23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
H apishanelerde sabahlar birbirine ben- zer, hep özgürlükten hapisliğe uyanõ- lõr. Rüyanda genelde, demir parmak- lõklarõn dõşõnda özgür gezersin, gözünü aç- tõğõnda da bir an bulunduğun yeri yadõr- gar, sonra birdenbire nerede olduğunu an- layõp, ateşten gömleği giyerek güne baş- larsõn. C- 16’daki ilk günüm de öyle oldu. C- 16, Sağmalcõlar Hapishanesi’nin sol bloğunda. Burada genelde kaçakçõlõktan tutuklu ya da hükümlüler yatõyor. Kaçakçõ arkadaşlar, Turgut Özal’õn bulduğu bir deyimi pek benimsemişler.. kendilerini, “adi” ya da adli suçlu saymõ- yor, fiillerini “ekonomik suç” olarak ta- nõmlõyorlar. Tabii aynõ mantõğõ sürdüre- rek, orada haksõz yere yattõklarõnõ düşünü- yor ve ekonomik suçun cezasõnõn da eko- nomik olmasõ gerektiğini ileri sürüyorlar. Görüyorsunuz.. Cin Turgut Özal’õn dü- şünceleri ne şekillerde, toplumun nereleri- ne kadar yansõyordu. Bizi bu koğuşa verenlerin gerçekten “kıyak” geçtiklerine (kõyak hapishane ar- gosunda iyilik anlamõna geliyor) kuşku yoktu. Her şeyden önce, kaçakçõlar ağõr suçlular değillerdi; cinayet, hõrsõzlõk ve gaspa oranla daha hafifti.. bir türlü illegal ticaret olan kaçakçõlõğõ yapanlar, toplumun itibar skalasõnda diğer suçlulardan ayrõ bir yerdeydiler. Genelde bu koğuşlarda asayişi sağlamak daha kolay oluyordu. Başka yerlerde sonu ölümle bitebilecek olan bazõ gelişmeler burada olay bile olmuyordu. Bunun en gü- zel örneğini de “Eşape Burhan”õn öykü- sü oluşturuyor. EŞAPE BURHAN’IN ÖYKÜSÜ Eşape Burhan’õ daha C- 16’ya girdiği- miz gecenin ertesinde tanõdõk. Çay ocağõnõ çalõştõrõyordu. Tabii Eşape, çay ocağõnõ kendi başõna çalõştõracak bir öneme sahip değildi koğuşta. O yalnõzca, yönetici ağa ekibinin ocağõ çalõştõran müstahdemi ko- numundaydõ. Dişleri dökülmüş, kara kuru, kavruk, yaşõndan çok fazla gösteren bir delikanlõydõ, en büyük merakõ da futboldu. Fenerbahçeli Eşape, sol taraftan atõlan uzan toplarõ alõp, bir çalõmla kaleye doğru akmada fena değildi.. “Eşape” lakabõnõ da buradan alõyordu. Ama tek figür de futbol- da yeterli olmuyordu. Eşape avluda oyna- nan maçlarda takõma girmek ister, koyma- dõklarõnda da kõzardõ. Sanõrõm kendisini savunduğum, iyi oynadõğõnõ söylediğim için de beni sever, bana karşõ “Yok abi ya, Eşape’nin bişiy oynadığı falan yok” diyenlere de hemen cevabõ yapõştõrõrdõ: - Ali abim gazeteci be, ondan iyi mi bi- leceksin! Koğuşa ilk gittiğimizde, Hüseyin Baş’a “Eşape”nin altõndaki yatağõ verdiler. Üç gün sonra, Hüseyin gülümseyerek korkudan titreme taklidi yaparak geldi ya- nõmõza. Meğer Eşape’nin suçunu öğrenmiş. Eşape Burhan, dõşarõdaki yaşamõnda da çaycõymõş.. bir hanõn girişinde çay ocağõ varmõş. Bir gün Eşape Burhan’õn bavulun- dan, önce õrzõna geçilmiş, sonra boğulup parçalanmõş bir çocuğun cesedi çõkmõş. İş- te Eşape Burhan’õn suçu bu. Hapishanenin cinayet, hõrsõzlõk, gasp gi- bi suçlularõnõn bulunduğu koğuşlarda “Eşape”nin hükmü mahkemeye kalmadan infaz edilir, bu gibiler, hemen oracõkta öl- dürülürler. Ama C- 16’da Burhan’õ yaşatõyorlardõ. Bir gün suç ayõrõmõ dolayõsõyla, koğuşta kaçakçõlõktan başka suçtan yatanlarõn baş- ka yere verileceği haberi ulaştõ. Ardõndan da, gardiyanlar koğuşa geldiler. Kaçakçõlõktan başka suçtan yatanlarõ (biz hariç) başka koğuşa gönderecekler. Kimse gitmek istemiyor, tabii koğuş ra- hat. Eşape Burhan ise sapsarõ olmuş, ken- dinden geçmiş herkese yalvarõyor, nafile.. Gardiyanlar, “Savcı Bey Listeye yazmış, yapacak bir şeyimiz yok” diyorlar. ERDAL ATABEK DEVREDE Burhan son çare olarak, bizim temsilci- miz olan; hem koğuş, hem de idare cani- binden saygõ gören, sözü dinlenen Erdal Atabek’i gördü ve ona gitti, yalvardõ. Erdal Abi, “Bir bakalım” diye kalktõ gi- yindi. Bu arada Burhan “Allah Razı olsun Hocam” diye ellerine sarõlmõş durumda. Sonrasõnõ Erdal Atabek’in, hapishanedeki insan sõcağõnõ, tümüyle yansõttõğõ enfes ki- tabõndan (“İnsan Sıcağı” Çağdaş Yayõnla- rõ) okuyalõm: “...Kapõya indim. Gardiyanlarõ buldum. ‘Yahu çocuklar, öbürleri neyse de bunu biliyorsunuz. Adamı yaşatmazlar. Onunki koğuş değiştirmek falan değil, düpedüz ölüme gidiyor. Bakın bunun sorumluluğu var.’ Gardiyanlar: - Hocam biz de biliyoruz. Ama Savcõ Bey’in yazdõğõ listede adõ var. Emri nasõl değiştiririz? Mecburuz almaya... - Vallahi sorumlu bir iş. Alın.. alın ama, durumunu da bilin, bana kalırsa siz du- rumunu Savcı Bey’e bir daha hatırlatın. O da insandır, bir anlık dalgınlığına ge- lir. O da sanırım istemez böyle bir sonu- cu dedim. - Hocam bizim elimizde bir şey yok. - Yahu adam gidecek. - Peki dedim siz onu götürün savcıyla bir kendi konuşsun. Savcı Bey ısrar ederse mesele yok. Siz de sorumlu olmazsınız. Birbirlerine baktõlar, akõllarõ yattõ. Aldõlar adamõ Savcõ Bey’e götürdüler. Savcõ Bey onu listeden çõkarmõş, o da koğuşa geldi- ğinde elimi öptü, “Estağfurullah” dedim. Koğuştakiler de iyi oldu dediler, olay da kapandõ.” CMYB C M Y B 6 AĞUSTOS 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 S õkõntõlõ saatler geçiyor merdiven altõnda, nihayet hep bir arada olacağõ- mõzõ anlayõnca rahatlamõş bir şekilde, elbiselerimizi çõkarõp “tek tipler”i giyiyo- ruz. Sonra bir sürü demir kapõdan geçip üst kata çõkõyoruz, Üzerinde levhalarõ bulunan kapõlarõn önünden geçerek, önümüzden açõ- lõp, ardõmõzdan kapanan demir kapõlõ koridorlarda ilerleyerek, C- 16’nõn önüne geliyoruz. Gardiyanlar kapõyõ tõklatõyorlar, önce mazgal açõlõyor, sonra kapõ, içeri dalõ- yoruz... Girişte, hemen sağda mutfak bölmesinin bulunduğu hemen hemen kõrk metreye 18 metre bir yere giriyoruz. İçerisi loş.. kala- balõk mõ kalabalõk... Kesif bir sigara dumanõ, neredeyse etrafõ sis başmõş gibi.. dipte birkaç tahta ranza... Pencerelere dikey birbiri ardõna sõralanmõş uzun masalar ve duvarõn orada en dipte sesi epeyce açõlmõş bir televizyon, televizyonda türküler prog- ramõ... Daha önce kaldõğõmõz Maltepe Zõrhlõ Tugay’daki yerimizde de televizyon vardõ. Ama hõnzõr Gencay Şaylan, tabii muzõrlõk olsun diye, türkü programlarõnõ küçümser, onun yerine çoksesli müzik dinlenmesini önerir, bu şakalarõnõ da, halkõmõzõn temsil- cileri milletvekillerine ve aralarõndan özel- likle alaturka meraklõsõ Kemal Anadol’a yöneltirdi. Kemal Anadol, koğuşun kapõsõ açõlõp, karşõsõnda “halkõmõzõ” yani bir anlamda potansiyel seçmenlerini görünce, askeriye- nin ceberut otoritesinden, Gencay Şaylan’õn modernist baskõsõndan kurtulmuş, askeri yönetimden sivil döneme geçmiş gibi oldu ve sürekli türküler programõna dudak büken arkadaşõna doğru dönüp, sol elini yumruk yapõp sağ eliyle de onun üstüne vurarak neşeyle haykõrdõ: - N’abbeeer Genco! Bak türküler, hadi she loves you yeee... yee... yeee! Sağmalcõlar’da benim için fasõlalarla 28 ay sürecek macera, o gece işte böyle baş- ladõ. ‘Naber Genco?.. Hadi she loves you yeey yeey yeey!..’ Sol blokta yer alan C- 16’dakiler kendilerini ‘adi’ ya da adli suçlu saymõyor fiillerini ‘ekonomik suç’ olarak tanõmlõyorlar Kaçakçõlar Koğuşu C-16 T utuklular arasõnda, efendiden bir adam olan Gümrükçü Osman Bey de vardõ, bir kaçakçõlõk olayõnda rüşvetten düş- müştü içeri. Olayõ reddetmiyor, rüşvet al- maktan pek sõkõlõr da görünmüyordu. Bize, gümrükçülüğe nasõl başladõğõnõ, başlangõç- taki idealistliğini, sonra kendisini nasõl biraz tehdit, biraz da ikna ile rüşvet yoluna çek- tiklerini büyük bir açõk kalplilikle anlatmõş- tõ. Hoşsohbet, efendiden bir adamdõ. Scrab- le oyununa meraklõydõ ve bu kelime bulma oyununa bayõlan Orhan Taylan ile hemen her gece oynarlardõ. Sağmalcõlar C- 16’daki ilk konukluğumuz bir ay kadar sürecek, duruşmalar devam ederken, mahkeme tarafõndan verilen bir tahliye kararõ ile duruşmanõn ertesi günü, 22 Aralõk 1983’te bütün koğuş arkadaşlarõyla teker teker helalleşerek, buradan ayrõlacak- tõk. Biz “artık bu iş bitti” sanõyorduk, meğer on ay sürecek bir teneffüse çõkõyormuşuz, bir yõla kalmadan aynõ yere dönecekmişiz ve bu kez C- 16’yõ cennet gibi algõlayacak- mõşõz da haberimiz yokmuş. D ikkatimi çeken noktalardan biri de, altlõ üstlü ranza şeklindeki iki yatak sõrasõ arasõnda duran dolaplara yapõştõrõlmõş o zamanlar Kaçakçõlõk Dairesi Müdürü olan Saadettin Tantan fotoğraflarõ olmuştu. Bunlarõn hepsinin gözleri oyulmuştu.. kaçak- çõ arkadaşlar kendilerine karşõ müsamahasõz olan Tantan’õ hiç sevmiyorlar ve gazeteden kesilmiş fotoğraflarõnõ, gözlerini oyup başuç- larõna asarak kendilerine göre intikamlarõnõ alõyorlardõ. Bir de, koğuşumuzda biri oldukça varlõklõ bir kaçakçõnõn, öbürü de, genç ve yetenekli bir futbolcuyken, bu işlere bulaşõp, araba ka- çakçõlõğõ işine bulaşan ve her bir olaydan bi- riken cezalarõyla yüzlerce yõl yatmasõ gere- ken Semih’in başucunda bir akvaryumu var- dõ. Anlaşõlan Semih işin beyni değil, maşa- sõydõ ve her şeyin ceremesini de o çekiyordu. Ona üst katõn en dibinde bir yatak vermiş- lerdi ve orada akvaryumunun yanõnda hap ile kafayõ bulup, dipsiz kuyuda debelenir gibi yaşõyordu. İlk girdiğimizde, bir iki büyük kaçakçõ vardõ. Biri kaçak mallarla dolu gemisini ya- kalanmamak için batõrmõş, ama yine de ya- kayõ kurtaramamõştõ. Diğerleri genellikle araba kaçakçõlõğõndan yatmaktaydõlar. Çiçek Pasajõ’nda tek kart ile tombala çekti- rip, kazananlara kaçak Amerikan sigarasõ vermekten yakalanan “Tek Kart İsmail” ise üst kata bile terfi edememişti. Tabii yataklarõn koğuş ağasõ tarafõndan da- ğõtõldõğõnõ, bunun da belirli bir karşõlõğõ oldu- ğunu, siyasi olan bizlerin bu angaryadan mu- af bulunup, ayrõ bir statüye sahip olduğumu- zu eklemeye gerek yok sanõrõm. Y apıldığında, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en modern cezaevi sıfatını kazanan Sağmalcılar’da koğuş usulü geçerliydi. Bir avlunun iki ya- nında yer alan ve her ikisi de beton zeminli o ortak avluya bakan koğuşlar iki katlıydı. Bi- rinci katın girişinde C- 16’da sağ tarafında mutfak bulunu- yordu; bu mutfağın dibindeki mazgaldan yemek artıkları dö- külürdü. Mazgaldan, zaman zaman kedi iriliğinde fareler çıkar, kimseden çekinmeden fütursuzca salınırlardı. Doğru- su cesametlerine bakınca, on- ların sizden korkmamasına hiç şaşmazdınız. Mutfakta sabahları gelen kahvaltılık peynir ve zeytin ile saat 11 – 12’de gelen ve hem öğlen hem akşam yemeği olan genelde, bakliyat, makarna, bulgur ve pirinç pilavından oluşan karavanalar bölüştürü- lür veya meydancılar tarafın- dan kantinden alınan malzeme ile yemekler pişirilirdi. Koğuşun zemin katında üze- rinde yemek yenen masalar bu- lunurdu. Dipte ise televizyon. Hapishane yapılırken, ikinci kat yatakhane olarak düşünül- müş. Koğuşun kapasitesi 60 ki- şilik. Ama zaman zaman bu sa- yı 120’ye kadar çıktı. Konten- janı aşanların bir kısmı zemin kata konan yataklarda, kimile- ri de üst ya da alt katta yere se- rilen döşeklerde yatarlardı. Orada kaldığımız sürece koğuş mevcudu ortalama hep 90 kişi civarında olmuştu. C- 16’ya ilk girdiğimde en çok dikkatimi çeken, özellikle üst kattaki yatakların rengâ- renk çarşaf ve nevresimleri ol- muştu. Daha önce kalmış oldu- ğum askeri hapishanelerde çarşaf ve nevresimler idare ta- rafından verilirdi ve genelde hâki renkte olurlardı. Oysa bu- rada, herkes evinden getirttiği renkli çarşaf ve nevresimleri kullanıyordu ve doğrusu ya.. hapishanenin kasvetli havasını biraz olsun yumuşatıyorlardı. S ağmalcılar’a ilk gittiğimiz 1982 Kası- mı’nda, Uğur Mumcu’nun, terör ve ka- çakçılık üzerine çalışmaları toplumda bü- yük yankı uyandırmıştı. Uğur özellikle silah kaçakçılığında Bulgaris- tan bağlantısının büyük rol oynadığını yazıyor, Kinteks Şirketi’nin marifetlerini, Ağca’nın da Bulgaristan bağlantılarını anlatıyordu. Ne var ki, bu açıklamalar kimi sol çevrelerin tepkisini çekiyor, Bulgaristan’ın kasten karalandığı söy- leniyordu. C - 16’daki ilk günlerimizde, hep Uğur’u andım, içerden kendisine haber gön- derdim. Çünkü kaçakçı arkadaşların bir bölü- mü, üzerinde “Bulgaria” yazan eşofmanlarla ge- ziyorlar, Bulgaristan’daki maceralarını Kara- deniz kıyılarındaki yazlıklarında geçirdikleri günleri anlatıyorlardı. Uğur’u gerçekleri sap- tırmakla suçlayanlardan birine, - Eee bunları gördükten sonra ne diyeceksin, dedim. Hiç ses etmedi.. konuyu değiştirdi. Ben ise ha- yıflanıyordum. Benim yerime orada Uğur ol- saydı, kim bilir neler çıkarır, ne bağlantıları or- taya dökerdi? YARIN: EVİM... EVİM... GÜZEL EVİM... MAHKÛMLARIN BAŞUÇLARINDA Gözleri oyulmuş Tantan fotoğraflarõ Gümrükçü Osman Bey UĞUR MUMCU’YU DOĞRULAYAN GÖRÜNTÜLER Garip bir hapishane görüntüsü Ali Sirmen Uğur Mumcu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear