Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Osmanlõ dönemine öykünen ‘söz-
de aydõnlar’õmõz; bakalõm, bunda
haklõlar mõ?..
O
smanlõ Devleti, 19.
yüzyõlda sonun baş-
langõcõndadõr, yani çö-
küş dönemini yaşa-
maktadõr. “Büyük
Güçler” olarak isimlendirilen Rus-
ya, Avusturya, İngiltere ve Fransa,
Osmanlõ’ya 19. yüzyõlõn ikinci ya-
rõsõnda artõk “Hasta Adam” gözüyle
bakmakta; bu “hasta”yõ tedavi et-
mek yerine, onu, uzuvlarõnõ parça-
layarak ortadan kaldõrmayõ amaç-
lamaktadõr.
Rusya’nõn gözü İstanbul’da ve
Boğazlar’dadõr. Rus Çarõ Deli Pet-
ro zamanõndan beri Rusya’nõn baş-
lõca hedefi, İstanbul ile Boğazlar’õ
ele geçirerek, Akdeniz’e inebilmek
olmuştur.
Rusya’nõn en büyük rakibi konu-
munda olan ise, İngiltere’dir. İngil-
tere, egemenliği altõndaki Hindis-
tan’a giden ticaret yolunu tehlikeye
düşürmemek amacõyla, bu yolun,
güçlü bir Rus Çarlõğõ yerine, güçsüz
ve kendi denetimi altõndaki Os-
manlõ Devleti’nin elinde kalmasõnõ
yeğlemektedir.
Fransa, Osmanlõ Devleti’nin ege-
menliği altõnda bulunan Katolik
halklarõn koruyucusu rolünü be-
nimsemekte ve Osmanlõ’dan sağla-
mõş olduğu kapitülasyonlarla, bu
devleti ekonomik açõdan sõkõ sõkõya
kendine bağlamak istemektedir.
Batılı devletler
Osmanlõ padişahlarõ, 18. yüzyõlõn
sonlarõnda, artõk Osmanlõ Devle-
ti’nin kendi ayaklarõ üzerinde du-
ramayacağõnõn ayõrdõna vararak, ilk
kez Batõ’ya kapõlarõnõ açmõşlar ve
yabancõ devletlerle “sürekli dip-
lomasi” uygulamasõnõ başlatmõş-
lardõ. Öte yandan, Osmanlõ Devle-
ti, Büyük Güçlere yönelik olarak
denge politikasõnõ uygulamaya baş-
lamõş ve dönemin koşullarõna koşut
olarak, ancak sõrtõnõ güçlü bir dev-
lete dayamak suretiyle, varlõğõnõ
sürdürebilmeyi başarmõştõ.
Bu gelişmeyle birlikte, Batõlõ Bü-
yük Güçler, bundan böyle Osman-
lõ Devleti’ni kendi denetimleri altõ-
na almak yoluyla, bu devletin var-
lõğõnõ sürdürmesine izin vermiş;
Osmanlõ Devleti de, dõş politikaya
ilişkin kararlarõnõ, kendi özgür ira-
desi sonucunda değil, Batõlõ Güçle-
rin buyruklarõ doğrultusunda ala-
bilmişti. 19. yüzyõlõn ortalarõndan iti-
baren Osmanlõ padişahlarõnõn, İn-
giltere’ye danõşmadan hiçbir savaş
ya da barõş kararõ alamadõklarõ ga-
yet iyi bilinmektedir.
Tanzimat (1839) ve Islahat (1856)
fermanlarõnõn, büyük ölçüde Batõlõ
devletlerin diretmeleri ve baskõlarõ
sonucunda Osmanlõ padişahlarõ ta-
rafõndan çõkartõlmõş olduklarõ bir ger-
çektir.
Ayrõca, padişahlarõn söz vermiş ol-
duklarõ reformlarõn uygulanmasõnõ
denetlemek istediklerini ileri sü-
renler de, yine aynõ Batõlõ devletler
değil midir?..
Osmanlõ Devleti, 19. yüzyõlõn
başlarõndan itibaren, kendi ege-
menliği altõnda bulundurduğu Bal-
kan topraklarõnõ teker teker yitirmiş;
Balkan halklarõndan olan Yunanlõ-
lar, Sõrplar, Karadağlõlar, Romenler,
Bosna-Hersekliler, Arnavutlar ve
Bulgarlar, Osmanlõ’dan önce özerk-
liklerini, daha sonra da tam bağõm-
sõzlõklarõnõ sağlayarak, kendi ulus-
devletlerini kurmuşlardõ. Bu, önüne
geçilemeyecek olan bir gelişmeydi,
çünkü 1789 Fransõz Devrimi’nin öne
çõkarttõğõ “ulusçuluk” ilkesi, ba-
ğõmlõ halklarõn, kendilerini impara-
torluklarõn egemenliklerinden kur-
tarmalarõna ve ulusal devletlerini
kurmalarõna yolu açmõştõ.
İçlerine sindiremediler
Kendilerini “Yeni Osmanlılar”
diye nitelendirenler, acaba Os-
manlõ’nõn 19. yüzyõlõn özellikle
ikinci yarõsõnda düşmüş olduğu bu
acõklõ durumun, yeniden sahneye
konmasõna mõ özenmektedir?..
Batõlõ devletler, her zaman için
kendilerinden küçük gördükleri
Müslüman Türk’ün, Mustafa Ke-
mal Atatürk gibi mucizevi bir li-
derin önderliğinde, Osmanlõ’nõn
küllerinden yeniden doğuşunu hiç-
bir zaman içlerine tam anlamõyla
sindirememiştir.
Onlar, Atatürk’ün onlara baş-
kaldõrõşõnõ ve savaş alanõnda ka-
zandõklarõnõ, aynen diplomasi ma-
sasõnda da kendilerine kabul etti-
rebilmesini hiç hazmedememişler-
dir. Batõlõlar, Atatürk döneminden
sonra Türk’ü, aynen Osmanlõ’ya
yapmõş olduklarõ gibi, yeniden hi-
zaya getirebilmeyi hiç akõllarõndan
çõkarmamõşlardõr.
AKP hükümeti, Batılıların bu
tuzağına düşmemeye özen gös-
termelidir. Başka devletlerin is-
teklerine boyun eğerek ve onlarõn
hiçbir sözünden çõkmayarak, ba-
ğõmsõz bir devlet yönetilemez. O za-
man Osmanlõ’nõn son dönemini
aynen yaşamak zorunda kalõrõz.
Hiçbir Cumhuriyet Hüküme-
ti’nin, Türk ulusunu böyle bir du-
rumla karşõ karşõya bõraktõrmaya
hakkõ ve haddi yoktur.
Aydınlarımız, acaba “Yeni Os-
manlıcılık” yerine niçin “Ata-
türkçülük”ü benimsemekten ka-
çınmaktadır?.. “Yeni Osmanlı-
cılık”; boyun eğmek, sindirilmek,
yenilgiye uğratõlmak, küçük düşü-
rülmek, hor görülmek, diğer dev-
letler nezdinde itibarõnõ yitirmek de-
mektir.
Oysa, “Atatürkçülük”; başõ dik
olmak, yenilmemek, başka dev-
letlerle eşit statüde bulunmak, ulus-
lararasõ toplulukta itibar sahibi ol-
mak ve onurlu olmak demektir.
Sizler, bu iki düşünce sistemin-
den hangisini benimserdiniz?..
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2009 CUMARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Yazarımız yıllık izninin
bir bölümünü kullandığı
için yazılarına bir süre
ara vermiştir.
PENCERE
Vatandaş!..
Arkadaşlarla birlikte şairin Kadıköy’deki
evindeyiz, Dağlarca karşımızda Buda heykeli
gibi oturuyor, biz çaylarımızı yudumluyoruz...
Dedim ki:
- Belki saçta, başta, kaşta, gözde zamanla
değişiklik var; ama, bilincinizde yok!.. Şiir
devam ediyor sizde!.. Şiirin sürmesi bilinci de
sürdürüyor...
Dağlarca neredeyse sözümü keserek
yanıtladı:
“- Bilinç bıçak ya da keman gibidir, ne kadar
kullanırsanız o kadar bilinçtir.”
Özlemiştik şairi, görmeye gelmiştik; ama,
Cumhuriyet’e yazmaya başlamasını da
istiyorduk...
Şairin ulusal bayramlarda gazeteye şiir
yollama göreneği sürüyordu, süreyi haftada
bire dönüştürsek nasıl olurdu?..
Dağlarca için evrende her şey şiirdir...
Türk Lirası’nın ve Amerikan Doları’nın üzerine
ekonomi sayfalarında uzmanların bitmez
tükenmez yazılarını okursunuz, oysa her şey o
denli açık seçiktir ki!.. İşte Fazıl Hüsnü’nün
“Para” adlı şiirinden iki dörtlük:
“Değerim düştü demektir
Paranın düştü değeri.
Yine bölüştü demektir
Açla çıplak geceleri.
Sararmadı, kurudu yaz
Geldi beterin beteri.
Nere gider anlaşılmaz
Ata ters vurmuş eyeri.”
“Ağa” başlıklı şiir:
“Suyun kuşu varsa
Kuşun göğü var.
Kuşun göğü varsa
Göğün gecesi var.
Göğün gecesi varsa
Gecenin yıldızı var.
Gecenin yıldızı varsa
Yıldızın çobanı var.
Yıldızın çobanı varsa
Çobanın ağası var.”
Fazıl Hüsnü Türk dilinin şairidir, evrensel
ozanıdır, yeryüzü yurttaşıdır, insanlığın
vatandaşıdır, sınır tanımayan sanatsallığın
pasaportunu yüreğinde taşıyan Dağlarca,
Atatürk devriminin bize armağanıdır...
Şiirleriyle birinci sayfamıza buyur etmek
istedik onu...
Kırmadı bizi...
Tüm alçakgönüllülüğüyle ‘evet’ derken
Cumhuriyet için güzel sözler söyledi...
Fazıl Hüsnü’nün evinden ayrıldık,
arkadaşlarla birlikte yürürken binbir düşünce
geçiyor kafamdan...
İçim rahat değil..
Hepiniz gibi kaygılıyım..
Karamsarlık kuşu yüreğimde kanat çırpıyor..
Ama kendi kendime diyorum ki:
Bir ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’ ardından bir
‘Aydınlanma Devrimi’ni gerçekleştirmiş Türkiye,
varoluşunu uygarlık boyutlarında koruyabilecek
birikimlere sahiptir..
Neden?..
Çünkü Dağlarca gibi bir şair yetiştirmiştir...
Öyle zaman gelir ki bir toplumun bir şaire
kaçınılmaz gereksinmesi olur...
Fazıl Hüsnü Dağlarca’yla Cumhuriyet’te sık
sık buluşmayı yaşamın umuduna, güzelliğine,
güvenliğine eşanlamlı sayacağımıza
inanıyorum...
Şairin “Vatandaş” adlı şiiri:
“Sabah vakitler ağarmadan,
Açmadan dağlar yeryüzünü;
Hanginiz uyanır,
Uyanırım.
Tarlalarda rüzgâr, çarşılarda ses,
Bir yeniliği var yaşamanın;
Hanginiz acıkır,
Acıkırım.
Ne kadar çirkin olursa olsun ayırdedilmez
Fark edilir üşüyen sıcaklığı;
Hanginiz sever,
Severim.”
(19 Mart 2006 tarihli yazısı)
‘Yeni Osmanlõcõlõk’ Gerçeklerle Bağdaşabilir mi?..
Doç. Dr. Hüner TUNCER
Aydõnlarõmõz, acaba “Yeni Osmanlõcõlõk” yerine niçin “Atatürkçülük”ü benimsemekten
kaçõnmaktadõr?.. “Yeni Osmanlõcõlõk”; boyun eğmek, sindirilmek, yenilgiye uğratõlmak,
küçük düşürülmek, hor görülmek, diğer devletler nezdinde itibarõnõ yitirmek demektir.
S
on günlerde “yalnız ve güzel ül-
kemizde” emperyalizmin yüz-
yõllardõr bitmeyen oyunlarõnõ ta-
rihe not düşer gibi bir kez daha yaşa-
maktayõz. Büyük Ortadoğu eşbaşkanlarõ
bir gün Ermeni açõlõmõ, diğer bir gün
Kõbrõs açõlõmõ yapmaktadõr; kim bilir bel-
ki de yarõn Ege açõlõmõ adõ altõnda taviz
politikalarõyla Yunanlõlardan özür di-
leyeceğiz. Öyle ya, bundan 90 yõl önce
sömürgecilerin tetikçiliğine soyunan
Yunanlõlarõ da Anadolu’nun temiz in-
sanlarõ topraklarõmõzdan; sizin ne işiniz
var benim çileli coğrafyamda, diyerek
dişiyle tõrnağõyla savaşarak atmõştõ. Er-
menilerden özür diliyoruz ya, Yunan-
lõlardan da bunun için özür dileriz(!). Bu
ülkenin çileli ama soylu insanlarõ, dõş
güçlerin desteği olmadan bir devlete kar-
şõ 25 yõl ayakta kalmasõ mümkün ol-
mayan bir terör örgütüyle yaptõğõ savaşta
yoksul ama yiğit, kõnalõ kuzularõnõ şe-
hit veriyor. Bunlardan kimse özür dile-
miyor. Diyasporanõn desteğiyle şehit edi-
len diplomatlarõn ailelerinden de kim-
se özür dilemiyor. Bütün bunlarõ yaşa-
dõğõmõz günlerde, kökleri emperyalist-
lere, onlarõn silah, para ve siyaset des-
teğiyle ayakta kalan PKK’ye, onun İm-
ralõ’daki bebek katili terörist başõna
adam değeri verildiğini görmek, tüm
yurtseverleri ve Anadolu’nun temiz in-
sanlarõnõ son derece üzmekte, hatta ya-
ralamaktadõr.
Bazõ gazetelerin ve yazarcõklarõnõn
yazdõklarõ gibi, ülkemizde gerçekte bir
Kürt sorunu yoktur, bu yapay bir so-
runculuk oyunudur. Sorun, kökleri dõ-
şarõda olan terör sorunudur.
Askere, davul zurnayla
vatan borcu bellendiğin-
den ödemesi için gönder-
diğimiz gencecik çocukla-
rõmõzõn, yaşamõnõ sürdüre-
cek ekmek parasõnõ kazan-
mak için oralara giden öğ-
retmenlerimizin, doktor,
hemşire, polis vb. evladõ-
mõzõn katilleri bilindiği hal-
de adeta görmezden gelin-
mekte, dõş kaynaklõ terör so-
runu çarpõtõlarak, Kürt so-
runu/açõlõmõ savlarõyla in-
sanlarõn gözleri boyan-
maktadõr.
Bu ülkede Kürt kardeş-
lerimiz, doktor, milletveki-
li, başbakan, cumhurbaş-
kanõ, öğretim üyesi olmadõ
mõ; velhasõl Türk, Arna-
vut, Çerkez, Laz... milliye-
tinden olan insanlarõn ge-
lebildiği aşamalarõn hepsi-
ne gelemediler mi? Elbette
geldiler. Burada sorun, Kürt
olmaktan öteyedir. Örneğin;
uluslararasõ petrol şirketi
Shell’in genel müdürlüğü-
nü yapmõş olan Antony
Hage; Anadolu’nun çok
zengin petrol yataklarõna
sahip olduğunu açõklarken
şunlarõ söylüyor: “Bildi-
ğim kadarıyla bütün
Amerikan petrol firma-
ları, uzaydan çekilmiş fo-
toğraflarda gördükleri
Türkiye’nin bir petrol ok-
yanusunun üzerine otur-
duğuna emindir.”
Irak’ta da petrol vardõ,
demokrasi getirme yala-
nõyla insanlar Kürt, Şii,
Sünni diye ayrõlmadõ mõ,
birbirlerine kõrdõrõlmadõ mõ,
bir buçuk-iki milyon dola-
yõnda insan ölmedi mi, ora-
yõ işgal edenler şimdi çeki-
liyor; ama petrol kuyularõ
kendilerinin oldu.
Aynõ acõ deneyimleri ya-
şamak zorunda değiliz. Pe-
ki ne yapmalõyõz? Bir kere
şunu çok iyi bilmeliyiz ki
uzun yõllar birlikte yaşadõ-
ğõmõz bu coğrafyada õrkõ-
mõz, milliyetimiz, mezhe-
bimiz veya inançlarõmõz ne
olursa olsun bizler aynõ ka-
deri paylaşmõş ve etle tõrnak
olmuşuz; bu coğrafya sõra-
dan bir yer değildir ve onun
için de buraya ilişkin pro-
jeler bitmez. Ancak bizi
yine birbirimize güvenmek
ve geleceğimizin bu top-
raklarda olduğu bilinciyle
yaralarõmõzõ kendimizin sa-
rõp sarmalamasõ düze çõka-
rõr. Elin adamõ babasõnõn
hayrõna kimseye bir bardak
su bile vermezken, neden
bizim sõkõntõlarõmõzõ çözsün
ki? Zaten sõkõntõlarõ (terör)
başõmõza musallat edenler
onlar değil mi? Bu coğraf-
yada birlikte olmaktan baş-
ka çõkõş yolumuz yoktur.
Bunun iyice bilinmesinde
yarar var...
Yrd. Doç. Dr. Necmi AKYALÇIN Çanakkale ADD Başkanõ
Açõlõmlar...