25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 20G SAL! OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Boşuna Değil Elbet! Boşuna mı? Elli yıldır gazete köşelerinde yazdım. "Yazdınsa ne olduT Zaman akıp geçti. Insanlar gelip gitti... Yasalar değişti, anayasa iki kez... Hep askerler mi? Hep Atatürk'ün devriminin askerleri mi? Halkımıza yenilikler, güzellikler, yararlılıklar, mutluluklar getirsin diye mi? Gide gide nereye vardık? • •• Bu sıcakta geçmiş yılları düşünmek! Nerde başladık, nerde bitireceğiz? Bir güzel serüvendi. Cumhuriyet bayramlarındaki çocukluğumu anım- samak her 29 Ekim'de... Bir daha, bir daha yazmak aynı şeyleri! Aynı gibi, ama değil, her biri çok daha başka, ama hepsinde beslenen amaç aynı!.. Atatürk Cumhuriyeti'nin sonuna mı geldik diye düşün- mek!.. Korkmak değil, direnmeye çağırmak!.. Kimleri mi? Uykudakileri, uyuşturulmuş gibi orda burda gevezelik edenleri, kuşaklar, kuşaklar, kuşaklar. Dedelerden babalara, oğullara... ••• Zaman zaman bir korku sis gibi çöker üstümüze.. Tevfik Fikret'in Boğaz tepelerinden bakarken dediği gibi, "Sarmış yine afâkını birdud- i muannit". Gittikçe çoğalan bir sis mi bizimki de? Daha da koyulaşacak mı? Göz gözü görmeyecek bir duruma mı geleceğiz? "Fikretyine Fikret çocuklar" mı demişti Atatürk!. "Bir devri şeamet, yine çiğnendi yeminler/ Kanun diye kanun diye kanun tepelendP şiirini Harbiye'de okurken neler düşünmüştü? Şu günlerde okumak gerek şiirleri, Namık Ke- mal'den başla, Fikret'le, Nâzım'la, Dağlarca ile, Külebi'yle, Orhan Veli'yle, Ceyhun Atuf'la... Gerçek demokratlık, ulusalcıhk onlarda, dizeleriyle bize verdiklerinde, kişiliğimize kazandırdıklarında... * • • Geçen gün biryerde oturmuş konuşuyormuş i- ki yurttaş... Biri eleştiriyormuş hem de iyi niyetle hükümeti, Tayyip Bey'i, "Sözünü tutmadı hani tüm halkın partisi olacaktı" diye!.. Iş kızışınca, iç- lerinden biri elini tavandaki ampule kaldırmış, du- daklarını parmağıyla bastırmış!. Birden suspus ke- silmiş ortalık. Ya biri duyarsa, ya telefon açıksa ya şu ya bu!.. • •• Abdülhamit günlerinde miyiz? Bir saltanat mı var karşımızda? Bir korku imparatorluğu mu ku- ruldu, kurulacak? ••• Boşuna mı yazdık, yazıyoruz, yazacağız. Boşu- na mı, Namık Kemal'ler, Fikret'ler, Nâzım'lar, Dağlarca'lar... Son söz Tevfik Fikret'te: "Millet yaşamaz hakka tahassürle solurken/ Sussun diye vicdanına yumruklar inerse/ Millet yaşamaz meclisi müstahkâr olurken/ Iğfal ile tehdit ile titrer ve sinerse/ Millet yaşamaz ma'şeri millet boğulurken." Sağlığa Erişimde Eşitsizlik Celirdeki eşitsizliğin arttığı toplumlarda, toplum sağlığının da olumsuz olarak etkilendiği gerçeğini görmemiz gerekmektedir. Bu eşitsizlikleri düzeltmenin birinci koşulu, bu gelişmelerin zorunlu olduğu önyargısından kurtulmak olmalıdır. Halen bütün dünya şimdi uygulanan politikalar dışında bir seçeneğin olmadığına inandınlmış görülmektedir. Prof. Dr. A. Özdemİr AKTAN tstanbul Tabip Odası Başkanı S ağlık, biıçok sosyal, politik ve eko- nomik güçler yanında sağlık sektörü dışında sağlık ve hastahk durum- larını etkileyen kurumlar ve olu- şumlar tarafından belirlenen bir süreçtir. Gclir dağılınundaki eşitsizlik dünya üze- rinde her geçen yıl korkutucu boyutlara ulaş- maktadır. 1970 yılında dünyada en çok ka- zanan yüzdc 20, cn az kazanan yiizde 20'den 30 kat fazla kazanırken, 2000 yılında bu fark 90 kata çıkmıştır (Dünya Sağlık Örgütii ve- rileri, 2007). Bu eşitsizlik tüm dünya ülkele- ri içiıı geçerli olııp, gelişmekte olan ülkeler- de daha net sonuçlarla kendini bclli etmektedir. Gelir dağılınundaki bu eşitsizlik kendini ekonomik gelişme, demokrasi, yaşanı kalitesi, bireylerin topluma katkısı, ülkenin sağlığı ve ülkenin kültüıel gelişmesi alanlannda hep olumsuz. olarak etkilemcktedir. Sosyal kırıl- malann, şiddetin ve huzursuzluğun en fazla olduğu toplumlann eğitinı, sağlık, ulaşım ve çevre koşullannın düzeltilmesi için yeterli kay- nak ayımıayan veya ayıramayan ülkelerde ol- ması da elbette şaşırtıcı değildir. Toplum sağlığı için yelerli gıda, uygun ba- nnma koşullan, temiz ve yeterli su, güvenlik yanında en önemli faktörlerden biıisi de ge- lecek ile ilgili ümittir. Geleceklc ilgili oluın- lıı beklentileri olmayan toplumlarda da sağ- lıktaıı bahsetmek olanaksızdır. Sağlığa erişimde eşitlikten söz edeıken aslında adalet kavramının öne çıkanlması gc- rekir. Eski DSÖ başkanlanndan Gro Brundt- land iyi bir sağlık sisteminin iyilık ve adalet üzerine kurulmasıru vurgulamıştır. Burada söz edilen, erişimde adalettir. Elbette herkesin eşit olduğu bir dünyayı lıenüz hiç kimse hayal ede- memektedir. Aneak sağlığa erişimde adalet sağlanması çok da zorbirolay değildir. Neo- liberal politikalar ile devletin sağlıktan ve ben- zeri hizmetlerden elini çekmesi ve ülkemiz- de olduğu gibi özel sektöre devretmesi, sağ- lığa ancak ayrıealıklı sosyal sınıfların erişe- bilmesine olanak sağlamaktadır. Bu politi- kalann uygıılanması ile adaletli bir sağlığa ula- şım çok uzakta olarak görülmektedir. 1970'li yıllarda terk edilmeye başlanan refah devle- tinde ise sağlığa erişimde adalet, ana kav- ramlaıdan biıisi idi. Ancak devletin bu hiz- metleri verirken lıantal, yetersiz, vcrimsiz ve yolsuzluğa çok açık olduğu savı ile yola çı- kan neoliberal politikalarda sosyal devlet kavranılan sağlıkta vc diğer benzeri hizmet- lerde yok edilerek bu hizmetler özel sektör eli- ne bırakılmaktadır. Bu durumda da para kazandımiayan koru- yucu sağlık hizmetleri geri plana atılarak, ya- tınmcılara ve daha çok da bu alanda tckel- lcşmiş uluslararası şirketleıe para kazandıra- cak tedavi edici sağlık hizmcti ön plana çık- maktadır. Türkiye'de hızla artan sağlık har- camalanmızın içinde ilaç harcamalan yakla- şık yüzde 35 (10 milyar dolaı) ile aşırı yük- sek bir oranda bulunmakta ve tamamı ulus- lararası sermayenin elindedir. Neoliberal sistem ülkeleri de zonjnlu ola- rak ekonomik büyümeye zorlamakta ve böy- le olmazsa yaşanamaz savına inandınnış gö- rünmektedir. Bu büyüme için ise ülkcler bir- birleri ile rekabetc zorlannıakta ve ürctilen mallann ve hizmctin maliyetini düşümıeye zorlanmaktadır. Bunun yolu ise çalışanlann ücretlerinin kısılmasından geçer. Çalışanlann aldıkları ücret yanında verilen sosyal hakla- nn her biri de maliyete yansıdığından, ülke- mizde olduğu gibi budanmaktadır. Emeklilik yaşı, cmekliye verilen ücret, asgari ücret, em- zirıne yardımı, kreş hakkı gibi sosyal haklar hızla çalışanlann aleyhine olarak değiştiril- mektedir. Hiçbir sosyal haktan yararlandınl- madan çalıştırmanın en bilinen yolu da taşe- ron işçi çalıştırmaktan geçer ki ülkemizdc olan da budur. Hiçbir sosyal hakkı olmayan kitle- ler dc bu durumda ucuz ücrctle, başka bir se- çeneği olmadığı için, çalışmak zorunda bıra- kılmaktadır. Bu gelışmelerle yaşanan önemli bir olgu da bireysel hayatın ön plana çıkanlmasıdır. Da- ha yüksek gelırli sosyal sınıflara tutunabilcnler kendini şanslı ve başanlı kabul etmekte, bu- nu başaramayanlar ise bireysel olarak ycter- sizlikle suçlanmaktadırlar. Toplum tarafından kendilcıine sunulan olanaklar hiç gündcme gelmemektedir. Sendika vc benzeri kunıluş- larla lıak arama olanaklan hızla yok edil- mcktedir. Sağlıkta da benzer gelişmeler ya- şanmakta ve sağlık için altyapının düzeltil- mesi, çevre sağlığı, eğitim gibi konular pek gündcme gelmezken bireysel sağlık için ge- rekenler medyanın ana konusu olmaktadır. Hangi gıdanın yararlı olduğu, hangi vita- minlerin kullanılması gcrektiği gibi bireysel çözümler hep ön plana çıkmaktadır. Üstelik de bu bilgilendimıeden yayınları daha ya- kından izleycn gruplar daha çok yararlan- maktadır. Bu nedenle de ABD ve Türkiye'de biıçok hastalığın yanında obezite (şimanlık) de alt gelir gruplannın sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Birtoplumun sağlığı toplumun zenginliği- ne değil, toplumda bu varlığın eşit dağılıp da- ğılmadığına bağlıdır. Gelirdcki eşitsizliğin art- tığı toplumlarda toplum sağlığı da olumsuz olarak etkilenmektedir. 1996'da yapılan birça- lışmada, gelir dağılımının gittikçe bozulduğu lngiltere'de toplumun cn üst kesimine ait ço- cuk ölüm hızlan, dalia sosyal bir topluluk olan lsveç ile karşılaştırıldığında, tsveç'in en dü- şiik kcsiminden daha kötü çıkmıştır. Bu durumun en önemli nedeni ise gelir da- ğılımının bozulduğutoplumlardabaşta eğitim ve sağlık olmak üzere sosyal yatınmlann azal- ması veya dunnası olarak gösterilmektedir. Benzer sorunlar gelir dağılımının eşitsizliği- nin cn yoğuıı olduğu ABD için de geçerlidir. Bu eşitsizlikten elbette en çok toplumun dü- şük gelir diliminde olan ve çoğunluğu oluş- turan kcsım etkilenmekte ve sonuçta o topluma ait sağlık verileri gittikçe kötüleşmektedir. Türkiye'de de benzer gelişimler yaşan- maktadır. Ülkenin geliri artmakta, ancak ge- lir dağılınundaki eşitsizlik de artmaktadır. 1978'de binde 134 olan bebck ölüm hızı, 2003'tc 28'e düşmekle birlikte, kırsal alanda veriler olumsuz gelişme göstermektedir. 1978'de kentsel alanda ölen her bebcğe kar- şı kırsal alanda 1.2 bebek ölürken, 2003'te kentte ölen her bebeğe karşıhk kırsal alanda 1.7 bebek ölmeye başlamıştır (Sağlık Ba- kanlığı verileri, 2006). Gelir dağılınundaki adaletsizlik, daha geniş kitleyi oluşturan alt ge- lir seviyesindekilerin sağlığa ulaşmasını iyi- ce zorlaştınııaktadır. Gelirdeki eşitsizliğin arttığı toplumlarda top- lum sağlığının da olumsuz olarak etkilendi- ği gerçeğini görmemiz gerekmektedir. Bu eşit- sizlikleri düzeltmenin birinci koşulu, bu ge- lişmelenn zonjnlu olduğu önyargısından kur- tulmak olmalıdır. Halen bütün dünya şimdi uy- gulanan politikalar dışında bir seçeneğin ol- madığına inandınlmış gömlmektedir. An- cak gelir dağılımı ve sağlığa crişimdeki eşit- sizliklerin artması durumunda bizi bckleyen dünyanm mutlu yaşanacak bir dünya olma- yacağı da unutulmamalıdır. © A k ı n O K AkŞK uvkıısu/ bir çocuk... j yar yayınları SAY DAĞITIM www.saykitap.com Son Rektörlük Seçimleri ve îlkeli Tavır Prof. Dr. Turan ÖZTÜRKİTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimva Böl. I lkeli olmak bir kültür sonucudur. Üni- versite öğretim üyeleri ilkeli olmak sorumluluğunu taşımak zorundadırlar. Ayrıca, üniversite öğretim üyeleri laik Türkiye için taraftırlar. Çünkü laiklik bi- liınsel düşünceyle eşanlam taşımaktadır. İkıı politika ile uğraşmaııı", "öğretim üyeleri politika, siyasct ile uğraşmanıa- lı. bilimine bakmalı" gibi bilimsellikten uzak, kahvehane kültürü bilim insanlan için değildir. Bugün ve bütün tarih boyunca di- nin hâkim olduğu yerlerde bilim olmamış- tır veya cılız kalmıştır. Bakın dünyanın bütün ülkelerine, dinin hâkim olduğu ülkelerin iki yakası bir ara- ya gelmiyor. Nedcn bunlan yazıyorum? Bu- gün üniversitelere sistemli bir saldırı var. Dinci kadrolaşma yoğun sümnekte. Türki- ye çapında rektör seçimlerinde yaşananlar bunu çok açık göstemıekte. Eski Cumhur- başkanına kızılan şeyler ya açık açık ya- pılmakta veya sinsice YÖK'e yaptırılınak- ta. Peki, ilkeli Rektör adayları ne yapmalı? Bir kere laiklik=bilim konusımda taraf ol- malı. Eğer aynı üniversitcden bu ilkede bir arkadaşı kendinden çok oy aldığında, YÖK mülakatını elinin tersiyle itmeli. Bunu lTÜ'de rektör adaylarından İbrahim Ak- duman yaptı. Bugün lTÜ'nün birinci ge- len adaydan daha düşük oy alan adaylan- na düşen ilke bu olmalıdır. YÖK'e kadro- laşmayı dayatanlan utandımıalıdırlar. Şai- beli Rektör olmamalıdırlar. Böyle bir tavır aydın akademisyen tavndır, ilkeli tavırdır. Galileo'nun başına gclcnleri hepimiz biliyoruz. Kilise, engizisyon, hayatının so- nuna doğru nihayet Galileo'yu sustunnuş- tur. Peki, dinin bilime ttalya'da galip gel- mesi ltalya'ya nelere mal olmuştur. Rönesansın başladığı, ilk üniversitenin ku- rukiuğu (Bologna Üniversitesi, 1158), Ko- penıik (Polonyalı) gibi pek çok ünlü ismin öğrenim için üniversitelerine gittiği ltalya'da bilim insanlan Kilise tarafından sindiril- miştir artık. Bilim artık Protestan olan ln- giltere'ye Hollanda'ya, Katolik olmasına rağmen Fransızların Kilise üzerinde etkili olduğu Fransa'ya gitmiştir. Artık Nevvton, Hallcy, Laplace, Christiaan Huygens vs. gibi isimler lngiltere'den, Fransa'dan, Hollanda'dan çıkacaktır. Bütün bunların yansıması belki de, bugün hâlâ Ingiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ttalya'dan pek çok bilim alamnda daha ilerdeler. Bugün lslam ülkelerinin adını bile duy- mamaktayız. Sadece bazı kıpırdanmalar Türkiye'den bilim arenasına gelmekte. Türkiye biliminin geçmişi ise ne Osman- lı'nm kuruluşuna, ne de Islamın kabulüne dayanmakta. Geçmişi Laik Cumhuriyetin kuruluşuna dayanmakta. J'T- /C*. C^••'~ - 15 Temınuz - 15 Ağustos arasında İstanbul, Ankara ve İzmir'deki satış noktalarind.au veya Kitap CiLnıhuri.yeti'nden alacağınız tüm kitaplarda #3.5indirim mmmm—mmm Merkez: Ankara Şube: ı H•111«V ı İzmirŞube: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No: 2 Şişli Tel: 0 212 343 72 74 Ahmet Rasim Sokak No:14 Çankaya Tel: 0 312 442 30 50 H. Ziya Bulvarı 1352. Sokak No: 2/3 Pasaport Tel: 0 232 441 12 20 <X Cumhuriyet Kitapları PENCERE Iddia ve Iftira••• Her ikisi de hukukumuza yerleşmiş, yasaları- mıza postu sermiş iki önemli sözcük... iddia bir olgu, eylem ya da kişi üzerine ileri sü- rülen savdır... Ya iftira nedir?.. Iftira iddianın akrabasıdır; 'bir kişiye yörlelik asıl- sız suçlama' diye vurgulanabilir. • Iddia hukukun, mahkemelerin, davala n pey nir ekmeği gibidir... Iddiasız dava olur mu?.. Iftira davaları ise ayrı bir tür oluşturuyor. Çün- kü birisine kasıtlı ve asılsız olarak yapılan suçla- maya iftira denir... Iftira ahlaksızlıktır... Aynı zamanda suçtur... Kara çalmaktır... Yalan söylemektir... Iftira suçunu işleyen kişi hapis cezasırja çarp- tırılır... Yalnız hukukta değil, Kuranıkerim'de suçunun yeri vardır... Gerçek bir Müslüman iftiradan çekinir "Bu suçu işleyenlerin başına şeytanlar ü Iftira günahtır... 'Günah-ı kebair'dentiir... Ne var ki ülkemizde Islamcılık gayes ler için iftira suçu artık vukuat-ı adiyed< maktadır... AKP'ye yandaş dinci gazeteler her gü larını iftiralarla dolduruyorlar... • Gelelim iftira ile iddia arasındaki fark rabalığa... Iddia ne zaman iftira olur?.. İddianın delilleri yoksa ya da yetersiz: tiraya dönüşür... Delilsiz iddia iftiradır... Delillerini ortaya koyamadan bir kişiy amaçla suçlamak iftiranın en koyusudu de iftira akınır; üşür"... güden- n sayıl- sayfa- ve ak- sav if- siyasal iralarla yol Medyamız bugün baştan aşağıya dolup taşıyor... Peki, nerden geliyor bu pervasızlık?.. Çünkü Türkçemizde bizim ahlaksız pra gösteren bir özdeyiş var... Nedir o?.. "- Iftira et iz bırakır..." Ne var ki bu ilkeyi yalnız bize özgü say nak da safdilliktir... Dünya siyasetine baktığımızda en büy Jk dev- letlerin bile asılsız suçlamalarla politikalc rını yü- rüttüklerini görürüz... Iftirayı meslek bellemiş bizimkiler ise b iyükle- rinin cüce mukallidi olarak iç politikalarırda boy gösteriyorlar. /,ümr(Jl Yavu Yasasuı! İlhan SELCI.T K ! yar yayınları SAY DAĞITIM www.saykltap.com Tekin SonMez 4O.Sanat Yılı Kitapla "Yazınsal metinler olmadan uygarlık olı I te^ I (BenJlras İstanbul m , r ">>JSmi JkmMız Simaesi I is sar4 •';'. i . ••••. tsı pCO da bul Değerli Kitaplar NisMedia Önemli S Jf Yayınları Kitapçılarda (212) 512 21 58 dagitim@saykitap.com seval@saykitap.com, www.saykilap.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear