta’nın, Ru- hi Su’nun ömür boyu can dostu oldu; en güzel görüntülerinden çoğunu çekme tadını yaşadı. Bü- yük Usta’yı son yolculuğuna uğurlarken, sırayla başında nöbet tutanlar arasında o da vardı. Ben insanın, doğa tarafından bağışlanmış, maymun kardeşininkine oranla azıcık daha ge- lişmiş beyninin, özellikle hani şu düşgücü denen kesimin hakkını verebilmesi için, ‘yaşama sana- tı’nı öğrenmesinden yanayımdır. Peki, nedir bu yaşama sanatı? Kısaca, yaşamın her anını sanat gibi yaşamaktır. Bunun içinse, söy- lemeye bile gerek yok, önce daha oluşum aşa- masında, anasıyla babasının can güvenliklerinin sağlanmış; barınmaları, beslenmeleri, eğitimleri güvence altına alınmış; bunun sonucunda, ço- cuklarını kazara değil, bilerek, isteyerek, sevine- rek edinmiş olmaları gerekir. Sonra da bu kavrama uygun biçimde büyütüp yetiştirmiş olmaları. Gerçi anamalcı savurganlığın her şeyi yok et- tiği, insanları topluca aç, açıkta, işsiz, umutsuz so- kağa fırlattığı dünyamızda, 500 yıllık acımasız sö- mürüden sonra, 50 yılda gerçek bir mucize ba- şarıp sevgiye, paylaşıma dayalı hakça düzeni ger- çekleştirmiş olan Küba’nın ışıklı yolunu, sancılı da olsa, birer birer seçen Güney Amerika ülkeleri dı- şında bu soylu kavramın anlamı kalmadı; ama umut ışığı oralarda yanıyor. İsa’nın anası babasıyla, çocukluğuyla, gençli- ğiyle ilgili bütün ayrıntıları bilmiyorum yazık ki; ama tanıdığım yıllar boyunca, hep kendiyle barışık, den- geli, alçakgönüllü, gerçek bir yaşama sanatı us- tası vardı önümde. Yalnız yapıtlarıyla değil, ken- di varlığıyla. Ve bu kavram uyarınca, elinin erdiği, gücünün yettiğince insan kardeşlerinin biriktirdiği bütün hü- nerleri, bütün ürünleri tanımaya, ben’ine katma- ya çalıştığı, hem fotoğraflarında, hem öykülerin- de, hem konuşma ve davranışlarında açık seçik görülüyordu. Sizin de can gözünüz açıksa elbet. Öykülerinde, içinden çıktığı yöreyi, toprağı an- latmakla yetinmemiş; yaşama sanatının kurucu öğelerinden dilin, Türkçenin önemini kusursuz bil- diği için, küreselleşme palavrasıyla yozlaşan, bin bir özentinin çamuruna belenen güzelim dilimi- zi, özellikle de anasından atasından duyduğu eş- siz Toros dilini canlandırmak, yaşatmak üzere, bi- linçli olarak yerel sözcükleri kullanmaya ağırlık ver- miş; kırılgan okurlar incinmesin diye de, kitabının sonuna bu sözcüklerin yaygın dildeki karşılıkla- rını yazmış. Kendi göbeğini kesmenin yeni bir ör- neği. 2008 yılı, öbür iki ustayla, Gültekin Çizgen ve İbrahim Zaman’la birlikte, onun da yaşama sa- natımıza yapmakta olduğu katkıların 50. yılıydı. Canım İsa’cığım; Demokritos’un dediği gibi, varlığımız da, yazgımız da olasılık ve gereklilik hal- kalarının uç uca eklenmesiyle oluşuyor; doğrusu, yaşama serüvenim içinde sana rastlamak, dos- tun, yoldaşın olmak büyük talihti. En içten teşekkürlerimle sevgili Toros Dervişi! bertanonaran@hotmail.com Ö nceki akşam German String Sex- tet adlõ topluluğu izlerken Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda otuz kişi var mõydõ acaba? Bir pazartesi ak- şamõ olduğundan mõ, kar geldi geliyor kor- kusundan mõ, yoksa bütün hafta boyunca inanõlmaz bir konser trafiği yaşanacağõn- dan mõ, bilmiyorum. Sonuçta bomboş bir salona çalan altõ değerli sanatçõyõ izledik. Onlar müziğin disiplininde, sanata saygõ- nõn doruğunda yorumlarõnõ sürdürdüler. Oda müziği dinletileri trio, kuvartet ya da kentet olarak daha yaygõndõr; bir sextete (al- tõlõ) çok daha az rastlanõr. Sextet, biraz oda müziğinin dar alanõndan sõyrõlõp orkestra- nõn geniş paletine doğru uzanõr. Müzik ta- rihinde altõlõ olarak yazõlmõş yapõtlar Bocc- herini’den başlayarak Mozart ve Beet- hoven ile devam eder. Brahms’õn yaylõ çal- gõlar için ünlü iki sexteti, Borodin’in sex- teti, Schönberg’in ‘Aydınlanan Gece’ adlõ yapõtõnõn özgün şekli, Çaykovski’nin “Floransa Anıları”nõn özgün şekli, Steve Reich’õn 6 vurmalõ veya 6 piyano için sex- teti, ilk aklõma gelenler. Türk bestecileri ara- sõnda da Cemal Reşit Rey’in “Sextu- or”u ve Nevit Kodallı’nõn yaylõ çalgõlar al- tõlõsõ için “Sextet”i geliyor aklõma. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki konserde German String Sextet Max Re- ger’in yaylõ çalgõlar altõlõsõyla başladõ programõna. İlk kez dinlediğim bir yapõtõn coşkusunu yaşadõm. Artõk öylesine alõşmõşõz ki hep aynõ, bildik dağarcõğõ dinlemeye! Max Reger (1873-1916) gölgede kalmõş, ama romantizmle modernizm gibi müzik çağlarõ arasõnda bağlantõ sağlamõş, işlevsel bir besteci. Fa Majör, Op.118 sayõlõ Sex- tet’i 1910’da bestelemiş. Özellikle, uzun sü- reli ağõr bölümü bir orkestra yapõtõnõn lar- go bölümü gibi etkileyiciydi. Ve ardõndan Brahms’õn güzelim sol Majör, Op.36 Sextet’ini dinledik. Topluluğun kurucula- rõ olan kemancõ Nicholas Chumachenco ve çellist Martin Ostertag, kendilerinden önceki büyük yorumcularõn geleneğini ta- şõyan tavõrlarõyla aralarõndaki genç mü- zikçilere örnek olmuşlardõ. İSTANBUL’DA MÜZİK DOLU BİR HAFTA Pazartesi akşamõ German String Sextet’in nitelikli konseriyle başlayan hafta İstan- bul’da inanõlmaz bir müzik yoğunluğuyla sürüyor. Bu akşam, Caddebostan Kültür Merkezi’nde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasõ konserindeki Beethoven’in üç- lü konçertosuna piyanist Emre Elivar, ke- mancõ Atilla Aldemir ve çellist Natalie Clein solist oluyorlar; topluluğu yeni şef- leri Sascha Goetzel yönetiyor. Aynõ saat- lerde Akatlar’daki Mustafa Kemal Mer- kezi’nde İsveçli piyanist Frederik Ul- len’in Liszt ve Messiaen’den oluşan gi- zemli içerikte bir resitali yer alacak. Ullen, müzisyenlerin beyninin gelişimini incele- yen Stockholm Akademisi’nde aktif bir bi- lim adamõ aynõ zamanda. Yarõn akşam Ce- mal Reşit Rey Salonu’nda yõlõn konserle- rinden biri var: Ünlü kemancõ Shlomo Mintz yönetiminde ve solistliğinde bir Mendelssohn gecesi yaşanacak. Besteci- nin en güzel yapõtlarõ, “Fingal Mağarası”, “Keman Konçertosu” ve “İskoç Senfo- nisi” çalõnacak. Öte yandan, aynõ anda ve aynõ sokakta, Lütfü Kõrdar’da Borusan orkestrasõnõn Beethoven ağõrlõklõ konseri yinelenecek. Cuma akşamõ Aksanat’ta Emre Eli- var’õn Chopin resitali yer alõrken, İstan- bullularõn uzun süredir konserlerini yaka- lamaya çalõştõklarõ İstanbul Devlet Senfo- ni Orkestrasõ konserlerinden biri de Ale- xander Rahbari yönetiminde Lütfü Kõr- dar’da olacak. Gitarcõ Dimitri Illario- nov’un solistliğinde Rodrigo’nun can alõ- cõ “Gitar Konçertosu”, Erkin’in “Kö- çekçe”si ve Bartok’un “Orkestra Kon- çertosu”yla hazõrlanmõş coşku dolu bir program. Ve cumartesi akşamõ da Cemal Reşit Rey Salonu’nda Fazıl Say’õn baştan sona Beethoven sonatlarõyla oluşturduğu re- sitali yer alacak. www.evinilyasoglu.com Yaylõ çalgõlar altõlõsõnõn etkileri CEMİL CİĞERİM SAMSUN - Samsun Sanat Tiyatrosu (SST) Yönetmeni Yaşar Gündem, tiyat- ro çalõşmalarõna uzun süredir zorluklar içinde devam ettiklerini belirterek, pro- valarõnõ tiyatro sahnesi olan bir alanda sür- dürebilmek için yetkililerin kapõlarõnõ çaldõklarõnõ, ancak kapõlarõn yüzlerine kapandõğõnõ söyledi. Gündem, Turgut Özakman’õn “Şu Çılgın Türkler” ve “Diriliş” adlõ romanlarõnõ tiyatroya uyar- ladõklarõnõ söylerken, ancak çõktõklarõ tur- nelerde gördükleri ilgiyi Samsun’da gör- memekten yakõndõ. Tiyatroya ilgi gösterilmemesinden ya- kõnan Gündem, “Şu anda Neco Düğün Salonu’nun açık hava konser alanında çalışıyoruz. Bu sıkıntımızın giderilme- si için gereken yerlere başvurduk, fakat bu talebimize olumlu yanıt alamadık. Nedenini biz de bilmiyoruz. Okullara başvurduk, bir sürü zorluk çıkardılar. Samsun Sanat Tiyatrosu’na Samsun dı- şındaki bütün iller, bütün kurumlar sa- hip çıkıyor. Bir tek Samsun gerekli desteği vermiyor” dedi. Tiyatronun adõnõ değiştirmeyi bile dü- şündüğünü belirten Gündem, “Samsun Sanat Tiyatrosu olarak sekiz yılda gel- diğimiz nokta; Anadolu’da aranan, is- tenen bir tiyatro olduk. Bunu gerekli merciler duyuyor ve biliyor. Bizim işi- miz hurafeyle murafeyle olmadığı için yardım etmiyorlar bize” diye konuştu. Sezona Turgut Özakman’õn “Şu Çılgın Türkler” adlõ oyunuyla başlayan Samsun Sanat Tiyatrosu, Aziz Nesin’in “Biz Adam Olmayız”, Uğur Mumcu’nun “Bir Pulsuz Dilekçe” adlõ oyunlarõyla ekim, kasõm ve aralõk aylarõnda Türkiye turnesi yaptõ. Son olarak, Turgut Özak- man’õn “Diriliş” adlõ oyununu 14-15 Şu- bat tarihlerinde Samsun Gazi Sahnesi’nde oynadõ. Mart ayõnda yeniden Türkiye tur- nesine çõkacak. Yeni kurulan Samsun Devlet Opera ve Ba- lesi Samsunlu sanatseverlerle buluşmaya ha- zõrlanõyor. Opera, 5 Mart’taki ilk gösterim- de Murat Göksu’nun sahneye koyduğu, operet ve müzikallerden seçilen bölümlerden oluşan “Opera Opera Dedikleri” adlõ ya- põt sunulacak. Yaşar Gündem Turgut Özakman’õn “Şu Çõlgõn Türkler” ve “Diriliş” adlõ romanlarõnõ tiyatroya uyarladõklarõnõ söylerken, ancak çõktõklarõ turnelerde gördükleri ilgiyi Samsun’da görmemekten şikâyetçi... Samsun tiyatrosuna sahip çıkmıyor Şu Çılgın Türkler’den bir sahne... Yaşar Gündem Turgut Özakman’la... ZEYNEP ALTAY İ stanbul Resitalleri 18 Şubat’ta piyanist Fred- rik Ullen resitaliyle bir ilki başlatõyor. Ullen’in resitali, piyanist Ece Demirci’nin önerisiyle hocasõ Prof. Metin Öğüt’e adandõ. Demirci, 21 Şubat’ta Antakya’da İstanbul Devlet Ope- ra Orkestrasõ sanatçõlarõndan klarnetçi Sezgin Unan ile vereceği konseri de hocasõna adõyor. 19 Ocak 2009’da yitirdiğimiz Prof. Metin Öğüt, Ankara Devlet Konservatuvarõ‘nda Mithat Fehmen’le piyano, Adnan Saygun’la kom- pozisyon çalõşarak 1953’te iki bölümü birden bitirdi. Amerika Northeast Missouri State Üniversitesi’nde Elmer Shott ile, Londra’da Peter Katin’le piyano çalõştõ. 1954’te Ankara Devlet Konservatuvarõ‘nda ho- ca olarak göreve başladõ, 1976’da İstanbul Dev- let Konservatuvarõ‘na (şimdi MSGSÜ’ye bağ- lõ) geçerek hoca ve bölüm başkanõ olarak ça- lõştõ. Türkiye’nin değişik konservatuvarlarõn- da ders vermekte olan Sarper Özsan, Meral Beşeli, Nurtap Sümer, Ulusel Sütçüler, Hülya Barut, Zeynep Yamantürk, Özgür Tuncer, Evren Büyükburçlu, Selen Bu- cak, Seçil Akdil, Güherdal Karamanoğlu, Can Çoker gibi pek çok öğretim üyesinin ye- tişmesine emek verdi. Hocalõğõn yanõ sõra dönem arkadaşlarõ Prof. İl- han Usmanbaş, Prof. Cengiz Tanç gibi ün- lü çağdaş bestecilerimizin yapõtlarõnõn ilk seslendirilişlerini yaptõ, radyo kayõtlarõ da bulunan çok sayõda solo resital, orkestra ve oda müziği konseri verdi. İSTANBUL RESİTALLERİ... Metin Öğüt anõsõna resital K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K ‘Hatırla Barbara’ tanıtımı tanıtıldı Kültür Servisi - Nedim Gürsel’in ‘Hatõrla Barbara’ (Doğan Kitap) kitabõnõn tanõtõmõ önceki gün Fransõz Büyükelçisi, Fransa İstanbul Başkonsolosu ve Fransõz Kültür Merkezi Müdiresi ile yazar Doğan Hõzlan’õn katõlõmõyla Fransõz Sarayõ’nda yapõldõ. Hõzlan, yaptõğõ konuşmada Gürsel’in yazarlõğõnõ ve son kitabõnõ değerlendirirken; Fransõz Büyükelçisi Nedim Gürsel’in yalnõzca Türkiye’de değil Fransa’da da büyük üne sahip olduğunu söyledi. Gürsel ise kitabõnõn kõrk yõla yaklaşan Fransa serüveninin bir dökümü olduğunu, dolayõsõyla bir otobiyografi çalõşmasõ olarak da görülebileceğini anlattõ. Yazar ayrõca, ‘Allah’õn Kõzlarõ’ adlõ kitabõna bir dava daha açõldõğõnõ ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’õn “Türkiye’de artõk yazarlar yargõlanmayacak” sözünü anõmsattõ. German String Sextet’in nitelikli konseriyle başlayan hafta İstanbul’da inanõlmaz bir müzik yoğunluğuyla sürüyor Usta sanatçõ, tiyatrosunun 500 bin TL’lik vergi borcu nedeniyle zor günler yaşõyordu Gazanfer Özcan’ı yitirdik Haber Merkezi - Türk tiyatrosu- nun usta oyuncularõndan Gazanfer Özcan, tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde 78 yaşõnda yaşamõnõ yitirdi. Gazanfer Özcan, 20 Aralõk 2008’de enfeksiyona bağlõ su kaybõ ve zatürre teşhisiyle Amerikan Has- tanesi’ne kaldõrõlmõştõ. Durumunun iyiye gitmesi üzerine 14 Ocak’ta ta- burcu edilen Özcan, 29 Ocak’ta tekrar rahatsõzlanõnca yeniden Ame- rikan Hastanesi’ne kaldõrõlmõştõ. Ak- ciğerinde sorun bulunan ve beyin da- marlarõnda tõkanõklõk belirlenen Öz- can, geçtiğimiz cuma günü yoğun bakõm ünitesine alõnmõştõ. Tiyatronun yanõ sõra pek çok si- nema filminde rol alan; Kuruntu Ailesi ve Avrupa Ya- kasõ’ndaki “aile babası” rolleriyle gönüllerde taht kuran Gazanfer Öz- can, tiyatrosunun 500 bin TL’yi bu- lan vergi borçlarõ nedeniyle zor günler yaşõyordu. ‘Öbür tarafa giden arkadaşlara özeniyorum’ Özcan, kendisiyle yapõlan bir ro- portajda “30-40 bin TL’lik vergi borcumuz vardı. O dönemde ver- gimizi ödeyemedik. Faizle katla- narak birkaç yıl içinde 500 bin kü- sur TL oldu. 78 yaşındayım ve 500 bin TL. Bu hayatta ödeyebileceğim bir meblağ değil. Geçen yıl 110 bin TL ödedik. Bu anaparadan hiç düşmedi. Ben 78 yaşındayım. Ba- zen öbür tarafa giden arkadaşla- ra özeniyorum. Vergi borcundan ancak böyle kurtulabileceğim” di- yerek sõkõntõsõnõ dile getirmişti. Gazanfer Özcan, 27 Ocak 1931 ta- rihinde İstanbul’da doğdu. Lise- deyken oynadõğõ “Hisse-i Şayia” ad- lõ oyundaki Bican Efendi rolüyle ti- yatroyla tanõştõ. 1955 yõlõnda Komedi Tiyatrosu’nda oynanan “Mahallenin Romanı” oyunu tiyatro yaşamõnõn dönüm noktasõ oldu. Bu oyunda ra- hatsõzlanan Reşit Gürzap’õn yerine sahneye çõkõp başarõlõ olunca kadroya alõndõ. 1962 yõlõnda Gönül Ülkü ile evlendi ve Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nu kurdu. Özcan’a 1998 yõlõnda Kültür Bakanlõğõ’nca Devlet Sanatçõsõ unvanõ verildi.Özcan 78 yaşındaydı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear