28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN Geçen haftanın ortasında HaberTürk ekranında Balçiçek Pamir’in yönettiği Karşıt Görüş programında Sayın Prof. Dr. Mümtaz Soysal’la karşıtı Etyen Mahçupyan’ı izlemek bahtsızlığını yaşadım. Şöyle ki: Bu karşıtlıkta Mümtaz Hoca, ulus devleti yaşatmaktaki ulusalcılığı, Mahçupyan da evrensel konum gereği sözde liberal görüşte özgürlükleri getirmesi gereken demokratik kavramları sıralıyordu. Bunu yaparken ulusalcıların faşist ve darbeci olduklarını söylüyor, Ergenekon davasında cezalandırılacaklarına da değiniyordu. Giderek Atatürk’ün getirdigi Cumhuriyet rejiminin faşizan olduğunu ve 1934 yılında bu kurumun çöktüğünü, bunun görülüp bilinmesini istiyordu. Buna karşın Soysal, 1789 Fransız İhtilali’yle tüm Avrupa ülkelerinde devlet yönetiminin monarşiden koparak kendi toplumsal yapılarına göre vatandaşlarına özgürlükçü, demokrat hakların verildiğini örnekleriyle açıklarken M. Kemal’in de bu ilkeler ve kavramlarla insan hakları temelinde Kurtuluşla Kuruluşu gerçekleştirip bütün yoksulluk ve yoksunluklara karşın ulusal devleti kurarak, Aydınlanma’yı ilke edindiğini örnekleriyle ortaya koymaya çalışıyordu. Mahçupyan’sa etnikitelik kavramlarıyla azınlıkların faşist baskılarla ezilmeye devam edildiğinde ısrarlıydı. Özellikle de Kürtler başta olmak üzere tüm azınlıkların haklarının çiğnendiğini ve gelecek kuşakların bu ulus devleti yadsıyacağını söylüyordu. Mümtaz Soysal örneklenen Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri kahramanlıklara da değinerek halkımızın son birkaç yıl önceye kadar bütün etnik farklılıklardaki vatandaşlarımızla sevgi ve dostluk içinde yaşayageldiğini, değişik inançtaki azınlık sorununun da Lozan’da hallolduğunu ısrarla vurguladı. Doğu’daki yoksunlukların - benim de hep öne sürdüğüm gibi- feodal yapıyı kırarak ağa ve maraba sorununun toprak reformunun yapılamamasından kaynaklandığını öne sürerek bütün aydınların bunda ısrarlı olmasını söylediğinde de karşısındaki cevapsız kaldı. Rastlantı bu ya, hemen ertesi gün Burgazada’da kırk yıllık yakın komşum, Rum- Ortodoks kökenli dostum, geçirdiğim kazanın üzüntüsüyle durumumu yakından görmeye geldi. Sohbetimiz sırasında “Akşamki saçma söyleşiyi izledin mi?” dedi. Etyen’in söylediklerini yadsıyarak, onu nankörlükle tanımlayarak kınadı. Komşum Ada’da doğup büyümüş, Atatürk ve Cumhuriyetin onlara verdiği huzur ve mutluluğu ailece özümsemiş bir kişiliktedir. O kınama sözcükleri içinde bir de geçen yaz hepimizin denize girdiği Gezinti Caddesi bitimindeki bir anısını da kınamasına ekledi. Bu vatandaşın yanında bir hanımla oraya denize girmeye geldiğini, güneşlenirken oradakilerin her zamanki gibi sesli şakalaşmalarından rahatsız olarak, kendilerine birkaç kez dik dik bakınca susmak gereği duyduklarını belirterek böyle bir kişi olduğunu bilseydim hiç önemsemez, nezaket göstermezdim, dedi. Ben o geceki tartışmayı izlerken, yerli sayılacak bir Adalı olarak eşi emsali az bulunan Prens Adaları’nın çevre, doğa ve kültür varlıklarını koruyup geliştirmek amacıyla çalışmalara bir avuç gönüllüyle 1994’te başlayarak, önce 1. derecede sit alanı olduğunu kabul ettirdikten sonra 1998’de İstanbul gönüllüsü merhum Çelik Gülersoy başkanlığında Ada Dostları Derneği’ni kuruşumuzu anımsadım. O günden bu yana tüzüğümüzün ön maddesi gereği, sit yasalarına aykırı yapılaşmaların önünü keserek amaca uygun çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Buna değinmemin nedeni en yakınımız da olsa koruma kurallarını bozanların hiç gözünün yaşına bakmadan yasal yollarla bunu engellememizdir. Bunu bilen Adalılar nerede bir aksaklık görseler hemen bizi ararlar. Birkaç yıl önce Etyen Bey’in Burgazada’daki Yenice Sokağı’nda sahip oldugu ahşap evi yıkarak, yapmakta olduğu villanın bazı aksaklıklarını bildirdiler. Gidip baktık. Bu dar sokaktaki yapılaşmanın bazı aksaklıklarını özellikle de 2 metrelik (ki bahçe duvarlarının yasal ölçüsü sit kurallarına göre 60 cm’dir) koruma duvarını aydın kişiliğini önemseyerek görmezden geldik. Bunun dışında kendisi Allah bağışlasın Cennet Yolu’nun köşesinde bir dostunun oturduğu katın da sahibidir. Yaz aylarında fikirdaş dostlarıyla bizlerin uğramaya gücümüzün yetmediği lokantalarında helalinden yiyip içerler. Onun yaşamında ulusalcılar faşistçe neyini engelliyorlar? Bunlara değinişim hoş karşılanmasa da benim güzel yurdumun, laik demokratik Cumhuriyetini hangi hakla suçlayarak, yok sayabilir? Bunu sormak da benim hakkım olsa gerek... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com Ulusalcılık, Faşistlik ve Darbecilikmiş!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 8 ARALIK 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, yalaka medyayı da fırçalamış. Hitler, bugünleri görebilseydi! Deli Necati Cebe: “Kürt açılımında varılan nokta: Bir delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramıyor!” L-af Hamza Saykan: “Hükümet, Recep’in ‘Sayın Öcalan’ı için af hazırlığındaymış. O kadar laf boşuna değilmiş!” Umutsuz Avni Kurtuldu: “Civanım Recep, güneşin aydınlığından umudu kesmiş olmalı ki ay ve yıldızın ışığından medet umuyor!” YağmurDeniz Kapatılan fakülteye öğretim üyesi YÜRÜTME organı Bakanlar Kurulu 2 Kasım 2009’da toplanıp karar almış: Gazi Üniversitesi’nin Endüstriyel Sanatlar Eğitimi Fakültesi kapatıla! Yürütme organının başı Sayın Recep ve tekmil vezirleri, yürütme organında aldıkları 2009/15546 sayılı kararı imzalamış. Peşinden Çankaya’daki AKP’li Sayın Abdullah da ıslak imzasını atarak “karar uygundur” diye buyurmuş. 2009/15546 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yani kararname, 13 Kasım 2009 tarih ve 27605 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmiş. Buraya kadar tamam... Zaten memlekette demokrasi olunca ve yürütme organı da iyi çalışınca işler tıkırında yürüyor. Fakat bir de sonrası var! Kararnameden yaklaşık üç hafta sonra 2 Aralık 2009 tarih ve 27420 sayılı Resmi Gazete’de Gazi Üniversitesi’nin öğretim üyesi alımı ilanı yayımlanıyor. Gazi Üniversitesi’nin kapatılan Endüstriyel Sanatlar Eğitimi Fakültesi’ne bir doçent ve bir yardımcı doçent alınacağı ilan ediliyor. Kapatılan fakülteye, öğretim üyesi almak gibi bir uygulama ise ancak Türkiye gibi demokrasisi çok ama çok gelişmiş memleketlerde görülüyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KIRMIZI alarm, kırmızı alarm; dikkat, dikkat kırmızı alarm! Hanımefendiler, beyefendiler. Civan padişahımız Fatih Sultan Recep efendimizin iktidarına gönül verenler. Sahte demokratlar, şaşkın demokratlar, sapık demokratlar, sazan demokratlar. Yalakalar, beslemeler, muhbirler. Islak imza atıcıları, kuru imza satıcıları, ihbar mektubu göndericileri. Ey ümmeti Recep ve ey ümmeti Fetoş; duyduk duymadık demeyin! Kendi istikbaliniz için iktidarımıza derhal yardım ediniz. Bildiğiniz gibi darberatör gazeteci arkadaşımız Alper Görmüş’ün itina ile yayına hazırladığı “Darbe Günlükleri”, biricik ikincil savcımız Zekeriya Öz ve arkadaşları tarafından itina ile soruşturulmuştur. Soruşturma sonunda darbeci kuvvet komutanı orgenerallerin sorgusu yapılmış fakat elde hukuka uygun yollardan edinilmiş belge ve herhangi bir askeri darbe kanıtı olmadığı için ne yazık ki şüpheliler serbest bırakılmıştır. Büyük üzüntü veren bu durumun bir an önce giderilmesi ve böylece Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Kafes, İrtica gibi bilumum darbe ve eylem planlarının çöpe gitmemesi için yeni kanıtlara acilen ihtiyaç vardır. Civan padişahımızın iktidarına gönül veren ve bunca yıldır iktidarından beslenen sahte demokrat, şaşkın demokrat, sapık demokrat, sazan demokrat kardeşlerimize istirham ediyoruz. Ellerinizde bulunan veya kısa sürede el altından bulabileceğiniz ıslak veya kuru imzalı darbe kanıtlarını yaş mı da kuru mu demeden bir an önce posta yoluyla biricik savcımız Zekeriya Öz’e gönderiniz. Hazır veya hazırlayacağınız belgeleri süper darberatör gazeteci Ahmet Altan’a ya da müneccim başı kolonya kokulu gazeteci Fehmi Koru’ya da gönderebilirsiniz. İktidarımızın selameti açısından yeter ki bir an önce gönderiniz. Allah rızası için gönderiniz. Ne olur, birkaç satırlık da olsa hemen bir şeyler gönderiniz. Belgelerinizde iftira atmaktan çekinmeyiniz. Yalandan kaçınmayınız. Her türlü sahtekârlığı yapmaktan gocunmayınız. Muhterem muhbir ve din kardeşlerimiz, göndereceğiz belgeler Mümtaz Apostrof Er Türköne tarafından senaryo tekniği açısından değerlendirilecek ve Telekulak İletişim Başkanlığı kayıtlarıyla desteklenecektir. Yoksa halimiz duman! Acil Çağrı SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Contemporary, Müzayedeler ve ‘Ölüm Borsası’... Son günlerde sanat haberleri çok sıkça basında... En önemli nedeni de olayın ekonomik boyutları. Doğançay’ın 2.2 milyona bir çağdaş sanat müzayedesinde satılmış olması, insanların aklını karıştırdı. Paranın ne de olsa züğürdün çenesini yorduğu gibi, zenginin de iştahını açan vazgeçilmez bir unsur olduğunu biliriz... Para her yerde paradır da, ne için ödendiği bir konudur. Örneğin büyük paraların topçulara veya popçulara ödenmesine kimsenin itirazı yoktur. Onlar, bir konsere veya 2 yıllık bir kontrata 15 milyon Avro alabilirler, mubahtır. Çünkü genel kültürümüzün akışında onları seyredip “Bunu ben de yaparım” diyen ya da “Tükürürüm böyle oyuna” şeklinde söylenen devlet adamlarımız yok! Onların gücü sanata yeter! Ne de olsa arkalarında kendilerini onaylayacak eğitimsiz bir halk ordusu vardır. Hatta işin acıklı tarafı, iş “sanata geçirmeye” gelince, ortalığa medyanın bazı profesyonel soytarıları, hatta.. bazı aydınlanmacı bilinen ünlü yazarlar da çıkarlar!! Neyse geçelim! Kültürsüzlüğün kendini aklamak için bulduğu en kestirme yollardır bunlar, özellikle şamatası yankı bulabiliyorsa... Ne de olsa söz konusu olgu, yıllardır devlet eliyle oluşturulmuş “pompalanmış cehalet”tir. Halkımızın öyle fazla özgürce düşünmesi arzu edilmez. Edilseydi, bu ülkede hiç olmazsa bir “Modern Sanat Müzesi” kurardı devlet... Ama 100.000’e yakın caminin karşısına “TEK” müze dikilemediyse,, mantık orada iflas eder... Ama bu da yetmez, bir de eğitimin içinden sanat dışlanır ve o kadrolar soğutulur. İşte böyle bir ortamda özel alıcılar müzayedelerde, fuarlarda sanatı uçurduklarında olay, “devlete rağmen gelişen bir sektör” olarak garip serüvenini sürdürmüş olur... Kendini yalnız lüks araba veya villalarla ifade eden bir burjuvazinin onca yıl duvarına da yalnız şelale fotoğrafı veya kavun karpuz resmi asmış olması bir dünyevi gerçektir. Bir kere Türkiye’de orta yaş veya ileri yaş en önemli sanatçıların kısa bir süre öncesine kadar 30-40 bin dolara önemli işlerinin alınabiliyor olması, ülkenin zaten bir ayıbının tescilidir. Herhangi bir gelişmiş ülkede o rakamların sonuna 1, 2, hatta bazen 3 sıfır eklenir! Hem de yaşayan sanatçılarda. Ölü sanatçılarda bu bazen 4 sıfıra çıkabilir. (Demek 1987’de Cumhuriyet’te Yalçın Pekşen’e boş yere “Ölümü en makbul insanlarız” dememişim!) Dolayısıyla fiyatların artmaya başlaması sağlıklı bir gelişmedir. Sanatta “değer” ve uluslararası ülke prestiji beraber yükselir. Ama bu abartılı ve spekülatif bir ritme kayarsa bundan herkes zarar görür.Son müzayedelerde bu yönde bir gidişat eğilimi sorgulanabilir. Natürmort merakının ötesine “ılımlı modern” resimlerle geçebilen “yüksek alıcı”, bu sefer de yaşlı bazı sanatçılarımız üzerinde bir adı konmamış “ölüm borsası” oynamaya başlamıştır. Allah gecinden versin, ömrünün sonuna yaklaştığı düşünülen bazı sanatçılarımızın işlerinin sonuna bir sıfır eklenmiş ve “bugün 5-10, yarın 20 misli” kâr üzerine bir oyun inşa edilmiştir. Ancak bu, son derece tehlikeli bir manevradır. Çünkü sanatta “değer” nüfus kâğıdı eskiliğiyle ölçülmez. Sanatçının getirdiği ve kabul ettirdiği yenilikler, yaptığı devrimler, yarattığı estetik anlayışın cesareti ile ilgilidir. Dünyadan örnek mi istiyorsunuz? Julian Schnabel, Jeff Koons veya Damien Hirst... Bu sanatçıların Batı piyasalarında değerleri son 25 yılda değişik dönemlerde patlama yapmıştır. Ama her biri genç veya orta kuşak sanatçılardır. Bir ülkede koleksiyonerlerin bunu yapabilmesi ise özgüvenlerine bağlıdır. Türkiye’de “eğitici” role sahip müze veya sanat tarihçisi yaşatılmadığı için, resim alıcıları bilgisizliklerini örtmek için “kolektif histeri” anlarıyla beraber hareket etmekte, müzayede ve fuarlarda birbirlerinin dedikodularını dinleyerek iş toplamaktadır! Gerçek şudur ki, sanatta rant arayışına dönüşen oynak piyasada, taşlar hızla yerine oturmazsa, yakın geçmişte 40 yıl rötarla yapılmış empresyonist resimlere astronomik rakamlar akıtmış alıcılar, bu sefer de yine benzer bir “yanlış adım”ı kara toprağa doğru atmış olacaklardır... Contemporary’ye gelince, evet harekette bereket vardır ve bu açıdan fuar başarılıdır. Ama sanat ortamının “satış” dışında başka ciddi kaygı ve hedeflerinin de olması gerektiği göz ardı edilmemelidir. bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Türlü renklerde çiçekler açan ve süs bitkisi olarak yetiş- tirilen bir ağaççõk. 2/ Oyunda cezalõ çocuk... Yeryüzün- deki en yaygõn mi- neral. 3/ Yassõ ve dar biçimli metal parça... Bir çeşit çö- rek. 4/ Rütbesiz as- ker... Memelilerde asalak olarak yaşa- yan ipsi solucan. 5/ Üze- rinde film çevrilen stüdyo düzlüğü... Kõsa çizme. 6/ Romanya’nõn plaka imi... Duyu organlarõnõn dõştan algõladõğõ bir nesnenin bi- lince yansõyan benzeri. 7/ Ağrõ Dağõ’na verilen bir başka ad... Boru sesi. 8/ Öbür dünyada verilecek olan ceza. 9/ Ergene- kon’dan çõkõşlarõnda Göktürklere yol gösterdiğine inanõ- lan dişi kurt... Büyük erkek kardeş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orkestralarda kullanõlan vurmalõ bir çalgõ. 2/ Bir anla- tõmõ oluşturan sözcük ya da tümcelerin tümü... Salatasõ ve ruleti vardõr. 3/ Havadaki su buharõ... Soluk borusu. 4/ Sat- rançta bir taş... Mevki, makam. 5/ Aritmetikte bir kuvve- tin derecesini veren sayõ... Bir nota... Eski Türk güreşle- rinden biri. 6/ Para ve ticaretle ilgili işlemlerde kullanõla- bilen kõsa süreli sermaye. 7/ Bölüşme işi... Bir cetvel tü- rü. 8/ İnanç. 9/ Sağlõklõ... Kadõnlarõn bluz ya da gömlek üze- rine giydikleri yelek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P O R T A L M E O N U R A K İ K L İ G S T E N O İ R A D E S E S S O N E U T E A L V A R İ S J O K E R R U J J A L U Z İ Ü K İ L İ Z M A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear