Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
14 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Mayın!
Çocukluğumda Doğu Karadeniz kıyılarında
mayınlar patlardı.
Bunlar, Almanya ya da Sovyetler Birliği
tarafından karşı tarafın gemilerini batırmak
amacıyla denize salınan serseri mayınlardı. Ayda
yılda bir de olsa, bu mayınlardan biri kıyıda sert
bir cisme çarptığında büyük ve sersemletici bir
gürültü ile patlardı. Yapabileceğimiz bir şey yoktu.
Mayın patlayınca, olan “olmuş olurdu” artık.
Yaklaşık 10-15 yıl sonra, 1950’lerin sonunda
siyaset mayını patladı. Siyaset, ülkeyi barış
içinde ve demokratikleştirerek geliştiremeyince
çatışmalı bir ortam oluştu ve ilk askeri darbe
yaşandı.
Bu patlama sonrasının demokratik
anayasasının tadına bile varılamadan, “hak ve
özgürlükler bu topluma fazla geliyor” denilerek ve
yine siyasetin beceriksizliği sonucu 12 Mart
1971’de yeniden gencecik yaşamları paramparça
eden bir siyasal mayın daha patladı.
O patlamanın parçaları toplanmadan ve yaraları
sarılmadan güçlü bir mayın göz göre göre geldi.
Büyük, parça tesirli, bütünüyle yıkıcı ve yok edici
olan 12 Eylül 1980 mayını patladı.
Her üç mayında da sorumlu siyasetti. Özellikle
12 Eylül’de, önceki deneylerden ders alınmadı ve
parti genel başkanları, ağırlaşan teröre karşı barış
için kol kola girmedi. Siyaset bir kez daha
toplumsal barışı, dayanışmayı ve
demokratikleşmeyi gerçekleştirme becerisini
gösteremedi. Toplum, öncekilerle
kıyaslanmayacak kadar karanlık ve sonu belirsiz
bir serseri mayın ortamına sürüklendi.
Aradan 30 yıla yakın bir süre geçti. 12 Eylül’de
patlayan o büyük mayının yıkıcı etkileri devam
ediyor. Doğrudur, o faşizan süreç tersine
çevrilemedi; toplumu 12 Eylül’e getiren iç ve dış
etkenler ve oluşumlar, nedenleri ve sonuçlarıyla
bilimsel ve nesnel olarak ele alınmadı. Yapılan
hukuksuzlukların hesabı sorulmadı.
Şimdi de, 12 Eylül bataklığından beslenen ve
çeyrek yüzyıldır terörle beslenen Kürt mayınının
patlama noktasına yaklaşılıyor…
Kürt mayınının patlamasının önüne geçilmesi
olanaklı mı; olanaklıysa nasıl?
Bu yaşamsal soruların yanıtının bulunması,
tartışmasız sivil siyasetin işidir.
Bunda hiç kuşku yok.
Ancak bir gerçek var; siyaset, bundan önceki
mayın patlamalarına engel olamadı. Buna da
engel olabileceği izlenimini vermiyor.
Bu durumda asıl yapılması gereken;
siyasetçiyi, toplumsal baskıyla barış çözümü
bulma noktasına getirmektir. Başka bir çıkış yolu
bulunmuyor.
Siyasetin barış noktasında birleşmesi için
sonuç alabilecek toplumsal baskı yalnız ve
ancak kurum ve kuruluşlarla yapılabilir; bireysel,
dağınık ve kendiliğinden oluşan girişimlerle değil.
Bu amaçla “üç alanda” bulunan kurumsal
yapılar, hiç zaman yitirmeden harekete geçmek
zorundadır.
Bu üç alan, sendikalar, üniversiteler ve meslek
oda ve birlikleridir.
İşçi ve işveren sendikaları el ele vererek bu
mayının patlamasını önlemek amacıyla her
olanağı kullanmalıdır. Üniversiteler, ayrı ayrı ve
birlikte kurulları aracılığıyla ortak aklın egemen
kılınması için gereken uyarıyı yapmalıdır. Başta
barolar, TMMOB ve bağlı odaların tamamı; basın
yayın kuruluşları, diğer dernek ve örgütler
kesinlikle ve hiç zaman yitirmeden harekete
geçmelidir.
Bu toplumsal harekete geçiş yalnızca kuru
duyurularla sağlanamaz. Kuşkusuz, dayanışma,
sağduyu, barış ve demokrasi çağrıları
yapılmalıdır.
Ancak; asıl yapılması gereken, sendikaların,
meslek oda ve birliklerinin ve üniversitelerin bir
araya gelmesi ve onların eşgüdümünde ve
öncülüğünde milyonların kenetlenerek barış için
omuz omuza yürümesinin sağlanmasıdır.
Bu büyük barış yürüyüşü hiçbir ayırım
yapılmaksızın tüm barışseverlerin katılımıyla
gerçekleştirilmelidir.
Siyaset, barışın sağlanması amacıyla toplumsal
baskı altına alınmalıdır.
Mayın patlamak üzereyken, birilerinin haklı olup
olmadığının tartışılmasının hiçbir anlamı yoktur.
Bunun gibi, toplumsal bir barış başkaldırısının
siyasette kimlere çıkar sağlayacağına bakmak da
tamamıyla anlamsızdır.
Çünkü konu toplum olarak var olma ya da yok
olmadır. Yok olduktan sonra haklı-haksız
aramanın artık anlamı kalmaz.
Bu toplumu “haklı ama ölü” olmaktan
kurtaracak toplumsal aklı ortaya koymanın
sorumluluğu ile davranmanın; topluca barış için
ayağa kalkmanın -herkes için- en kritik zamanıdır.
DTP’nin kapatılması, toplumsal barış istemini çok
daha öncelikli, güncel ve önemli kılıyor.
Toplum barış için ayağa kalkarak sivil siyasetin
Kürt mayınının patlamasını önlemesini mutlaka
sağlamalıdır. Bir kez daha mayın patlaması
yaşanmamalıdır.
yakupkepenek06@hotmail.com
Geçen hafta mali piyasalarda yaşananlar,
ne yazık ki “kötümserlerin” öngörülerini
destekler yöndeydi. Daha Dubai tartışmaları
yatışmadan Yunanistan’ı konuşmaya
başladık. Dahası, arkası var gibi görünüyor:
İspanya, Portekiz, İtalya… Böylece, Avrupa
Birliği’nin, doğusundaki ve Baltık
kıyılarındaki hastalarına, bu kez Akdeniz
kıyılarında, yenileri ekleniyor. Bu listeye
geçen hafta, Londra Borsası sayesinde
dünyanın mali merkezi olmakla övünen
İngiltere’nin de eklenmesi, ayrıca
düşündürücüydü.
Mali piyasalarda başlayan kredi krizinin
üretken sektör üzerindeki etkisinin bir
depresyona yol açmasını önlemek için
devreye giren kurtarma paketlerinin devlet
bütçeleri üzerindeki mali yükü, tam da
beklendiği gibi, yeni bir köpükle, yeni bir
risk alanı yarattı. Devletlerin, Moody’s’e
göre 50 trilyon dolara ulaşan toplam mali
sorumluluklarını azaltmak için devreye
sokmaya hazırlandıkları politikalar ise iki
dipli “W” tipi bir resesyon olasılığını
arttırıyor.
Avrupa Birliği ise iki ateş arasında kalmış
gibi. Yunanistan’ın kurtarılması, Baltık ve
Doğu Avrupa ülkelerinin desteklenmesi,
İspanya ve Portekiz’in krize girmesinin
engellenmesi bağlamında devreye girecek
mali politikalar, Avro’nun dolar karşısındaki
değerini etkileyerek dolar kaynaklı “carry
trade” dalgasının geri çekilişini hızlandırarak
piyasaları yine allak bullak edebilir. Yok
Brüksel bu yola gitmez de krizdeki ülkelerin
devletlerine neo liberal bir mali disiplin
dayatmaya kalkarsa bu kez de daraltıcı mali
politikaların ekonomik ve toplumsal etkileri,
Avro’nun geleceğini tehlikeye atacak siyasi
krizleri gündeme getirebilir. Şimdilik
aşılması olanaksız görülen bu ikilem, kredi
krizinin, devletlerin mali krizine dönüşerek
yeni bir aşamaya girmeye başladığını
düşündürüyor. Tarih de zaten mali krizlerin,
en son aşamalarında devlet iflaslarına yol
açtığını gösteriyor.
Bir laboratuvar olarak Yunanistan
Geçen hafta kredi değerlendirme
kuruluşu Fitch Yunanistan’ın notunu
düşürdü. Standard & Poor’s, Yunan
hükümetini uyardı. Cuma günü Financial
Times “Yunanistan bono piyasası bu hafta
Avro tarihinin en görkemli düşüşünü
sergiledi” diyordu. Dolar, Avro karşısında
değerlenmiş, Yunanistan devlet bonolarıyla
Alman bonolarının getirileri arasındaki fark
(spread) 250 puana çıkmış, kredi sigorta
primleri (CDS) 250 puana yükselmişti. Kimi
yorumculara göre, Yunanistan devlet
bonoları, AB Merkez Bankası nezdinde
karşılık olma özelliklerini kaybedebilir,
böylece tüm kredi muslukları kapanabilirdi.
Üstelik ekonomik mali istikrarsızlık bir siyasi
istikrarsızlığın üzerinde gelmişti.
İşin aslına bakılırsa,
Yunanistan’ın, kolay
borçlanmaya dayalı
ekonomik büyümesinin
içinin boş olduğunu, mali
kriz, resesyon olasılığını yıl
başından bu yana da
konuşuyorduk.
Muhafazakâr hükümet,
hem bir taraftan neo
liberal politikalar
uyguluyor hem de,
ekonominin büyümeye
devam ettiğinden, krizin
bütçe açığının sürdürülebilir, borçların
servis edilebilir olduğunu söyleyerek
piyasalara güven veriyordu. İki ay önce
seçimleri kazanarak hükümet olan sosyal
demokratlar, maliyeyi devralınca, önceki
hükümetin “verilerle oynayarak, piyasaları ve
AB’yi atlatmış olduğu” ortaya çıktı (Financial
Times10/12). Yeni hükümetin elindeki
veriler, gerçek bütçe açığının, önceki
yönetimin varsaydığının iki katı, AB “istikrar
paktı” sınırının dört katı olduğunu gösterdi.
Yunanistan ekonomisiyse büyümek bir yana
bir yıldır resesyon içindeydi (Bloomberg,
11/12). Yunanistan’ın dış borcuysa 300
milyar Avro’yla GSMH’sinin yüzde
112.6’sına ulaşmıştı.
Eğer Yunanistan AB üyesi değil de
bağımsız bir ülke olsaydı, belki parasını
devalüe eder, para ve kredi musluklarını
açar, enflasyon yoluyla iç borcunu
aşındırma, pazarlık yoluyla da dış borcunu
erteleme, hatta moratoryum ilan etme
yoluna gidebilirdi. Ancak Yunanistan AB
üyesi olduğundan bağımsız bir maliye ve
para politikası izleyemiyor. Bu yüzden AB
Merkez Bankası’ndan ve Brüksel’den
(Aslında Almanya ve Fransa’dan) yardım
istemek zorunda. Şimdilik gelen yardım
vaatleriyse, “mali dengeyi düzeltecek
tedbirleri alma”… koşuluna bağlanmış
durumda. Diğer bir deyişle, Yunanistan’dan,
İrlanda’nın yolundan gitmesi isteniyor.
İrlanda çarşamba günü açıkladığı yeni
bütçesinde, kamu
sektörü ücretlerinde
yüzde 5-20 oranlarında
kesintiye gidiyor,
işsizlik, çocuk yardımı,
refah düzeyi
ödeneklerini, çocuk
yardımı, iş arama
destek yardımları
ödeneklerini azaltıyor,
benzin ve dizele yüzde
4-5 oranında zam
yapıyordu. Böyle bir
öneri, Yunanistan’ın
durumunda, Wolfgan Munchau’nun
(Financial Times, Financial Times Almanya)
yönettiği Euro Intelligence sitesinin deyişiyle
“Rum ateşine petrol dökmek” anlamına
gelecekti (10/12).
‘Rum ateşine petrol dökmek…’
Yunanistan’da mali kriz patlak verdiğinde
sokaklar zaten yanıyordu. Bir öğrencinin
2008’de polis tarafından öldürülmesinin
yıldönümünde, öğrenciler polisle çatışıyor,
üniversiteleri işgal ediyorlar, polisi
sokmamak için direniyorlardı. Bu sırada,
Ekhatimerini gazetesinin aktardığına göre
Atina’da çöpçülerin grevi tüm şiddetiyle,
kamu sağlığını tehdit eden bir düzeyde
devam ediyordu (09/12). Atina’dan bildiren
siyasi analist Iason Athanasiadis’e göre,
“bir taraftan ekonomik kriz, öbür taraftan
karaborsa silahların bolluğu, geleneksel
Hıristiyan-Müslüman fay hattı üzerinde kötü
muamele gördükleri için gittikçe tedirgin
olmaya başlayan Müslüman göçmenlerin
sayısındaki denetimsiz artış, birleşerek
Yunanistan’da mükemmel bir jeopolitik
fırtınanın koşullarını hazırlıyor”.
Athanasiadis, geçen yıl yaşanan
ayaklanmalardan sonra, Yunanistan’da en
az 10 sol gerilla örgütünün doğduğuna
işaret ediyor (GlobalPost, 07/12).
Siyasal iklim böyleyken Başbakan,
AB’den destek alabilmek için seçim
vaatlerinden vazgeçmeyi planlıyor, Devlet
Başkanı Papoulias, “sorunları çözebilmek
için ulusal birlik” çağrısı yaparken,
Başbakan Papandreu “Gelecek hafta
gerçekleştireceğimiz toplantıyla tüm
dünyaya güçlü bir mesaj, Yunan
vatandaşlarına umut vereceğiz” diyor. Buna
karşılık Ajans France Press muhabiri
Atina’dan, “sol partilerin diyalog arzusu
taşımadıklarını”… Komünist Parti lideri
Papariga’nın “Ne diyaloğu bu bir savaş
çağrısıdır. İşçi sınıfının kazanılmış haklarını
tehdit eden uygulamalara karşı hükümeti
uyardık” dediğini aktarıyor (AFP, 10/12).
Der Spiegel Yunanistan borç krizine ilişkin
“Avro için bir zaman ayarlı bomba” (08/12)
deyişini kullanırken olası bir iflasın ortak
para birimi üzerinde yaratacağı yıkıcı etkileri
kastediyordu. Ama aslında Yunanistan’da
yaşanacak olanlar Avrupa ülkeleri açısından
çok daha ciddi siyasi dinamikleri harekete
geçirecek özelliklere sahip. Örneğin, İrlanda
ve Yunanistan’da krizi emekçilerin sırtına
yıkma çabaları, diğer Avro ülkelerinde
işçileri, halkı nelerin beklediğini gösteriyor.
Diğer taraftan eğer Yunanistan’da işçiler ve
sosyalist muhalefet bu acı ilaca
direnebilirse, Brüksel ve AB Merkez
Bankası’nın (Almanya’nın) adı AB olan
hegemonya projesini kurtarmak için
kesenin ağzını açmaktan başka çareleri
yok. Bu da krizin yönetimine ilişkin yeni
ekonomik model arayışlarına yön
verebilecek dinamikleri harekete geçirebilir.
Kriz Yeni Bir Aşamaya mı Giriyor?
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
GfK’nin araştõrmasõna
katõlanlarõn yüzde 58’i, “Bu
kriz bizi direkt vurdu, tüketim
ve alõşveriş alõşkanlõklarõmõzõ
büyük ölçüde değiştirdi”
görüşünü dile getirdi.
Ekonomi Servisi - Ekonomik krizle
birlikte yurttaşlar temel gõda ürünlerine
yaptõklarõ harcamalarõ azaltmak zorun-
da kaldõ. Fiyat artõşlarõ nedeniyle yurt-
taşlarda kredi kartõ borcu ve diğer fatu-
ralarõ ödeyememe korkusu hâkim. Ki-
rayõ ödeyememe, evden atõlma, elektrik-
suyun kesilmesi, haciz gelmesi yurtta-
şõn yaşadõğõ endişeler arasõnda yer alõ-
yor.
GfK Türkiye tarafõndan gerçekleşti-
rilen “Kimlerin Krizi Araştırma-
sı”nda 2008 krizinin tüketiciyi nasõl et-
kilediği değerlendirildi. Araştõrmaya
göre, tüketicinin hayatõndaki krizin baş-
lõca göstergeleri maaşlarõn geç ya da ek-
sik ödenmesi, uzun süre zam alamama
ya da işten çõkarõlma. İş bulma zorluğu
özellikle gençlerin en büyük endişesi
arasõnda yer alõyor. İş bulamama halinde
erkekler askere gitmeyi tercih ediyor.
Yurttaş idareli yaşamaya kendini alõş-
tõrõyor, var olanla yetinmeye, kendini ga-
rantiye almaya çalõşarak kötü senaryo-
lara karşõ hazõrlõklõ davranmaya çalõşõ-
yor. Araştõrmaya göre giyim ve ayakkabõ
giderleri yüzde 27 ile en fazla kõsõlan har-
camalarõn başõnda geliyor. İkinci sõra-
da temel gõda gelirken, üçüncü sõrada ki-
şisel bakõm ürünleri yer alõyor.
Sosyal yaşam yok
Tüketiciler krizle başa çõkmak için çe-
şitli metotlar geliştiriyor. Tüketiciler
plansõz harcamalardan, ani kararlardan
kaçõnõyorlar. Tüketiciler market market
geziyorlar ya da markette daha fazla za-
man harcayarak, fiyat karşõlaştõrmasõ ya-
põyorlar. Sosyal yaşamlarõnda da kõsõn-
tõya giden tüketiciler, seyahat, tatil,
gezme planlarõnõ erteliyor. Krizin etki-
leriyle uygulanan tasarruflar arasõnda ye-
mek õsmarlamak yerine pişirmek, evi
kendisinin temizlemesi, saçlarõnõ ken-
disinin boyamasõ, ufak tefek tamiratla-
rõ kendisinin yapmasõ da bulunuyor.
Rize, Trabzon ve Giresun’da faaliyet gösteren 11
sendika ve ziraat odasõ bir araya gelerek Çay Plat-
formu’nu oluşturdu. Platformun dönem söz-
cüsü Nevzat Paliç, Türkiye’de tarõmsal
KİT’lerin özelleştirilmesinin tarõm sek-
törünü büyük bir çöküşe sürüklediğini
vurguladõ. Paliç, “ÇAYKUR’un özel-
leştirilmesi halinde çay tarõmõ ve üreti-
cisi aynõ akõbete uğrayacak” dedi.
Reklam verenler artõk Nöro-pazarlama yön-
temiyle (Pazarlamada Fonksiyonel Man-
yetik Rezonanz Görüntüleme (fMRI) tekni-
ğinin kullanõlmasõ) reklamõ izleme sõrasõn-
da tüketicinin beyninde “beyin hücreleri,
beyin lopçuklarõ, kan hõzõ” gibi tepkileri-
ni izleyebiliyor. fMRI tekniği ile tüketicinin
beynine girip hangi reklam öğesine hangi tep-
kiyi verdiğini ayrõntõsõyla raporluyor.
Metro Toptancõ Market, Türkiye’deki 14. mağazasõnõ İstanbul
Pendik’te açtõ. Mağazanõn açõlõşõna
DİSK Başkanõ Süleyman Çelebi ve
Başmüzakereci Egemen Bağõş katõldõ.
Metro Toptancõ Market Genel Müdü-
rü Hakan Ergin, mağazanõn 23 milyon
Avro’ya mal olduğunu, 250 kişiye
doğrudan,150 kişiye de dolaylõ iş ola-
nağõ sağlayacağõnõ söyledi.
İKİNCİ ODAK
NOKTASILİMANLAR
Hintliler Çelebi’nin önünü açtı
Ekonomi Servisi - Çelebi Holding’in Yöne-
tim Kurulu Başkanvekili Canan Çelebioğlu
Tokgöz, 2009’un Çelebi için çok iyi bir yõl ol-
duğunu, hedefledikleri birçok projeyi gerçek-
leştirdiklerini, 2010’un hem Türkiye hem de Çe-
lebi için çok daha güzel bir yõl olacağõnõ söyledi.
Hindistan Bombay (Mumbai) yer
hizmetleri ihalesini geçen yõl alan şirket,
şu anda Lufthansa, Swiss Air, British
Airways gibi şirketlere hizmet veriyor.
Hindistan’da Delhi Indira Gandhi Ulus-
lararasõ Havaalanõ’nda 400 bin tonluk
kargo terminali ihalesini de alan Çele-
bi, geçen ay Delhi Indira Gandhi Ulus-
lararasõ Havaalanõ yer hizmetleri ihale-
sini de kazandõ. Tokgöz, “Bu ihaleyle Hin-
distan’daki iki tane ana meydandaki yer hiz-
metleri servisini, artık verebiliyor durumda
olacağız” dedi.
İspanya’nõn yer hizmetleri şirketi Accio-
na’ya teklif veren Çelebi, İspanya’daki genel se-
çimler nedeniyle duraklayan proje dõşõnda yi-
ne İspanyol Newco Airport Services firmasõnõ
almak için bağlayõcõ olmayan teklif verdi.
Tokgöz, “Hindistan pazarını, şu an Tür-
kiye’den sonra en çok önemsediğimiz pazar
olarak görüyoruz. Hindistan’ı Avrupa’daki
birtakım fırsatlara nazaran daha hızlı bü-
yüyebileceğimiz, cirolar oluşturabileceğimiz
bir pazar olarak tanımlıyoruz. Hindistan’da
oluşabilecek fırsatlara öncelik veriyoruz. Şu
anda Hindistan pazarında Çelebi’nin ismi, ar-
tık bundan sonra yapacağı yatırımlarla bü-
yümeyecek, zaten belli iyi diyebileceğim bir
referansa şimdiden ulaştık” diye konuştu.
Şu anda Türkiye’de yaklaşõk hitap edilebilir ha-
vayolu yolcusunun yüzde 97-98’ine ulaştõklarõ-
nõ kaydeden Tokgöz, “Geçen yıl bütün dünya-
da uçak trafiği ciddi azalmalar gösterdi.
2009’da yaklaşık yüzde 4 gibi bir azal-
mamız var. Bu tabii dünya ortalama-
sının bayağı altında. Dünya ortalama-
sı, aşağı yukarı yüzde 7’ler civarında de-
ğişiyor ülkesine göre. Macaristan’ın
ötesinde Belçika’da Charleroi-Brüksel
Sud Uluslararası Havalimanı’nda yer
hizmetleri lisans ihalesini aldık. Türki-
ye’de bu sene Sabiha Gökçen Havali-
manı’nda operasyona başladık” dedi.
Çelebi Holding İş Geliştirme Mali İşler
Bölüm Başkanõ Ümit Bozer de Çelebi Hava
Servisi’nin Hindistan pazarõnda 80’le 100
milyon dolar arasõnda bir ciro hedefinin ol-
duğunu açõkladõ.
Çelebi’nin havacılıktan
sonra ikinci ana
yoğunlaştığı iş de liman
hizmeti. 2006’nın ekim
ayında bir konsorsiyum ile
TMSF’den Antalya
Limanı’nı aldılar. Şirket tek
başına Mayıs 2008’de de
Bandırma Liman ihalesini
kazandı. Bütün liman
ihalelerine olan itirazdan
dolayı, Bandırma Limanı’nı
teslim alamadılar. İzmir
Limanı, Derince Limanı’nın
iptal edilmesi için çağrıda
bulunuldu. Şu anda belli
süreler bitiminde liman
sahiplerinin ya yeri teslim
alması ya da özelleştirmenin
veya hükümetin buna bir
çözüm bulması bekleniyor.
Çelebi, İzmir Limanı’nda
ikinci sırada.
Canan Çelebioğlu Tokgöz, Hindistan’õ Türkiye’den
sonra en fazla önemsedikleri pazar olarak
gördüklerini belirterek burada yaşadõklarõ fon
sõkõntõsõnõ orada yaşamadõklarõnõ söyledi.
‘Konutazamkapıda’
Ekonomi Servisi - MESA Mesken Sanayii A.Ş. Yö-
netim Kurulu Başkanõ Erhan Boysanoğlu, kriz-
le birlikte konut fiyatlarõnõn olabilecek en düşük
seviyeye geldiğini belirterek, “Sektör bu fiyat-
larla devam edemez, mevcut stokların eritil-
mesinden sonra, zannediyorum 2010’un ikin-
ci yarısından sonra sektörün zamları basa ba-
sa yürümesi lazım” dedi.
Boysanoğlu, bu yõl sektörde inşaat yapõlan alanda
yüzde 19.6, bina sayõsõnda yüzde 14.8, değer ola-
rak da yüzde 25.1 gerileme olduğunu ifade etti.
TOKİ ucuz ve çok konut yapma savaşõna girin-
ce, birtakõm aksaklõklar oluşmaya başladõğõnõ be-
lirten Boysanoğlu, “Bir konutun yaşam süre-
si 40-50 yıldır, TOKİ’nin hiçbir sosyal konu-
tu bu süre kadar kalamaz” dedi.
Kriz nedeniyle tüketicilerde elektrik-su faturalarõnõ ödeyememe, evden atõlma, haciz gelmesi korkusu hâkim
Yurttaş yemekten de kõstõ
ÇAY PLATFORMU KURULDU METRO 14. MAĞAZASINI AÇTIREKLAMDA BEYİN OKUNACAK
Canan
Çelebioğlu
Tokgöz