24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kalleşler, Kalleşlikler Önce Serap Eser kızımız, ardından yedi aslanımız… İçimde biriken öfkeyi kendimi sokaklara vurup yüksek sesle haykırmamak için kendimi zor tutuyorum. Nasıl bir gözü dönmüşlük, nasıl bir kalleşliktir bu? Durağa yanaşan masum insanlarla dolu bir otobüse molotofkokteyli atıp insanları ateşe vereceksin, yakacaksın. Kulaklarında yanan insanların çığlıklarıyla inine gidip yatağında zıbaracaksın. Ertesi gün, ateşe verdiğin insanlar hastane köşelerinde acılar içinde kıvranırlarken, sen kalleşliklere ayarlanmış o az gelişmiş kötücül beyninde yeni ölümler kurgulayacaksın. Başka birileri de sen ve senin gibilerin yaptıklarını “demokratik eylem” olarak niteleyip sizlere övgüler düzecekler, sırtlarınızı sıvazlayacaklar. Bir kalleş güruhu tarafından ateşe verilen 17 yaşındaki Serap Eser dün toprağa verildi. O, hayatının ilkbaharında son yolculuğuna uğurlanırken, onun katilleri ve kuklalaştırdıkları o katillerin iplerini ellerinde tutan, onları sokaklara salan perde arkasındaki sahipleri kim bilir neler düşündüler? Sevindiler mi? Gururlandılar mı? Zafer çığlıkları mı attılar? Lanetim, lanetimiz üzerlerinde olsun! En umulmadık, en beklenmedik ıssız bir yerde devriye gezen bir jandarma aracını pusuya düşürerek çapraz ateşe tutmaya, içindekileri öldürmeye, topraklarımızın ve insanlarımızın güvenliğini sağlasınlar diye göreve gönderdiğimiz askerlerimizi şehit etmeye kalleşlikten, alçaklıktan başka hangi ad verilebilir? Bu yazıyı yazmaya başladığım dünkü salı günü, öğle sularına kadar bu kalleş canilerin kimler olduğu, hangi terör örgütü adına cinayet işledikleri belli değildi. Fakat bu önemli midir? Her kimlerse, hangi cinayet şebekesinin piyonlarıysa askerlerimizin üzerine boşalttıkları ilk kurşunla birlikte varlıkları gönüllerimizde ve beyinlerimizde var olan lanetliler listesine kazınmıştır. Bundan böyle onları da benzerleri gibi lanetle anacağız. Büyük çoğunluğu erdemli, namuslu, onurlu ve yurtlarına koşulsuz bir sevgiyle bağlı olan bireylerden oluşan toplumumuzda askerlik “vatan görevi” olarak bilinir, ezelden beri böyle benimsenmiştir. Asker, ocağına adım attığı andan itibaren anonimleşir ve ortak bir ad alır, Mehmetçikleşir. Mehmetçik tüm askerlerimizin ortak adı olmanın ötesinde o genç insanları ortak oğul olarak yüreğimize almamız anlamına da gelir. Her Mehmetçik evladımızdır bizim. Onun ölümü yüreğimizi dağlar, yüreğimizi acıtır. Tokat-Reşadiye’de yüreğimizin yedi yerinden vurulduk; ulusça acı çekiyoruz, kanıyoruz. Acımız dinmeyecek, kanımız durmayacak. Toprağa verdiğimiz Mehmetçiklerimizi unutmayacağız. Işıklı yıldızlar yağsın üzerlerine. “Eğer Mehmetçiklerimizin katilleri Kürtlerin safındansa bundan daha büyük ahmaklıkta bulunamazlardı” diye yazıyordum ki televizyon Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk’ün konuşmasını verdi. Ahmet Türk, bu cinayetin “bir provokasyon olduğunu”, yüreklerini yaktığını, ulusumuza başsağlığı dilediğini, bu alçakça cinayetin mutlaka aydınlatılması gerektiğini söylüyordu. Dilerim öyle olsun. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Mimar Baran İdil, aynõ za- manda şehirciliğimizin de dua- yenlerinden. Ülkenin tüm böl- gelerinde, özellikle “koruma öncelikli kent planlaması”nõn ödüller almõş örneklerine imza attõ. Mimarlar Odasõ’ndaki emektarlõğõnõn yanõ sõra serbest çalõşmalarõnda da mesleğinin “kamusal sorumluluk”larõnõ ödünsüz savundu. Çok sayõda mimar ve şehirciye de “okul” olan Ankara’daki bürosu ile Anadolu kentleri arasõnda yõl- larca mekik dokuduktan sonra önceki yõl yerleştiği Bodrum’da yorgunluk atmaya çalõşõyor... Ne var ki ülkeye egemen ol- muş şu acõmasõz “rant politi- kası” yüzünden yine “huzur- suz”, yine “gerilim”li... çünkü çevre düşmanõ yatõrõm hõrsõ bu kez de evinin bulunduğu Kar- gı’ya el atmõş. Bodrum’un doğal plajlarõ elden çõkmak üzere.. Mina Urgan nasõl edebiyatõ- mõzõn “dinozor”u idiyse; Baran İdil de mimarlõk ve şehirciliği- mizin dinozorudur. Şimdi de “gözü önü”nde gerçekleşecek bir doğa kõyõmõna nasõl “kayıt- sız” kalabilir; nasõl “artık din- leniyorum” diyerek sadece sey- redebilir? Hele o yok edilmek is- tenen güzellik de haritalardaki şeklinden ötürü “Bodrum’un dinozoru” olarak anõlõyorsa... ‘Akvaryum’a marina! Kültür ve Turizm Bakanlõ- ğõ’nõn Bodrum Yarõmadasõ’nõ “daha fazla değerlendir- mek”(!) üzere devreye soktuğu “çevre planı değişikliği”yle 30 yõldõr “kentsel yeşil alan” olan Bağla Burnu’ndaki Kargı Ko- yu’na “marina” yapõlmak iste- niyor... Yöre insanlarõ ise “Ara- zilerimiz daha da değerlene- cek” düşüncesiyle güzelim ko- yun yok edilmesine sessiz ve tepkisiz! Dahasõ, Turgutreis Belediyesi de “olumlu” görüş vermiş! Ya- ni halkõn kuşaktan kuşağa çev- re ve yaşam haklarõnõ gözet- mek “yasal görevi”yken; çõ- kar çevrelerinin rant hõrsõna tes- lim oluyor... Ülke “demokratik açılım”la çalkalanadursun, do- ğal güzelliklerin korunmasõnda en “demokratik yetki”ler bile kullanõlmõyor... Bu aymazlõk karşõsõnda ka- musal sorumluluğu “depreşen” Baran İdil, suyunun berraklõ- ğõndan ötürü yörede “Akvar- yum” denilen deniz cennetini kurtarmak için doğrudan Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’a gönderdiği mektu- bunda diyor ki: “Yat limanı ya- pılmak istenen burun, Kargı ve Bağla koyları arasında, Tanrı’nın bir boş zamanında özene bezene yarattığı yerdir. ‘Denizden su içen dinozor’ gö- rüntüsü ile Bodrum yarıma- dasının ‘benzersiz’ morfoloji- lerinden biridir...” 15. yüzyõlda Piri Reis’in bile haritasõna özenle işlediği bu kõ- yõlarõn günümüzde nasõl “de- ğerlendirilmesi” gerektiğini ise şöyle belirtiyor: “Kargı, 6 ay sü- ren ‘yelkencilik, sörf, balõkçõlõk ve gezi tekneciliği’ne eşsiz ola- naklar sağlar. Bir marinanın asıl bunlara katkısı beklenir- ken, yanlış konumlandırıldı- ğında zarar vereceği kesindir.” Yetkili kurumlarõn bu ger- çekleri “bilmiyormuş gibi” davranmalarõnõn da “af- fedilemez” olduğunu vurgulayan mimarõmõ- zõn “planlama yaklaşı- mı”yla ilgili anõmsat- malarõ ise adeta “ders notu” gibi: “Bodrum’un mari- na ihtiyacı bilinmek- tedir. Turistik tesisle- riyle birlikte kıyı kent- lerine, ‘doğru konum- landõrma, programlama ve kaliteli tasarõmlar’la eklem- lendiğinde; çok ciddi görsel, ekonomik ve sosyal katkılar yapacağına inanan bir mimar ve plancıyım; ancak konu ‘planlama bütünselliği gözetil- meden’ bağımsız bir yatırım olarak ele alındığında, insan- lara keyif veren yat limanı da bir suç aracına dönüşüyor...” Kültür ve Turizm Bakanõ Er- tuğrul Günay, bakanlõğõnca ha- zõrlanan planlara eleştiriler kar- şõsõnda “Bodrum’un tüm de- ğerlerinin korunmasında gü- vence benim” demişti… Bu nedenle Kargõ planõndan Ba- kan’õn da haberi olmayabilece- ğini düşünen Baran İdil, mek- tubunu aynõ “güvence” üzerine kaleme aldõğõnõ, ancak haftalar- dõr yanõt gelmediğini söylüyor... Sözün kõsasõ mimarlõğõ- mõzõn dinozoru, Bodrum’un dinozorunu kurtarmak için il- gili ve sorumlu herkesten destek bekliyor... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Bodrum’un ‘Dinozor’u... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 9 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep’ten Barack’a: Kürt açılımına ne zaman don biçeceksin! Timsah Süleyman Ünsal: “Kamer Genç, Bülent Arınç’ın gözyaşlarına çare olacak dua aramaktan vazgeçsin çünkü onun gözyaşlarına ‘timsahın gözyaşları’ denir.” Pürüz Ahmet Önen: “İsviçre ile Türkiye arasındaki pürüz AB üyesi olmamaktan çıkıyor. Fakat onlar girmek istemiyor, bizi ise almak istemiyorlar!” Yürütüş Aydın Türkaydın: “Eczacılar, avukatlar, işçiler, emekliler, gençler sesli yürüyor, birileri de sessizce yürütüyor!” YağmurDeniz Recep’in sözleşmeli işçileri TEKEL işçileri geçenlerde civan padişahı Fatih Sultan Recep’in asabını bozdu. Recep’e bakarsanız 10 bin kadar Tekel işçisi arsızlık yaparak boş yatıp maaş almanın peşine düşmüş! Mustafa Saraç da Recep’in peşine düştü: “Recep’in sinirini bozan ve Kasımpaşalı edebiyatında ‘yattığı yerden para kazanma’ olarak adlandırılan, kadrolu ve iş güvenceli çalışma düzenidir. Recep, genel olarak, anayasanın 49. maddesinde ‘herkesin hakkı’ olarak tarif edilen çalışma hakkını, özel olarak da kadrolu çalışma hakkını yine kendi sözcükleriyle ‘devlet malı deniz yemeyen domuz’ felsefesi saymaktadır. Bir sosyal devlette, hükümetlerin hedefi, kadrolu çalışanları sözleşmeli yapmak değil, tersine, tüm çalışanları iş güvenceli kadrolu statüye kavuşturmak olmalıdır. Nitekim bugün kadrolu istihdamı aşağılayan Recep’in bizzat kendisi, bundan yalnızca üç yıl önce, 12 Kasım 2006’da ‘Artık kadrolu, kadrosuz, geçici işçi olmayacak. Bundan sonra kadrolu ve mevsimlik işçi olacak. Kadrosuz işçileri daimi kadrolara geçireceğiz. Bu sıkıntıyı hükümetimiz bitiriyor’ demişti. Bugün ‘sözleşmeli ol, ya da defol’ diyen Recep mi, yoksa üç yıl önce ‘kadrosuz işçileri daimi kadrolara geçireceğiz’ diyen Recep mi, acaba hangisi doğruyu söylüyor?” Ne önemi var? Yarın da başka konuşacaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” SAYIN seyirciler; civan padişahımız Fatih Sultan Recep’in Washington’da cihan imparatoru Barack Hüseyin Obama ile baş başa yaptığı görüşmeden sonra Kürt koordinatörü Hacı Beşir Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nda bir basın toplantısı düzenliyor. Canlı yayınla basın toplantısındayız: “Medyamızın güzide mensupları, değerli arkadaşlar. Müjdeli haber Amerikalardan geldi. Cihan imparatoru Sayın Barack, civan padişahımız Sayın Recep’in Kürt açılımını övdü ve terör örgütüne karşı yeni bir açılım başlatılacağını açıkladı. Arkadaşlar, pencerenin önündeki kameraman arkadaş, camı kapatabilir misin? Molotof kokteylinin isi içeri giriyor da, kapatalım camı. Biliyorsunuz Kürt açılımı sürecini biz başlattık, süreç henüz bitmedi. Sayın Barack’ın beyanı üzerine yeni bir sürece daha girdik sayılır. Dolayısıyla sürecin nasıl biteceğini bu saatten sonra kimse bilemez. Uzun ince bir yoldayız; süreç bitti diye kimse süreci tıkamaya, sabote etmeye çalışmasın. Duvarın yanındaki tesettürlü muhabir hanım kızımız, sandalyenizin altından ‘tik-tak’ sesleri geliyor. İzin verirseniz bomba imha uzmanı polis arkadaşımız sandalyenizin altındaki şüpheli paketi incelemek istiyor, teşekkür ederim. Kürt açılımının bittiğini ilan edenlere soruyorum, sizin çözüm öneriniz nedir, geliştirdiğiniz düşünce ve proje nedir? Açıklayın da öğrenelim. Hatta bizim çözüm önerimizi, geliştirdiğimiz projeyi de açıklayabilirseniz valla minnettar oluruz! Kapının yanındaki sivil polis arkadaşım, bir zahmet yan odadan gaz maskemi getirebilir misin? Bizim arkadaşlar dışarıdakilere göz yaşartıcı gaz sıkıyor galiba, haydi bir koşu getiriver maskemi. Medyamızın güzide mensuplarına bakıyorum da hepiniz hazırlıklı gelmişsiniz. Biz iktidar partisi olarak demokratik rejimlerde parti kapatmaya karşıyız. Terör örgütü ile bir bağlantısı varsa partiyi yargı kapatır. Ama biz hükümet ve parti olarak parti kapatmalarına karşıyız. Sayın Barack’ın terör örgütüne karşı başlattığı yeni açılım sürecine bakacağız, gerekirse yargıyı kapatabiliriz... (bommm) Arkadaşlar lütfen, medyamızın güzide mensupları lütfen, panik yapmayın, önemli bir patlama değil. Pencereleri açın salonu bir havalandıralım. Bakın bugüne kadar 799 kişiyi gözaltına aldık, bir o kadar daha alırız. Hükümetimiz güçlüdür girişleri yine Habur’dan alırız!” Hacı Beşir’den SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ “Son kumsal” olmasın!.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Genellikle kereste, odun, kömür taşõ- makta kullanõ- lan, Karadeniz kõyõsõna özgü bir çeşit tek- ne. 2/ Bir işi yerine getir- me... Şekeri çok bir tür yer- elmasõ. 3/ Va- desi uzatõlan borç. 4/ İran’õn plaka imi... Üvey anne. 5/ Şe- kerkamõşõndan elde edilen sert bir içki... Hayvanlara vurulan damga... Bir nota. 6/ Bunaltma, tedir- gin etme... İslamlõk- tan önceki Türk ede- biyatõnda atasözüne verilen ad. 7/ Voleybol ve teniste oyunun her bir bölümü... Doğu Anadolu’da bir õrmak. 8/ Kõsa ve hafif bir tüfek. 9/ Argoda çok hoşa giden kimseye ya da şeye verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Zayõf ve ince uzun, boylu kimse. 2/ Hõristi- yanlõkta kilise tarafõndan verilen “cemaatten kovma” cezasõ... İlgi eki. 3/ Eski dilde ekmek... Bõçak bilemeye yarayan, çubuk biçiminde çelik araç. 4/ Suudi Arabistan’õn plaka imi... Ceviz bü- yüklüğünde bir domates cinsi. 5/ Peşin parayla belli bir süre için bir şeye alõcõ olma işi... Asya’da yaşayan yabani bir keçi. 6/ Denge... Bizmut ele- mentinin simgesi. 7/ Hakka uygun... Bir işteki en- gelleri yenme kararõ. 8/ Daha çok cami avlularõnda bulunan havuz. 9/ Erkek keçi... Eğik olarak ke- silmiş kenar. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç İ N G Ü L Ü E E B E S İ L İ S L A M A K E T E E R T R İ Ş İ N S E T E D İ K T R O İ M A J A R A R A T T İ U K U B E T L A S E N A E D E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear