26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8KASIM2009/SAYM233 Bir bellek egzersizi ALİ DENİZ USLU H areket Atölyesi Topluluğıı; son çahşmalan "aHHval" ile 10-11- 12-14 ve 15 Kasım'da Garajistanbul'da sezonu açıyor. "aHHval" bır hareket tıyatrosu çalışması. Oyunculan kadın, farklı yaşlardan vc birikimlerden gelen kadınlardan oluşan sıra dışı bir topluluk bu. Yaş arahkları 25 ile 70 arasında değişiyor. Neredeyse 10 yıldır bir aradalar. "aHHval" özel bir oyun. Çünkü Türkiye tarihini sivıl perspektiften, beden dilini kııllanarak ycniden yazıyor ve okuyor. Kişiscl hafizalardaıı, yaşanmışlıklardan kolektif hafızaya sorular soruyor. Dans ve metin bir arada. Metaforlar da çok. Hareket Atölyesi'nin kurucusu Zeynep üünsur bundan on yıl önce gazeteye bir ilan vcrdiğini anlatıyor. Her yaştan, her meslekten kadınlar ona başvurunca da zamanla bu katılımcılardan çckirdck bir ekip ile Hareket Atölyesi'ni bu günlcre kadar taşıdıklarım söylüyor. Onun için türn çahşmalar öncclikle bedcnlerin kendi içsel tarihi ve hafizasına dayanıyor; yani zihinsel açıklık, fîziksel yetkinlikten önce geliyor. Atölye'nın bir diğer anıacı; katılan herkcs için farklı yaratıcı alanlar oluşturabilme niyeti. üünsur atölyenin ilk çalışmasını da anlatıyor; "ilk projcmiz Ülke / Yolcııluk / Hafıza adını taşıyordu. lç coğrafyalara -yolcııluk- durumu ile uğraşan, belgesel ve kurgunun birlikte kullanıldığı bir sahne çalışmasıydı. Belgesel anlatım ile kurgusal anlatını iç içeydi. TCDD, Doğu Expresi görevlileri veya Kars'ta yaşayan biri, sahnedeki oyunculara katılır veya sahne kurgusu içinde yer alanlar gerçek halleriyle filmde belirirdi." GEÇMtŞLE YÜZLEŞMEK Günsur, herkesin yaratıcı enerjisi ve kişiliği ile oyunda varolmasmı hedeflediklerini, bu hedef için de çok çalıştıklannı söylüyor. Üretimleri bu yüzden kolektif. 25 ile 70 yaş arasındaki kadmların hayat dcneyimlcrinin de oyunu çok farklı yönlendirdiği ve zenginleştirdiği açık. Yani bu kaotik durum ashnda onlar için büyük avantaj. Çünkü bireysel yaşanınışlıklar birbirine çarpıştırılıyor. Aralarında diş hekimi de var, mimar da, sosyoloji mezunu da... Hareket Atölyesi oyunculan seyircinin zihninde bıraktıklanyla ilgileniyor. Günsur "Elbette" diyor, "sonuçta seyredenin hafızasında ne kaldığı öncmli. Oyunda Tanıl Bora'nın Türkiye'nin Linç Rejimi isimli kitabından bir bölüm var mesela. Sonra Halide Edip Adıvar, Tezer Hareket Atölyesi'nin oyunculan yaşananlan unutturmak istemiyor. Fotoğraf: Vedat Ank Hareket Atölyesi Topluluğu "aHHvaT isimli oyunlanyla sezonu açıyor. "aHHvaT Türkiye tarihini sivil perspektiften, beden dilini kııllanarak yeniden yazıyor ve okuyor. Yaşanmışlıklan referans alıp kolektif hafizaya sorular soruyor. Oyunculan yaşları 25 ile 70 yaş arasında değişen on kadın. Hepsi belleklerindeki sorulann peşinden gidiyor. Seyirciye de kendi gerçeğiyle yüzleşmek kalıyor. Özgü ve Nılgün Marnıara... Hepsinin çok güçlü duruşları olduğunu düşünüyorum. Politik metinlerde kişiscl politikleri kadınlar, sıradan politikleri erkeklerin ağzından vcrdik. Özclliklc bir kadın duruşu yaratma derdimiz olmadı. Lınç rejimini anlatırken pembe elbiseli genç güzel bır kadının ağzından bir masalla başlıyoruz. lki kadın onu kurdelelerle çevırirken pembe bir yığına çeviriyor. Yani mctaforlan vc karşıtlıklan kullanıyoruz. Gerisi de seyircinin algı olasılıklarına kalıyor." Hareket Atölyesi "bu ülkede hiçbir şey göründüğü gıbi değil" mesajını verirkcn buralı olmakla kurduklan ilişkiyi keskin yargılardan kaçarak anlatıyor. Ama oyuncular taraflarını seçmişlcr. Bedensel ifadeye önem vcrirken de kalıplara mesafelilcr. Tabii bu ekibi bir arada tutmak zor olmalı. Herkesin mesleği farklı, çalışma saatlerini ayarlamakta zorlanmalan kaçmılmaz, yaş farkı da önemli. Zira süreç ve bu iyi niyetli ortaklık onlan bir arada tutnıaya yetiyor. Henı bu ortaklık bir derdi anlatmamn ıhtiyacından doğmuş. Sibel Günsur, Zeynep Günsur'un annesi. Emekli bir öğretim üyesi. Kızıyla birlikte atölyede çalışıyor. Hikâyeyi bir de o anlatıyor: "Önce istemedim, amatördüm ki ben! Herkes kendi bcdeniyle ne yapabilirse onu yaptı. 25 ile 70 yaş arasındaki fark büyük. Ama nasıl da güzel anlaştık. Henı ben gençlerle çalışmaktan, bu yaşta bedenimi keşfetmekten çok mutluyum. Yıllarca ben öğrettim gençlerc, şimdi onlar bana öğretiyor ve tavsiyeler veriyor. Bu da çok öncmli." 29 yaşındaki Ece Ulutan da ekipte. Dansçı, bale öğretmenliği yapıyor. "lç enerjilerin yaşla ilgisi yok. Biz hayatı kullanıyoruz. Çok tanımlanabilir bir şey değil bu. Bıırada yakaladığımız zanıansızlık çok özel. Hem bedenin unuttuklannı zihinle geri getirmcnin keyfıni yaşıyoruz" diyor. Leyla Okan ise iki yıl önce katılmış ekibe, plastik sanatlar kökenli bir sanatçı. Yani alanı içinde beden ve alan teması yoğun. Tasanlan da böyle. Okan, "Bedeninizi kullanmaya başlaymca bedenin dışmda oluşturduğunuz işler de çok hissedilir oluyor. Bakmakla görmek arasındaki fark anlamlaşıyor. Bııradaki yaratım süreci de kişisel birikimlerden çıkıyor, bu da demokratik bir şey" diyor, "Burada bir şcye takılmıyorsunuz, bir şeye dahil oluyorsunuz. Hem kolektif hcm de özgür olabilıyorsunuz. Hissedilir olan da bu." • http://www.garajistanbul.org/ "3. Evren", içinde büyük çelişkiler taşıyan karakterlerin zıtlıklarla çarpışmalannı ironik bir dille yansıtıyor "3. EVREN" kapılarmı açıyor... Ve Diğer Şeyler Topluluğu geçtiğimiz sezon ilgi gören "3. Evren" adlı tiyatro oyununu, yeni sezonda da sanatscverlerle buluşturuyor. Topluluğun alışılmışın dışında bir sahneleme tekniğiyle sunduğu oyun, ycniden GalataPerform'da. "Ve Diğer Şeyler Topluluğu"; "3. Evren" adlı tiyatro oyununu karşılıkh iki alana yerleştırilen seyircilerin ortasında sergilerken oyunda video aracıhğıyla görüntüleme tekniklerinden de yararlanıyor. Oyıın sırasında kullanılan video, sahnede yer alan özel perdeler aracıhğıyla mekân behrleyici olarak kullanılırken aynı '' zamanda oyuncularla interaktif bir ilişki kuruyor. Ashnda "non-place" olan (hiçbir yerde geçen) oyun; imajlar aracıhğıyla oyun boyunca yeniden yaratıhyor Kültür Bakanlığı'nın desteğiylc sahnelcnen "3. Evren"de; geçtiğimiz sczon olduğu gibi bu sezon da, Bafur Belirdi ve Ayşe Burcu Eren ile birlikte Altm Portakal En tyi Kadın Oyuncu ödülünc salıip Tülin özen rol ahyor. Üç kaıakter, "Üçüncü Evren'in Umııdu" adında farklı bir süpermarkctte karşılaşırlar. Her gün uyku saatinden evvcl uykııyla uyanıkhk arasındaki bir saat 21 dakıka boyunca açık olan bu sürreal markette, "3. Evren"e çıkışlarını sağlayacak olan bir kapıyı aramaktadırlar. Her biri kendi içinde büyük çelişkiler taşıyan bu değışık karakterlcr ürün rafları, indirim kuponları vc gündclik telaşlar arasında, ıınıulmadık zanıanlarda ashnda yani başımızda olan bambaşka bir evrenin varlığının peşindedirler. Burası "3. Evren"dir. Bir zamanlar çarşaflı olan ama şimdilcrdc göbek dansçısı olarak çalışan Aylin, çok zengin ama aşın derecede çevreci Serine vc eski komünist yeni kapitalist Devrim, Türkiye'nin zıtlıklar içinde var olan çclişkili ama bir o kadar da canh yapısını temsil etnıektedirler. Sonuna ulaşmaya çahştıklan bir yarış gıbı ilerleyen kısıtlı zamanlan içinde, ashnda hcr birinc ütopyalarını temsil eden üçüncü evreni bıılmak için uğraşırlar. Yeşim Özsoy Gülan'ın yazdığı ve yönetmenliğini üstlendiğı "3. Evren" adh oyun; her Cumartesi saat 15.30 ve 20.30'da GalataPerfonn'da izlenebilir. "Ve Diğer Şeyler Topluluğu" 2001 yılında oyun yazarı, yönetmen ve oyuncu Yeşim Özsoy Gülan tarafından kurulmuş olan ve sahnede yeni metın, sahne teknolojilcn ve disiplinler arasıhk konulanna odaklanan bir tiyatro topluluğu. 2001'den beri, Gülan'ın yazıp yönettiğı "Oyun Alaturka", "Sene 2084", "Ev-Kakofonik bir Oyun", "Aksak lstanbul Hikâyelerı", "Playback", "Son Dünya", "Noteı" adh oyunlar, yurtiçi ve yurtdışında pck çok mekânda, topluluk tarafından sahııelendi. Topluluğun bugüne kadar aldığı ödüller arasında 2005 vc 2007 Lıons Halk Jürisi Yenilikçi Tiyatro Ödülü ("Aksak tstanbul Hikâycleri" ve "Son Dünya" adlı oyunlarla) ve Afıfe Tiyatro Ödülleri 2006 Cevat Fehmi Başkut En tyi Yerli Oyun Yazan ("Aksak lstanbul Hikâyeleri" adh oyun ile) sayılabilir. • DUNYALI YAZILAR Bir soru ZULAL KALKANDELEN ki gün sonra 10 Kasım. Atatürk'ün ölümünün 71. yılı... Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı olarak, elbette ben de bu ülkenin kurucu liderine minnet duygularıyla doluyum. Ama bu yıl içim biraz daha buruk... Çünkü ülkenin durumu beni endişelendiriyor. Kendi geleceğim adına da, bu topraklarda yaşayan bütün kadınlar adına da, halk adına da... Fazla karamsar olmamaya çalışıyorum; ama son sekiz yıldır bu ülkede yaşananların bizi getirdiği nokta belli... Ne yazık ki, Türkiye'de laik demokratik rejimin yaşamsal sorunlarla boğuştuğu günler yaşıyoruz... Neler oluyor? Laiklik tartışmaya açılıyor; "pasif laiklik" adı altında bu kavramın içi boşaltılmaya çalışılıyor... Yüksek siyaset, dincilik ve bölücülük sorunlarıyla uğraşırken, halk yoksulluk ve işsizlikle pençeleşiyor... Avrupa Birliği projesi gerilerken, Başbakan, Iran'da Islami bir marka ve model haline geliyor... Amerika'yı mesken tutan cemaat lideri, uzaktan kumanda aletiyle, medyayı, yargıyı, eğitimi biçimlendiriyor... Yargının tarafsızlığı iyice tartışmalı hale gelirken, muhalif yazarlar, gazeteciler, bilim adamları aylarca hapiste tutuluyor... Küreselleşmenin yönlendirdiği dünya siyasetindeki yeri Amerika'nın Ortadoğu'daki kolu olarak belirlenen iktidar, emperyalizmin taleplerini yerine getirmek için seferber olurken, ülkenin komşuluk ilişkileri zedeleniyor... YÖK güdümündeki üniversitelerde bilimsel özerklik yok olurken, dinci kadrolaşma tırmanıyor... * Kendisinden farklı olana tahammül "^edemeyen insanların tek sesli ülkesi olma yolunda hızla ilerliyor Türkiye... Toplum muhafazakârlaşıyor; kadınlar, gençler, eşcinseller ve farklı inançta olanlar için çember giderek daralıyor... Ve bütün bunlar olurken, adaletsizliğe karşı derin bir sessizlik hüküm sürüyor... En korkutucu olanı da bu... Göz göre göre birileri, hukuk ilkelerini eğip bükerek sevmediklerini cezalandırıyor ya da eski hesapların rövanşını alıyor... Bir kısım medya, gazetecilik etiğini ayaklar altına alıp linç kampanyaları sürdürüyor. Birisi işine geldiği için bir haberi ön plana çıkarırken, diğeri görmezden geliyor. Köşelerde süren savaşlar, halkı gazetelerden soğutuyor. Medya artık, gerçeğin aktarıldığı bir araç olmaktan çıkıp, saptırılmış bilgilerin üretildiği platforma dönüşüyor... Böyle bir ortamda çevremdeki gençlere bakıyorum, tepkilerini ölçmeye çalışıyorum. Bütün bu olanları dert edinen fazla değil... Çoğu hâlâ bir şekilde bu ülkeden ayrılıp, kendine başka diyarlarda gelecek kurma sevdasında... Eğitimsizlik ve ekonomik bağımlılık kadınları büyük ölçüde sihdirmiş. Her dört kadından birisi koca dayağını haklı buluyor! Eğitimli ve aklı başında olanlar ise, erkek egemen kültürün baskısı altında var olma mücadelesi veriyor... Bu tespitleri üzüntüyle yazıyorum... 71 yılda geleceğimiz yer bu muydu? Düz bir teknokrat mantığıyla, "Türkiye, dünyada en büyük 17. ekonomi. Şu kadar yol, bu kadar baraj yapıldı, hastaneler, okullar vs. açıldı" diyebilirsiniz. Ya eğitimde, sosyal paylaşımda, birlikte yaşama kültüründe, toplumsal katılımda, adalette nereye geldik? Ben bu noktada özellikle şu soruya yanıt arıyorum: Atatürk, 1919'da iktidar yargı ilişkilerini açıklarken, "Her halde dünyada bir hak vardır. Ve o hak kuvvetin üstündedir" demişti. Bu ilke, 2009 Türkiyesi'nde geçerli mıdir? Buna inanarak "Evet" yanıtı verebiliyor musunuz? Bugün Atatürk'ü şükranla anarken vatandaşlara bunu soruyorum. Çünkü bir toplumun çağdaş uygarlık seviyesi, maddi gelişmenin yani sıra ve hatta ondan önce, buna verilecek yanıtla belirlenir... • www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear