26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Hayri ARSLAN Yoksulluğun sarõp sarmaladõğõ eksik bir mek- tup gibiydi duvarlarõn dõşõna çõkamamak. Size de olur mu bilmiyorum ama ahşabõn kokusu- nu, kapõlardaki oymalarõn büyüsünü, yoğun çam ormanlarõnõn kokusunu ararõm çoğu kez. Ağa- cõn seslendiğini hayal etmek sonsuz cümlele- ri beraberinde getirir. Özellikle Safranbolu’ya her gittiğimde konakladõğõm Çelik Plas Otel’in eski ustalarõn ahşap oymacõlõğõndan örneklerini, seyrederken o ahşabõn kokusunu içime çekerim hep. (0370 712 71 72) Safranbolu, kendine özgü tarihi dokusu ile bir anda ruhunuzu kuşatõr. Arnavut kaldõrõmõ dar sokaklarõ, yol boyunca dizili sõra sõra evleri in- sanõ büyüler. “Safranbolu” demek Suha Arın demek, ta- rihi ahşap evlerin çok olduğu bir kent demek, lokum demek. “Safranbolu’da Zaman”, 1977 Antalya Film Festivali’nde “En İyi Belgesel Film” seçilerek Altõn Portakal Ödülü’nü kazanmõştõ. Yok olan sanatlar Sanayileşme ile birlikte gelişen tek- nolojinin seri üretiminin artmõş olmasõ el sanatlarõmõza olan ilgiyi iyice azalt- mõş. Kökleri yüzyõllar öncesine dayanan, Anadolu mirasõmõz olan ve atalarõmõzõn hayatõnõ kolaylaştõran nalõnlarõyla, ur- ganlarõyla, semerleriyle, keçeleriyle renklendirmiş el sanatlarõmõz. Zamanla sadece bir ihtiyaç olmaktan çõkmõş, Anadolu’yu simgeleyen birer sembole dönüşmüşler. Bu el sanatlarõnõ yaşatmaya çalõşan sanatkârlarõmõzõn çoğu altmõşlõ yetmişli yaşlarõnõ yaşamakta. Safranbolu’nun ara sokaklarõnda dolaşõrken çe- kiç sesleri örs seslerine, keçe kokularõ keskin deri kokularõna karõşõyor adeta. Ve çoktan öl- düğüne inandõğõmõz değerlerin yaşayan ruhla- rõnõn etrafõmõzda dolaştõğõnõ gözlemliyoruz. Semerci, saraç ve niceleri... Safranbolu’da zaman gerçekten durmuş. Bu- ranõn esnafõ da eski üretim biçimlerine bağlõ kal- mõş. Ancak her geçen gün gelişen teknolojiy- le yarõşmak mümkün değil. Onlar, modern ça- ğõn eski ustalarõ. Kaybolmaya yüz tutan zana- atlarõn inatçõ icracõlarõ. Mustafa Kemal Ağ- yaroğlu bunlardan sadece biri, o bir semerci us- tasõ. Artõk eşek kalmasa bile, o çalõşmaya de- vam ediyor. 80 yõldan beri durmaksõzõn çalõşõ- yor. Şu anda gözleri az görse de 70 yõldõr Cum- huriyet gazetesi okur. Gözleri az gördüğü için akşam eve gidince her gün aldõğõ gazetesinin sayfalarõnõ oğluna tek tek okuttuğunu söylüyor. 87 yaşõnda olan semerci ustasõ Kemal Ağ- yaroğlu çoğu el sanatlarõ ustasõ gibi baba mesleğini devam ettirmeye çalõşõyor. Bu işin artõk yok olmaya yüz tuttuğunu yüz ifadesin- den anlõyorsunuz; “Günümüzde motorlu ta- şıtların özellikle traktörlerin yaygınlaşma- sından sonra binek hayvanları bir bir yok oldu ve talep bitti. Bu meslek yok oluyor ar- tık, bir kazanç da beklemiyorum” diyor. Us- tanõn en çok ağrõna giden şey ise yeni insanla- rõn bu mesleğe gönül vermemesi. En fazla bir- kaç yõl daha bu mesleği yapabileceği, baba- sõndan devraldõğõ bu bayrağõ bir başkasõna devredemeyecek olmanõn verdiği üzüntü yüzüne yansõyor. Evleriyle ün kazanmõş Safranbolu’nun en önemli hatõrasõ yine evleri olmaz mõydõ? Saf- ranbolu evlerini görüp de hayran kalan turist- ler, buradan evlerin maketlerinden almadan ay- rõlmõyor. Cemile Eren yõllardõr bu maketlerden yaptõğõnõ söylüyor. Cemile Hanõm evlerin içini õşõklandõrmõş. Ma- ket evler sadece bir süs eşyasõ değil, aynõ za- manda gece lambasõ. Çarşõnõn her köşesinde üre- tim var, emek var, alõn teri, göz nuru var. Hüs- nü Yıldırım çarşõnõn boncukçusu, yani saracõ. Küçücük bir dükkân. Yõldõrõm, “Biz bu mesleği yıllardır ayakta tutmaya çalışıyoruz ama dev- let bize sahip çıkmıyor” diye dert yanõyor. Gelişen teknoloji, kaçõnõlmaz olarak yaşam tarzõmõzõ da etkiliyor. Böylece bir geleneğimizin daha can çekişmekte olduğunu öğreniyoruz. Us- tanõn söylediğine göre işlemeli nalõnlar, eski- den çeyiz sandõklarõnõn ve nişan tepsilerinin vaz- geçilmezlerindenmiş. Emektar nalõncõ ustasõ, şimdilerde nalõnlarõn, kendilerine verilen bu öne- mi, köy düğünlerinde bile zor bulabildiğini vur- guluyor. Safranbolu’da ayakta kalmaya çalõşan ve geçimlerini kapõ tokmağõ yaparak sürdür- meye çalõşan demirciler, restore edilen tarihi ev- lerin kapõ tokmağõ, menteşeleri gibi demir süslemelerini aslõna uygun olarak bire bir ya- põyorlar. Demirciler yaptõklarõ kapõ tokmağõ ve menteşeleri restorasyon çalõşmalarõ yapan ku- ruma satarak yaşamaya çalõşõyorlar. Safranbolu’da kaybolmaya yüz tutan bir di- ğer sanat dalõ yemenicilik. Hünerli elleriyle yer- li ve yabancõ turistlere hazõrladõklarõ yemeni- leri adeta zamana meydan okuyor. hayri@cumhuriyet.com.tr Çukurova Yaşar Kemal Sergi- si’ni Paris’te açtõk. Yoğun bir ilgi ile karşõlaştõm. Eski Kültür Baka- nõ Jack Lang gibi çok önemli in- sanlar katõldõlar sergi açõlõşõna. Parisliler kültür ve sanatla çok il- gililer. Paris’te kaldõğõm dört gün içinde biraz da fotoğraf çekmek istedim. Hava hep yağmurluydu. Ben de, yağmurun avantajlarõn- dan yararlandõm, vitrinlerden caddelere düşen yansõmalarõ da katarak fotoğraflar çektim. Yansõ- ma fotoğraflarõ bir çok insanõn il- gisini çeker. Su üzerindeki yansõ- malarõ genellikle ters õşõkta yap- malõsõnõz. Yani güneş karşõnõzda olmalõ. Akşam õşõklarõ yansõma fotoğraflarõnõ daha da renklendi- rir. Cam üzerinde, parlak alanlar- da bu tür çalõşmalar yapabilirsi- niz. Sergiyi açtõğõm gün değerli Abdülkadir Yücelman’õn vefat ettiğini öğrendim. Zarif, içten, ça- lõşkan, iyi yürekli bir insandõ. He- yecanõ bizlere hep güç verdi. Spor yazarlõğõndan sonra turizm alanõnda da önemli başarõlar elde etti. Bu köşenin isim babasõ de- ğerli Abdülkadir Yücelman’a Al- lah’tan rahmet yakõnlarõna ve okurlarõna baş sağlõğõ diliyorum. PARIS TE YANSIMALAR... lutfiozg@gmail.com Lütfi ÖzgünaydınFOTOĞRAFIN DİLİ Özgün bir model yarattı - Abdülkadir Ağabeyi bi- raz geç tanõdõm, bugün eski sayõlarõna baktõğõm za- man ne kadar çok emek ürünü olduğunu şimdi da- ha iyi gördüğüm “Dört Mevsim Gezi”yi hayata ge- çirerek; büyük ölçüde Cumhuriyet okurlarõnõn yazdõğõ gezi yazõlarõndan oluşan özgün bir model yarattõ. Dahasõ “Gezi” ekiyle Cumhuriyet’e pek çok da yeni okur kazandõrdõ. Ani kaybõnõn arkasõndan hep deneyimli bir spor yazarõ olduğu yazõldõ ama gezi yazarlõğõ ve gezi ekini yaşatmak için göster- diği çabalar gözden kaçtõ. Biz kendisini bu yönüyle tanõmaktan çok mutluyduk ve yine bu yönüyle ha- tõrlamaktan da mutlu olacağõz... Timur ÖZKAN Fotoğrafın dili - AKM’de Mardin fotoğraf sergisi- nin açõlõşõnõn ertesi günü, “Abdülkadir Yücelman arõyor..” dediler. Telefonu açtõğõmda, “Sizi tanõmak istiyorum, ziyaretinize geleceğim” dedi... Çok mutlu olmuştum, “Efendim zahmet etmeyin, ben size geleyim...” dedim. Kabul etmedi ve çõkõp ofi- sime geldi. Zarifliği ile öylesine etkiledi ki beni... Can kulağõ ile onu dinledim. Heyecan içindeydi, gezi dergisi yeni çõkmõştõ, “Gezi dergisinde yazmanõ istiyorum” dedi. Birkaç gün sonra gazetede bu- luştuğumuzda ben köşe isminin “fotoğrafça” ol- masõnõ önerdim, “hayõr, hayõr Fotoğrafõn Dili” ol- sun dedi. Elli yõllõk basõn hayatõnda, spor yazarlõ- ğõnda zirveye çõkmõş duayen olmuş Abdülkadir Yü- celman geziyi yayõmlarken, sanki mesleğe yeni baş- lamõş gibiydi. Öylesine heyecanlõydõ ki... Her bu- luşmamõzda projelerini anlatõyordu. Gezi yazar- larõnõn birçoğunu buldu, bir araya getirdi. Hepimiz onun heyecanõndan güç aldõk. Lütfi ÖZGÜNAYDIN Duayenin duayeni - Abdülkadir Hocam’õn sesi- ni bundan beş yõl önce telefonda ilk kez duydu- ğumda, içim sõcacõk olmuştu. Eşim Şengül Ay- dõngün’ü de aramõza katõp, hep birlikte dünya mü- zelerinden, arkeoloji konularõndan sayfalar dol- durduk. Gazetelerde hakkõnda çõkan yazõlarõ oku- duğumda eşimle bana bambaşka bir yüzüyle yak- laşmõş olduğunu anlõyorum. Bize duayenin dua- yeni spor yazarõ, büyük gazeteciler yetiştirmiş bir gazeteci olarak değil, bizden daha az bildiğine inan- dõğõ konularda yazdõklarõmõzdan samimi bir sevinç duyan, genç bir dergi editörü gibi heyecanla ve se- vinçle gelmişti. Ayrõca ondan bir kez bile “bizim zamanõmõzda…” diye başlayan bir cümle duy- madõm. “Zamanõ” son anõna kadar bitmeyecek olan ve sürekli geleceği yaşayan bir insan olmanõn sa- nõrõm ilk şartõ buydu. Ondan öğreneceğimiz çok önemli hayat dersleri var. Bir bölümünü şimdiden anlayabilmiş olduğum için kendimi şanslõ adde- diyorum. Haldun AYDINGÜN Güldüren yazılar - Abdülkadir Yücelman’õ gürül gürül kahkahasõyla anõmsayacağõm hep. 2006 yõ- lõ başlarõydõ. Cumhuriyet Dört Mevsim Gezi dergisi için gezi yazõsõ istemişti benden. Fransa, Avusturya, İtalya yazõlarõmdan gönderdim… Bir süre geçti üzerinden. Aradõ beni. “Senin yazõla- rõnõ okuyup okuyup gülüyoruz dergideki arka- daşlarla” dedi ve kahkahayõ patlattõ. O derece iç- ten ve yapmacõksõzdõ ki!.. Ne mutlu bana, diye ya- nõtlamõştõm sözlerini… Spor yazarlõğõnõn da, ge- zi dergiciliğinin de hakkõnõ verdin… İnsanlara õşõk götürdün, õşõklar içinde yat sevgili Abdülkadir ağa- bey... Murat ÖSOY Adım adım İstanbul - Spor yazarlarõnõn son kalan nadir beyefendilerindendi Abdülkadir Yücelman.. En yorgun ve en sõkõntõlõ anlarõnda bile yüzünden tebessümünü eksik etmeyen, etrafõndakilere pozi- tif õşõklar yansõtan, kendisini saydõrmasõnõ, sev- dirmesini bilen hoş sohbet, bilge bir insandõ. Nur içinde yatsõn. Güzel anõlarõyla, kalplerimizde ya- şayacak.. Turgay TUNA Zarifliğin bir anısı - Önceleri sadece telefon görüş- melerimizde son derece kibar konuşmalarõndan ta- nõdõğõm Abdülkadir Bey’i, ne yazõk ki çok geç bir zamanda, geçtiğimiz ay içinde şahsen tanõma im- kanõm oldu. Bazõ insanlar vardõr ya, daha ilk karşõ- laşmanõzda sizde olağanüstü saygõ uyandõrõr. Ab- dülkadir Bey de, sevgi dolu yaklaşõmõ, beyefendi ki- şiliği, mütevazõ tavõrlarõ ile unutulmaz izler bõraktõ bende. Kendisine götürmüş olduğum geçmiş olsun çiçekleri için “çiçeklerinde yazõlarõn kadar güzelmiş” sözlerini, zarifliğinin bir anõsõ olarak saklayacağõm yüreğimde…“Nur içinde yat, Abdülkadir Bey” Eser SAKA Dönüm noktası - Hayõr, bu dönüm noktasõ benim için değil. Türkiye’de gazetelerde yayõnlanan tu- rizm ve gezi yazõlarõ için dönüm noktasõdõr. Ab- dülkadir Yücelman önderliğinde yayõn hayatõna baş- layan Dört Mevsim Gezi dergimiz, Türkiye’nin en saygõn, en okunur ve “tek biriktirilir” turizm gazetesi ve dergisi oldu. Bunun nedeni ise onun turizme ba- kõş açõsõnõn; sadece promosyon gezileri ile ücret- siz gezdiği, gördüğü yerleri ve yediğini-içtiğini ya- zan değil, turizm mevzuatõnõ bilmeden, konunun şikayete maruz acentelerce aydõnlatõlmasõnõ dahi istenmeden bu şikayetleri yayõnlatan turizm ya- zarlarõmõzdan farklõ olmasõndan ileri geliyor. Cem POLATOĞLU Gezekal - Son görüşmemiz Mehmet Sucu’nun ga- zetedeki son yolculuğu töreninde olmuştu. Cuma günü açõlõşõnõ yapacağõmõz aparta gelecekti. Ha- tõrlatmak için bir gün önce aradõğõmda kalp krizi geçirdiğini öğrendim. O açõlõşõ buruk bir şekilde ge- çirdik ama bõrakõp gideceğini düşünmemiştim o za- man. Hayatõ, üretmeyi, bunca seven insan kolayõ- na gitmez diyordum. Gezdiğim yerleri birlikte gez- miş gibi heyecanla dinler, bu şehri yaz, şu sokağõ, mutfağõ yaz diyerek öneriler getirir, fikirler üretirdi, heyecan duyardõ. Dört Mevsim Gezi dergimizin, dergi formundan gazete fasikülüne dönüşmesinden dolayõ üzgündü, bizler gibi... Gezekal Abdülkadir ağabeyi gezekal, güle güle git. Şeref PINARCI Safranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıkları Işıl Işıl Kapalıçarşı Turgay TUNA İstanbul’un, gariplerin şairi Orhan Veli, Kapalõçarşõ’yõ ka- palõ bir kutuya benzetir. Kapa- lõ kutu Kapalõçarşõ, dünyanõn en eski kapalõ çarşõlarõ arasõnda şekli ve şemaili ile kendine özel kimliğini her zaman ko- rumuş ve sahiplenmiştir. Ka- hire’nin Khan El Khalili Çar- şõsõ, Marakeş’in suklarõ bir ya- na; Kapalõçarşõ bir yanadõr... 30 Hektardan fazla bir yüzölçüme sahip olan bu “mega” çarşõ, gir- dili çõktõlõ 61 sokağõ, aynõ bü- yüklükte 4 bin dükkanõ ile İs- tanbul’u iyi bilmeyenler ve bil- hassa İstanbul’a gelen yaban- cõlar için büyük bir labirentten farksõz gibidir. Ancak, içine girilip, õşõl õşõl renkli sokakla- rõnda kaybolunduğunda, insan kendini keyifli bir atmosferin içinde bulur. İçerde solukla- nan hava, yüzyõllardan beri sü- re gelen doğunun çekici, renkli atmosferinden başka bir şey değildir. Halõlar, kilimler, göz- leri kamaştõran altõn takõlar, çarõklar, deri giysiler, nazar bon- cuklarõ yüzyõllardõr ba- tõlõlarõn ilgi odağõnõ oluşturmuş, bu kente gelen oryantalistlerin tablolarõnda, şiirlerin- de, anõ yazõlarõnda yer etmiştir. Basmacõlar sokağõndan Kolonya- cõlar sokağõna, Ku- yumcular sokağõndan Aynacõlar sokağõna bir zamanlar satõlan mal- larõn çeşitlerine göre birbirlerinden isimle- riyle ayrõlmõş olan Ka- palõ Çarşõ sokaklarõ, Osmanlõ döneminden günümüze kalmõş en özgün İstanbul köşe- lerinden bir tanesidir. Sahaflar, Zenneciler, Takkeciler ve Ku- yumcular adlarõyla anõlan dört büyük ve on yedi küçük kapõsõ olan çarşõnõn üstü ke- merli tavanla örtülmüş olup, sokaklar boyunca sõra- lanmõş üst pencerelerinden ge- len gün õşõğõ ile aydõnlatõlmõş- tõr. Günümüzde, içindeki dük- kânlarõn õşõklarõyla her ne ka- dar õşõl õşõl aydõnlatõlõyor olsa da, geçmişte olduğu gibi Kapalõ Çarşõ yalnõz gün batõmõna dek açõk kalmakta, hemen her gün içinde binlerce, milyonlarca insanõn dolaştõğõ sokaklar ge- cenin ilk saatleriyle birlikte er- tesi günün sabahõna kadar ka- palõ kapõlar ardõndaki sessiz, sa- kin, terk edilmiş bir kente dö- nüşmektedir. İstanbul’a gelen yabancõlarõn “olmazsa olmaz- larından” biridir Kapalõçarşõ. Topkapõ Sarayõ, Ayasofya, Sul- tanahmet Camisi gibi, mutlak gezilip görülmesi gereken yer- lerden biridir. Yalnõzca yaban- cõ ülkelerden gelenler için de- ğil, İstanbul’a taş- radan gelen biri için de Kapalõçar- şõ’yõ gezip görme- den dönüp gitmek, İstanbul’un tam anlamõyla gezilmediğinin en büyük kanõtõdõr. Fatih Sultan Mehmet’in emriyle 1461 yõ- lõnda inşa edilen büyük çarşõ an- lamõndaki Çarşu-i Kebir, kimi araştõrmacõlarõn iddialarõna gö- re eski bir Bizans çarşõsõnõn üze- rine yapõlmõştõr. Geçen yüz- yõllar içinde büyüyüp gelişen ve bir zamanlar içinde mescitlerin de yer aldõğõ çarşõda bir sebil, bir şadõrvan ve yedi çeşme bu- lunmaktadõr ki, yine içinde yer alan banka şubeleri, polis ka- rakolu, postane, lokanta, kah- vehane, sağlõk ünitesi, özel it- faiye ekibi ile duvarlarõn ar- dõnda yer alan bambaşka bir alemi oluşturmaktadõr. Kimi araştõrmacõlarõn da öne sürdü- ğü gibi, Türkiye borsasõnõn kal- binin attõğõ en önemli yerlerden biri olan Kapalõ Çarşõ dükkânlarõndaki tonlarca ağõrlõğõnda altõnõn, Tür- kiye dõş borçlarõnõn faz- lasõyla üstünde bir de- ğerde olduğu bilinmek- tedir. Geçmişten günü- müze depremler, yan- gõnlar görmüş Kapalõ Çarşõ’nõn geçirmiş ol- duğu son büyük felâ- ket 1954 yõlõnõn 26 Kasõm tarihinde çõ- kan büyük yangõndõr. Bir yorgancõ dük- kânõnda başlayan ve kõsa sürede büyük bir hõzla çarşõnõn hemen her tarafõnõ saran yan- gõnda 1364 adet dük- kân yanõp kül olmuş- tur. Günümüz İstan- bul’unda durmaksõzõn inşa edilip açõlan ve her ne hikmetse he- men her birinin “Av- rupa’nın en büyü- ğü” diye tanõtõldõğõ dev asa alõş veriş mer- kezleri, mimarileri ve “sonradan görme” görüntüleriyle dünya- ca ünlü tarihi Kapalõ- çarşõ’nõn gölgesinde kalõrlar. tunaturgay@yahoo.fr 9 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA KARABÜK2 CMYB C M Y B MustafaKemalAğyaroğlu Safranbolu’da kökleri yüzyıllar öncesine dayanan, Anadolu mirasımız olan ve atalarımızın hayatını kolaylaştıran nalınlarıyla, urganlarıyla, semerleriyle, keçeleriyle renklendirmiş el sanatlarımız, bugün sanayileşme ile birlikte gelişen teknolojinin seri üretiminin artmış olması bu el sanatlarına olan ilgiyi iyice azaltmış. Yücelman’ın ardından...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear