Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
8 AĞUSTOS 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
Yaz aylarında
Bodrum’un
köylerinden toplanan
çocukların Adıyaman
Menzil’e tarikat
eğitimine
gönderildiğini
biliyor musunuz?
Budapeşte’de
Fenerbahçe’ye
yeni isim:
Semihbahçe!
Şart
M. Ali Kılınç:
“Türkiye’de insanları
Araplaştırırken
Anadolu coğrafyasını
da çölleştirmek
şart mıdır!”
Hamam
Fatoş Sezer Ulusoy:
“Sami Hoştan’ın
hamam âlemleri
Ergenekon’la
ilişkilendiriliyor. Dava,
terör davası olmaktan
çıkıp ‘uçkur davası’na
dönüşeceğe
benziyor!”
Parayla
YağmurDeniz
Olumsuz ayrıntı Babacan tarihe gömülür!
ANITKABİR’İN bir ayrıntı olarak
tanımlanması üzerine emekli
tümgeneral Naci Beştepe’nin
yorumu “Anıtkabir ziyaretini ayrıntı
olarak niteleyen zihniyet, ölümsüz
cumhuriyetimizin olumsuz ayrıntısı
olarak tarihe gömülecektir” oldu:
“Devletin çeşitli kademelerini
işgal eden ancak devlet
adamlığından habersizlerden biri
de şüphesiz Dışişleri Bakanı’dır.
Bakan, İran Cumhurbaşkanı
Ahmedinejad’ın Anıtkabir
ziyaretini reddetmesini ‘ayrıntı’
olarak görüyor, bunu tenkit
edenleri de ‘işin özünü
görmemek’le suçluyor. Ama
Bakanın özde görmediği çok
önemli bir şey var. Her devletin, bu
tür resmi ziyaretlerde saygı ziyareti
yapılan bir sembolü vardır. Bu,
birçok ülkede ‘Meçhul Asker Anıtı’
olarak isimlendirilen ülkesi için
savaşıp hayatını kaybedenlerin
anısına dikilmiş bir anıttır. O anıt,
ülkenin sembolüdür. Anıtkabir de
bizim için odur işte. Dışişleri
Bakanı ya bunu bilemeyecek
kadar cahildir ya da devletinin
kurucusunun kıymetini
bilemeyecek ve onu yabancılara
kabul ettirmeye niyet etmeyecek
kadar milli onurdan yoksundur.
Tarikat ve cemaat anlayışı,
devlet anlayışına ağır basmaktadır.
Gerçek devlet adamı için
önce devlet olmanın anlamı
gelir. Görüşme konusu ne
kadar önemli olursa olsun asıl
ayrıntı oradadır.”
- Fetoş, Humeyni’ye
özenmiş...
“Yanlış! Humeyni
sümüklü değildi!”
KARISININ yüzü yanaklarına kadar türban
beziyle sınırlı, kendisi ise bebek yüzlü Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın, Anıtkabir ziyaretini bir
“ayrıntı” olarak nitelemesi üzerine Ceyhun Balcı
da diyor ki:
“Ülkemize gelen resmi konukların Anıtkabir
konusundaki isteksizliklerinin örnekleri geçmişte
yaşanmıştı. Yeni olan o isteksizliklere Türkiye’yi
yönetenlerin de katılıyor olmasıdır... Ülkeler arası
ilişkilerde asıl olan karşılıklılık ve bu bağlamda
sağlanacak olan yararlardır. Ama hiç olmazsa
nezaketin gereği olarak konuklar, bulundukları
ülkenin değerlerine şekilde de olsa saygı
duymak durumundadır. Öteden beri olduğu gibi
komşu İran bu kaba anlayışını sürdürmeye
kararlı görünüyor. Bu kararlılığı Türkiye’den de
destek görüyor olmalı ki; İran
Cumhurbaşkanı’nın Türkiye gezisinin adı
değiştiriliyor! Ankara es geçiliyor. İstanbul
görüşmeleri ile Anıtkabir isteksizliğine çözüm
üretilmiş oluyor! Bu ziyaretin olmazsa olmaz
gereklilik olduğu düşünülerek tüm bu
düzenlemeler zorunluluk olarak da
algılanabilir(di). Eğer, bizim Bakan ‘ayrıntı’
sözcüğünü kullanmamış olsaydı! Anıtkabir
ziyaretini ayrıntı olarak nitelendirerek komşu
İran’ın bu konudaki kabalığına arka çıkılmakla
kalınmadı, bilinçaltındaki saplantı da böylelikle
yansıtılmış oldu. Türkiye’nin varlık nedeni
saydığımız Mustafa Kemal Atatürk’ün göz ardı
edilebilecek türden bir ayrıntı olduğu
dillendirilmiş oldu.
Bu sözleri kullananların Mustafa Kemal’e ilişkin
eylem ve söylemleri düşünceleri ile
örtüşmektedir. Hatta böylesi özgüvenli
söylemleri dillendiriyor oluşları bir bakıma
yararlıdır da! Ama hiç olmazsa dışarıya karşı bu
düşüncelerin öne çıkartılmaması beklenirken ele
geçirilen fırsattan yararlanarak Mustafa Kemal’i
ayrıntı olarak nitelemek önemsenmeyecek gibi
değildir. Her ne kadar Mustafa Kemal ve
düşüncesi ile uzaktan yakından ilgili olmadıkları
ve dolayısıyla Mustafa Kemal’e saygılarının
olmadıkları bilinse de, özellikle siyasetçilerin
Mustafa Kemal’e yönelik doğrudan aşağılayıcı
söylemlerden uzak durduklarını bilirdik.
Ayrıntı nitelemesi bu uzak duruş yaklaşımının
da değişmeye başlayacağının habercisi olabilir.
Bu bakımdan önemsenmelidir ‘ayrıntı’ söylemi.
Bu ‘ayrıntı’, hiç de ayrıntı gibi algılanmamalı!”
Ayrıntı
GÖRÜŞ
EMRE ERTEM
‘Avrupa Kalesi’nin Yeni
Bekçisi Türkiye mi?
Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği (AB) ülkelerine
vize almaya mecbur kalmadan seyahat edip edeme-
yeceği tartışmaları süredursun, Türkiye’nin Schengen
süreci sessiz sedasız ilerlemeye devam ediyor. Bu sü-
reçten kamuoyuna yansıyan tek gelişme “çipli” yeni
pasaportlar olsa da Türkiye, aynı Gümrük Birliği An-
laşması’nda olduğu gibi karar alma aşamasında söz
sahibi olmadığı bir uygulamanın parçası haline gele-
rek, “Avrupa Kalesi”nin (Fortress Europe) yeni bekçi-
si olma yolunda hızlı adımlar atıyor.
AB ile Türkiye arasında ağır aksak yürüyen tam üye-
lik müzakerelerinin “Adalet, Özgürlük, Güvenlik” baş-
lığı altında yer alan Schengen müktesebatının Türk ulu-
sal mevzuatına uyumu ile ilgili çalışmalar, Türkiye’nin
2003 yılında belirlediği strateji çerçevesinde yürütül-
mektedir. Bu strateji kapsamında “asker olmayan pro-
fesyonel bir sınır polisi oluşturmayı taahhüt eden” Tür-
kiye, 2005 yılı Mart ayından beri yürürlükte olan
“Göç Ulusal Eylem Planı” çerçevesinde bu yönde
önemli adımlar atmıştır.
Türkiye’nin Schengen’e uyum kapsamında attığı
adımların “ancak küçük bölümleri AB fonları tarafın-
dan finanse edilebileceğinden”, bu sürecin ilk aşa-
masında ortaya çıkacak 4 milyar Avro civarındaki ma-
liyeti, Türk vergi yükümlülerinin cebinden karşılana-
caktır. Her ne kadar bu yapılan çalışmalar sonucu Türk
vatandaşlarının AB ülkelerine vize almaya gerek kal-
madan seyahat edebilecekleri ya da daha kolay vize
prosedürleri ile karşı karşıya kalacağı bazı çevreler ta-
rafından dile getirilse de, üyelik öncesi bu adımlar atıl-
madan da, Avrupa Birliği “Komisyonun teklifi üzerine
üye ülkelerin müzakerelerin herhangi bir aşamasında
Türkiye’ye vize uygulamasını kaldırmaları yolu açıktır.”
AB tam üye adayı Hırvatistan’ın yurttaşları vize almadan
AB ülkelerine seyahat edebilmektedirler.
Peki, AB, Türkiye’nin tam üyeliğin önkoşulu olma-
yan, hatta Birleşik Krallık ve İrlanda gibi AB üyesi ül-
kelerin dahil olmadığı Schengen sistemine entegre edil-
mesine neden bu kadar fazla önem vermektedir?
AB’nin bu konudaki ısrarını anlayabilmek için enteg-
re sınır sistemi ile ne amaçlandığını ve Türkiye’ye en-
tegre sınır sisteminde biçilen rolü incelemek gerek-
mektedir. AB’nin merkez ülkeleri -özellikle Almanya-
kendilerini mültecilere ve “kaçak” göçmenlere karşı ko-
rumak için bir “cordon sanitaire” (güvenlik kuşağı) oluş-
turma çabası içindedir. Bu yönde hem AB içerisin-
de hem de AB’ye sınır olan ülkelerde çeşitli faaliyet-
ler yürütülmektedir.
Birlik içerisinde yapılan çeşitli düzenlemelerle, mül-
tecilerin ya da “kaçak” göçmenlerin AB sınırlarına ilk
girdiği ülkede tutulması ve yasal sürecin bu ülkeler-
de devam etmesi ilkesi hayata geçirilmiştir. Örneğin
şu an AB’nin doğu sınırı Polonya üzerinden Almanya’ya
giriş yapan bir mülteci ya da “kaçak” göçmen, Po-
lonya’ya geri yollanmakta ve yasal süreç bu ülkede ta-
mamlanmaktadır. Geçerli vizesi ya da oturma izni ol-
mayan yolcuların hava veya karayolu ile yolculuk yap-
ması, ulaşım şirketlerine getirilen kısıtlamalar ve yük-
sek cezalar nedeniyle imkânsız hale getirilmiştir. Tür-
kiye ve Pakistan’dan Almanya’ya hava yolu ile seya-
hat etmek isteyen yolcuların bilgileri daha havaala-
nındayken Almanya’ya aktarılmakta ve yolcular fiş-
lenmektedir. Konsular temsilciliklere mültecilik baş-
vurusu yapılamayacağından, Birleşmiş Milletler tara-
fından temel insan haklarından biri olarak ilan edilen
mültecilik başvurusu yapma hakkı, AB üyesi ülkeler
tarafından uluslararası hukuka aykırı biçimde fiilen or-
tadan kaldırılmış olmaktadır.
Ancak alınan bu önlemler AB üyesi ülkeler tarafın-
dan yeterli görülmemiş, başta Libya, Ukrayna ve Tür-
kiye olmak üzere çeşitli Afrika ve Doğu Avrupa ülke-
lerinde mültecilerin ve “kaçak” göçmenlerin tutulacağı,
yönetimlerinin yarı resmi kurumlar ve “sivil toplum ku-
ruşlarınca” yürütüleceği kamplar kurulması planlan-
maktadır. Bu kamplarla ilgili planlar 1 Eylül 2005 ta-
rihinde yayımlanan strateji belgesi ile AB tarafından
onaylanmış, Orta ve Güney Afrika ülkeleri ile AB sınırları
dışında kalan Doğu Avrupa ülkelerinde pilot projeler
uygulanmasına karar verilmiştir.
1951 Konvansiyonu’nu coğrafi kısıtlama koyarak im-
zalayan Türkiye, şu an Avrupa kıtası dışından gelen
mültecileri kabul etmemektedir. AB, ısrarla Türkiye’nin
bu coğrafi kısıtlamayı kaldırmasını talep etmektedir.
Türkiye, hazırladığı “Göç Ulusal Eylem Planı” ile bu kı-
sıtlamayı kaldıracağını ilan etmiş ve başlangıçta ağır-
lıkla Türkiye’nin doğusunda olmak üzere toplam
5000 kişi kapasiteli yedi adet mülteci/göçmen kam-
pı kurma yükümlüğü altına girmiştir.
Bu sürecin Türkiye’ye getireceği hukuki sorumlu-
luklar, projenin finansal maliyeti ve karşı karşıya ka-
lınacak etik problemler kamuoyunda tartışılmadan Av-
rupa’nın kapı bekçiliğine soyunan Türkiye, sınır poli-
si gibi hafif ateşli silahlar ile donatılmış yarı-askeri bir
kolluk gücünün yaratacağı “demokrasi açığını” da göz
ardı etmektedir.
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Başlık Fransız düşünür Vol-
taire’den.
Özgür düşüncenin yolunu
kesen, aklı devre dışı bırakan
her türlü tutuma karşı çıkan
Voltaire’in, “Aydınlanma”nın
ünlülerinden olduğu bilinir.
Özellikle 18. yüzyıl Fransa-
sı’nı saran dincilikle, aklın üs-
tünü örten kilise kurumuyla
“uzlaşma”ya yanaşmadan, dur
durak bilmeden savaşıyordu.
Dinde “Reform”u kabul
eden İngiltere’ye bir bakıma
imrenirdi. Reform’un getirdiği
dinsel özgürlüğü, dini akıl bo-
yutunda ele alıp -görece de ol-
sa- eleştirme özgürlüğünü ya-
şamak için, kendini İngilte-
re’ye atmak istiyordu.
Olumsuzluk içerse de İn-
giltere’ye gitmesini sağlayacak
neden, bir gün beliriverir.
Her zaman yaptığı gibi, dü-
şündüğünü dile getirme öz-
gürlüğünü bu kez bir “aristo-
krat”a karşı, onu süklüm pük-
lüm edercesine kullanır.
Rohan Şövalyesi küplere
biner. Bu soylu olmayan “in-
sancık”la düello yapacak de-
ğildir. Ama “had”dini bildirir.
Voltaire’i bir güzel dövdürür.
Yine de bir “soyluluk” yapar,
dövücülerine “Sakın ha, başı-
na vurmayın” der. (*)
Dövülmek yetmezmiş gibi,
bir de Bastille’e konuk edilir.
Uzun sürmez bu konukluk.
İngiltere’ye sürgünü candan
kabul edince salıverilir.
İngiltere’de soluğu alan Vol-
taire, tattığı özgürlüğün ürün-
lerini vermeye başlar. Bunlar
arasında yer alan “diyalog”la-
rından biri de “Düşünce Öz-
gürlüğü” adını verdiğidir.
“Din”in yaşamın her alanın-
da yaygınlaştığı, din bezir-
gânlarının yönetimi ele geçir-
diği Portekiz’in engizisyoncu
kontu Medroso ile, düşündü-
ğünü özgürce söyleyen İngiliz
generali Boldmind’i karşı kar-
şıya getirir ve onları konuştu-
rur Voltaire bu diyalogda.
Boldmind, dinsel baskıdan,
kısıtlamalardan kurtarılmış öz-
gür düşüncenin, insanı “mut-
lu” ettiğini bildirir. Ardından, İs-
panyolların da dinsel inançla-
rını bir bir inceleyip “usa vur-
ma”larını, böylece özgürce
düşünebilme mutluluğunu ya-
kalayabileceklerini dile getirir.
Medroso ise: “İnsanlar dü-
şünmeye başlarsa dinin yok
olacağını”, hele dinin “akıl”
aracılığıyla ele alınmasının,
“dini bir hiç düzeyine indire-
ceğini” söyler.
Boldmind: “Buna inanılma-
ması gerektiğini”, dinin “hiçbir
zaman ortadan kalkmayacağı-
nı”, vurgulasa da Medroso di-
renir.
“Eğer herkes kendi kendine
düşünecek olursa” bunun “ga-
rip bir karmaşa” yaratacağını
söyler. Ardından: “Lizbon’da
biz tam bir sükûn içinde bulu-
nuyoruz, yaşıyoruz” der.
Boldmind: ama “bu sükûnet
suskunluk içinde kürek çeken
forsaların sessizliğidir” diye
yanıtlar.
Medroso’nun, bu “forsa ses-
sizliği”nden “memnun” oldu-
ğunu bildirmesiyle, diyalog
noktalanır.
Kısaca özetlemeye çalıştı-
ğım bu diyaloğu, Konya’nın
Balcılar beldesindeki kaçak
Kuran kursu binasının çök-
mesiyle ölen 17 “küçük” kızın
haberini duyunca, ardından
gelen “sessizliği” görünce
anımsadım.
Daha güneş doğmadan ka-
ranlıkta uyandırılan bu küçük
kızlar, yaşamlarını hiçe sayan
bir “tarikat” düzeninin kurba-
nı oluverdiler o gün.
Güneş doğmuş olsa da “ka-
ranlığın” içindeydiler gerçi.
Bakıyorlardı, ama “görmeleri-
ne” izin yoktu. Kendi sesleri-
ni, anlamadıkları bir dilde,
Arapça Kuran okurlarken du-
yuyorlardı.
Bu küçük kızları, onlara bi-
çilen göreve, yani geleceğin
“forsa”larını yetiştirecek an-
nelik görevine, bu Kuran kurs-
ları ile hazırlıyorlardı.
Kızların babaları da tam bir
“forsa” sessizliğindeydiler. Bü-
yük bir olasılıkla onları büyü-
ten anneleri de böyle bir kurs-
tan geçmişti. Kendileri de.
Üzüntüsüzce, “sessizce” kız-
larını toprağa verdi bu baba-
lar. Olup biten her şey Tanrı’nın
isteğiydi. Onun için bu “forsa
sessizliği”ni, dışardan başka-
larının da bozmasını isteme-
diler, kesinlikle.
Peki, onları bu “kıvam”a ge-
tiren baş “Medroso”lardan ne
haber? Onlar Abdullah’laşıp,
Recep’leşip, Bülent’leşip..
Ankara’da Meclis’e doluştular.
Çankaya’ya tırmandılar.
Ülkenin insanlarıyla, tüm ku-
rumlarıyla “forsa sessizliği”ne
bürünmesi için çalışıyorlar,
engelleri bir bir elemeye uğ-
raşıyorlar.
Bu ara Boldmind’ler de çok
değişti. Onlar da “ABD”leşti,
“AB”leşti. Dahası bizim Med-
roso’larla yolları kesişti; kol
kolalar; kucak kucağalar...
Yine de bu “forsa suskunlu-
ğu” hiç delinemez mi?
Kuran’ın Türkçeleştirilmesi-
ne ne dersiniz?
(*) S. Tanilli, Voltaire ve Ay-
dınlanma, Cem Yayın.
Bodrum
SESSİZ SEDASIZ (!)
‘Forsaların Sessizliği!’
[email protected]
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com8 Ağustos
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected]
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Kõrmõzõ renkli ve iri
tanelibirüzümcinsi.2/
Yunan mitolojisinde
tutku tanrõçasõ... Tarõm
bitkilerine ve orman
ağaçlarõna büyük za-
rar veren bir böcek. 3/
Cisimler tarafõndan
yansõlananõşõğõngözde
oluşturduğu duyum...
Cevher ya da kayaç
içinde kazõlan yüksek
eğilimli galeri. 4/ Af-
ganistan’õnbaşkenti.5/İşaret...
Çiftkatlõvepamuklubirkumaş
cinsi. 6/ Fazladan kõlõnan na-
maz ya da tutulan oruç... Um-
man’õn plaka imi. 7/ Rõhtõm-
lardahalatbağlamayayarayan
sağlam halka... Yüce, yüksek.
8/ Bir çoğul eki... Dağõn eteği.
9/ Mimar Sinan’õn başyapõtõ
sayõlan, Edirne’deki cami.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Bir akvaryum balõğõ. 2/ Tanrõtanõmaz... Kõrgõzlarõn ün-
lü destanõ. 3/ İskambilde dört işaretten her birine veri-
len ad... Civcivlikten çõkõp yenilebilecek hale gelmiş ta-
vuk. 4/ Olanaklõ, mümkün. 5/ Parola... Tatlõ sularda ya-
şayan kefal balõğõ. 6/ “Dünyada sevilmiş ve seven --- bek-
ler/Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler” (Y.K.Be-
yatlõ)... Kemiklerin yuvarlak ucu. 7/ Gemilerde türlü iş-
lerde kullanõlan bir tür demir halka... Orhan Hançerli-
oğlu’nun bir romanõ. 8/ Libya’nõn plaka imi... Çevre, et-
raf. 9/ Marmaris ilçesine bağlõ turistik bir köy.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
F Ü T Ü R İ Z M
E Y A L E T A S
R E N K H A L İ
M D E K A D A N
E M E R İ L Y A
N E M R A K A M
E R M A T İ N E
E R E Z P İ K
A K A Ç T E İ
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Nail Muzaç: “Laik
cumhuriyeti yıkmak
için 23 milyon lira mı
gerekli ki bu paradan
mahrum olunca
yıkmaktan
vazgeçecekler!”
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com
Nüfus cüzdanõmõ ve ehliyetimi
19.07.2008 tarihinden itibaren kaybettim.
Hükümsüzdür.
SALİH TURGAY UÇARSALİH TURGAY UÇAR