24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 23 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK AR-GE ve Düşünce Ortamı T.C. BAKIRKÖY 13. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA ŞARTNAMESİ VE TUTANAĞI Dosya No: 2008/1990 Tal. 1-Alacaklõnõn adõ ve soyadõ: Yapõ Kredi Bankasõ A.Ş. Vekili Av. Feza YALÇIN 2-Borçlunun adõ ve soyadõ: SULTAN TOKER 3-Artõrmanõn yapõlacağõ yer, gün saat: Bakõrköy 13. İcra Müdürlüğü’nde 1.Satõşõ 11/01/2010 günü; 15.30 - 15.40 saatleri arasõnda 2.Satõşõ 21/01/2010 günü; 15.30 - 15.40 saatleri arasõnda 4-Şartnamenin açõk bulundurulduğu ilk gün: İlan Tarihinden itibaren. 5-Taşõmazõn tapu kaydõ, büyüklüğü ve özellikleri: İstanbul İli, Bağcõlar İlçesi, Mahmutbey Köyü mevkiinde kain; 2080 parselde kayõtlõ 13.394,00 m2 miktarlõ taşõnmazda 18/13394 arsa paylõ E Blok İKat 24 bağõmsõz bölüm nolu büro vasõflõ taşõnmaz. İstanbul İli, Bağcõlar İlçesi, Yüzyõl Mahallesi, Oto Center, Oto galerileri ve üst kõsõmda bürolarõn oluşturduğu bir yerdir. Burada blok blok yapõlan binalar oto sektöründe hizmet etmektedir. Sitenin girişi ve çõkõşõ kontrol altõnda olup devamlõ güvenlik hizmetleri mevcuttur. Satõşa konu taşõnmazõn bulunduğu blok 6 kattan teşekkül etmiş olup alt katlar oto ga- lerileri ve oto satõş mağazalarõ işgal etmektedir. Binanõn dõş girişi yandan olup dõş kapõsõ demir, giriş sahanlõğõ, kat sahanlõklarõ ve koridor paledyen merdiven basamaklarõ mermer kaplõdõr. Bina asansörlüdür. Satõşa konu taşõnmazõn dõş kapõsõ ahşap, pencereler PVC ve õsõcam, yerler halõ döşelidir. Merkezi sistem kaloriferli olan büronun duvarlarõ saten boya- dõr. Yaklaşõk olarak 18.00 m2’lik bir alanõ kaplamaktadõr. Elektrik tesisatõ ve kalorifer tesisatõ mevcut olup ayrõca site yönetiminin ve Belediyenin her türlü hizmetlerinden yarar- lanmaktadõr. 6-Tapu sicilindeki diğer malumat: Tapu kaydõndaki gibidir. 7-Gayrimenkul üzerindeki mükellefiyetler: Taşõnmazõn tapu kaydõnda mükellefiyet bulunmamaktadõr. Tapu Sicil Müdürlüğünün bildirdiği ipotek mevcuttur. 8-Takdir olunan kõymet: Taşõnmazõn bulunduğu semt ve mevkii, imar durumu, yüzölçümü, ana artere olan mesafesi, inşaatõnda kullanõlan malzeme ve işçilik kalitesi, belediye ve altyapõ hizmetlerinden yararlanma durumu, inşaat maliyetleri ve getirebileceği kira geliri, deprem sonrasõ emlak alõm ve satõm koşullarõ, değerine tesir edecek olumlu ve olumsuz tüm etkenler ile günün iktisadi koşullarõ alõnarak; 15.000.-TL. (on beş bin Türk Lirasõ) değer biçilmiştir. 9-Artõrmaya iştirak için alõnan teminatõn nev-i ve miktarõ: Tahmin edilen kõymetin %20’si nisbetinde nakit pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz te- minat mektubu. 10-Gayrimenkul Belediye hudutlarõ içerisinde ise son imar durumu: İstanbul İli. Bağcõlar Belediye Başkanlõğõ Yapõ Kontrol Müdürlüğü’nün 15/05/2008 tarih ve 3495/2060 sayõ- lõ yazõsõnda; Bağcõlar İlçesi, Yüzyõl Mahallesi 10 pafta, 2080 parsel sayõlõ taşõnmazõn 20.06.1990 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli Mahmutbey İmar planõnda KAKS:1.00 yapõlanma şart- larõna haiz olup sanayi depolama alanõnda kaldõğõ bildirilmiştir. 11-Başkaca lüzumlu açõklama: 2008/1990 Tal. sayõlõ dosyadadõr. A-Artõrmaya iştirak edenlerin gayrimenkulun yukarõda yazõlõ muhammen kõymetinin yüzde %20’si olan 3.000.-TL. (üç bin Türk Lirasõ) tutarõnda pey akçesi veya milli bir banka- nõn teminat mektubunu tevdi etmeleri lazõmdõr. Bu gayrimenkul üzerinde hakkõ olan alacaklõ ve ilgiliden artõrmaya iştiraki halinde alacağõ mezkur nispet raddesinde ise ayrõca pey akçesi ve teminat aranmaz. B-Gayri menkul üzerindeki xxxxx ile birlikte satõlacak borçlunun mezkur gayrimenkul ile temin edilmiş şahsi. xxxx borcu alõcõya intikal eyleyecektir. İpotek ve ipotekli borç se- nediyle temin edilmiş olup bu suretle müşteriye devrolunan borçtan asõl borçlunun kurtulmasõ alacaklarõnõ müracaat hakkõnõn mahfuz olduğunu ihaleden itibaren bir sene içinde ken- disine bildirmiş olmasõna bağlõdõr (Kanunu Medeni Madde: 803). Gayrimenkul üzerindeki rehinle temin edilmiş muaccel borçlar müşteriye devredilmeyerek satõş bedelinden terci- han ödenecektir. C-Tayin edilen zamanda gayrimenkul, üç defa bağrõldõktan sonra muhammen değerinin %60’õ olan 9.000.-TL. (dokuz bin Türk Lirasõ) sõnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacakla- rõ mecmuunu (*) ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla en çok artõrana ihale edilir. Bedel bu miktarõ bulmazsa en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak üzere on gün daha temdit olu- narak onuncu günü aynõ saatte yapõlacak artõrmada gayrimenkulun takdir edilen kõymetinin %40’õ olan 6.000.-TL. (altõ bin Türk Lirasõ)’sini ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacaklarõ mecmuunu (*) ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla en yüksek bedel (*) (satõş isteyenin alacağõ rüçhanõ olan alacaklõnõn meşkur gayrimenkul ile temin edilmiş alacaklarõ mecmuu xxxxxxxxxxxx.-TL.’sõ ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla ihale edilir. Böyle bir bedel elde edilemez ise ihale yapõlamaz ve alõcõ taahhütlerinden kurtulur) ile ihale edilir. D- Artõrma için teklif muayyen para olmalõdõr, şart ve kayõt kabul olunmaz. Teklifler yazõ ile veya şifahen olur. Yazõ ile yazõlan teklif artõrmadan en az bir gün evvel yapõlõr. Bu teklif artõrma günü artõrmaya başlamazdan evvel hazõr olanlara söylenebilir. Alõcõ istediğinde satõş bedelini yatõrmasõ için 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Alõcõ artõrma bedeli haricinde olarak ferağ harcõnõ vermeye mecburdur. Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla; ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile satõş bedelini derhal veya İ.İ.K. 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõrlar. Katma Değer Vergisi, İhale bedeli üzerinden damga resmi, tapu alõm harcõ ve tahliye masraflarõ alõcõya ait olup, birikmiş vergiler, tapu satõm harcõ ve tellaliye satõş bedelinden ödenir. E- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ yatõrmazsa ihale kararõ fesih olunarak kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kimse arz etmiş olduğu be- delin ve İİK. 129. maddenin aradõğõ şartlara uygun bulunmasõ şartõyla almağa razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunamazsa hemen yedi gün müddetle İİK. 133. md. göre ihaleye çõ- karõlõr. Bu artõrmada da, teklifin İİK. 129’uncu maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz satõşõ yapõlõr. İki ihale arasõndaki fark ve geçen günler için temerrüt faizi ayrõca hük- me hacet kalmaksõzõn alõcõda tahsil olunur. (X) 10/11/2009 (*) Satõş isteyene rüçhanõ olan böyle alacaklõ mevcut değilse parantez içindeki kõsõm çizilir. (X) (İc.İf.K. 124-125) (Basõn: 67002) Küreselleşmenin oluşumunda birincil etkenin bilimde ilerleme ve teknolojik yenilik alanındaki gelişmeler olduğu biliniyor. Bilim ve teknolojide gelişmenin ve ilerlemenin altyapısı, önce özgür düşünce ortamı sonra da AR- GE -araştırma ve geliştirmedir. AR-GE’ye ayrılan paranın ulusal gelir içindeki payı bir ülkenin bilim ve teknoloji alanındaki durumunun en önemli göstergesidir. Araştırmaların kanıtladığı gibi bir ülkenin ulusal gelirinin en az yüzde birinin AR-GE’ye ayrılması, diğer etkenler bir tarafa, birikimli bir bilimsel gelişme için eşiktir; önkoşuldur. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2008’in AR-GE verilerini 12 Kasım’da yayımladı. Buna göre, geçen yıl AR-GE’ye ayrılan para, toplam yurtiçi katkılı üretimin -GSYİH yüzde 0 7.3 ya da binde 7.3’ü kadardır. Ülke 2008’de yıllık, üstelik “brüt” ulusal gelirinin her bin lirasının yalnızca 7.3 lirasını araştırma ve geliştirmeye ayırmıştır. Bu sayılar tek başına bir şey anlatmaz. Anlamlı olmaları, önceki yıllar ve uluslararası karşılaştırmalarına bağlıdır. Önceki yılların verileriyle karşılaştırmada çok büyük bir kısıt var. TÜİK, 2007-2008 yıllarında gerek nüfus gerekse ulusal gelir verilerini çok köklü bir biçimde değiştirdiğinden 2008 AR-GE verileri, 2007 dışında, önceki yılların verileriyle karşılaştırılamıyor. Yalnız ve ancak 2007’nin verileriyle karşılaştırılabiliyor. Buna göre, 2007’de AR-GE’ye ayrılan para ulusal gelirin binde 7.1’i kadardır. Toplam AR-GE harcaması/ulusal gelir oranı, Türkiye’nin bilimsel gelişmenin giriş eşiğini aşamadığını kanıtlıyor; ulusal gelirin yüzde birinin çok altında kalıyor. Bu oran İsveç’te yüzde 3.73, Kore’de 3.23, Almanya’da 2.53, İspanya’da 1.20, AB ortalaması da 1.88’dir. Çok daha olumsuz bir durum kişi başına AR-GE harcamalarında yaşanıyor. OECD 2008 verileriyle Türkiye AR-GE’ye kişi başına yıllık harcaması 100 doların altındadır; bu tutar İsveç’te 1301, Kore’de 743, İspanya’da 354, AB ortalaması olarak da 492 dolardır. Veriler yoruma yer bırakmayacak kadar açıktır. Türkiye, AR-GE alanında yerinde sayıyor. Diğer ülkeler ilerlediğinden yerinde saymak giderek geri kalmak anlamına geliyor. Gerçekte toplum, bilimsel üretim konusunda AR- GE geri kalmışlığından daha çarpıcı yanlışlar yaşıyor. Hükümet, genel bir tutum olarak bilimsel verileri hiçe sayıyor. Son günlerde şu üç önemli konuda yaşananlar bunu kanıtlıyor: dış ticaret, domuz gribi ve GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar). Hükümetin bu konulara yaklaşımı, bundan doğan yanlış ve kayıplar, yalnızca sayısal AR-GE yetersizliğiyle açıklanamaz. Bunlar ve benzerleri, hükümetin bilime aldırış etmeyen tutumunun doğrudan sonuçlarıdır. Özellikle bilgi çağında bilime aldırış etmemek birikimli yıkım anlamına gelir. Bütün bu bilimsel olumsuzluklar çok sağlıksız bir gidişe yol açıyor. Korkutucu bir telefon dinletme sürecinin ağır darbesi altında yaşayan Türkiye’nin özgür düşünce ortamı da hızla daralıyor. En sıradan bilgileri edinme, bunları soğukkanlı ve nesnel ölçülerle değerlendirme ve bilgiye dayalı iş görme anlayışından giderek artan bir hızla uzaklaşılıyor. Hakaret ve kavga etmeden karşılıklı konuşma ve tartışma olanağı artık bulunmuyor. Bunlar olmayınca, eleştiri ve özeleştiri gibi, her türlü bilimsel gelişmenin temeli olan değerlerden eser kalmıyor; yanlışa yanlış denilemeyen bir ortam yaratılıyor. Bir taraftan çoğu kez dayanaksız suçlamalar yapılabilirken diğer taraftan da dokunmayın, vurmayın yaklaşımıyla, bir anlamda eleştiri yasağı yaşanıyor. Kısaca AKP iktidarında ülke yalnızca AR-GE’de yerinde saymakla kalmıyor; özgür düşünce ortamı da devamlı daraltılıyor; toplum, adım adım bir hoşgörüsüzlük düzlemine giriyor. Özgür ve eleştirel düşünceden uzaklaşma, hızla yaygınlaşıyor. Bu olgu, toplumsal gelecek açısından AR-GE yetersizliğinden de daha büyük olumsuzluklara gebedir. Maya takvimine göre 2012 yılında uygarlığı yok olma noktasına getirecek bir felaketi anlatan 2012 filmi, dünya çapında 105 film piyasasında vizyona girdiği hafta gişe rekorlarını kırarak birinci sıraya çıktı. Film 157 dakika boyunca yanardağ, deprem, tsunami, uzaydan gelen tehlike, su, batan gemi gibi tüm bildik felaket senaryolarını başarıyla sergileyerek izleyiciye insanın doğa karşısındaki önemsizliğinin, çaresizliğinin ayırdına varmakla ilişkili estetik duygularını harekete geçirebiliyor. Ancak 2012’yi; tarihinin sonuna gelmiş bir (kapitalist) uygarlığın, sermayenin yoğunlaşma, merkezileşme sürecinde iyice daralmış oligarşik egemen sınıfının, nasıl aşacağını bilemediği, ekonomik, ekolojik, enerji, gıda, hatta jeopolitik krizler karşısında, insanlığa bu krizlerinin biteviye tekrarlanan kötü sonsuzundan başka bir gelecek öneremediği noktada, ulaştığı nihilist momentteki ideolojisinin, arzularının bir semptomu olarak da okumak olanaklı. Böyle bir okuma bize dünyayı, kendisiyle en yakın hizmetçileri dışındaki herkesten (emekçi sınıflardan) temizleyecek yeni başlangıçlar arzulayan bir egemen sınıfla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Janrın canlanması ve evrimi Soğuk savaş döneminde giderek gerileyen felaket filmleri janrı, 1990’ların son çeyreğinde, küreselleşmenin krizinin belirginleşmeye başladığı dönemde, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle, yeniden canlanmaya başladı. Janrın, en büyük bütçeli filmlerine bakarsak, 1997’den bu yana, deprem, tsunami, yanardağ, salgın hastalık, küresel ısınmadan, terorizme, uzaydan gelen tehditlere kadar insanlığın geleceğini tehdit eden tehlikeleri konu alan yaklaşık 180 film saptayabiliriz. Neredeyse hepsi Hollywood ürünü olan bu filmler, hegemonik ülkenin egemen kültürünün kendisini ve dünyayı düşünme biçimleri, bu düşüncenin filmlerde yansıdığı haliyle geçirdiği evrim hakkında bize önemli ipuçları sunuyor. Felaket filmleri canlanmaya başladığında, başlangıçta (örneğin, Armageddon, Outbreak) kahraman (her zaman Amerikalı) insanlığa yönelik tehlikeyi çok fazla bir hasara yol açmadan son dakikada önleyebiliyordu. Bazen kahraman kendini insanlık için feda etmek durumunda da kalabiliyordu. İkinci dalga filmlerde, kahraman, Amerikan devletinin önderliğinde dünyayı kurtarıyor ama büyük bir hasar yaşanmasını önleyemiyor (Deep impact, Independance Day). Üçüncü aşamada, kahramanın dünyayı kurtarması söz konusu değil. Bu yüzden yalnızca sevdiklerini kurtarmaya çabalıyor (The Day after, Happening, The Day the Earth Stood Stil), ya da felaketi kabul ediyor (Knowing). 2012 filmi bunlardan, birçok noktada ayrılıyor. Artık kurtuluş dünyanın değil seçkinlerin kurtuluşuna indirgenmiştir. Kurtuluş kahramanların özverisine değil, G8+Çin’den oluşan (G9) grubun oligarşisinin devletlerin işbirliğine bağlıdır. Filmdeki, başarısız yazarın ve Çinli bir işçinin ailesi oligarşinin gemisine gizlice sığınarak kurtulurlar. Diğer kahramanımız, bilim adamı, felaketi halktan saklamakta oligarşiyle işbirliği yaptığı için gemide bir yer bulabilir. Diğer bir deyişle, 2012’de kahramanların insanlığı kurtarması gibi bir durum söz konusu değildir. Aksine, “kahramanların”, (bu bencil, korkak yaratıklara kahraman denebilirse) kurtuluşu egemen sınıfın ortak iradesine bağlıdır. Filmin belki de tek gerçek kahramanı, yaklaşan felaketi ısrarla halka anlatmaya çalışan (filmdeki tek gerçek oyunculuk örneğini sunan Woody Harrelson’un canlandırdığı) hippi radyo programcısıdır. O kurtulmaya çabalamayı değil, ölmeden önce, olayı en yakından izleyerek “güzelliğinin” tadına varmayı seçer. 2012 filminde bilim insanları, felaketin tarihini yaklaşık 2 yıl önceden saptıyorlar. Burada ilginç olan “Mayalar çok önceden biliyordu” efsanesi değil; bu tarihin, yaşanacak felaketin, G9 grubunun liderlerinin üst düzey teknokratları dışında kalan 6-7 milyar insandan büyük bir titizlikle saklanması, halkı uyarmaya çalışan bilim insanlarının soğukkanlılıkla öldürülmesidir. Bu bilginin halktan saklanmasının nedeniyse, panik, kaos korkusudur. Ama, halkı bir plan aracılığıyla kurtarmayı engelleyebilecek bir kaos değil. Bu, egemen sınıfların, servetlerini kaybetmelerine yol açacak bir borsa paniğinin, hazırlık yapmalarını engelleyecek bir siyasi tepkinin korkusudur. Egemen oligarşi kendini kurtarmak için dokuz devletin dışındaki devletlerin egemen sınıflarını, dünya halklarını, herhangi bir tedbir almayı deneme şansından yoksun bırakarak yok olmaya mahkûm etmiştir. Bu sırada dokuz devletin liderleri, en üst düzey bürokratları, Çin’de (ABD’de veya Avrupa’da değil) Tibet’te bir yerde (akla faşist fantezi Şangri-La geliyor) tüm dünyayı sular kapladığında hayatta kalmalarına olanak sağlayacak gemilerin inşasıyla meşguldür. Bu girişim, dünyanın en zengin insanlarına adam başı bir milyar Avro’ya (Dolar, Yen değil) yer satılarak finanse edilmekte, müzeler boşaltılarak insanlığın mirası gemilere taşınmakta, gasp edilmektedir. Oligarşinin, en yakın çevresinin gözü o kadar dönmüştür ki.. son anda, telaşla gemilerin kapaklarını kapatarak, yer sattığı insanları (sınıfın ikinci düzeydeki üyelerini) almadan gitmeye, kontratı bozmaya dahi hazırdır. Bu noktada kahraman “ahlaklı” bilim adamıyla, soğukkanlı üst düzey bürokrat arasında yaşanan tartışmaysa utanç vericidir. Kahraman, “Yeniden başlıyoruz, büyük bir haksızlıkla başlarsak, bunu çocuklarımıza anlatamayız”, diyerek itiraz eder. Utanç verici olan, kahramanın, 6.5 milyar insanı arkada bırakmış olmaktan değil, sayıları yüzlerle ifade edilecek bir multimilyarderler grubundan söz ediyor olmasıdır. Dahası, son anda kapakları açılarak bu insanlar içeri alınmaya başlandığında, yapımcının uyguladığı görsel tekniklerle, müzikle, adeta gözlerimizin dolmasını amaçlamadığını; filmin, bizden, hepimiz yok olurken yaşayacak olan bir avuç parazitin kurtulmasına bakarak bir katarsis yaşamamızı beklediğini görüyoruz. Afrika’nın yeniden kolonizasyonu Bu bağlamda filmin aslında iki sonu olduğu söylenebilir. Bu katarsis ile amaçlanan “birinci son” izleyiciye, 6.5 milyar insanın geride bırakıldığını unutturmayı amaçlıyor. Filmin, ikinci, belki de gerçek sonuysa bu katarsis’i izleyen sinsi senaryoyla ilgili. Filmin sonunda, Amerika, Avrupa ve hatta Asya toprakları, bunların üzerinde yaşayan halkları yok olmuş; kapitalizmin yarattığı dünyanın, yoksulluk, sınıf mücadelesi, nüfus artışı, iklim değişikliği gibi sorunları kendiliğinden çözülmüştür. Afrika yükselmiş, tek yaşanabilecek kara parçası haline gelmiştir. Bugün gerçek dünyada, Afrika kıtasının doğal zenginliklerini, mineral kaynaklarını, kıymetli taşlarını, verimli topraklarını ele geçirmek için rekabet eden G9 ülkelerinin egemen sınıfları, filmin sonunda, bir işbirliği, eşgüdüm içinde, yanlarında gerekli teknolojik kadro, araç gereçle donatılmış gemileriyle bu “bakir kıtaya” doğru yol almaktadırlar. Şimdi, Afrika’yı, yeni bir yerleşimci sömürgecilik (kolonizasyon) beklemektedir. Kapitalist uygarlığın nihilist momentinin bir ürünü olarak “2012”, oligarşinin, insanlığın toptan yok oluşuyla ve sömürgecilikle birlikte gelece bir “yeni başlangıç” fantezisi kurguladığını söylüyor. Bu, filmin belki de gerçeğe en yakın, bu yüzden de en korkutucu yanı. 2012 DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com yakupkepenek06@hotmail.com AKIN BODUR İSKENDERUN - Eski Merkez Bankasõ Başkanõ Gazi Erçel, piya- sa sistemi ile ekonominin iyi olma- sõ için, demokrasi ve demokratik sistemin de çalõşmasõ gerektiğini söyledi. Erçel, “Ekonominin iyi ol- ması, piyasa sisteminin iyi çalışması için, iyi çalışan kurumlara ihtiyaç vardır. Bunlar içerisinde demok- rasi en önemlisidir” dedi. İskenderun Ticaret ve Sanayi Odasõ tarafõndan Belediye Meclis Salonu’nda düzenlenen “Bölge Eko- nomisi ve Kriz” adlõ konferansta konuşan Erçel, demokrasi ile eko- nomi arasõndaki bağlantõlarõ şöyle açõkladõ: “Ekonominin demokra- siyle ne ilişkisi var, demeyin. İki- si arasında önemli ilişki vardır. Ekonominin iyi olması, piyasa sisteminin iyi çalışması için, iyi ça- lışan kurumlara ihtiyaç vardır. Sistemi kuran, denetleyen gibi, de- mokrasi de lazım. Demokrasi de bir kurumdur. Bunlar içerisinde demokrasi en önemlisidir. De- mokrasinin, demokratik sistemde çalışan kurum olması lazım. Bizim demokrasimize bakın; iki-üç par- ti liderinin elinde. Böyle bir de- mokrasi olabilir mi? Demokrasi ne kadar iyi kurumlaşırsa, ne ka- dar iyi çalışırsa, piyasa ve ekono- mi de o kadar iyi çalışır.” 2013’e kadar kayıptayız Büyümenin 7 yõl süreyle 2007’de- ki büyümenin yüzde 10 altõnda ola- cağõnõ vurgulayan Gazi Erçel, “2007’deki milli gelire de ancak 2013 yılında ulaşılacak” diye ko- nuştu. Krizle birlikte işsizliğin arttõ- ğõnõ ve yüzde 14’e çõktõğõnõ, nüfusun yüzde 20’sini oluşturan yoksul ke- simin bu tür krizlerden daha çok et- kilendiğini anõmsatttõ. Çok sayõdaki işadamõnõn da din- lediği konferansta, Türkiye’nin bü- yümesinin düşük olan yüzde 3.5 olacağõnõn hesaplandõğõnõ, bunun da orta vadeli plana uygun bulundu- ğunu ve bunun zor ama gerçek plan olduğuna dikkat çeken Gazi Erçel, 2010’da enflasyonun yüzde 6-7’lerde olacağõnõ, G-7’lerin ‘fai- zi düşük tutun’ kararõ nedeniyle Merkez Bankasõ’nõn faizi arttõr- mayacağõnõ, dolarõn değer kaybedip 1.4 ile 1.5 lira arasõnda olacağõna inandõğõnõ ifade etti. Çok sayõda iş insanõnõn izlediği konferansta demokrasi ile ekonomi arasõndaki bağlantõlarõ ele alan Gazi Erçel, “Bir de bizim demokrasimize bakõn. Böyle demokrasi olabilir mi” dedi. OBAMA İRAN’I VURURSA BÜYÜMEYİ UNUTUN Dünyadaki şartlar olumlu giderse, dolarõn aşağõya ineceğini, çünkü, dõş yatõrõmcõdan Türkiye’ye ilginin fazla olduğunu belirten Gazi Erçel şöyle devam etti: “Bana göre dolar, 1.4 lira ile 1.5 lira arasõnda olur. Ama her zaman risk var. Esas mesele bu riskleri yönetmektir. Ekonomik risklerde Türkiye ekonomisi ve dünya ekonomisinden kaynaklanan riskler var. Ekonomi dõşõ riskler var. Bu, büyüme hesaplarõnõ da etkiler. Bugün dünyadaki en büyük işsizlik oranõna sahibiz. Bu sayõnõn büyümesi de risk olabilir. Mesela, ABD Başkanõ Obama İran’õ vurursa, yüzde 3.5 büyümeyi görmemiz mümkün değil. Ve bu durum büyümede bize iki yõl kaybettirir. Riskler arasõnda yaklaşan seçimler ve ‘açõlõm’ da var. Çünkü, açõlõmõn sonunun nereye gideceğini bilmiyoruz. Her ülkede, her zaman riskler vardõr. Ama önemli olan bu riskleri yönetmektir.” Erçel, “Yoksulların onda dokuzu, bu tür krizlerde yiyeceklerinden kısıyor. Yaşanan krizler reel ücretleri de vurdu. Hem işsizlik artıyor, hem de reel ücretler azalıyor. Piyasa sistemi kriz içerisinde. Bu dönemde yönetişim sınıfta kaldı” dedi. EskiMerkezBankasõBaşkanõErçel’egöre,piyasaekonomisininişlemesiiçinsisteminbütünkurumlarõdüzgünçalõşmalõ İyi ekonomi için demokrasi şart Ekonomiyönetimisınıftakaldı VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Gazetemizin Düzeltme Servisi Şefi Abdullah Yazıcı’nın ağabeyi AHMET YAZICI 22 Kasım 2009 günü vefat etmiştir. Cenazesi 23 Kasım Pazartesi günü (bugün) ikindi namazını müteakip Fatih Camii’nden kaldırılacaktır. Çalışma arkadaşımız Abdullah Yazıcı’nın üzüntüsünü paylaşır, merhuma rahmet,kederli ailesine başsağlığı dileriz. C Çalışanları TASHİH İLANI 12.11.2009 tarihli gazetemizde 64408 Basõn numarasõyla yayõmlanan Kartal 3. İcra Md. 2009/2898 Tal. sayõlõ dosyaya ait gayrimenkul satõş ilanõnda; İMAR DURUMU başlõğõ altõndaki metnin 2. satõrõnda; “... Maltepe ilçesi, 65/2 pafta, 2060 ada ...” yazõlmõştõr. Doğrusu; “... Maltepe ilçesi, 65/2 -3 pafta, 2060 ada ...” olacaktõr. Yine MUHAMMEN BEDEL başlõğõ altõndaki metnin 3. satõrõnda “fiyat araştõrma- sõ sonucu toplam 96.500,00.-TL (üçyüzyirmibin) olarak kõymetlendirilmiştir...” ola- rak yazõlmõştõr. Doğrusu; “fiyat araştõrmasõ sonucu toplam 96.500,00.-TL (doksanaltõbinbeşyüz- türklirasõ)” olacaktõr. Düzeltilerek ilan olunur. Basõn: 67220
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear