25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA H CUMHURİYET 26 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER ARADA BİR SEVGİ ÖZEL Diller, Yürekler Dilenci Çanağı Gibi! Kimi insanların çantası, kiminin de dili, işi, uğraşı böyledir; dilenci çanağı gibi... Her şeyden bir parça bulunur. Böyle bir dönemden geçiyoruz işte; kimin çantasında, kimin dilinin altında ne var belli değil. Kim çok söylüyorsa, kim daha hızlıysa, kim daha çok kara boya kullanıyorsa gündemi o belirliyor. Gazeteler, TV'ler, zaten karışık olan ak- lımızı dilenci çanağından beter duruma getirmekte yarışıyor. Her gün yeni bir sav, her an yeni bir tehdit, her dakika yeni bir suçlama... Hukukun üstünlüğüne, cumhuriyetimizin ilkelerinin sağlam- lığına olan güvenimizi korumaya çalışıyoruz; ama aklımıza, sağduyumuza sahip çıkma açısından aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Gençler, neler olup bittiğini öğrenmek istiyor- lar; "Cumhuriyet gazetesi kendi mi atmış o bom- balan kendineT diye soruyor ve basıyorlar kahka- hayı: "llhan Selçuk atmıştıA" öyle gülünç şeyler üretiyorlar ki gülmemek elde değil. Birbiri ardına şaka üreten bu gençlehn esin kaynağı son gün- lerde ortalıktaki şeytan uçurtması gibi haberler... Dolmuşta konu aynı; "Ben artık televizyona bak- mıyorum, kimseyi dinlemiyonım" diyoryaşlı adam. "Işin suyu çıktı, bakalım nasıl kurutacaklar?" diye araya giriyor öteki. Pazarda da konu aynı; büyük alışveriş merkezinde ve evlerde de. Ne ki konunun ayrıntısını, özünü ve temel olan yanını kimse an- lamış değil. Dahası kimsede olup bitenleri anla- mak için "âkil" birini bulma çabası da yok. O za- man aklımıza başka sorular geliyor. Bu kadar mı umutsuz, bu kadar mı karamsar olduk? Acaba halkımız koskoca ülkede "âkil" biri- lerinin bulunduğuna gerçekten inanmıyor mu, akıl- lı bildiklerinden umudu kesmiş mi? Atalarımız yan- lış mı söylemiş; akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer, diye. Gelin görün ki bugünlerde ne akıllı bilenenler köprü arayışı, ne deli sanılanlar suyu geçme çabası içinde. Daha doğrusu kim "âkil", kim değil, ayırt etmek olanaksız gibi. En kötüsü de bu. Umutsuzluğu, karamsarlığı, korkuyu büyütüp de- rinleştirmek için ne gerekirse yapılıyor; yapılanlarla gençler gibi anlamamakta direnenler de dal- gasını geçiyor; herkes yüzüne yansıyan sorular- la kuyruklu yalanlar arasında bunalmış durumda, kimse akılcı bir yanıt bulma çabası içinde görün- müyor. Kötü olan da bu. Hangisi doğru, hangisi yalan... Hangisi hukuksal, hangisi değil... Hangisi insancıl, hangisi zulüm... TV'lere bakılırsa, işimiz zor; çünkü hep aynı yüzler, hep aynı sözlerle kanal kanal geziyor. Beyefendi gazeteciymiş; ağaran saçlarından diline ve yüzüne santim aklık yan- sımıyor. öfkeyle kardığı kapkara sözleri, dilenci çanağı gibi... Cumhuriyetin temel değerleriyle adamakıllı kavgalı, Cumhuriyet gazetesi sütten çık- mış ak kaşık mıymış? Iğrenir gibi tıslayarak yinelediği "laikçi"\er, "u/usa/c/"lar her bir sıkıntının ana kaynağı... Neredeyse adı "A, c, /, u" ile başlayan herkesin, her şeyin yasaklanmasını söyleyecek... Topunun köküne kibrit suyu dökme fırsatının yakalandığı bir dönemin esrikliği içinde, olanca bilgisizliğiyle veryansın ediyor. Ortam uy- gun, iktidar uygun, basın yayının çoğu çantada keklik... Hazır halk şaşkınlaştırılmışken... Doğru olana ya da bilgiye dayanmaya ne gerek var? Sal- la sallayabildiğin kadar... Böyle kaymaklı, böyle ballı bir hesaplaşma fırsatı kaçırılır mı? Ya bir da- ha ele geçmezse... "Beyefendi" deyişimiz sözgelişi, basın yayını i- zlediğimizde cins ayrımı yapmamak ve "ter" ekini kullanmak yanlış olmaz; az değiller. Birkaç anlam- da "az değiller"; ama un- uttukları bir şey var: Sular tersine akmaz! Koskoca ülkenin salt muslukları değil, ağzı da kurumuş gibi; ama bu diller çözülür, bu eller mührü yanlış yere basmayabilir bir gün. Doğruyu konuşup yazana yapılan "çeteci" şakalannın ciddiye alındığı, ilginç adreslerin işaret edildiği, beş parmakla kara çalındığı, gece baskını ko- rkusunun yoğunlaştırıldığı bir ortamda, hem orman- lar yanıyor, hem mideler, hem mutfaklar... Kimin u- murunda? Tuzu kuru nasıl- sa gündüz gözü kara üretenlerin. Bilmiyorlar ki, en kötüsü vicdanlardaki yangındır; ama vicdanı ya da gerçekten "âkil" olanlar için kötüdür bu yangın el- bette. Bu kadar mı sevgisiz olduk; bu kadar mı in- sancıllıktan uzaklaştık? Bu kadar acımasız olabilmek için yüreklerimizin yerine ne koyduk? Eloğlu, el eliyle sağdan gösterip sol yanımızı budadı; görüyor- sunuz yetmiyor; durmadan sağımızı da kazıyor solu- muzu da! Budanan el de dil de bizim; tanışımız, komşumuz, akrabamız; kim olursa olsun, bizim; yurtseverlik, yurttaşlık bağlarımız bu kadar mı köreldi? Aklı, işi, uğraşı, düşleri dilenci çanağı gibi olanlar için evet! Bu kadar kara, bu kadar körmüş; bu kadar zayıfmış ve çıkar ipiyle bağlıymış tüm duygular. Vicdanı gibi cüz- danı da tertemiz olanlar, yurtseverlik bağlarıyla yol- unda yürüyor; dimdik yürüyecekler korkmadan, çekinmeden! Çünkü ne el- leri, ne dilleri kirli! Bunlar da geçer; yeter ki sımsıkı tu- tunalım cumhuriyetimizin ilkelerine ve akılcı olan her şeye! Anayasa Mahkemesi'ne Saldırı -i- Doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum: Hem anayasa değişikliği ile türbanın kamusal alanda serbest kaldığını ileri süreceksin ve hem de bunu temel veri olarak kararına dayanak yapan Anayasa Mahkemesi'ne ateş püsküreceksin. Bu dumm, hukuk mantığının nasıl işlediğini bilmeyen, pozitivist hukuk an- layışını bile vulgarize edenlerin içine düştükleri hazin paradoksu yansıtmak- tadır. Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM enel olarak yargı orgamna ve özel olarak da Anayasa •Mahkemesi'ne yönelik çir- kin saldınları endişe ile izli- yorum. Birkaç yıl öncesine kadar böyle bir endişeyi lıiç duymamıştım. Çüııkü biliyordum ki Anayasa Mahkeme- si ve yargı, bu tür saldırılardan sonra daha da güçlenmiş olarak çıkacak. Ama son tep- kiler çığırından çıkmış, rejimle kavgaya dönüşmüş durumda. Siyasal iktidar, rejimle olan kavgasını, darbe girişimi iddialarıyla örtmeye çalışıyor. Oysa bımlar birbirinin tek alternatifı de- ğildir. Çözüm, insan haklarına dayah, ulu- sal, demokratik, laik ve sosyal hukuk dev- leti içinde aranmahdır. Bunun temel dire- ği ise bağımsız ve yetkin bir yargı organı- dır. Darbe iddialan doğru bile olsa, aylardır sürdürülen kaba hukuk ihlallerine bir ge- rekçe teşkil edemez. Anılan iddialarla ilgili davada bir sanığın kendisine yapılan suçlamayı tam olarak öğ- renemeden aylarca tutuklu kalması ve an- cak ölüm döşeğinde serbest bırakılması bir hukuk skandahdır. Tıpkı Van 100. Yıl Üniversitesi Genel Sekreteri'nin intihar etmesine neden olunması gibi. Isabetli bir uyarı Yargı organına yönelik tepkilerin rejimle bağlantıh ilk örncğini Bülcnt Annç'ın Meclis Başkanlığı sırasında yaşadık. Eski Anayasa Mahkemesi başkanlanndan Mus- tafa Bumin, mahkemcnin 43. kuruluş yıl- dönümü dolayısıyla yaptığı geleneksel konuşmada, Anayasa Mahkemesi ile AİHM'nin laiklik ve başörtüsü konusunda verdiği kararlara gönderme yaparak, hü- kümeti ve yasama organını laiklik ilkesinin bir ifadesi olan bu kararları ciddiye alma- ya çağınmş ve yasa ya da anayasa deği- şiklikleriyle anılan kararları etkisiz bırak- ma yoluna gitmemeleri konusunda uyar- mıştır.Bugün bu uyarının ne kadar isabet- li olduğunu ibretle izliyoruz. Annç'ın bu ko- nuşmaya tepkisi şöyle olmuştur^Mcclis Anayasa Mahkemesi'ni de kajdınna yetkisine sahiptir (Hürriyet, 02.03.2005). Ülkemizde kırk beş yılı aşkın bir süredir hu- kuk devletinin en önemli güvencelerinden biri olarak görev yapan bir mahkemeyi kal- dırmaktan söz etmek sağlıklı bir düşünce de- ğildir. Ama ne yazık ki bu tepki Annç'la sı- nırlı kalmamış, daha sonraki gelişmeler, benzer bir anlayışın parti içinde yaygın- laştığmı göstenniştir. Ve bu anlayış gide- rek hukuk devletini tehdit edecek boyutla- ra yaklaşmaktadır. Onceki tepkilerde daha çok paradoksal bir özellik göze çarpıyordu. lktidarda iken Anayasa Mahkemesi kararlarma tepki gös- teren partilerin, muhalefete düştükten son- ra Anayasa Mahkemesi'ne yakın bir ko- numa gelmeleri, anayasa hukukunun ya- bancısı ohnadığı bir konudur. Ancak bugün Anayasa Mahkemesi'nin ve genel olarak yargı organının bağımsız varlığı tehdit al- tındadır. Projenin ustaları Hedeflediği rejim değişikliği önünde yargı organını en büyük engel olarak gören siyasal iktidarın yargıya saldırmasını artık yadırgamıyorum. Dcmokrasiyi çoğunluk egemenliğinden ibaret bir rejim sayanlann, anayasanın öngördüğü güçler ayrılığına ve onun bir gereği olan "medeni işbirliği" ilkesine saygı göstermesini beklemek de safdillik olur. Son gelişmeler göz önünde tutulduğun- da, siyasal iktidarın, kendisine hizmet ede- cek, kendisine bağımlı bir yargı organı ara- yışı içinde olduğunu görmemek için, ya ba- şını kuma gömmek ya da ABD'nin ılımlı tslam projesine angaje olmak gerekir. Bu projenin ne olduğunu anlamak için de Türkiye'deki çömez ya da kuklalan değil, projenin ustalannı okumak daha kestirme bir yoldur. (1) Bir de bu eğilime teknik hizmet sunan anayasa hukukçuları var. Bunların arasın- da AKP ile ideolojik bağı olanları anlaya- biliyorum. Ama içlerinde AKP ile hiçbir ideolojik bağı olmayanlar da var. Bu gibi- lerin AKP iktidarına sunduklan teknik hizmet, aslında dış güçler tarafından şınn- ga edilen ılımlı tslam projesine sunulmuş bir hizmettir. Bunlar kitaplarında ya da derslcrinde ABD Yüce Mahkemesi 'Sup- reme Court'un anayasada herhangi bir ku- ral yer almadığı halde, 19. yüzyıhn hemen başında anayasaya aykın yasalan denet- leme yetkisini nasıl yarattığını büyük bir iştah ve heyecanla anlatırlar; ama sıra Türk Anayasa Mahkemesi'ne gelince anayasanın iptal yetkisi ile donattığı bir mahkcmenin -ki Supreme Court'un böyle bir yetkisi yok- tur- vereceği iptal karannı anlamsız kıl- mamak amacıyla tedbir karan vermesini yetki alanı dışmda göstermeyi bir marifet sayarlar. Ya da anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yapılan anayasa değişikliği ile ilgili son Anayasa Mahkemesi karannda olduğu gi- bi, mahkemenin değişmezlik kapsamı içinde gördüğü anayasa değişikliklerini denetlemcsini yetki aşımı olarak nitelerler. Bu bağlamda hemen belirtelim: Anayasa- nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan deği- şikliği objektıf anlamıyla anayasanın dc- ğişmez ilke ve kuralları kapsamında gör- müyorum. Bunu daha önce de yazdım. Kısaca özet- leyeyim: Değişikliğin gerekçesi maddenin objektif anlanıına yansıtılamamışsa -ki bcn bu görüşteyim- yorumda gerekçeye ağırlık verilmesinin yorum ilkeleri açısından gerekli olmadığını düşünüyorum. Ama bu yaklaşım, yapılan anayasa de- ğişikliğinin türbanı doğrudan serbest bı- rakmadığı ve sorunun, objektif anlamıyla yeni bir yasanın çıkmasına ertelendiği an- lammı taşıyor. Bu durumda anayasa değişikliğine da- yanılarak çıkanlacak yeni yasa da laiklik il- kesi açısından Anayasa Mahkemesi'nin denetimine açık olacaktır. Oysa böyle bir sonuç, AKP iktidarını tat- min etmez. Anayasa Mahkemesi'nin tür- banla ilgili olarak 09.04.1991 tarihinde verdiği yorumlu ret karannı etkisiz kılmak amacıyla anayasa değişikliği serüvenine gi- rişen siyasal iktidann böyle bir sonucu be- nimsemesi de beklenemez. Esasen anayasanın 10 ve 42. maddele- rinde yapılan değişikliğin türbanı 'ipso iure' serbest kılmasını bekleyenlerin, bu değişikliği, değişmez ilkelerin kapsamı dı- şında görmeleri de mantıken mümkün de- ğildir. Bu nedenle denilebilir ki, son Ana- yasa Mahkemesi kararının hareket nokta- sı, iktidar çevrelerinin anayasa değişikliği ile güttüğü amaç ve buna bağlı beklenti- lerdir. Doğrusu anlamakta güçlük çekiyo- rum: Hem anayasa değişikliği ile türbanın kamusal alanda serbest kaldığını ileri sü- receksin ve hem de bunu temel veri olarak karanna dayanak yapan Anayasa Mahke- mesi'ne ateş püsküreceksin. Bu durum, hu- kuk mantığının nasıl işlediğini bilmeyen, po- zitivist hukuk. anlayışını bile vulgarize edenlerin içine düştükleri hazin paradoksu yansıtmaktadır. Buııdan sonra artık malum teknik hizmet erbabı için, tartışmayı Anayasa Mahke- mesi'nin yetkisizliğinc çekmekten başka çı- kar yol kalmamıştır. Anayasa Mahkeme- si'nin anayasa değişikliklerini ancak biçim yönünden denetleyebileceği tezi, türev ku- rucu iktidarın yetki sınırı içinde kalan ana- yasa değişiklikleri için doğrudur. Ancak ay- nı tezin, anayasanın değişmez hükürnleri, açısından da ileri sürülmesi, hukuk pozitı- vizminde de yeri olmayan kof bir iddıadır. Bunun gerekçesi yannki yazımın konusu- dur. (]) Buna bir örnek olarak CIA Türkiye Ma- sası Eski Şefı, Graham E. FuUer 'in en ye- ni kitabmı okumanızı tavsiye ederim. Ki- tabın adı bile size birfikir verebilir: "Ye- ni Türkive Cumhuriveti", Timas Yaymları htanbul 2008. PENCERE Demirel'în Telefonu Dinleniyor mu?.. Medyanın en çok satan gazetesi Posta'da dün 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le ya- pılan bir önemli röportaj yayımlandı... Demirel, Hakan Çelik'in sorularını yanıtlarken, bu- gün Türkiye'nin kilitlendiği iki konuya ilişkin görüş- lerini de dile getirmiş.. Ergenekon.. Ve kapatma.. • Konuşma uzun, açıklamalar kapsamlı ve ufuklu, ben yanıtların içinden seçtiğim birkaç tümceyi ak- tarmak istiyorum... Süleyman Bey kapatma davasını "Mahkemenin ka- rarı ne yönde olursa olsun dünyanın sonu değildir" diye nitelerken diyor ki: "- Ülkemiz demokratik ülke, ama, bunun şartla- rından biri anayasa devleti olmasıdır. 68 ve 69'un- cu maddeler dikkate alınmasın mı? O zaman ka- nunlara saygı mı kalır? Başsavcı'nın açtığı davanın antidemokratik olduğunu iddia etmek suretiyle bu- nun kınanmasını kabullenemiyorum. Başsavcı görevini yapıyor." Ya Ergenekon soruşturması?.. Demirel diyor ki: "- Darbe girişiminde bulunanların yakasına yapı-' şılmasın diyen yok. Fakat kanunlan uygularken insan • haklarına ve hukukun icaplanna uymaklazım. Bu id-•',, dianın muhataplan 13ay önce tutuklandı... Adamı ne J hale getirdiğinizi biliyor musunuz? Benim vatanda- •• şım ağzını açmayacak mı? 'O zaman Ergenekon'a' girersin' diye alınıp götürülme endişesi herkeste var bugün..." Süleyman Bey'in kendisi askeri müdahaleye mu-" hatap olmuştur; ama, mantığı duru ve yansız, için- de bir husumet yok; olaylara hukuksal, tarihsel ve sosyal açıdan bilgelikle bakıyor... Ne var ki bugünkü toplumda her iki davaya taraf olanlann medyada yarattıkları çatışma ve kavga kap- samında hukuk ve yasa mantığına değer veren çok az kişi var... • Anayasa Mahkemesi'nde görülecek kapatma!: davası için açılan kampanyada ileri sürülenler: - Avrupa bu işe ne der?.. - Parti kapatılır mı?.. - Piyasaaltüst olur... - Amerika da kapatma istemiyor... Hiç kimse Başsavcı'nın davada ileri sürdüğü ge- rekçelerin hukuk ve yasalar açısından ne anlam ve değer taşıdığını tartışmıyor... Hukuk, anayasa, kanun devleti ve yasaların canı- cehenneme... Medyada AKP cephesinin gözleri hırstan körleş-; miş... ; Türkiye'nin ne hale düşürüldüğü ise Çelik'in 9'un-.. cu Cumhurbaşkanı'na yönelttiği sorudan belli... ' bemirei - "Dün birisi söylüyprdu, ielefdri konuş-- ' mşlarında azalma'olmuş..."* Hakan Gelik - "Siz de telefon konuşmalannızı azalt-, tınızmı..?" Demirel - "...Benim telefonum dinleniyorsa bun- dan memnun olurum..." Süleyman Bey'in şakası ne kadar ciddi bir dava-; yı vurguluyor?.. 45.31O YTL'ye* arka koltuğa oturuyorsunuz! Hem de yepyeni bir Ford Mondeo'da. Üstelik 6O ay vadeli Ford Finans avantajıyla. Ford Focus 32.800 YTL** Ford Fiesta 24.640 YTL** Tabii arka koltuğa oturunca bir şoför lazım. Yok illa ben kullanacağım diyorsanız yeni Ford Mondeo'nun direksiyonuna geçiyorsunuz, kalitenin ve prestijin farkını hissediyorsunuz. Otomobiliniz yoksa ya da otomobilinizi yenilemek istiyorsanız en yakın Ford yetkili satıcısına gelin, çünkü vakti geldi. Aynntılı bilgi için, Ford Direkt Hattı 444 3673 ya dawww.ford.com.tr * Ford Mondeo Trend 5K 1.61 için tavsiye edilen satş fiyatıdır. ** Ford Focus Trend 5K 1.6i 115PS için tavsiye edilen satış ftyatı 32.800 YTL'dir. *** Ford Fiesta Comfort 5K 1.4i ABS'Iİ model için tavsiye edilen peşin öderneli fiyatıdır. Kampanya dahilindeki araçlarla fotoğrafı kullanılan araçlann donanım özellikleri farklılık gösterebilir. Feel the difference Koç
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear