22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
H apishane yaşamõmõz, acõ tatlõ olaylarla sürüp giderken, aynõ davadan yargõlandõğõmõz, kimi arkadaşlarõmõz da, aramõzda de- ğillerdi. Bunlar sõrasõyla, başka davalar- dan da çekindiği için, bu geçiş dönemini yurtdõşõnda göğüslemeyi yeğleyen, Ataol Behramoğlu, tutukluluğunu, Metris’te kadõnlar koğuşunda geçiren Reha İsvan, sağlõk nedenleriyle Kasõmpaşa Askeri Hastanesi’nde bulunan Mahmut Diker- dem ve yine sağlõk nedenleriyle Sağmal- cõlar Cezaevi Hastanesi’nde yatmakta olan Orhan Apaydın’dõ. Onlar ile de duruşmalar sõrasõnda karşõ- laşõyor hoş zamanlar geçiriyorduk. “Uğraşma Ataol bizden adisini bulamazsın!” Ataol Behramoğlu ile bir ay kadar süren ilk Sağmalcõlar döneminde, C- 16 koğu- şunda birlikte olmuştuk. Hiç kuşku yok, bu kõsa ikamet çok değerli deneyimler ka- zanmasõna neden olmuştu. Bir gün yine kendisine takõlmamõza, sa- nõyorum biraz da şakadan kõzmõş olmalõ ki, Ataol güya birden parladõ. - Ben buradan giderim arkadaş! Ve di- lekçe verip, gidiyorum! O sõrada biraz ötede oturmakta olan Hü- seyin Baş gayet sakin bir şekilde sordu: - Nereye gidiyorsun Ataol?.. Ataol hiç teklemeden ve tempoyu ya- vaşlatmadan, - Dilekçe verdim, adilerin (biz siyasiyiz ya) yanõna gidiyorum. Hüseyin tebessümle yanõtladõ: - Hiç uğraşma Ataol bizden adisini bu- lamazsõn... Ataol’un ikinci tutukluluk dönemini yurtdõşõnda geçirmeyi yeğlemesinin nede- ni, Barõş Derneği dõşõnda da davalarõ ol- masõndandõ. Birden fazla TCK. 141 davasõ vardõ ve haklõ olarak endişeliydi, tutuklular içinde en az iyi huylu olan ben de, onun bu endi- şesinin üstüne körükle gidiyordum. Hatta bir gün kendisine “a la ali” vezniyle şu şiiri yazdõm: “Behramzadelerden Ataol, erişmiş- ken mümtaz şüera (şairler) katına, iki 141’in içtimaıyla (birleşmesiyle) göçüverdi, şüheda (şehitler) safına.” Sonradan çektiklerini kendisinden din- ledikçe, hep sormuşumdur “acaba bi- zimle kalsaydı, daha mı az sıkıntı çe- kerdi?” diye. CMYB C M Y B 16 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 B İ T T İ Sirmen ile aynõ davadan yargõlanan Behramoğlu yurtdõşõnda, İsvan Metris’te; Dikerdem askeri, Apaydõn ise Sağmalcõlar hastanesindeydi Mekân farklõ ama acõlar aynõ B arõş Derneği Genel Başkanõ olan Mahmut Dikerdem Galatasaray Lisesi, İÜ. Hukuk Fakültesi’ni bi- tirdikten sonra Cenevre Üniversitesi’nde doktora yapmõş, Dõşişleri’ne intisap et- miş, Amman, Tahran, Gana, Yeni Del- hi’de büyükelçilik yapmõş, “Üçüncü Dünyadan” ve “Ortadoğu’da Devrim Yılları” adlõ kitaplarõ olan, edebiyata düşkün, Yaprak dergisinin çõkõşõnda kat- kõlarõ olmuş, emekli bir diplomattõ. Barõş Derneği’nden içeri alõndõğõnda, prostat kanseri olmuş, bulunduğumuz Kartal Maltepe Zõrhlõ Tugay’daki askeri hapishanesinden hastaneye kaldõrõlmõştõ ve duruşmalar sõrasõnda tedavi görmek- teydi. Bütün duruşmalarda hazõr bulunan Mahmut Dikerdem, tedavi döneminin güçlükle ayakta durabildiği günlerinde mahkemede ifade verirken, Duruşma Yargõcõ Binbaşõ Atilla Ülkü’nün teklifle- rine rağmen oturarak ifade vermeyi red- detmiş, sonuna kadar dimdik durmakta direnmişti. Barõş Derneği Davasõ’ndan önce tahli- ye olup, 14 Kasõm 1983’te ikinci defa gözaltõna alõnõp, Metris Cezaevi’ne geti- rildiğimizde, Mahmut Bey’in tedavisine devam edilmek üzere, Kasõmpaşa Askeri Hastanesi’ne sevk edilmesi için, avukat- larõnõn verdiği dilekçe üzerine cezaevi yönetiminden şimdi rütbesini hatõrlaya- madõğõm bir subay gelmiş ve kendisine hazõr olmasõnõ hastaneye sevkinin yapõla- cağõnõ söylemişti. Mahmut Dikerdem, yanõndakilerle bir- likte koridora çõktõ. Biz koğuştakiler de kulaklarõmõzõ duvara dayayõp, neler oldu- ğunu anlamaya çalõştõk. Dõşardan gelen seslerden anladõğõmõza göre, herhalde subay olmasõ gereken biri Mahmut Bey’e emir verdi: - Soyun! Üstündeki her şeyi çõkarõp, çõrõlçõplak kalmasõnõ istiyorlardõ. Mahmut Bey sinirlenmişti: - Hayõr soyunmam! Subay diretiyordu: - Soyunacaksõn! - Bakõn, dedi Mahmut Dikerdem, ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni büyükel- çi olarak yurtdõşõnda temsil etmiş biriyim. Beni bu insanlarõn önünde soyamazsõnõz. Sinirden sesi titreyerek ekledi: - Beni soyunmaya zorlayamazsõnõz, hastaneye gitmeyi de tedavi görmeyi de reddediyorum. Koğuşa döner orada ölü- rüm. Ama soyunmam! Yetkili herhalde, õsrarõn fayda verme- yeceğini anlamõş olmalõ ki, - Peki, dedi yürüyün hastaneye gidiyo- ruz. O an kulağõnõ duvara dayamõş dinleyen (ki içimizden biri yanlõşlõkla hiç duyma- yan kulağõnõ dayamõştõ) hepimiz derin bir nefes aldõk. Aynõ zamanda da karõşõk duygular içindeydik. Yetmişli yaşlarõnda bir emekli büyükelçiye böyle bir muame- lenin reva görülmesinden insanlõğõmõz adõna utanmalõ mõydõk, yoksa bir zaman- lar ülkemizi böylesine onurlu bir büyük- elçinin temsil ettiği için onurlanmalõ mõy- dõk? Bende ikinci duygu ağõr bastõ. Aradan yõllar geçti ve bu olayõ dile ge- tirerek, Mahmut Dikerdem ile Osman- lõ’nõn son Washington büyükelçilerinden, Sõvas Kongresi üyelerinden Ahmet Rüs- tem ve Hasan Esat Işık’õ birlikte anlatan “Üç Onurlu Büyükelçi” başlõklõ bir yazõ yazdõm Cumhuriyet’teki köşemde. Mahmut Dikerdem, çok mutlu oldu bu yazõya, beni telefonla aradõ ve şunlarõ söyledi: - Yazõnõzõ okudum, teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Bu tür yazõlarõ insanõn hayattayken okuyabilmesi büyük bir mazhariyettir. Arada sõrada da olsa, iyi insanlarõ mutlu eden şeyler yazabildiğim için ben de mut- lu oldum. OnurlubirBüyükelçiMahmutDikerdem Hapishane yaşamımız, acı tatlı olaylarla sürüp giderken, aynı dava- dan yargılandığımız, kimi arkadaş- larımız da, aramızda değillerdi. Bunlar sırasıyla, başka davalardan da çekindiği için, bu geçiş dönemini yurtdışında göğüslemeyi yeğleyen, Ataol Behramoğlu, tutukluluğunu, Metris’te kadınlar koğuşunda geçi- ren Reha İsvan, sağlık nedenleriyle Kasımpaşa Askeri Hastanesi’nde bulunan Mahmut Dikerdem ve yine sağlık nedenleriyle Sağmalcılar Ce- zaevi Hastanesi’nde yatmakta olan Orhan Apaydın’dı. R eha İsvan daha Barõş Derneği’nden içeri girmeden önce, eşi eski İstanbul Büyükşe- hir Belediye Başkanõ Ahmet İsvan, DİSK Davasõ’ndan gözaltõna alõnmõş, işkence gör- müş sõkõntõ çekmişti. Her iki İsvan da, her türlü zulme, baskõya karşõ yiğitçe direnmişler, kibar, nazik olduğu kadar sapasağlam dirençli kişi- liklerine toz kondurmamõşlardõ. Reha Hanõm’õn direniş günlerini “Bir Ses” başlõğõ altõnda kitaplaştõran Zeynep Oral, şunlarõ söylüyor: “Selimiye Kışlası’nın giriş merdivenlerinden aşağıya inerken, yanına çok güzel gösterişli bir kadın polis yanaştı. Sıcak bir gülümsemeyle, ‘özür dilerim, size kelepçe takmak zorundayõm,’ dedi. Mavi gözlü kaim kaşlı, saçlarının önü belli belirsiz ağarmış kadın, kollarını uzattı, güle- rek ‘buyurun, hemen kelepçeleyin deyip ekle- di: Onlar benim onur bileziklerim’ 1982 27 Şubat günüydü. Reha İsvan’a 57 yıllık yaşamında ilk kez kelepçe takılıyordu ve o, henüz arkadan değil de önden kelepçelenmenin ne büyük bir ni- met olduğunu bilmiyordu... 27 Şubat - 25 Aralık 1982 ve 14 Kasım 1983 - 17 Şubat 1986 tarihleri arasında Met- ris Cezaevi’nde, hükümsüz tutuklu Reha İs- van bir koğuştan öbürüne sürüklenirken mo- ralini hiç bozmamaya, bir de ‘kızlarını’ sıkı sıkıya korumaya çalıştı. ‘Ben zaten özgürüm, özgürlük mekânla sõnõrlõ değildir, özgürlük bi- linçle ilgili bir şey’ diyordu hep.” ‘YERİM HEM DE SOĞANI BOL OLSUN’ Reha Hanõm, o yiğit kişiliğinin yanõ sõra, hoş sohbet şakacõ bir insandõ ve duruşmalar sõrasõnda herkes konuşmak için çevresini sa- rardõ. Duruşmalarõn spor salonunda yapõldõğõ dö- nemde, oraya gidişlerimizde, bir iki kez, giri- şimci Kemal Anadol’un önayak olmasõyla, orada bulunanlar aracõlõğõyla, kebap getirtme imkânõ doğmuştu. Hep cezaevi yemeğine talim edenler için bulunmaz bir fõrsattõ. Kemal uygulamayõ başlatõnca, teker teker herkese sorup not ediyor, ona göre sipariş ve- riyordu. Bana da sorduktan sonra, biraz uzak- ta duran Reha Hanõm’a baktõ, “gidip ona da sorayım” deyince, Gencay Şaylan, - Olur mu oğlum, koskoca Robert Koleji mezunu Amerika’da okumuş kadõn bizim gibi soğanlõ Adana yer mi? diye itiraz etti. Kemal aldõrmadõ, Reha Hanõm’õn yanõna gitti, biraz sonra neşeyle haykõrdõ: - N’aabeer Genco, yerim, hem de soğanõ bol olsun” diyor. Duruşmalar, hukuk açõsõndan fecaatti, ama biz oldukça eğlenerek geçiriyorduk o günle- ri... İ S V A N : O N L A R B E N İ M O N U R B İ L E Z İ K L E R İ M Orhan ApaydınMahmut Dikerdem Hüseyin Baş Reha İsvan ‘Biz sana öyle mi dedik Orhan Abi?’ 1 983 Aralõk’õnda, Metris’ten Sağmalcõlar’a ge- tirildiğimizde, Or- han Apaydõn’õn fenalaştõğõnõ ve cezaevi hastane- sine kaldõrõldõğõnõ belirtmiştim. Or- han Apaydõn’dan ayrõlmadan önce yanõna gittim ve şunlarõ söyledim: “Bak Orhan Abi, orada ne olduğu belirsiz tutuklu ve mahkûmlarla yatacaksın. Hapishanenin baş konusu aftır. Sen de koca baro başkanısın; sana sürekli ‘af çıkacak mı?’ diye soracaklardır. Sa- kın onları umutsuzluğa itecek şeyler söyleme! Hep morallerini yüksek tut! ‘Bakõn çocuklar af mutlaka çõkacak, ama siz buradayken suç işlememeye ba- kõn, onlar af kapsamõnda olmaz’ de. Böy- lelikle tatsız olayları da önlemiş olur- sun.” Apaydõn 26 ay hastanede yattõ ve sonraki duruşmalara geldiği günlerden bi- rinde başõndan geçen olayõ da anlattõ. Gazetelerde af haberlerinin arttõğõ günlerden birinde kendisine sormuşlar: - Af çõkõyormuş öyle mi? - Af maf yok, bu bizi ilgilendiren bir af değil, demiş Orhan Apaydõn, pattadak. Bunun üzerine mahkûm hastalardan biri üzerine doğru gelerek, efelenmiş, - Neden bizi ilgilendirmesinmiş ki, biz senin gibi devletin temeline dinamit mi koyduk?.. Zor elinden almõşlar, Orhan Abi’yi. Bunu anlattõğõnda güldüm: - Biz sana öyle mi de demiştik?.. - Ne yapsaydõm, hukuki bir konuda yalan mõ söyleseydim?.. Orhan Apaydõn, ben tahliye olmadan bir buçuk ay önce çõktõ, hapishanede ya- kalandõğõ kanserden de öldü. Gömül- mesinden birkaç gün sonra tahliye ol- duğumdan cenazesine bile gidemedim. Görüyorsunuz, elden geldiğince gü- lerek anlattõğõm Sağmalcõlar günlerinde böyle trajik olaylar da, hem de sõkça ol- du. Onun bana cinayet gibi gelen ölümü üzerine “Cinayeti Gördüm” yazõsõnõ yazdõm, Samim Lütfü adõyla içerden. Ama Orhan Apaydõn, Mahmut Bey gi- bi kendisi için kaleme alõnan yazõyõ okuyamadõ. Bu olaydan altõ gün sonra da, benim Sağmalcõlar günlerim noktalandõ. Barış Derneği Davası’nda tahliyesinde Ali Sirmen’i eşi Mine Sirmen ve Uğur Mumcu karşılıyor. Ali Sirmen, Nadir Nadi, Berrin Nadi, İlhan Selçuk ve diğer arkadaşlarıyla birlikte DÜZELTME - ‘Demir Kapõ Kör Pen- cere’ yazõ dizisinin dün yayõmlanan 11. bölümün başlõğõ yanlõşlõkla ‘İstemeye istemeye C-1’e’ şeklinde yazõlmõştõr. Doğrusu ‘İstemeye istemeye B-1’e’ ola- caktõr. Düzeltir, özür dileriz. Ali Taygun Uğur Kökden Nedim Tarhan Prof. Melih Tümer
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear