28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Altın Portakal Bu Yıl Neden Bu Kadar Tartışmalı? Bu pazar sizlere bambaşka bir yazı hazırlamıştım ama cumartesi gecesi “5N 1K”da Cüneyt Özdemir’in Altın Portakal’ın bu yılki koordinatörü Vecdi Sayar’a yönelttiği soruları ve tuhaf inadını izleyince, hadi dedim bir kez daha Altın Portakal’dan söz edelim. Sanılmasın ki bu yazı Vecdi Sayar’ı savunmak içindir; Vecdi Sayar’ın yanıtlarını izleyenler buna hiç ihtiyaç olmadığını görmüşlerdir. Bu yazı biraz da sanatın adeta alınıp satılan ve anında tüketilen bir meta haline getirilmeye çalışıldığına tanıklık eden birinin sözleri olarak kabul edilsin isterim. Cüneyt Özdemir, festivalin daraldığını söylüyor.. 60’lı yıllara geri dönüldüğünden söz ediyor; söylemek istediği şu: Dört yıldır farklı bir yönetim anlayışıyla para verilerek getirilen dünyaca ünlü starlar bu yıl neden yok? Bu programa Cüneyt Özdemir’in biraz çalışarak çıkması gerekirdi. Festival programına şöyle bir göz atan biri bile, yabancı konuklar arasında çok önemli yönetmenlerin olduğunu görecektir. Antalya sokaklarında birazcık dolaşanlar ise geçen yıl getirilen ve Antalyalılara göre onlarla alay edercesine küçücük köpeğiyle, çok içkili bir durumda ödül almaya çıkan Mickey Rourke’tan nasıl söz edildiğini anında öğrenebilirler. Gene Antalya’da birazcık dolaşanlar, Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinin bu yıla kadar Altın Portakal’la ilişkilerinin tamamen kopuk olduğunu anında öğrenebilirler. Gene birazcık hem açıkhava sinemalarını, hem kapalıları şöyle bir dolaşanlar, buralarda inanılmaz bir seyirci patlaması yaşandığına tanık olabilirler. Dolaşmadan, konuşmadan kulaktan dolma bilgilerle program yapmak, “5N 1K”ya hiç yakışmıyor. Benim bildiğim bu ekip, araştırmacıdır, doğrusu şaşırtıcı. Gelelim Cüneyt Özdemir’in “Yeşilcam sinemasına neden geri döndünüz? Onları çok ödüllendirdik.. bu yetmedi mi?” sorusuna. Hayret ki, hayret.. doğru dürüst bir Sinema-Tek’i bile olmayan bir ülkede genç insanlar sinemamızın geçirdiği evrimi, değişimi nasıl öğrenecekler? Bu festival hiç olmazsa elinden geldiğince bu açığı kapatmaya çalışıyor. Cüneyt Özdemir’e, bu ülkede Metin Erksan’ı, Lütfü Akad’ı, Yılmaz Güney’i bilmeyen sinema okulu öğencileri olduğunu söyleyebilirim, onları asla suçlamadan.. nereden görüp izleyecekler, hepsinin özel üniversiteler gibi kütüphaneleri yok. İşte tam da bu nedenle bilmedikleri, izlemedikleri için Türk sinemasının en önemli filmlerini atlayıp, her şey ilk kez yapılıyormuş gibi bazı filmlere gereksiz methiyeler yazan sinema eleştirmenleri var. Bu muthiş kopukluktan. Bu yıl Antalya’da gösterilen 185 film içinde sinemamızın 60’lı yıllarında yapılmış 15 film oynuyor. Bunu bile çok mu görüyorsunuz? Unutmayın hepimiz o filmlerle büyüdük. İnsan, çocukluğuna böylesine uzak kalamaz. Bu arada Avrasya Uluslararası Film Festivali’nin neden kaldırıldığı soruluyor, Allah aşkına aynı kentte, aynı zamanda iki ayrı uluslararası festival nerede görülmüş, bilen varsa söylesin... Neyse.. yazımızın sonunu portakal heykelleriyle ilgili bir hikâyeyle bitirelim. Altın Portakal’ın, beğenin beğenmeyin, elinde portakal tutan bir Afrodit heykeli vardı, ancak bu daha sonra değiştirildi. Ve konuştuğum hiçbir Antalyalı bu yeni heykelden hoşnut değildi, çünkü hemen herkese fallus üstünde bir portakal gibi geliyordu. Gerçekten de biraz öyle, yeniden Afrodit’e, daha kadınca bir heykele dönüldü ve daha dışı değil içi dolu bir festivale. Not: Antalyalılara duyurulur. Akdeniz Üniversitesi Olbia Kültür Merkezi’nde Kamil Masaracı’nın oyuncu, yönetmen, sinemasever ve diğerlerinin kare-kapmaca oynadıkları bir film şeridi gibi akan “10 Dakika Ara” başlıklı sergisi var. Siz de bu film şeridi içinde olmak istiyorsanız buyrun sergiye. isilozgenturk gmail.com DSİ’nin Bergama’daki Yor- tanlı Sulama Barajı için göz- den çõkardõğõ “Allianoi”ye önerdiği, “mille örtülerek gö- lün altında kalma”sõ projesi, Danõştay’õn “yürütmeyi dur- durma” kararõna rağmen “yü- rütülüyor”! İzmir 2 Numaralõ Kültür ve Tabiat Varlõklarõnõ Koruma Böl- ge Kurulu, 25 Eylül 2009 tarihli kararõnda, yüksek yargõnõn “Du- run! Tarihi, suya gömemez- siniz...” uyarõsõnõ dikkate al- mayarak demiş ki; “Allianoi’de çıkarılan kültür varlıklarını korumak için en uygun yön- temin mille kaplamak olduğu; bu yöntemle Yortanlı Bara- jı’nda su tutulmasında bir sakınca olmayacağı...” Oysa Ekim 2007’de alõnan “benzer” karar hakkõnda Da- nõştay 6. Dairesi’nin 23 Haziran 2009 tarih ve 2009/6810 esas sa- yõlõ “Yürütmeyi Durdurma Kara- rı” var. Buna rağ- men “kültürü yok sayan” bir sulama barajõnõn “binlerce yıllık tarihsel mi- rastan daha değer- li” görülmesi, Tür- kiye’deki koruma bi- lincinin günümüzde ulaştõğõ düzeyle bağ- daşmõyor. “Hukuk devleti”mizde artõk yapõlmasõ gereken, bilimsel ka- zõlarõn tekrar başlatõlmasõ için gereken izinlerin verilmesi; an- tik zenginliğimizin dar ekono- mik çõkarlara karşõ korunmasõ- nõn sağlanmasõdõr. ‘Saygınlığa’ Saygı İzmir’deki kurulun kararõ, sa- dece Allianoi’nin değil, koru- madaki ulusal birikimlerimizin de “önemsenmedi”ğini göste- riyor! “Ören yerinin kurtarılma- sı için baraj projesinde deği- şiklik yapılması ya da aks ye- rinin değiştirilmesi” istemiyle süren davada, yargõnõn “bilim dışı” sayarak durdurduğu “ça- mura gömme”nin tekrar uygun görülmesi; koruma kurullarõ- nõn yõllarõn özverili emeklerine ve bilimsel birikimlerine daya- lõ “saygın”lõğõ açõsõndan da “talihsiz” bir tutum.. Şehir Plancõsõ Buğra Gök- ce’nin “karşı” oyuna aldõr- maksõzõn; hatta “arkeolog”larõn bile “evet”leriyle alõnan karar, eminim ki üniversitelerde “etik” derslerin konusu da olacaktõr… Çünkü hiçbir kurulun ve hiçbir kurul üyesinin, ömürlerini kül- tür ve doğa mirasõmõza adamõş bilge hocalarõmõzdan bizlere “cumhuriyet mirası” olan o ta- rihsel onuru ve “60 yıllık say- gınlığı” zedeleyebilecek bilim dõşõ “ödün”ler vermeye hakla- rõ olmasa gerek. Üstelik bu ödün, “tartışma- lı” bir baraj projesindeki “şai- beli” õsrarlar uğruna veriliyor. Yortanlõ’daki gelişmeleri ya- kõndan izleyenler hayli zaman- dõr soruyorlar; “200 metre ya- kınındaki Çaltıkoru Barajı neden yapılamıyor? DSİ’nin onaysız ve yasadışı baraj in- şaatlarından kimlerin ne çı- karı var? Neden aynı yerde iki baraj?” Bu sorular yanõtlanmazken, ‘antik kentin sular altında çamurla kaplanması dayat- ması’nõ yargõya rağmen onay- layan sözde “koruma”! kara- rõna yine dava açacaklarõnõ be- lirten “Allianoi Gi- rişim Grubu” basõn açõklamalarõnda ba- kõn ne diyor; “DSİ inatlaşma yerine, baraj aksı- nı yukarıya çek- seydi, hem tarih kurtulmuş, hem de ihtiyacı karşılaya- bilecek bir baraj çoktan su tutarak hizmete başlamış olacaktı... Bu ne- denle, yöre köylü- sünü, Allianoi’yi kurtarmak isteyen duyarlı çevrelerle kar- şı karşıya getirmeye çalışan- ları şiddetle kınıyoruz”... Açõklamada “Allianoi An- tik Sağlık Yurdu”nu yok ede- cek her türlü işlemi yapan kamu görevlilerinin “hukuksal ve cezai sorumluluğu olacağı” da anõmsatõlarak şunlar da söy- leniyor: “tarihle inatlaşmayı bırakın; köylünün su gerek- sinimi için başka çözümler üretin. Kazının tamamlan- ması için gereken izinleri ve- rin”. Allianoi’nin gün õşõğõna çõk- masõnõ sağlayan kazõlarõn -bel- li ki artõk “sakıncalı” sayõlan- başkanõ Doç. Dr. Ahmet Yaraş da diyor ki; “tüm malzemeler müzedeki depolara kaldırıldı; ulaşmak bir yana, bilimsel yayın için inceleme izni bile verilmiyor...” Bakalõm, asõl yapõlmasõ ge- rekenin “tarihimizi gizlemek” yerine, hukuka aykõrõ ilkel bir baraj projesinde “geçmişe say- gılı çağdaş değişiklik”leri ger- çekleştirmek olduğu, kültür mi- rasõmõzdan sorumlu kişi ve ku- rumlarca da ne zaman savunu- lacak? ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 18 Ekim ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Allianoi’de ‘İnatlaşma’... SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2009 PAZAR 16 Ertuğrul Günay: Eurovision’a Kürtçe şarkı gidebilir. İbo söyler, Erto oynar! Ertan Somunkıran: “Baş müzakereci Egemen Bağış’a göre AB, Türkiye’nin diyetisyeniymiş. Onun için önlerine ne konursa yiyorlar!” Tarih Erol Barutçugil: “Tarih, Barack Obama’nın emriyle değil, özgür iradeyle yapılır.” Yıkıcı Süleyman Ekim: “Tarihi, Atatürk yaptı, şimdikiler yıkmaya çalışıyor!” Muhtaç Zekai Buluç: “İthal aşıya muhtaç Türkiye’mde ulusal ilaç sanayisi kurulmasını önleyenler, kına yakmaya başlasın!” YağmurDeniz Domuz gribine çare bulundu! DOMUZ gribine karşı aranan çözümü hem de kesin çözümü Kemal Öncü bulmuş: “Gözleme dayalı yaptığım klinik deneyler sonucu, aşıya maşıya gerek kalmadan domuz gribine karşı en etkili önlemi alnımın akıyla keşfettim çok şükür! Bir kere bu gribin virüsü insanlara domuzlardan bulaşıyormuş. Pekiyi hangi insanlara? İşte, burası çok önemli: Kendilerine yakın, hısım akraba gördükleri insanlara, domuz aklı işte! Ne demiş atalarımız; devlet malı deniz, yemeyen domuz! Ben o kanaate vardım ki bu virüs entel bir virüs ve bu atasözünü nereden öğrenmişse öğrenmiş. O yüzden devlet malı yiyenlere dokunmuyor, işi gücü kendi yağıyla kavrulan gariban vatandaşlara bulaşmak. Tedavisine gelirsek, hem kolay, hem basit: Öğün gözetmeden devlet malı yiyeceksiniz, böylece virüsün ilgi alanından çıkacaksınız, hepsi bu kadar! Nasıl yiyeceğiniz de size kalmış. Artık vergi mi kaçırırsınız, Hazine arazisi üzerine kaçak ev mi yaparsınız, devlet ihalesine fesat mı karıştırırsınız ne yaparsanız yapın! Bu arada en güzel müjdemi sona sakladım. Bugüne kadar devlet malı yemediyseniz bile, eğer oy verdikleriniz iktidara geldikten sonra sayenizde gemiyi, pardon deveyi havuduyla götürdüyse, onlar sayesinde siz de domuz gribinden muafsınız! İçiniz rahat etsin!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin Konya’daki uluslararası hava tatbikatından İsrail’in çıkartılması konusunda adam, “Halkım İsrail’i istemedi” diyor. Adam denince kimsenin aklı karışmasın; adam olmak bir meziyettir. Öyküyü bilirsiniz: “Sen adam olamazsın” dediği oğlu, vezir olmuş, babasını yaka paça huzuruna getirtip “Sen bana adam olamazsın diyordun ama bak ben vezir oldum” deyince baba ne desin; “Ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim” demiş. Adam, meziyet sahibi; halk adına konuşuyor ve “halkım” dediği halk istemediği için İsrail’in tatbikattan çıkarıldığını açıklıyor. Bu arada AKP- FG koalisyon hükümetinin sözcüsü Cemil Çiçek, İsrail’in tatbikattan dışlanmasında topu Genelkurmay Başkanlığı’na atsa da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tatbikatı “milli” yapmaya karar verdiklerini söylüyor, Genelkurmay Başkanlığı da Dışişleri Bakanlığı’nın marifetiyle uluslararası katılımın ertelendiğini bildiriyor. Özetle, adam doğru söylüyor; İsrail’in üstünü adamın çizdiği anlaşılıyor. Ancak burada anlaşılmayan bir durum var; o da halk İsrail’in tatbikattan çıkarılmasını ne zaman istedi; bu amaçla nerede bir toplantı, yürüyüş yapıldı veya bir imza kampanyası başlatıldı? Adamın, askeri tatbikatları yakından izleyen ve İsrail’i istemeyen kitlelerin arasına katılıp “Haydi, ananızı da alın gelin” diyerek halkının beklentilerine olumlu yanıt verdiğini bilen var mı, duyan var mı, gören var mı? Yoksa gözleri var da görmüyorlar mı, kulakları var da duymuyorlar mı, ağızları var da söylemiyorlar mı? Halep oradaysa, arşın burada! Tatbikattan İsrail’in çıkartılmasında hükümetin Ortadoğu’da demokrasiden nasibini almamış Suriye ile başlattığı “stratejik işbirliği”nin hediyesi olarak İsrail’le savaş halindeki Suriye’nin devlet başkanı Beşir Esat’ın ağzına bir parmak bal çalmaktan başka ne anlamı var? Yapılan, tipik bir “oryantal” politika, hepsi bu! Fakat Arap medyasına demeç verip Ortadoğu coğrafyasında hava atmak bu denli kolay olsa da bu işin sonu pek hayra alamet olmasa gerek. Çünkü ne olduğu belirsiz açılımlar için kendini ülkenin bütününü temsil eder görmeyen adamın bir anda halk adına konuşmaya başlaması umarız Arap diktatörlerine özenmenin belirtisi değildir! Birilerince halkın adamı diye başlatılan öykü adamın halkına dönüştürülmesin de! Adamın halkı SESSİZ SEDASIZ (!) Diyetisyen BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Halk edebi- yatõnda aşk, özlem gibi duygusal ko- nularõ işleyen şiir türü. 2/ Bir elektroliz aygõtõndaki artõ kutup... Çukur yer. 3/ Ankara’nõn Sincan ilçe- sinde, arkeo- lojik bir vadi... Üç dört yaşõna kadar olan dişi manda. 4/ Mõsõr’õn plaka imi... Açõk samanrengi. 5/ Kirliliği gösteren iz... Divan edebiya- tõnõn en büyük hiciv şairi. 6/ Bayõndõr, mamur... Küçük mağara. 7/ Bir ma- lõn kalitesini garanti eden işaret... Oyunda ceza- lõ çocuk. 8/ Niğde, Nevşehir yörelerinde yetişen ve kaliteli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi... Vazife. 9/ Halk edebiyatõnda aruz ölçüsüyle ya- zõlan şiir türlerinden biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Divan edebiyatõnõn en yaygõn şiir türü... İz- mir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bil- ye oyunu. 2/ Bir çokluğu oluşturan varlõklarõn her biri... Gözleri görmeyen. 3/ “Pencereden kar ge- liyor / Gurbet bana --- geliyor” (Türkü)... Afga- nistan’õn başkenti. 4/ Bir gõda maddesi... Akde- niz’in sõcak kõyõlarõnda yetişen ve tomurcuklarõ sirkeyle karõştõrõlarak soslarda kullanõlan bir bit- ki. 5/ Rütbesiz asker... Aldatma işi, hile. 6/ Os- manlõ donanmasõnda ve kõyõlarõnda görev yapan asker sõnõfõ... Yanarken güzel koktuğu için tütsü olarak kullanõlan bir ağaç. 7/ Mantõk... Büyük er- kek kardeş. 8/ Bey... Sõkõştõrõlmõş bitki telleriyle yapõlan mukavva ya da tahta. 9/ Kurnaz, açõk- göz... Konya’nõn Cihanbeyli ilçesinin eski adõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A S A N B E Y A V A R E P O T S A K A A İ L E A R A B E S K R N E E D İ İ M B A S İ T A N E E P İ K A R A Y O L İ N A R İ T E R M E İ L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Belgeseli “masal” olmasın... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear