26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yatısızlık İ nsan Haklarõ Evrensel Bildirisi, 10 Aralõk 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca, Türkiye’nin de olumlu oyuyla kabul edilmişti. “Ev- rensel Bildiri”nin “Başlangıç” bö- lümünde belirtildiği üzere, insan haklarõ- nõn hor görülmesi, barbarca eylemlere yol açar; insanlõk vicdanõnõ isyana yönel- tir. Evrensel Bildiri anlamõnda çağdaş ve özgür bir toplumdan söz edebilmek için, o toplumu oluşturan insanlarõn “korkudan kurtulmuş” olmalarõ en başta aranan bir koşuldur. Bu anlamda “korkudan kur- tulma” insanlarõn, hukukun düzgün bi- çimde uygulanan yaptõrõmlarõ dõşõnda hiç- bir kaygõ ve korku duymamasõ demektir. Kimi hükümler atlanmış İnsan Haklarõ Evrensel Bildirisi’nin res- mi Türkçe çevirisi 27 Mayõs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayõmlanmõştõr. Ancak, bu çeviride; kimi hükümler nedense, at- lanmõş, kimi yerde de anlamõ etkileyecek ölçüde yanlõşlõklar yapõldõğõ görülmekte- dir... Bildirinin, düzeltilmiş ve notlanmõş tam bir çevirisi Türkiye Barolar Birliği İn- san Haklarõ Merkezi’nce hazõrlanõp, bir ki- tapçõk olarak yayõmlanmõştõr. “İnsan Hakları” kavramõnõ, “Temel Hak ve Özgürlükler”, “Kamu Özgür- lükleri” gibi adlarla anõlan haklardan ayõ- ran temel özellik; konunun uluslararasõ bo- yutudur. Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve Ceza Hukuku gibi iç hukuk dallarõ ala- nõna giren denetimler, belli bir devletin ül- kesi içinde başlar ve yine aynõ ülke için- deki organlarca şu ya da bu biçimde so- nuçlandõrõlõr. Oysa “insan hakları” kav- ramõ, haklar ve özgürlükler alanõndaki sorunlarda uluslararası boyutta birta- kõm belgelerin ve denetim düzeneklerinin kabul edilmesi anlamõna gelir. Bu alandaki uluslararasõ denetim; nitelik ve işleyiş bakõmõndan farklõ organlarca yürütülür. İn- san haklarõ alanõndaki denetim en somut ve etkili biçimini uluslararasõ bir insan hak- larõ mahkemesi aracõlõğõyla kazanõr. Ancak günümüz dünyasõnda insan haklarõnõn ko- runmasõ amacõyla görev yapan ve gerçek bir yargõ organõ niteliği taşõyan kuruluşlarõn sayõsõ son derecede azdõr. Bunlar arasõnda da Avrupa İnsan Hak- larõ Mahkemesi yarõm yüzyõlõ aşan dene- yimi ve yõllar içinde oluşan içtihatlarõyla, benzerlerinden çok ilerde bir kurumdur. Bir anlamda “tek” olduğunu bile söyleyebi- liriz. Bilindiği gibi, Türkiye de, bir Avru- pa Konseyi üyesi devlet olarak bu mah- kemenin yetki alanõ içindedir. Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi sis- teminin işleyişi bakõmõndan, dikkatler- den kaçmamasõ gereken çok önemli bir ger- çek vardõr: Bizzat AİHM’nin kararlarõnda ve başkanlarõn yaptõğõ resmi konuşmalar- da açõkça ve õsrarla belirttiği gibi, insan haklarõ konusundaki uluslararasõ yargõsal denetim ancak ikincil, yani “tamamlayı- cı” niteliktedir. Asõl olan, her üye devlet- te düzgün ve etkili biçimde işleyen bir yar- gõ sisteminin var olmasõdõr. Devletin yargõ sistemi, düzgün, bağõm- sõz ve tarafsõz biçimde işlediği ölçüde, Av- rupa İnsan Haklarõ Mahkemesi’nin o dev- letle ilgili işyükü azalõr. Başka bir deyişle, İnsan Haklarõ ülkü- sünün gerçekleşmesinde, bağõmsõzlõğõna ve tarafsõzlõğõna güvenilen, bir yargõ siste- minin ulusal düzeyde varlõğõ en temel ko- şullardan biridir. Her toplumda, her devirde şu ya da bu biçimde ortaya çõkabilecek hu- kuka aykõrõ davranõşlarõn en sağlõklõ ve ka- lõcõ çözümü öncelikle ulusal düzeyde düzgün işleyen bir yargõ sisteminin işidir. Örneğin, tutuklu sayõsõnõn fazlalõğõ ve uzayan tutukluluk süreleri; tutukluluk ka- rarõnõn hukuk devleti açõsõndan gelişmiş olan ülkelere oranla Türkiye’de daha ko- lay verilebildiğini gösteriyor. Tutuklama bir “ceza” değil bir önlemdir; hangi hal- lerde ve hangi koşullarla uygulanacağõ, ka- nunda oldukça açõk biçimde gösterilmiş- tir. Kanunda belirtilen tutuklanma neden- lerinin geniş yorumlanmasõ ve tutuklama kararõnõn kolayca verilmesi; uzayõp giden tutukluluk süreleri, peşin verilmiş bir ce- za gibi işleyebilmektedir. Sonuç olarak, da- va sonunda aklansa bile; tutuklunun ak- lanma sevinci ciddi biçimde gölgelen- mektedir. Türkiye ilk sırada Öte yandan, acil durumlarda, hasta tu- tuklunun uygun bir sağlõk kurumuna sev- kinin zamanõnda sağlanmamasõ yüzünden ölümler ve başka ağõr sonuçlar ortaya çõ- kabilmektedir. AİHM’ye Türkiye aleyhi- ne yapõlan başvurularõn sayõca ilk sõralar- da yer aldõğõ bilinen bir gerçektir. Bu baş- vurularõn sayõca fazlalõğõ Avrupa Konse- yi üyesi devletler arasõnda nüfusumuzun görece büyüklüğü ile açõklanacak ölçüyü aşmõş bulunmaktadõr. Bu durum, yargõ sis- temimizde çok ciddi sorunlar olduğunun bir göstergesidir. Kõsacasõ, ortada acõ bir gerçek vardõr: halkımız; Türkiye’de bu- lamadığı adaleti, Strazburg’da arar hale gelmiş görünmektedir. Mahkemelerin bağõmsõz olmalarõ kadar yargõçlarõn güvencesi de, çağdaş hukukun işlemesi bakõmõndan vazgeçilmez önem- dedir. İHEB’nin 10. maddesi ve Avrupa İn- san Haklarõ Sözleşmesi’nin 6. maddesi bu konuda temel ilkeleri belirtmiştir. Bu il- kelerle ilgili olarak oluşturulmuş içtihat- lara göre yargõ organlarõnõn; düzgün çalõ- şan, ciddi kurumlar olmasõ elbette çok önemlidir, ama yeterli değildir. Çağdaş hu- kuk devletinde, bunlara ek olarak, mah- kemelerin güvenilir kurumlar olduğu ko- nusunda ‘halkın inancı’ da önemlidir. Türk yargõsõnõ halkõn algõlayõşõnda ada- letin ‘birincil’ adresi durumuna getirmek için neler yapõlmasõ gerektiğini araştõrmak, hepimize düşen bir görev sayõlmalõdõr. Bu görevin nasõl yerine getirileceği konu- sunda görüşler geliştirecek, öneriler ya- pacak deneyim de, bilgi de Türkiye’de var- dõr. Yargõcõyla, avukatõyla, savcõsõyla, üniversite öğretim üyesiyle, herkes biri- kimini ortaya koyarak; Türkiye’de ba- ğõmsõz, düzgün işleyen, halkõn tam güve- nine sahip bir yargõ sisteminin oluşmasõ- na katkõda bulunmalõdõr. Doğaldõr ki, bü- tün bu görüşlerin önerilerin, yaşama ge- çirilmesi ve gerçekleştirilmesi ancak siyasal iktidarlarõn iyi niyetli çabalarõna bağlõ olacaktõr. Bu yönde özenli çalõşmalar yapmak ye- rine, ‘kendi’ yargõçlarõnõ yaratmaya çalõ- şan siyasal iktidarlar, bizde de başka ül- kelerde de görülmemiş değildir. Ama ta- rih, bu tür girişimlerin, kõsa dönemde ba- şarõya ulaşmõş gibi görünse de, sonuçta her- kes için ve ülke için büyük zararlar do- ğurduğunu gösteren örneklerle doludur. Bu örneklere yenilerinin katõlmamasõ için çok duyarlõ olunmasõ gerekir. Yargõ işlevinin yerine getirilmesinde görev alan kişilerin; gerek meslek bilgisi ve deneyimi, gerek ahlak ve erdem yön- lerinden örnek düzeyde olmalarõ, toplumun esenliği açõsõndan zorunludur. Sağlõklõ bir toplum düzeninin varlõğõ ba- kõmõndan son derecede önemli görevler üstlenen yargõçlarõn ve öteki yargõ görev- lilerinin maddi ve manevi esenliklerinin sağlanmasõ, görevlerini huzur içinde ya- pabilecekleri ortamõn hazõrlanmasõ devle- tin önde gelen ödevlerinden sayõlmalõdõr. İnsan Haklarõ, Yargõ ve Türkiye... Prof. Dr. Rona AYBAY Sağlõklõ bir toplum düzeninin varlõğõ bakõmõndan son derecede önemli görevler üstlenen yargõçlarõn ve öteki yargõ görevlilerinin maddi ve manevi esenliklerinin sağlanmasõ, görevlerini huzur içinde yapabilecekleri ortamõn hazõrlanmasõ devletin önde gelen ödevlerinden sayõlmalõdõr. B ir halk düşünün ki kurduğu im- paratorluk uygar (!?) Batõ’nõn vahşi pençeleriyle darmadağõn edilmiş, can havliyle kurtarõcõsõnõn ve ku- rucusunun eliyle toparlanmaya çalõş- mõş, uluslaşma sürecine girmiş ama son 60 yõlõnõ da heba ederek yeniden dağõl- manõn eşiğine gelmiş. Geçmişimizde 16 kez devlet kurmuş olmakla övünüyoruz. Demek ki 16 kez de uluslaşmayõ tamamlayamadan da- ğõlma becerisini göstermişiz! Bu topraklarda, Anadolu’da, güçlü devlet kurmayõ başaramayan kavimlerin tutunamadõklarõ bilinmektedir. Şimdiki durumumuza gelmiş olmanõn nedenle- rinin tümünü ‘uluslaşma sürecini ta- mamlayamamõş olmak’ kavramõyla ta- nõmlamanõn mümkün olduğunu ifade edelim. Nedir uluslaşmak yahut ne değildir? Uluslaşmak, ? Dil, tarih ve kültür birliğini öne çõ- karmak, toplumu bilinçlendirmek, ? Sosyal sõnõflar ve katmanlarõn uyum içinde var olmasõnõ sağlamõş olmak, ? Yaşam felsefesi olarak mistisizmin tutsağõ olmak yerine akõlcõlõğõ benimse- mek, ? Çağdaşlõğõ önce yakalamak, sonra da sürdürebilmek için çalõşmanõn, araştõr- manõn, yenileşmenin gereklerini yerine getirmek, ? Birlikte yaşama istenç ve iradesine sahip olmak, demektir. Ekonomik bağlamda, bu yoksul halkõn küçük birikimleriyle oluşturulan varlõk- larõ, kurumlarõ yerli-yabancõ sermaye odaklarõna satõp elden çõkarõrsanõz bu sü- recin doğal siyasi sonucu olarak yaban- cõlara boyun eğer, yaşadõğõnõz toprakla- rõn sahibi değil de kiracõsõ, çalõşanlarõ ko- numuna indirgenmek zorunda kalõrsõnõz. Olan bitenin yukarõdaki süreçten bir farkõ var mõ? Toplumsal yapõ bütünüy- le bozulmuş, etnik ayrõmcõlõkla boğuşan kurumlarõ birbirine düşman kõlõnmõş, GSMH ile yarõşan bir borca batmõş, ay- rõcalõklõ bir sosyal sõnõfõn ulusalcõlõkla bağdaşmayan tercihlerinin hâkim oldu- ğu bir topluma dönüşmüşüz. Eloğlunun insafõ yoktur. Sizi diz çök- türmeye de çalõşõr, ekmeğinizi de eli- nizden alõr, kanõnõzõ da ister, askerinizin başõna çuval da geçirir. Bu mudur onurlu yaşamak? Bu mudur geleceğe güvenle bakmanõn gereği? El kapõlarõnda ‘Ne olur beni de alın’ diye yalvarmak yerine önce ‘adam ol- mak’, toplumca üretim seferberliğine girişip üretilenleri hakça dağõtmak, son- ra da yabancõlarõn bizi davet etmelerini (gerekliyse) beklemek düşünülmelidir. Peki ama hep ‘durum belirleme’ ve ‘yakınmak’ yerine biraz da ‘ne yapa- biliriz’ sorusunu yanõtlamaya çalõşa- lõm. Önce bunalõmdan çõkabilmek için gerekli maddi olanaklara ve yetişmiş in- san gücüne sahip olduğumuzu belirtelim. Bozulan tablonun olumsuzluğu imkân- larõn kõsõtlõlõğõndan değil, yönetim zaa- fõndan ve yanlõş tercihlerden kaynak- lanmaktadõr. Tablo ne kadar olumsuz olursa olsun sahip olduğumuz varlõklar bir yeniden kurtuluş savaşõmõ (savaşõ de- ğil(!)) için bizleri cesaretlendirmektedir. Önce şu hususu belirtelim ki her so- runun bir çözümü ve her çözümün de bir maliyeti vardõr. Şayet hep beklemede kal- mayõ seçerseniz ödeyeceğiniz maliyet (toplumsal, ekonomik, siyasal, uluslar- arasõ ilişkiler) yükselir ve sorunlar geri döndürülemez boyutlara ulaşabilir. Bu- na herhalde meydan vermemek ve za- manında müdahale etmek gerekir. Toplumsal yapõmõz 20. yüzyõl başõn- dakinden şüphesiz farklõdõr. Yeniden kurtuluş savaşõmõna 1919’larda rastla- yamadõğõmõz demokratik kitle örgüt- lerinin doğrudan katılımını sağlamak Türkiye’ye çağ atlatacak ve demo- kratik yaşamda Batı ile yarışmamızı ve hatta onların önüne geçmemizin de yolunu açacak atılımlardan biri ola- caktır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kadõn haklarõnõ gelişmiş Batõ’dan daha önce tanõmõş olduğunu düşünürsek ka- tõlõmcõ demokrasiye geçme umudumuzun da bir hayal ürünü olmadõğõnõ değerlen- direbiliriz. Burada ileri sürülen fikirlerin gerçek- leşmesinin mümkün olmadõğõnõ düşü- nenlere söylenecek bir çift sözümüz var: Yaşadığımız bunalımın boyutla- rı olağan ve geçici önlemlerle aşılabi- lecek ölçülerin ötesine geçmiştir ve bir başka deyişle yeniden bir kurtuluş sa- vaşımı verilmesi zorunlu görülmek- tedir. Şayet bu ülke insanõ ? Devrimci ruhunu yitirmiştir, ? Kültürel yapõsõ böyle bir süreci des- tekleyebilecek düzeyde değildir, ? Temel ihtiyaçlarõnõ karşõlama, gü- nünü kurtarma güdüsü ulusça varolma ve onuruyla yaşama isteminin önündedir ve hep öyle olmuştur ve olacaktõr. diyerek çıkış yollarını bulmanın im- kânsızlığına inanıyorsanız ya yeterli inanca sahip değilsiniz ya da ‘artõk biz- den geçti, bu genç nesillerin işidir’ şek- linde bir tutum içine girmişsinizdir. Oysa basın-yayın ve toplumu koşul- landırma organlarının (medya: gaze- te-TV-tiyatro vb.) çok değil, söz geli- mi bir ay boyunca ulusalcı yayın yap- ması halinde bu küçümsenen halkın nasıl bir sel olup aktığını görürsünüz. Karşõdevrimciler boşuna mõ medyayõ kontrolleri altõnda tutup toplumu yanlõş bilinç yaratma bombardõmanõna tutu- yorlar? Geride kalan bir tek gazeteye bi- le tahammülleri yok. Gelecek, ona inananların ellerinde şekillenecektir... Ulusallaşma Süreci ve Anadolu’da Tutunma İlhan AZKAN DENİZCİ ulus olmak için daha ne kadar yol gitmemiz gerektiğini anlamaya Tuzla’daki Denizcilik Fakültesi’ne bakmak yetebilir. İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlanan bu eski kurum, toplumdaki genel ilgisizlikten ve yalnız bırakılmışlıktan şikâyetçi. Hiç değilse deniz taşımacılığından para kazanan donatanların kendilerine “zabitan” yetiştiren bir okulla biraz daha yakından ilgilenmesi gerektiğine inanıyorlar. Fakülte, yılların Yüksek Denizcilik Okulu’na 12 Eylül döneminde verilen yeni biçimin devamı sayılır. O dönem her konuya “ciddiyet ve disiplin getirmek” iddiası taşıdığı için Ortaköy’daki Feriye Saraylarındaki yerinden alınıp Tuzla’ya, Deniz Harp Okulu’nun yanına taşınmıştı. Daha doğrusu, onun disiplini altına. Sonrasında üniversiteye bağlanmasındaki mantığı anlamak zor değildir. Denizcilik, her şeyden önce bilim ve fen bilgisi ister. Nitekim, 1773’te denizcilik eğitimini hiç değilse askerlik açısından düzenli öğretime dönüştüren ilk Osmanlı kuruluşunun adı Mekteb-i Şahane-i Fünun-u Bahriye’ydi. Yani, denize ilişkin pozitif bilgilerin okulu. Çünkü, bilime ve bilgiye önem vermeyişin bedeli, birkaç yıl önce Çeşme baskınında Rus donanmasına yenilmekle çok pahalı ödenmişti. Kaldı ki, okyanus denizciliğinin yeryüzündeki bilgi birikimine ve aydınlanmaya katkısını hesaba katmak artık Osmanlı için de “vacip” olmaya başlamıştı. Tamam, yüksek denizcilik öğretiminin üniversite düzenine bağlanması bu açıdan doğru da, bunun aynı zamanda bir meslek öğretimi olduğunu unutmak yanlış olmadı mı? Örneğin, yatılı olmayan bir denizcilik öğretimi düşünülebilir mi? Gemi, ister askerlikte ister tecimsel taşımacılıkta olsun, az sayıda insanın küçük mekânda sürekli yan yana bulunduğu bir yer değil midir? Oysa, Tuzla’daki fakülte otuz yıldır yatısız, yani yatılı değil, ona bağlı bir “yurt” bile yok. Verimli işletilemez durumdaki koskoca Akdeniz vapuru “okul gemisi” olsun diye fakülteye verilmiş, ama onu “yatakhane”ye dönüştürmek bile çok para istiyor. Peki, üniversite ve devlet bu soruna el atamıyorsa, şimdi yetişen “zabitan”ı gemilerinde çalıştıracak “donatanlar”, yani “armatörler âlemi” de mi bu ulusal davayı uzaktan seyretmelidir? İki yüzyıl önce ülkelerini devlete dönüştürmeyi başaran Yunanlı armatörlerden ders almak gerekmez mi? mumtazsoysal@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear