Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Hayri ARSLAN
Yoksulluğun sarõp sarmaladõğõ eksik bir mek-
tup gibiydi duvarlarõn dõşõna çõkamamak. Size
de olur mu bilmiyorum ama ahşabõn kokusu-
nu, kapõlardaki oymalarõn büyüsünü, yoğun çam
ormanlarõnõn kokusunu ararõm çoğu kez. Ağa-
cõn seslendiğini hayal etmek sonsuz cümlele-
ri beraberinde getirir. Özellikle Safranbolu’ya
her gittiğimde konakladõğõm Çelik Plas Otel’in
eski ustalarõn ahşap oymacõlõğõndan örneklerini,
seyrederken o ahşabõn kokusunu içime çekerim
hep. (0370 712 71 72)
Safranbolu, kendine özgü tarihi dokusu ile bir
anda ruhunuzu kuşatõr. Arnavut kaldõrõmõ dar
sokaklarõ, yol boyunca dizili sõra sõra evleri in-
sanõ büyüler.
“Safranbolu” demek Suha Arın demek, ta-
rihi ahşap evlerin çok olduğu bir kent demek,
lokum demek. “Safranbolu’da Zaman”, 1977
Antalya Film Festivali’nde “En İyi Belgesel
Film” seçilerek Altõn Portakal Ödülü’nü
kazanmõştõ.
Yok olan sanatlar
Sanayileşme ile birlikte gelişen tek-
nolojinin seri üretiminin artmõş olmasõ
el sanatlarõmõza olan ilgiyi iyice azalt-
mõş. Kökleri yüzyõllar öncesine dayanan,
Anadolu mirasõmõz olan ve atalarõmõzõn
hayatõnõ kolaylaştõran nalõnlarõyla, ur-
ganlarõyla, semerleriyle, keçeleriyle
renklendirmiş el sanatlarõmõz. Zamanla
sadece bir ihtiyaç olmaktan çõkmõş, Anadolu’yu
simgeleyen birer sembole dönüşmüşler. Bu el
sanatlarõnõ yaşatmaya çalõşan sanatkârlarõmõzõn
çoğu altmõşlõ yetmişli yaşlarõnõ yaşamakta.
Safranbolu’nun ara sokaklarõnda dolaşõrken çe-
kiç sesleri örs seslerine, keçe kokularõ keskin
deri kokularõna karõşõyor adeta. Ve çoktan öl-
düğüne inandõğõmõz değerlerin yaşayan ruhla-
rõnõn etrafõmõzda dolaştõğõnõ gözlemliyoruz.
Semerci, saraç ve niceleri...
Safranbolu’da zaman gerçekten durmuş. Bu-
ranõn esnafõ da eski üretim biçimlerine bağlõ kal-
mõş. Ancak her geçen gün gelişen teknolojiy-
le yarõşmak mümkün değil. Onlar, modern ça-
ğõn eski ustalarõ. Kaybolmaya yüz tutan zana-
atlarõn inatçõ icracõlarõ. Mustafa Kemal Ağ-
yaroğlu bunlardan sadece biri, o bir semerci us-
tasõ. Artõk eşek kalmasa bile, o çalõşmaya de-
vam ediyor. 80 yõldan beri durmaksõzõn çalõşõ-
yor. Şu anda gözleri az görse de 70 yõldõr Cum-
huriyet gazetesi okur. Gözleri az gördüğü için
akşam eve gidince her gün aldõğõ gazetesinin
sayfalarõnõ oğluna tek tek okuttuğunu söylüyor.
87 yaşõnda olan semerci ustasõ Kemal Ağ-
yaroğlu çoğu el sanatlarõ ustasõ gibi baba
mesleğini devam ettirmeye çalõşõyor. Bu işin
artõk yok olmaya yüz tuttuğunu yüz ifadesin-
den anlõyorsunuz; “Günümüzde motorlu ta-
şıtların özellikle traktörlerin yaygınlaşma-
sından sonra binek hayvanları bir bir yok
oldu ve talep bitti. Bu meslek yok oluyor ar-
tık, bir kazanç da beklemiyorum” diyor. Us-
tanõn en çok ağrõna giden şey ise yeni insanla-
rõn bu mesleğe gönül vermemesi. En fazla bir-
kaç yõl daha bu mesleği yapabileceği, baba-
sõndan devraldõğõ bu bayrağõ bir başkasõna
devredemeyecek olmanõn verdiği üzüntü yüzüne
yansõyor.
Evleriyle ün kazanmõş Safranbolu’nun en
önemli hatõrasõ yine evleri olmaz mõydõ? Saf-
ranbolu evlerini görüp de hayran kalan turist-
ler, buradan evlerin maketlerinden almadan ay-
rõlmõyor. Cemile Eren yõllardõr bu maketlerden
yaptõğõnõ söylüyor.
Cemile Hanõm evlerin içini õşõklandõrmõş. Ma-
ket evler sadece bir süs eşyasõ değil, aynõ za-
manda gece lambasõ. Çarşõnõn her köşesinde üre-
tim var, emek var, alõn teri, göz nuru var. Hüs-
nü Yıldırım çarşõnõn boncukçusu, yani saracõ.
Küçücük bir dükkân. Yõldõrõm, “Biz bu mesleği
yıllardır ayakta tutmaya çalışıyoruz ama dev-
let bize sahip çıkmıyor” diye dert yanõyor.
Gelişen teknoloji, kaçõnõlmaz olarak yaşam
tarzõmõzõ da etkiliyor. Böylece bir geleneğimizin
daha can çekişmekte olduğunu öğreniyoruz. Us-
tanõn söylediğine göre işlemeli nalõnlar, eski-
den çeyiz sandõklarõnõn ve nişan tepsilerinin vaz-
geçilmezlerindenmiş. Emektar nalõncõ ustasõ,
şimdilerde nalõnlarõn, kendilerine verilen bu öne-
mi, köy düğünlerinde bile zor bulabildiğini vur-
guluyor. Safranbolu’da ayakta kalmaya çalõşan
ve geçimlerini kapõ tokmağõ yaparak sürdür-
meye çalõşan demirciler, restore edilen tarihi ev-
lerin kapõ tokmağõ, menteşeleri gibi demir
süslemelerini aslõna uygun olarak bire bir ya-
põyorlar. Demirciler yaptõklarõ kapõ tokmağõ ve
menteşeleri restorasyon çalõşmalarõ yapan ku-
ruma satarak yaşamaya çalõşõyorlar.
Safranbolu’da kaybolmaya yüz tutan bir di-
ğer sanat dalõ yemenicilik. Hünerli elleriyle yer-
li ve yabancõ turistlere hazõrladõklarõ yemeni-
leri adeta zamana meydan okuyor.
hayri@cumhuriyet.com.tr
Çukurova Yaşar Kemal Sergi-
si’ni Paris’te açtõk. Yoğun bir ilgi
ile karşõlaştõm. Eski Kültür Baka-
nõ Jack Lang gibi çok önemli in-
sanlar katõldõlar sergi açõlõşõna.
Parisliler kültür ve sanatla çok il-
gililer. Paris’te kaldõğõm dört gün
içinde biraz da fotoğraf çekmek
istedim. Hava hep yağmurluydu.
Ben de, yağmurun avantajlarõn-
dan yararlandõm, vitrinlerden
caddelere düşen yansõmalarõ da
katarak fotoğraflar çektim. Yansõ-
ma fotoğraflarõ bir çok insanõn il-
gisini çeker. Su üzerindeki yansõ-
malarõ genellikle ters õşõkta yap-
malõsõnõz. Yani güneş karşõnõzda
olmalõ. Akşam õşõklarõ yansõma
fotoğraflarõnõ daha da renklendi-
rir. Cam üzerinde, parlak alanlar-
da bu tür çalõşmalar yapabilirsi-
niz. Sergiyi açtõğõm gün değerli
Abdülkadir Yücelman’õn vefat
ettiğini öğrendim. Zarif, içten, ça-
lõşkan, iyi yürekli bir insandõ. He-
yecanõ bizlere hep güç verdi.
Spor yazarlõğõndan sonra turizm
alanõnda da önemli başarõlar elde
etti. Bu köşenin isim babasõ de-
ğerli Abdülkadir Yücelman’a Al-
lah’tan rahmet yakõnlarõna ve
okurlarõna baş sağlõğõ diliyorum.
PARIS TE YANSIMALAR...
lutfiozg@gmail.com
Lütfi ÖzgünaydınFOTOĞRAFIN DİLİ
Özgün bir model yarattı - Abdülkadir Ağabeyi bi-
raz geç tanõdõm, bugün eski sayõlarõna baktõğõm za-
man ne kadar çok emek ürünü olduğunu şimdi da-
ha iyi gördüğüm “Dört Mevsim Gezi”yi hayata ge-
çirerek; büyük ölçüde Cumhuriyet okurlarõnõn
yazdõğõ gezi yazõlarõndan oluşan özgün bir model
yarattõ. Dahasõ “Gezi” ekiyle Cumhuriyet’e pek çok
da yeni okur kazandõrdõ. Ani kaybõnõn arkasõndan
hep deneyimli bir spor yazarõ olduğu yazõldõ ama
gezi yazarlõğõ ve gezi ekini yaşatmak için göster-
diği çabalar gözden kaçtõ. Biz kendisini bu yönüyle
tanõmaktan çok mutluyduk ve yine bu yönüyle ha-
tõrlamaktan da mutlu olacağõz...
Timur ÖZKAN
Fotoğrafın dili - AKM’de Mardin fotoğraf sergisi-
nin açõlõşõnõn ertesi günü, “Abdülkadir Yücelman
arõyor..” dediler. Telefonu açtõğõmda, “Sizi tanõmak
istiyorum, ziyaretinize geleceğim” dedi... Çok
mutlu olmuştum, “Efendim zahmet etmeyin, ben
size geleyim...” dedim. Kabul etmedi ve çõkõp ofi-
sime geldi. Zarifliği ile öylesine etkiledi ki beni...
Can kulağõ ile onu dinledim. Heyecan içindeydi,
gezi dergisi yeni çõkmõştõ, “Gezi dergisinde yazmanõ
istiyorum” dedi. Birkaç gün sonra gazetede bu-
luştuğumuzda ben köşe isminin “fotoğrafça” ol-
masõnõ önerdim, “hayõr, hayõr Fotoğrafõn Dili” ol-
sun dedi. Elli yõllõk basõn hayatõnda, spor yazarlõ-
ğõnda zirveye çõkmõş duayen olmuş Abdülkadir Yü-
celman geziyi yayõmlarken, sanki mesleğe yeni baş-
lamõş gibiydi. Öylesine heyecanlõydõ ki... Her bu-
luşmamõzda projelerini anlatõyordu. Gezi yazar-
larõnõn birçoğunu buldu, bir araya getirdi. Hepimiz
onun heyecanõndan güç aldõk.
Lütfi ÖZGÜNAYDIN
Duayenin duayeni - Abdülkadir Hocam’õn sesi-
ni bundan beş yõl önce telefonda ilk kez duydu-
ğumda, içim sõcacõk olmuştu. Eşim Şengül Ay-
dõngün’ü de aramõza katõp, hep birlikte dünya mü-
zelerinden, arkeoloji konularõndan sayfalar dol-
durduk. Gazetelerde hakkõnda çõkan yazõlarõ oku-
duğumda eşimle bana bambaşka bir yüzüyle yak-
laşmõş olduğunu anlõyorum. Bize duayenin dua-
yeni spor yazarõ, büyük gazeteciler yetiştirmiş bir
gazeteci olarak değil, bizden daha az bildiğine inan-
dõğõ konularda yazdõklarõmõzdan samimi bir sevinç
duyan, genç bir dergi editörü gibi heyecanla ve se-
vinçle gelmişti. Ayrõca ondan bir kez bile “bizim
zamanõmõzda…” diye başlayan bir cümle duy-
madõm. “Zamanõ” son anõna kadar bitmeyecek olan
ve sürekli geleceği yaşayan bir insan olmanõn sa-
nõrõm ilk şartõ buydu. Ondan öğreneceğimiz çok
önemli hayat dersleri var. Bir bölümünü şimdiden
anlayabilmiş olduğum için kendimi şanslõ adde-
diyorum.
Haldun AYDINGÜN
Güldüren yazılar - Abdülkadir Yücelman’õ gürül
gürül kahkahasõyla anõmsayacağõm hep. 2006 yõ-
lõ başlarõydõ. Cumhuriyet Dört Mevsim Gezi
dergisi için gezi yazõsõ istemişti benden. Fransa,
Avusturya, İtalya yazõlarõmdan gönderdim… Bir
süre geçti üzerinden. Aradõ beni. “Senin yazõla-
rõnõ okuyup okuyup gülüyoruz dergideki arka-
daşlarla” dedi ve kahkahayõ patlattõ. O derece iç-
ten ve yapmacõksõzdõ ki!.. Ne mutlu bana, diye ya-
nõtlamõştõm sözlerini… Spor yazarlõğõnõn da, ge-
zi dergiciliğinin de hakkõnõ verdin… İnsanlara õşõk
götürdün, õşõklar içinde yat sevgili Abdülkadir ağa-
bey...
Murat ÖSOY
Adım adım İstanbul - Spor yazarlarõnõn son kalan
nadir beyefendilerindendi Abdülkadir Yücelman..
En yorgun ve en sõkõntõlõ anlarõnda bile yüzünden
tebessümünü eksik etmeyen, etrafõndakilere pozi-
tif õşõklar yansõtan, kendisini saydõrmasõnõ, sev-
dirmesini bilen hoş sohbet, bilge bir insandõ. Nur
içinde yatsõn. Güzel anõlarõyla, kalplerimizde ya-
şayacak..
Turgay TUNA
Zarifliğin bir anısı - Önceleri sadece telefon görüş-
melerimizde son derece kibar konuşmalarõndan ta-
nõdõğõm Abdülkadir Bey’i, ne yazõk ki çok geç bir
zamanda, geçtiğimiz ay içinde şahsen tanõma im-
kanõm oldu. Bazõ insanlar vardõr ya, daha ilk karşõ-
laşmanõzda sizde olağanüstü saygõ uyandõrõr. Ab-
dülkadir Bey de, sevgi dolu yaklaşõmõ, beyefendi ki-
şiliği, mütevazõ tavõrlarõ ile unutulmaz izler bõraktõ
bende. Kendisine götürmüş olduğum geçmiş olsun
çiçekleri için “çiçeklerinde yazõlarõn kadar güzelmiş”
sözlerini, zarifliğinin bir anõsõ olarak saklayacağõm
yüreğimde…“Nur içinde yat, Abdülkadir Bey”
Eser SAKA
Dönüm noktası - Hayõr, bu dönüm noktasõ benim
için değil. Türkiye’de gazetelerde yayõnlanan tu-
rizm ve gezi yazõlarõ için dönüm noktasõdõr. Ab-
dülkadir Yücelman önderliğinde yayõn hayatõna baş-
layan Dört Mevsim Gezi dergimiz, Türkiye’nin en
saygõn, en okunur ve “tek biriktirilir” turizm gazetesi
ve dergisi oldu. Bunun nedeni ise onun turizme ba-
kõş açõsõnõn; sadece promosyon gezileri ile ücret-
siz gezdiği, gördüğü yerleri ve yediğini-içtiğini ya-
zan değil, turizm mevzuatõnõ bilmeden, konunun
şikayete maruz acentelerce aydõnlatõlmasõnõ dahi
istenmeden bu şikayetleri yayõnlatan turizm ya-
zarlarõmõzdan farklõ olmasõndan ileri geliyor.
Cem POLATOĞLU
Gezekal - Son görüşmemiz Mehmet Sucu’nun ga-
zetedeki son yolculuğu töreninde olmuştu. Cuma
günü açõlõşõnõ yapacağõmõz aparta gelecekti. Ha-
tõrlatmak için bir gün önce aradõğõmda kalp krizi
geçirdiğini öğrendim. O açõlõşõ buruk bir şekilde ge-
çirdik ama bõrakõp gideceğini düşünmemiştim o za-
man. Hayatõ, üretmeyi, bunca seven insan kolayõ-
na gitmez diyordum. Gezdiğim yerleri birlikte gez-
miş gibi heyecanla dinler, bu şehri yaz, şu sokağõ,
mutfağõ yaz diyerek öneriler getirir, fikirler üretirdi,
heyecan duyardõ. Dört Mevsim Gezi dergimizin,
dergi formundan gazete fasikülüne dönüşmesinden
dolayõ üzgündü, bizler gibi... Gezekal Abdülkadir
ağabeyi gezekal, güle güle git.
Şeref PINARCI
Safranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıklarıSafranbolu’dazamanıntanıkları
Işıl Işıl Kapalıçarşı
Turgay TUNA
İstanbul’un, gariplerin şairi
Orhan Veli, Kapalõçarşõ’yõ ka-
palõ bir kutuya benzetir. Kapa-
lõ kutu Kapalõçarşõ, dünyanõn en
eski kapalõ çarşõlarõ arasõnda
şekli ve şemaili ile kendine
özel kimliğini her zaman ko-
rumuş ve sahiplenmiştir. Ka-
hire’nin Khan El Khalili Çar-
şõsõ, Marakeş’in suklarõ bir ya-
na; Kapalõçarşõ bir yanadõr... 30
Hektardan fazla bir yüzölçüme
sahip olan bu “mega” çarşõ, gir-
dili çõktõlõ 61 sokağõ, aynõ bü-
yüklükte 4 bin dükkanõ ile İs-
tanbul’u iyi bilmeyenler ve bil-
hassa İstanbul’a gelen yaban-
cõlar için büyük bir labirentten
farksõz gibidir. Ancak, içine
girilip, õşõl õşõl renkli sokakla-
rõnda kaybolunduğunda, insan
kendini keyifli bir atmosferin
içinde bulur. İçerde solukla-
nan hava, yüzyõllardan beri sü-
re gelen doğunun çekici, renkli
atmosferinden başka bir şey
değildir. Halõlar, kilimler, göz-
leri kamaştõran altõn
takõlar, çarõklar, deri
giysiler, nazar bon-
cuklarõ yüzyõllardõr ba-
tõlõlarõn ilgi odağõnõ
oluşturmuş, bu kente
gelen oryantalistlerin
tablolarõnda, şiirlerin-
de, anõ yazõlarõnda yer
etmiştir. Basmacõlar
sokağõndan Kolonya-
cõlar sokağõna, Ku-
yumcular sokağõndan
Aynacõlar sokağõna bir
zamanlar satõlan mal-
larõn çeşitlerine göre
birbirlerinden isimle-
riyle ayrõlmõş olan Ka-
palõ Çarşõ sokaklarõ,
Osmanlõ döneminden
günümüze kalmõş en
özgün İstanbul köşe-
lerinden bir tanesidir.
Sahaflar, Zenneciler,
Takkeciler ve Ku-
yumcular adlarõyla
anõlan dört büyük ve
on yedi küçük kapõsõ
olan çarşõnõn üstü ke-
merli tavanla örtülmüş
olup, sokaklar boyunca sõra-
lanmõş üst pencerelerinden ge-
len gün õşõğõ ile aydõnlatõlmõş-
tõr. Günümüzde, içindeki dük-
kânlarõn õşõklarõyla her ne ka-
dar õşõl õşõl aydõnlatõlõyor olsa
da, geçmişte olduğu gibi Kapalõ
Çarşõ yalnõz gün batõmõna dek
açõk kalmakta, hemen her gün
içinde binlerce, milyonlarca
insanõn dolaştõğõ sokaklar ge-
cenin ilk saatleriyle birlikte er-
tesi günün sabahõna kadar ka-
palõ kapõlar ardõndaki sessiz, sa-
kin, terk edilmiş bir kente dö-
nüşmektedir. İstanbul’a gelen
yabancõlarõn “olmazsa olmaz-
larından” biridir Kapalõçarşõ.
Topkapõ Sarayõ, Ayasofya, Sul-
tanahmet Camisi gibi, mutlak
gezilip görülmesi gereken yer-
lerden biridir. Yalnõzca yaban-
cõ ülkelerden gelenler için de-
ğil, İstanbul’a taş-
radan gelen biri
için de Kapalõçar-
şõ’yõ gezip görme-
den dönüp gitmek,
İstanbul’un tam
anlamõyla gezilmediğinin en
büyük kanõtõdõr. Fatih Sultan
Mehmet’in emriyle 1461 yõ-
lõnda inşa edilen büyük çarşõ an-
lamõndaki Çarşu-i Kebir, kimi
araştõrmacõlarõn iddialarõna gö-
re eski bir Bizans çarşõsõnõn üze-
rine yapõlmõştõr. Geçen yüz-
yõllar içinde büyüyüp gelişen ve
bir zamanlar içinde mescitlerin
de yer aldõğõ çarşõda bir sebil,
bir şadõrvan ve yedi çeşme bu-
lunmaktadõr ki, yine içinde yer
alan banka şubeleri, polis ka-
rakolu, postane, lokanta, kah-
vehane, sağlõk ünitesi, özel it-
faiye ekibi ile duvarlarõn ar-
dõnda yer alan bambaşka bir
alemi oluşturmaktadõr. Kimi
araştõrmacõlarõn da öne sürdü-
ğü gibi, Türkiye borsasõnõn kal-
binin attõğõ en önemli yerlerden
biri olan Kapalõ Çarşõ
dükkânlarõndaki tonlarca
ağõrlõğõnda altõnõn, Tür-
kiye dõş borçlarõnõn faz-
lasõyla üstünde bir de-
ğerde olduğu bilinmek-
tedir. Geçmişten günü-
müze depremler, yan-
gõnlar görmüş Kapalõ
Çarşõ’nõn geçirmiş ol-
duğu son büyük felâ-
ket 1954 yõlõnõn 26
Kasõm tarihinde çõ-
kan büyük yangõndõr.
Bir yorgancõ dük-
kânõnda başlayan ve
kõsa sürede büyük bir
hõzla çarşõnõn hemen
her tarafõnõ saran yan-
gõnda 1364 adet dük-
kân yanõp kül olmuş-
tur. Günümüz İstan-
bul’unda durmaksõzõn
inşa edilip açõlan ve
her ne hikmetse he-
men her birinin “Av-
rupa’nın en büyü-
ğü” diye tanõtõldõğõ
dev asa alõş veriş mer-
kezleri, mimarileri ve
“sonradan görme”
görüntüleriyle dünya-
ca ünlü tarihi Kapalõ-
çarşõ’nõn gölgesinde
kalõrlar.
tunaturgay@yahoo.fr
9 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA KARABÜK2
CMYB
C M Y B
MustafaKemalAğyaroğlu
Safranbolu’da kökleri yüzyıllar öncesine
dayanan, Anadolu mirasımız olan ve
atalarımızın hayatını kolaylaştıran
nalınlarıyla, urganlarıyla, semerleriyle,
keçeleriyle renklendirmiş el sanatlarımız,
bugün sanayileşme ile birlikte gelişen
teknolojinin seri üretiminin artmış olması
bu el sanatlarına olan ilgiyi iyice azaltmış.
Yücelman’ın
ardından...