22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 16 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 16 Ağustos SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Küreselleşen Büyükada Araplar, karaya ayak basar basmaz ilk ağacın altına yerleşiyor… Çöl ortasında vaha bulmuş gibi; karıkoca, ço- luk çocuk rastladıkları ilk yeşil alana yayılıp kalı- yorlar. Günlük motorların yanaştığı “Kenan Evren Par- kı”nda daha ilk adımda çöktükleri çimenlerde sa- atlerce oturup denizden gelen yelle serinliyor, me- raklı bakışlarla geleni geçeni süzüyorlar. “Arap usulü” Büyükada sefası bu. En fazla “çarşıya” uzanıyor. “Fayton durağına” dek ilerlerlerse, zaman zaman aralarında “küçük tura” iltifat edeni çıkıyor. ‘Hatırla Sevgili’ seferleri Bir de “Hatırla Sevgili”ciler var …. Yalnız Türkiye’nin dört bir yanından değil, ta Al- manya’lardan geliyorlar. Bu yaz iskele meydanında çok rastladım. Yarı Türkçe, yarı Almanca konuşan bu akına ön- ce pek anlam veremedim. Ardı arkası kesilmeyen bu “ada merakının” ardında, neden sonra “Hatır- la Sevgili” tutkusunun olduğunu fark ettim. “Asmalı Konak”ın Kapodokya etkisi gibi bir şey bu… Faytoncular, Troçki’ nin evi gibi tıpkı; dizinin çe- kildiği evin önünden her geçişlerinde mutlaka “İş- te burası!” diye dönüp göstermeden edemiyorlar. Ha tarih yazan bir ev, ha popüler bir dizi mekâ- nı! Adanın turist profiliyle faytoncu açısından tuttuğu yer, çok ayrışmıyor. Yunanistan’a göçen eski adalıların Rum yakınları, Yunanlı turist grupları mı ararsınız; Türkiye sını- rından girer girmez başörtülerini fırlatıp atan İran’ın cilveli kadınlarını mı?.. Kimi isterseniz, ada- da bu yaz! Mendil içi büyüklüğündeki çarşıda, bir “mikro- kozmos” gibi her milletten, her kesimden insana tesadüf ediyorsunuz. On Avro’ya öğle yemeği “Ada”nın böyle ünlenip, popülerleşmesi iyi, hoş da; ada “ada” olmaktan çıkmış durumda. Adanın yerlilerinden Ferruh Ertürk, “Mazinin Di- linden Büyükada” isimli anılarında, tılsımlı bir “uzaklık” sözcüğüyle tanımlıyor oysaki Büyükada’ yı. “Süratli vapurların gelişine kadar” diyor Ertürk; “İstanbul uzak görünürdü… Bitmeyen bir yol gi- biydi şehirle Büyükada arası. İnsanda uzaklık duygusu oluşurdu…” Bu “uzaklık” duygusu yok artık, sıfır. Ha Kartal olmuş. Ha Tuzla, ha Büyükada! “Prenstur”, “Mavi Marmara”… Normal vapur se- ferleriyle deniz otobüslerine ilave konulan bu ye- ni özel şirket motorları, Bostancı ve Kartal’a sa- at başı yolcu getirip götürüyor. Trafiği yoğun kebap cenneti “Uzaklığın sihri” böylesine vahşi ve kontrolsüz bir istilayla sıfırlanınca, “mazinin çizgileri” de ya- vaş yavaş siliniyor artık. Saat meydanı çepeçevre kebapçı olmuş. “Ada”ya özgü geleneksel “midyeciler” de re- kabete göğüs germek adına mönülerine eli mah- kûm “kebap çeşitleri” eklemişler. Nazar boncuğu gibi kalan kordondaki balıkçı restoranları olmasa, Diyarbakır’da mısınız; ada- da mı.. anlamayacaksınız. Nerde 60’lı, 70’li yılları hikâye eden “Hatırla Sev- gili”nin adası? Nerde bu ada? Yaşamının son yıllarını Büyükada’yı eski gör- kemine kavuşturmaya adayan rahmetli Çelik Gülersoy görse, çıldırır! O ne masalar, ne sandalyeler öyle? Cadde or- tasına yapay deri kırmızı kapitone koltuk çıkaran lokantalar var çarşı ortasında. Var ya… Benzer- lerine ancak ikinci sınıf trenlerde rastlayabilirsiniz. Ya o motorlu araçlar? Temizlik arabası, polis, belediye, yük kamyonu, ambulans derken vızır vı- zır; biri gidiyor, biri geliyor. Efsane aşklara, filmlere, şarkılara konu olan o uzak, romantik adanın yürek burkan dönüşümü- nün devamı pazartesiye… nilgun@cumhuriyet.com.tr Sosyal İanecilik AKP’li belediyeler, sosyal devletin eri- tiliş sürecini kullandılar. İşsizliğe, yoksul- luğa çare olmayan bir tür “sosyal ianeci- liğe” yöneldiler. Kentlerde bir yanda müş- teriler, öbür yanda dilenciler yaratıldı. Yerel seçimler yaklaşırken; AKP’nin kurguladığı belediyeciliğe karşı solda se- çenek olmak amacındaki siyasetçilerin na- sıl bir yöntem izlemesi gerektiğini, yerel yö- netim alanında araştırmalar yapan YA- YED’deki dostlarımızla tartışırken olayın değişik boyutları gündeme geldi. YAYED’in araştırmacıları, çok bilinme- yen bir gerçeğin altını çizip AKP tarafın- dan uygulanan “sosyal ianeciliğin” kay- nağının küresel merkezler olduğunu söy- lediler: “Ailelere çocuk için 50 YTL ödeme, be- dava ders kitabı, temel ihtiyaç maddele- ri dağıtımı vb. uygulamalar, Dünya Ban- kası marifetiyle ortaya çıkmış uygulama- lardır. Bu uygulamaların kaynağı Dünya Bankası’yla imzalanan ‘Sosyal Riski Azalt- ma Projesi’ adlı kredi anlaşmasıdır. Bu kredi anlaşması, 1988’de kurul- muş, toplumun Fak-Fuk-Fon diye bildiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve bunun yönetimini üstlenmiş aynı adlı genel müdürlüğün zemini olmuş durum- dadır. Açıkça görülmesi gereken, AKP’nin sosyal ianeciliğinin, küresel merkezlerce büyük vizyon-büyük misyon diye ilan edi- len ‘yoksulluk yönetimi stratejisi’nin bir parçası olduğu konusudur. Bu strateji, günümüzde giderek kendi- ni kilise sistemine ve kurallarına dayandı- rarak ayakta tutabilen gerici Batı dünya- sının stratejisidir. Stratejinin kaynağı Hı- ristiyanlık kurallarıdır; bu kaynak kendine İslamiyet içinde kamufle olmuş tarikat sis- teminden sadık müttefikler bulmuştur. AKP, böyle bir ağın görünen yüzü konu- mundadır.” YAYED’deki dostlarımız, uygulanan sosyal ianeciliğin bir tür “şartlı yardımse- verlik” olduğunu da anımsattılar. “Benim atmosferime girersen, mabedin kuralları- na uyarsan, yardımı alırsın. Aksi halde hiç- bir şey alamazsın!” gibi bir şey.. yani: “Şartlı yardımseverlik, zorbalıktır. Bu, yoksulluk ve yoksul kitleleri yönetme yön- temidir. Sosyal ianecilik, sosyal yardım gi- bi, finanse edilmesi gereken bir şeydir. Bu- nun kaynaklarından biri, oynar faizli dış borçtur. Bir başka kaynağı, vergi geliri kay- bıdır. Hangi amaçla çalıştığı çoğu zaman açık olmayan dernek-vakıflara yardımların vergiden düşürülmesi; gıda bankacılığı gi- bi şirketlere gelir vergisinden düşmeler sağlayan mekanizmalar, sosyal ianecilik sistemini servet-sermaye sahibi kesimler için kazanç kapısı haline getirmiştir. Bu sis- temin neden olduğu vergi kayıplarıyla el- de edilen sosyal iyileşme arasında nasıl bir denge elde ediliyor? Bunun hesabını yapmadan bu sistemi sürdürmek, yok- sulluktan kazanç sağlamaktan başka bir şey değildir. Başka ve hesaplanamaz halde sürüp giden başka bir kaynak da rüş- vet - yolsuzluk mekanizmasıdır. Bir şirke- tin bir belediyeye bağışladığı karpuz, etek, top, vb. malın karşılığı, belediyenin imar plan değişiklikleriyle ödeniyorsa; ba- ğışlara karşılık ilgili şirket ya da kişiler be- lediyeden çeşitli ayrıcalıklar, rantlar elde ediyorsa; yoksulluk, rüşvet ve yolsuzluğun en temel aracı ve bahanesi haline getiril- miş olmuyor mu? Sosyal ianecilik sistemi, ahlaki-insani ola- rak savunulamaz bir şeydir; ama aynı za- manda kamuya ve ülkeye parasal olarak maliyeti de çok yüksektir.” Sosyal ianeciliğe karşı solun nasıl bir se- çenekle ortaya çıkması gerektiğini de pa- zartesi günkü yazımızda ele alacağız... Bilimsel Makale Eğitimci Hüseyin Canerik, Öğretmen Dünyası’ndaki yazısında, ilköğretimde okutulan Türkçe kitaplarında yer alan “Kalbimizin Sesi” başlıklı bir metinden alıntılar yapmış: “Kalp, başlı başına bir mucize olan bu çalışmasıyla insan anlayışının sınırlarını zorlamaktadır.” “Bütün bunlardan kalbimizin yaratılışındaki mükemmelliği daha iyi anlayabiliriz.”, “Kalbimizin de olması gereken en uygun yere, en uygun şekilde yerleştirildiğini görürüz.” Milli Eğitim Bakanlığı’nın “bilimsel makale” saydığı bu yazının ilk nerede yayımlandığına gelince: Zaman gazetesi ve benzer çizgideki Gonca çocuk dergisinde... Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı Ahmet Göksan, neredeyse çocuk yaşta Türk Mukavemet Teşkilatı’na katılmış, Kıbrıs Türklerinin son 50 yıldır yürüttükleri savaşıma doğrudan tanıklık etmiş birisi olarak; Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşunun 50., KKTC’nin 25. ve İkinci Barış Harekâtı’nın da 34. yıldönümünde soruyor: “Bunca yıl savaşımın sürdürülmesi, onlarca yıl 103 köye neredeyse hapsedilmiş insanların elde tüfek nöbet beklemesinin tek nedeni vardı: Adada Türk varlığı devam etsin, kalıcı olsun diye. Şimdi bütün bu yaşanmışlığı ve savaşımı bir çırpıda yok mu sayacağız?” Adada tek devlet, tek egemenlik ve tek kimlik olduğunda KKTC ile birlikte, KKTC kimlik kartları ile birlikte1878’den bu yana 130 yıllık bir mücadele sonucu elde edilmiş olanlar da uçup gidecek... Ahmet Göksan’ın dediği gibi: “KKTC Cumhurbaşkanı ya da Başbakanı sıfatı bulunanlar kendi devletlerini bir anlamda pazarlıyorlar. İşin en acı olan kısmı bu.” Ahmet Göksan, KKTC’yi nüfusu 260 binlik bir mahalle sananlara da Atatürk’ün 1937’de Antalya’daki tatbikat nedeniyle söylediği sözleri anımsatma gereği duyuyor: “Bu ada düşman elinde bulunursa Türkiye’nin güvenliği tehlikeye girer.” Boşa mı Gidecek? Sülün Osman Metoduyla Yönetiliyoruz ERCAN YEŞİLYURT 24 Ocak 1980’den beri uy- gulanan Sülün Osman meto- duyla yönetilen ülke ekonomi- si siyasi yapıyı da şekillendir- miştir. Bu yaratılan toplumsal yapıda, hem ekonomide hem de siyasi arenada bir sürü Sü- lün Osman yaratılmıştır. Önce Sülün Osman ve yö- netimini anlatmamız gereki- yor. Sülün Osman 1940’larda Galata Köprüsü, Beyazıt’taki Saat Kulesi, Aksaray hattında çalışan tramvayı satan ünlü bir dolandırıcı. Aslında Sülün Osman, serbest piyasanın ve kayıtsız ekonominin ülkemiz- deki öncüsüdür. Eğer yaşa- saydı, İstanbul Üniversitesi’nde Kastelli’ye ekonomiyi anlattı- rıp ayakta alkışlayan iktisat ve işletme profesörleri, Sülün Os- man’dan her yıl fakültenin ilk dersini vermesini isterlerdi. Tramvayın satışını anlata- rak Sülün Osman’ın dolandır- ma yöntemini açıklayalım. Sü- lün, Aksaray’da gözüne kes- tirdiği, parası olduğu belli olan adamı takip ediyor ve beraber tramvaya biniyorlar. Perişan bir vaziyette adamın yanına oturup dikkatini çeken Sülün ağlamaklı bir vaziyette işe baş- lıyor. Ağrı’dan alışveriş için İs- tanbul’a gelen adam, Sülün’e bu ne hal.. ne oldu hemşerim sorusunu soruyor. Sülün “22 yıllık evliyim, hanım hasta- nede doğumda.. ilk defa ço- cuğum olacak.. ama 500 li- ralık ilaç istediler, bu tramvay da benim; bekliyorum ki 10 kuruş 10 kuruş biriksin de gi- dip ilaç alayım, vallahi şimdi birisi 500 lira verse satsam da, çocuğuma kavuşsam”. Sene 1945 ve o zaman Ağrı’da tekerlekleri çemberli bir kağnı arabasının fiyatı 400 liraymış. Ağrılı, “Madem bu kadar zor durumdasın.. bir indirim yap da alayım” deyince pazarlık başlıyor. Sülün 400 lira ver hemen vereyim deyince, Ağrı- lı 250 lira teklif ediyor ve 350 li- raya anlaşıyorlar. Ağrılı mem- nun ve Sülün Beyazıt’ta para- sını alıp iniyor. Tramvay hare- ket edince Ağrılı tramvayın ye- ni sahibi olarak gidip kondük- törün yanındaki para atılan kutuyu kucaklayınca Çember- litaş durağında aşağı atıyorlar. Yıllar sonra Kemal Kum- kumoğlu, “Ulan ne uyanık adamsın, nasıl kandırıyorsun bu insanları.. köprüyü, saat kule- sini, tramvayı satıyorsun” de- yince Sülün, “Estağfurullah abi, ben onlara kendi uyanık- lıklarını satıyorum” demiş. “Ağabey, adam benim müş- külatımı anladı.. beni dolandı- rıyor” diye dert yanıyor Sülün Osman. Gelelim 1980’den sonraki banker olaylarına. Yöntem ay- nı. 24 Ocak 1980’de serbest fa- iz ve piyasa düzenine geçerken hiçbir hukuksal tedbir alınma- mıştır. Halkın bütün birikimle- ri bankerler eliyle toplanıp çar- çur edilmiş. Halkın tasarrufla- rını, kandırıp elinden alan üç- kâğıtçılar, sıcak para olarak pi- yasaya sürmüş ve enflasyonu arttırıp ekonomiye canlı bir görüntü sağlamıştır. Bu tasar- rufların dışında bu faiz oyu- nunda kaynağı belli olmayan büyük miktarda para da piya- saya girmiş ve kontrol edil- meyen bir talan sürmüştür yıl- larca. Açıkçası halk, devlet eliyle üçkâğıtçılara dolandırtıl- mıştır. İlginç bir örnek: Adam hem Sovyetler Birli- ği’nde Türkiye’nin ticari ata- şeliğini yapmış, hem de kapi- talist bir Avrupa ülkesinde. Türkiye’ye döndüğünde yıl 1982.. biriktirdiği bütün para- yı bir bankere yatırmış ve her ay yüzde 10 faiz alıyor. Çok ke- yifli, iyi bir gelir kaynağı bul- muş.. ne sosyalist ne de kapi- talist ülkede bu kadar güzel pa- ra kazanan bir ekonomik yapı var. Ve lüks hayatı yaşarken bir ahbabıyla karşılaşıyor, duru- munu anlatıyor, ahbabı yahu sen sosyalizmi de kapitalizmi de yaşadın, ticari ataşelik yap- tın.. bütün birikimini nasıl yatı- rırsın, böyle bir faize nasıl ina- nırsın? deyince ataşe, vallahi iki aydır veriyorlar demiş. Ara- dan kısa bir süre geçmiş, kar- şılaşmışlar ve ticare ataşe, “Abi, benim banker battı” de- miş. Toplum yapımızı o kadar bozdular ki, siyasette de Sülün Osman yöntemiyle yönetiliyor ülkemiz. Kandırarak. Durum aynen böyle. Şimdi, ülkemizde yerleşmiş olan talana, vurguna dayalı ekonomiyi bir planlı kalkınma yöntemiyle, kamu önderliğin- de yapacak devrimci sol bir ik- tidara ihtiyaç var. Sözüm sol- cularadır. Sağcılık yaparak, solcuyum diyenlere değil. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir dalõ gövde- den ayõrmadan, toprağa gömerek köklenmesini sağ- lama yolu. 2/ Hi- tit... Buhar banyo- su. 3/ Çok iri bir maymun cinsi... Kimi yiyeceklere lezzet ve renk kat- mak için eklenen suluca malzeme. 4/ Bir renk... Osmanlõ donanmasõnda kullanõl- mõş, çektiri türünden bir savaş gemisi. 5/ Yüz ifa- desi. 6/ Afrika kökenli öl- dürücü bir virüs... Fütüv- vet şeyhi. 7/ Bir türde ya da bireyde bulunan, aynõ cinsten başka hiçbir türde ya da bireyde rastlanõlma- yan... Asya ile Avrupa’yõ ayõran dağ sõrasõ. 8/ Sõ- vas’õn Şarkõşla ilçesinde bir kaplõca... Bir soru sözü. 9/ Kayõk, mavna ve küçük gemilerin kalafata çekildikleri yer... “ --- tutmak benim harcõm değil/İnsanlarõ seviyo- rum” (Necati Cumalõ). YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Verev olarak dönen ve esnek kõvrõmõ önde bir çukur oluşturan yaka... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 2/ Mercanlarõn oluşturduğu halka biçiminde adacõk... Kar- deş çocuklarõnõn birbirlerine göre her biri. 3/ Kaynağõ an- tik çağlara dayanan kirişli bir çalgõ... Domuz yavrusu. 4/ “Eğri büğrü, çer çöp” örneklerinde olduğu gibi, anlatõ- mõ güçlendirmek için sesçe benzer sözcüklerin üst üste kullanõlmasõna verilen ad. 5/ Doğranmõş ekmeği yağ ve et suyuyla pişirerek yapõlan bir yemek... Halk dilinde ayra- na verilen ad. 6/ Eski Mõsõr'da güneş tanrõsõ... Lityum ele- mentinin simgesi... Hububat tozu. 7/ Rüzgar estikçe ga- gasmdaki deliklerden güzel sesler çõkardõğõna inanõlan masal kuşu. 8/ Bir elektroliz aygõtõndaki artõ kutup... Di- yarbakõr'õn bir ilçesi. 9/ Sarmõsak kokulu bir gaz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M E Y D A N C I A L A R G A R B L A L A K A Z A T A M M A N L A L P İ R A D E A Ş A M A A R A V A R T A L İ T A P İ R F A N A Ş F E T İ Ş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear