24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İşte AKP! İşte Sosyal Devlet! Televizyon ekranındaki spiker, Tunceli’nin karlı so- kaklarında sırtındaki çamaşır makinesiyle yoldan ge- çen birine adres soran o hamalın ne kadar hayırlı bir görevi yerine getirdiğini söylediğinde, “İşte,” dedim, “işte, sosyal devlet denen şey bu!” O, sırtındaki ağır yükten dizleri titreyen hamal, ken- tin valilikçe saptanan üç küsur bin talihlisinden birine payına düşen “devlet armağanını” götürüyordu. Tunceli’deinsanlargünlerdirheyecaniçindeydi.Va- lilikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı el ele, omuz omuza vermişler “sosyal talihlilere” buzdolabı, bulaşıkmakinesi,çamaşırmakinesi,koltuk,kanepeve yatak dağıtıyorlardı. Bu, Türkiye’de başka illerin valiliklerince örnek alın- ması gereken bir ilkti. Nitekim aradan çok geçmeye- cek, Kırklareli Valiliği de harekete geçecekti. İlgililer kenti taramışlar, olağanüstü bir hızla görev bölgele- rinde banyosu, tuvaleti olmayan ya da olup da kulla- nılamaz durumda olan 215 hane saptamışlardı. Sayın Vali, mahallinde gerekli teftişi yapıp durumdan “şah- sen ikna” olunca “Başlayın!” buyruğunu vermiş, usta- lar derhal işe koyulmuşlardı. Burası Türkiye, başında da AKP olduğundan bu “sosyal” işlerin tuhaf yanları da yok değildi tabii. Ör- neğin, payına bulaşık makinesi düşen talihli yoksullar, aygıtınkullanımkılavuzunuokumayazmasıolankom- şularına okuttuklarında şaşırmışlardı. Kılavuzda bula- şık makinesinin boş durumda çalıştırılmaması, aygı- tınalımhacminin72parçaolduğuvebunadikkatedil- mesi öneriliyordu. Bu nasıl olacaktı? Hemen mutfağa koşmuşlar, ta- bak çanak, kap kacak ne varsa saymışlar, ama sayı- yı tutturamamışlardı. Yaşadıkları derin düş kırıklığı bir aklıevvelin araya girmesiyle son bulmuş, aygıttaki ek- sikliği pet şişe, konserve kutusu gibi nesnelerle ka- patma fikrini benimsemişlerdi. Kırklareli’ndeki talihliler ise şimdi su bulma derdin- deydiler. Pırıl pırıl banyoları, duşa kabinleri, rezervu- arlı tuvaletleri olacaktı, fakat yıllardır belediye kapıla- rını aşındırmalarına rağmen evlerine şehir suyu bağ- latmayı başaramamışlardı. Ama “mütevekkil” insan- lardı, hamamı, helayı veren, elbet bir gün suyu da ve- rirdi. AKP’nin bu tür sosyal girişimleri karşısında paniğe kapılan muhalefet partileri ve “münafık matbuat” he- men saldırıya geçmişler, TC Anayasası’nda belirtilen “sosyal devlet” ilkesinin somut ifadesi olan bu çaba- larla 29 Mart seçimleri arasında ilişki kurma gayretine düşmüşlerdir. Beyaz eşya dağıtımı, hamam, hela ya- pımı gibi sosyal faaliyetlerin “seçim rüşveti” gibi ahlak dışı bir davranışla nasıl bir ilgisi, nasıl bir rabıtası ola- bilir? Bencebugibiboşşeylerleuğraşmakyerineneolup da AKP’nin sosyal faaliyetlerinin bir anda bulgurdan bulaşık makinesine, makarnadan buzdolabına, kö- mürden yatak odası takımına sıçramasının nedenleri üzerinde durmak gerekmez mi? Lütfen kabuğunuzu kırıp dünyaya bir bakın! Türki- ye’den başka hangi ülkede valiler kamyonların “şoför mahalline”oturupkapıkapıkömür,hamallarsokakso- kak dolaşıp beyaz eşya dağıtmaktadır? Bu, Türkiye’nin 6 yıl gibi kısacık bir sürede azgeliş- mişlikten bir “refah devletine” dönüştüğünün göster- gesi değil midir? İşte, muhalefetin ve münafık mat- buatınanlayamadığı,görmekistemediğidurumbudur! Amanefendim,işsizlikartıyormuş;tabiiartacak!Mil- let yoksullaşıyormuş, tabii yoksullaşacak! İnsanlar çöplerden yiyecek topluyormuş, tabii toplayacaklar! Tüm bunlar Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekono- misi olduğunun gözle görülen kanıtlarıdır. Türkiye, ka- pitalistleşerek kalkınmaktadır, bedeli budur, dolayı- sıyla kanıtlar bunlarla da sınırlı kalmayacak, fuhuş da, çocuk ölümleri de, sokak çocuklarının sayısı da arta- caktır. Millet yoksullaşıyormuş... İyi yani, yoksullaşmasın! Yoksullaşmasın da valiler, kamyoncular, hamallar iş- siz kalsın? Öyle mi? Tarih 29 Ocak 2009 Perşem- be... Ekranlardaki “son dakika”lar gün boyu Başbakan’õn “Davos çıkışı”na kilitleniyor. Egelilerin “efelenme” deyimlerini anõm- satan bu davranõşõn, “dış poli- tikadaki yeni çizgimiz”! oldu- ğu ise ertesi gün şöyle özetle- niyor: “Suya sabuna dokun- mayan diplomasi bitti...” Tarih yine 29 Ocak 2009 Per- şembe... Belgrad Büyükelçimizin “Karlofça çıkışı”nõ aynõ ek- ranlarda ara ki bulasõn… Va- tan’da Özer Özbayraktar’õn haberi, Milliyet’te de Yalçın Doğan’õn makalesi gibi birkaç yazõ olmasaydõ; Büyükelçi Sü- ha Umar’õn Davos’tan iki gün önceki “ulusal zafer”i gazete- lere bile yansõmayacaktõ. Her ikisini de okurken dü- şünmüştüm; “diplomatlarımı- zın bu gibi kahramanlıkları neden duyurulmaz; neden al- kışlanmaz”?.. Derken Başbakan, aynõ kah- ramanlar için “monşer” deme- sin mi? Döndüm, Karlofça’da- ki monşerliği yeniden okudum; gururlanarak ve gözlerim yaşa- rarak… İşte, hemen herkesin “Ha- mas için” dediği “Davos efe- lenmesi”nden iki gün önce, Av- rupalõlara karşõ kazandõğõmõz “onur savaşı”mõzõn öyküsü... Dört kapılı çadır Tuna kõyõsõndaki Karlofça kasabasõnda, Osmanlõ’nõn ilk kez geniş topraklar kaybettiği, yani Balkanlar’da “geri” adõm attõğõ ünlü “Karlofça Antlaş- ması” 26 Ocak 1699’da imza- lanmõştõ. “Barış müzakereleri” içinse “dört kapılı” bir çadõrda tarihin ilk “yuvarlak masa”sõ kurulmuştu... Taraflar dört kapõdan “aynı an”da girerek masaya oturdular. Böylece, o güne kadar hep ga- lip taraf olduğu için herkesten sonra gelen Osmanlõ da yine ilk kez karşõ tarafla birlikte içeri gir- miş oldu. Çadõrda bulunan Avusturya, Lehistan, Rusya, Malta ve Ve- nedikli müzakereciler Papa ön- derliğinde Osmanlõ’ya karşõ it- tifak kurmuşlardõ. İngilizler, Avusturya’ya düzenlediği 3 se- ferinde de başarõlõ olamayan ve Zenta yenilgisinden sonra da gücünü toparlayamayan Sultan II. Mustafa’yõ barõşa razõ et- mişlerdi. Görüşmeler sonunda Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya’ya, Ukrayna ve Po- dolya Lehistan’a, Mora ve Dal- maçya kõyõlarõ Venediklilere bõrakõldõ. Paylaşõmõn garantörü de Avusturya oldu... Karlofça’daki çadõrõn kurul- duğu yerde, “Türklerden kur- tulmanın anısını kutsamak” adõna 1710 yõlõnda yine 4 kapõ- lõ bir kilise yapõlõr. Osmanlõ’nõn girdiği yöndeki simgesel kapõ “bir daha Avrupa’ya gelme- sinler” dercesine duvarla örülür. O duvar 300 yõl sonra, Başbakan Erdoğan’õn Davos’taki efelen- mesinden önce yõkõlarak, “Türk kapısı” yeniden açõlõr. Nasõl mõ? Bu sorunun yanõtõnõ da Belg- rad Büyükelçimiz Süha Umar özetle şöyle anlatõyor: “Petrovaradin Kalesi’nde, Osmanlı’nın yenildiği bir sa- vaşın anma törenine katıl- mıştım; çok memnun kaldılar. Belediye Başkanı Milenko Fi- lipoviç beni Karlofça Antlaş- ması’nın 310’uncu yıldönümü törenlerine de davet etti. Ka- tılma ‘koşul’um olarak o du- varı sökmelerini söyledim; kabul ettiler ve yıkarak kapı- yı açtılar...” İşte böylesi onurlu bir diplo- masiyle “Avrupa’nın Türkle- re kapatıldığı” duvarõ yõktõran monşer Umar, törene gururla ka- tõldõktan sonra da şunu söylüyor: “Şimdi de o savaşlarda ya- şamlarını yitiren Osmanlı as- kerlerinin anısına bir şehitlik yapacağız...” (Vatan-27 Ocak) Anılar yalısı Karlofça’daki sadrazam Köprülü Amucazade Hüse- yin Paşa’ydõ. Boğaziçi’nde aynõ yõl (1699) inşa ettirdiği ün- lü “Köprülüler Yalısı”nda 72 gün süren müzakerelerin “İs- tanbul değerlendirmeleri” yapõlmõştõ... En eski yalõlardan olan ve ah- şap kõyõ yapõlarõ arasõnda dün- yada nam salan bu eşsiz kültür mirasõmõza gelmiş geçmiş hiç- bir hükümet sahip çõkmadõ. Hiç- bir Kültür ve Turizm Bakanõ da onca Osmanlõ hayranlõklarõna rağmen siyasal tarihimizin bu anõtsal binasõna ilgi göstermedi... Acaba “monşer”imiz Süha Umar, bu onursuzluğa da el atõp, Karlofça’da açtõrdõğõ ka- põdan giren Köprülü’nün anõla- rõnõ da yok olmaktan kurtarabi- lir mi? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Karlofça’nõn Monşeri... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 11 Şubat 11 ŞUBAT 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Eskiden: Erdoğan-Baykal Şimdi: Erdoğan- Kılıçdaroğlu! Altı Nezahat Özbek: “Altı oklu CHP’nin bundan sonraki seçim vaadi, beş vakit namazı altı vakte çıkarmak olmalı!” Nasihat Necati Cebe: “Hazreti Ali’den Hazreti Tayyip’e: Gazap ve öfkenin başlangıcı delilik, sonu ise pişmanlıktır!” Tren Anıl Öçal: “Ankara- Eskişehir hızlı trenine ad aranıyormuş: ‘Van minüt’ neden olmasın?” YağmurDeniz Burak ile Bilal ve Sevigen ile Sav ÖNCE bir fıkra. Fıkrayı Kaya Çetin günün anlam ve önemine göre güncellemiş: Birbirine çok bağlı iki birader; Bilal ile Burak bir işkembeciye gitmişler. Tabii ki sabaha karşı değil, öğle yemeğinde filan. Belki de öğle namazını kıldıktan sonra. Neyse efendim işkembe çorbasını çok beğenen Bilal ikinci tabağı da bitirdikten sonra, “Yav Burak ben bu işkembeyi çok beğendim, şuraya da ortak olsak mı” demiş. Burak, “Güzel söyledin ağbi, ben hele bir araştırayım” karşılığını vermiş. Ertesi gün Burak, Bilal’i telefonla aramış “Araştırdım ağbi; oraya bizim Sema ortakmış!” Bu kez bir fıkra değil; gerçeğin ta kendisi. Gürsan Özel, Hürriyet gazetesinde Yalçın Bayer’in köşesinde okumuş. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, hakkındaki rüşvet iddialarıyla ilgili olarak “Ben bir kere sms çekmesini bilmem” demiş. Gürsan Özel de şöyle diyor: “Genel Sekreteri Önder Sav cep telefonunu kapatmayı bilmediği için dinleniyor; yardımcısı da kendisini cep telefonundan kısa mesaj çekmeyi bilmemekle savunuyor. CHP’nin bu durumuna uygun bir atasözü mutlaka vardır ama onu da genel başkanları bulsun!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AVRUPA Birliği’nin yasama organı Avrupa Parlamentosu, “Türkiye Raporu” hazırlamış. Raportör hanımcağız Ria Oomen Ruijten’in açıklamasında eğer bir çeviri yanlışı yapılmadıysa, Avrupalı parlamenterler “Ergenekon suç örgütü” sanıklarının yargılanmasından memnuniyet duyuyorlarmış ve soruşturmanın sürdürülmesini destekliyorlarmış. Avrupa Parlamentosu’nun yargıya, insan haklarına, demokrasiye bakışı böyle ise yazıklar olsun onların kriterlerine! Avrupa’nın kriterlerine ancak engizisyon kriteri denebilir! Avrupa’nın ucu açık kapısının önüne bağlanıp bekletilen Türkiye’nin yargısı bile Ergenekon dalgası için “suç örgütü” tanımı yapılamayacağına karar verdi ama Avrupa Parlamentosu damgayı yapıştırdı: Suç örgütü! Ortada bitmiş bir dava yok; verilmiş bir karar yok; varlığı kesinleşmiş bir suç örgütü yok... Ama Avrupa Birliği politikacılarının engizisyon kararı var: Suçlu! Engizisyon konusunda tarihi deneyimi olan Avrupalılar Ergenekon konusunda yardımcı olsun: Mahkeme sonunda insanları cadı kazanında mı haşlayıp öldürelim yoksa meydan ateşinde mi yakalım? Bu arada yine rapora göre, Ergenekon sanıklarına yapılan bazı muamelelerden olumsuz haberler alınması Avrupa Parlamentosu’nda endişe yaratıyormuş. Engizisyonda şüpheli, zanlı, tutuklu, hükümlü, sanık gibi ayrımlar olmadığı için herkesin boynuna aynı yaftayı yapıştırmakta sakınca görmüyorlar; polisin gözaltına aldığı herkesi potansiyel suçlu kabul ediyorlar. Gözaltına alınan, cezaevine atılan insanlar ölüyor, öldürülüyor. Kuddusi Okkır, Uçkun Geray ne ile suçlandıklarını bilemeden sanık bile olamadan ölüyor. Abdülkerim Kırca intihar ediyor. Şener Eruygur cezaevinde beyin kanaması geçirip hafızasını yitiriyor. Hurşit Tolon cezaevinde aşırı kilo kaybından hastaneye kaldırılıyor. Levent Ersöz’ün böbrekleri kanıyor. Sabaha karşı evleri basılan İlhan Selçuk, Ferit İlsever hayati tehlike ile ameliyat masalarına yatıyor. İnsanların en temel hakkı olan yaşama hakkı ile oynanıyor, Avrupa Birliği’nin yasama organı ise muamelelerdeki olumsuz haberlerden endişe duyuyor. Hay senin muamelene! Muamele SESSİZ SEDASIZ (!) Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Marmara Denizi’nde tu- ristik bir ada. 2/ Sanat ve bi- lim yapõtlarõ- nõn sergilendi- ği yer... Din iş- lerini devlet iş- lerine karõştõr- mayan. 3/ Rüt- besiz asker... Keskin kokulu bir bitki. 4/ Büyük makamdaki kimse- leri hoş sözlerle, fõk- ra ve öykülerle eğ- lendiren kimse... Püskürtü. 5/ “Sü- sen” de denilen bir süs bitkisi... Boru sesi. 6/ Bir işi yaptõ- rabilme gücü... Do- ğu Anadolu’da bir, dağ ve geçit. 7/ İskambillerle oynanan bir tür oyun... Halkõn sadakalarõyla geçinen gezici Ka- tolik tarikatlarõn üyelerine verilen ad. 8/ Başlangõcõ olmayan, öncesiz... Karõşõk renkli. 9/ 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atom bombasõ atan ABD uçağõnõn adõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balõkesir ilinde bir kaplõca. 2/ Batõ Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamõ- na alõnan dağ sõrasõ... İnce talaş. 3/ Belirti... Ko- ni biçiminde tepe. 4/ İslam inancõna göre, ölüle- ri mezarõnda sorguya çekecek olan iki melekten biri... Uluslararasõ Çalõşma Örgütü’nün simgesi. 5/ İnsan beyni... İsrail’in plaka imi. 6/ Başlangõçta yer alan... Ham ipekten yapõlmõş astarlõk kumaş. 7/ İnanmõş, aklõ yatmõş... Avrupa’da bir başkent. 8/ İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin sarõlarak boyaya batõrõlmasõ yoluyla uygulanan boyama tekniği... Bir göz rengi. 9/ İlkel bir silah... Renkli cam parçalarõndan oluşan pencere süsle- mesi ya da resim. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 N O Z O F O B İ A V U L D E M E K A L A K B A R K A N O F E L A H A K A R E T R E Ş K O U U E M U R A H İ M P B O R İ N A H A R A Z A İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear