25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 MART 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sol görüşlü öğrencilere yönelik saldırı yapılacağı bilinmesine karşın önlemek yerine saldırganların işi kolaylaştırılmıştı 9 30 yıl sonra 16 Mart katliamı BERAT GÜNÇIKAN Dün, orta yaşlarının başındaki kadınlar ve erkekler, İstanbul Üniversitesi merkez binasının duvarlarının Eczacılık Fakültesi’ne kıvrıldığı köşede buluştular. Bir avuçtular, ama buna pek de aldırmadılar, çünkü giderek eksilmeye alışkınlar. Ama ilk eksilmenin tarihi, otuz yıl önceki 16 Mart. Bu bir katliamın yıldönümü, sonraki katliamlara, 12 Eylül darbesine, Susurluk’a, hatta bugüne aralanan karanlık kapının sürgüsünün çekiliş tarihi… Bu nedenle bir anımsamadan daha fazlasına ihtiyaç var. Üstelik dönemin tanıkları davayı unutulmaya bırakmış da değiller. 9 Mayıs’ta, 10.30’da, Sultanahmet Adliyesi, 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davada, bir kez daha, zamanaşımına dair alınacak kararın ülkeye nelere mal olacağını anlatacaklar… Şimdi 30 yıl öncesine, katliama dokuz gün kala, 7 Mart 1978’de yaşananlara dönelim. O gün dönemin emniyet müdür yardımcısı Şükrü Balcı imzasıyla bir ve ikinci şube ile ilgili diğer müdürlüklere gönderilen bir yazıda, 810 gün içinde sol görüşlü öğrencilere dinamit atılacağı bildiriliyor, sağ görüşlü öğrencilerin liderinin ismi verilerek (Özgün Koç) gerekli önlemlerin alınması isteniyordu. Peki, emniyet bu bilgiden nasıl haberdar olmuştu? Bu soruya yanıt 22 yıl sonra verilebilecekti. Polisin sağ görüşlü öğrenciler arasına yerleştirdiği hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi sivil istihbarat memuru o gün telefonla emniyeti aramış, saldırı kararını polis memuru Halil Topraktepe’ye iletmiş, o 1. Şube komiseri Vedat Cem’e bildirmiş, sonunda not “7.3.1978 tarih, 1.D.2.12780’’ koduyla emniyet arşivi kayıtlarına geçmişti... Ama katliam önlenmedi, aksine saldırganların işini kolaylaştırmak adına güvenlik önlemleri azaltıldı. Daha önce faşist saldırılardan korumak amacıyla 5060 toplum polisi tarafından merkez binadan çıkarılan sol görüşlü öğrencilere o gün 11 polis eşlik etti. Çıkışta başlarında Mehmet Gül’ün (21. Dönem, 1999/2002, MHP Yozgat Milletvekili) bulunduğu faşist grup “Komünistler Moskova’ya” diye bağırmaya başladı. Polisler Gül’le konuşup uzaklaşmalarını istedi. Ses tam bu sırada patladı: Bomba… Bombanın patlamasını otomatik silahlarla ateş açılması izledi. Polisler, öğrenciler, seyyar satıcılar herkes yere kapaklandı… Ortalık biraz durulduğunda polis Yahya Gergin ve arkadaşları saldırganların peşine düştüler. Arkalarından biri “Koşmayın” diye emir verdi. Bu, dönemin Kumkapı Toplum Polisi Reşat Altay’dı. (Altay’ın adı, Susurluk’ta adı Abdullah Çatlı’yla beş kez görüşen emniyet müdürü olarak geçti. Gaziantep ve Bursa’da emniyet müdürlüğü yaptı. Hrant Dink öldürüldüğünde, Trabzon Emniyet Müdürü’ydü ve müdürlüğün cinayetten önceden haber 1 6 Mart’ta bombanın patlamasını otomatik silahlarla ateş açılması izledi. Polisler, öğrenciler, seyyar satıcılar, herkes yere kapaklandı… Yaralılar, ölüler birbirine karışmıştı meydanda. Birkaç saat sonra ölenlerin isimleri açıklandı: Hatice Özen, Bâki Ekiz, A.Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt. İktisat fakültesi öğrencisi Cemil Sönmez de bir hafta sonra hastanede yaşamını yitirdi. Yaralıların sayısı ise elli olarak açıklandı. Nilüfer Eruz (sağda) ağır yaralılar arasındaydı. keydi. Davanın bugün de takipçisi olan avukat Hilmi Hanta’nın eşi Emine Hanta da bacağına isabet eden kurşun ve şarapnel parçalarıyla yaralanmıştı. Ateş edenleri görmüştü, ifade verdi, katliamı o gün orada bulunan faşistlerin planlamadığını söyledi… Zaman Emine Hanta’yı doğrulayacaktı. Emniyet Müdür Yardımcısı Şükrü Balcı ve diğer görevliler İzmit Asliye Ceza’da görevi ihmalden yargılandılar, ancak delil yetersizliğinden serbest bırakıldılar. Katliamdan 15 gün sonra İstanbul Valiliği’ne Hülya Aksoy imzasıyla bir ihbar mektubu ulaştı. Aksoy, katliamı Mehmet Gül başkanlığında Sıddık Polat, Ekrem Güvercin ve Erganili Ahmet’in gerçekleştirdiğini yazıyordu. Bu arada Muharrem Karakoç isimli bir tanık çıktı ortaya, Sıddık Polat’ın hemşerisi olduğunu, olay sırasında onu elinde silahla kaçarken gördüğünü söylüyordu. Mahkemede ifadesini reddetmiş, yalancı tanıklıktan içeriye girmiş, cezaevinden yaptığı başvurularda ise ilk söylediklerinin doğruluğu konusunda ısrar etmişti. Bu gelgitin nedeni tehdit edilmesiydi. Tehdit eden Eskişehir Ülkü Ocakları Başkanı Recai Delibaş’tı. İsimler ve ihbarlar artıyor, emniyet tıpkı Hülya Aksoy’a davrandığı gibi adres tespitine bile gitmiyordu. Dahası cumhuriyet savcısının istediği bilgiler de verilmiyordu. 12 Eylül, davada bir arpa boyu yol alınmamışken yaşandı. Mayıs 80’de mahkeme Sıddık Polat dışındaki bütün sanıkların beraatına karar vermişti. 1982’de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi MHP davasına dahil etmek üzere İstanbul Sıkıyönetim Savcılığı’ndan bilgi istedi. Darbenin tozu dumanı arasında dava unutuldu, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri mahkemesi kararını verdiğinde tarihler 8 Ağustos 1984’ü gösteriyordu. On yıl hapis cezası alan Polat da beraat etti. mayla çıktı ortaya “Oğlumuz Zülküf İsot 16 Mart’ın katillerinden birisidir”. Ailesinin anlattıklarına göre başta baba İsot’un arkadaşının oğlu polis Mustafa Doğan olmak üzere evlerine gelen gidenin arttığı, biraz kulak kabarttıklarında söylenenleri duydukları hareketliliğin sonucunda gerçekleşmişti eylem. 15 Mart’ta yine İsotların evinde buluşulmuş, hazır oldukları, eylemin toplu halde yapılacağı konuşulmuştu. Hatta polisler kendi aralarında eylemi üniversitenin ön mü arka kapısında mı yapacaklarını da tartışmışlardı. Belki korkudan, belki de “kahramanlık” baş dönmesiyle ailesinden yaşadıklarını gizlemiyordu Zülküf İsot. Solcu bir öğrenciye cop sokarak işkence yapmış, sonra da öldürmüştü, bunu da ablasına anlatmıştı. Ablası Kars’ta yaşıyordu, eylemden bir süre önce yanına gitmiş, bir arkadaşının çağrısıyla da İstanbul’a dönmüştü. Dönerken de, “Gitmeliyim” demişti “Yoksa beni öldürürler. Başbuğ Türkeş’in emri bu, çok acele gitmek zorundayım”. Eylemden sonra da Kars’a dönmüş, ablası Remziye Akyol’a “Vahşetti abla” demişti… Yine ablasına eylemi kimlerle yaptıklarını anlatmıştı, Mustafa Doğan, Latif Aktı, Sıddık Polat… Katliamın soruşturması başladığında askerdeydi Zülküf İsot, sonra kaçtı… 78 Temmuz’unda Elazığ’da bir kahvehanede şakağına sıkılan tek kurşunla öldürüldü. Tetiği çeken Latif Aktı’ydı, savunmasında “Kazaydı” diyecekti! dar olduğu kayıtlarda yer aldı.) Polis Gergin, emri dinlemedi koştu, döndüğünde elinde katillerin yere attığı iki silah vardı. DAVA YENİDEN AÇILDI Yeniden dava açıldı. Avukatlar dönemin başbakanı Bülent Ecevit, İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı dahil pek çok kişinin tanık olarak dinlenmesini, katliamdan haberdar olan emniyet görevlileri hakkında “Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak çatışmaya teşvik” suçundan dava açılmasını istediler. Beşinci duruşmada polis Mustafa Doğan hakkında tutuklama kararı alındı. Yaptığı itiraflarla Tevfik Ağansoy’un da adı karıştı davaya, Ali Yurtaslan’ın anıları, Susurluk’ta ortaya çıkan faşist Abdullah Çatlı, milletvekili Sedat Bucak ve emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ arasındaki karanlık ilişkiler davanın seyrine yeni bir yön verdi… Ancak geçmişteki ve bugünkü pek çok karanlık olayı, katliamı, faili meçhul cinayetleri gün ışığına çıkaracak bu yeni yönde yol alınamadı. Savcılığın kezlerce talebine karşılık polisten istenilen bilgiler gelmedi. Polis Mustafa Doğan’a dair sürekli kafa karıştırıcı bilgiler aktarıldı, sonunda Almanya’ya yerleştiği ve Türk vatandaşlığından çıktığı öne sürüldü… Dahası Doğan’ın tetikçilerin “eğitildiği” Baybora kampında kaldığı, Ağansoy ve Alaattin Çakıcı’nın da yollarının bu kamptan geçtiği, Celal Adan’ın (DYP Eski İstanbul İl Başkanı) da kamptan haberdar olduğu ortaya çıktı… ‘FAŞİSTLER PLANLAMADI’ Yaralılar, ölüler birbirine karışmıştı meydanda. Birkaç saat sonra ölenlerin isimleri açıklandı: Hatice Özen, Baki Ekiz, A.Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt. İktisat fakültesi öğrencisi Cemil Sönmez de bir hafta sonra hastanede yaşamını yitirdi. Yaralıların sayısı ise elli olarak açıklandı. Nilüfer Eruz ağır yaralılar arasındaydı. Hastanede de peşini bırakmamıştı saldırganlar, ama kurtulmuştu. Elli gün sonra taburcu edildiğinde hâkim olan duygusu öf MEZUN OLDULAR VE... Suskunluğu bozanlar, davanın peşine düşenler 16 Mart’ta hukuk fakültesi öğrencisi olan, mezun olup cüppelerini giyen avukatlardı. Cem Alptekin, Hilmi Hanta ve diğerleri, o günün tanıklarını bildiklerini, gördüklerini paylaşmaya çağırdılar. Yeni bilgiler, tanıklar dosyanın yeniden açılmasını sağlayabilirdi. 1992’de İsot ailesi bir açıkla SUSURLUK’TAN DAVANIN SEYRİNİ DEĞİŞTİRECEK BELGELER ÇIKTI Susurluk’la ilgili araştırmalar sırasında 16 Mart davasının seyrini değiştirecek yeni belgeler ortaya çıktı. Bu, dönemin İçişleri Bakanı ile Ülkü Ocakları Başkanı Lokman Kundakçı arasındaki görüşme kaydının bir bölümüydü. Avukatlar mahkemeden bu görüşme kaydının tümünün MİT’ten istenmesini talep ettiler. Yanıt olumsuzdu, MİT görüşme kaydını ve diğer belgeleri vermeye yanaşmadı. Dahası avukat Cem Alptekin hakkında “MİT’in gizli belgelerini ifşa etmek”ten dava açıldı. MİT’in tutumunu savunma hakkının kısıtlanması olarak gören avukatlar mahkemeden çekildiler ve davayı Avrupa İnsanlar Hakları Mahkemesi’ne taşıdılar. AİHM’nin önümüzdeki günlerde kararını açıklaması bekleniyor. 16 Mart davasının son duruşması ise 9 Mayıs’ta, 10.30’ta, Sultanahmet Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Avukat Cem Alptekin mahkeme heyetinden davanın zamanaşımına uğramamasını talep edeceklerini söylüyor. Alptekin’e göre 16 Mart sadece Türkiye’nin değil dünyanın da siyasal tarihini değiştirecek bir olay. Avrupa’nın “gladyo”yu yeterince açığa çıkarmadığını düşünen avukat, 16 Mart’ın ilişkiler zincirinin çözülmesinin gladyonun gerçek teşhiri olacağını düşünüyor. Beklentisi ise suni gündemlerle oyalanan kamuoyunun kendi geleceği için 16 Mart’ın takipçisi olması… AVUKAT ALPTEKİN: Fotoğraf: UĞUR DEMİR 16 Mart davasının takipçisi olacağız İstanbul Haber Servisi 16 Mart 1978’de Beyazıt Meydanı’nda otomatik silahlar ve bombalarla saldırı sonucu yaşamını yitiren 7 öğrenci, dün olayın meydana geldiği yerde çeşitli kurum ve oluşumların düzenlediği gösterilerle anıldı. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Eczacılık Fakültesi önünde sabah saat 10.00 sıralarında toplanan “16 Mart davası’’ müdahil avukatları ve olayın tanıklarından oluşan grup adına bir açıklama yapan avukat Cem Alptekin, sadece 7 arkadaşlarını anmakla kalmadıklarını belirterek 1988 yılında başlattıkları hukuk mücadelesini 1992 yılında suç duyurusuyla yargıya taşıdıklarını, 1995 yılında da yeni sanıklarıyla dava açılmasını sağladıklarını anlattı. Avukat Alptekin, uzun bir aradan sonra davanın zamanaşımına uğratılmak istenmesine engel olmak amacıyla 21 Mayıs’taki duruşmaya katılacaklarını bildirdi. Daha sonra aynı yerde toplanan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi üyeleri adına bir açıklama yapan Serkan Arıkanoğlu 7 öğrencinin öldüğü, 50’ye yakın kişinin de yaralandığı olayın üzerinden 30 yıl geçtiğini anımsattı. Arıkanoğlu, “İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı yoktur’’ dedi. yasal bomba kullanarak 6 binden fazla kişinin ölümüne neden olduğu “Halepçe katliamı”nı lanetledi. İHD İstanbul Şubesi de Galatasaray’da protesto ve anma gösterisi düzenledi. Çok sayıda demokratik kitle örgütünün destek verdiği eylemde “Ölmek, öldürmek istemiyoruz” sloganı atıldı. Eski MHP milletvekili Gül toprağa verildi İstanbul Haber Servisi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) eski milletvekillerinden Mehmet Gül, dün Fatih Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de 13 Mart’ta yaşamını yitiren Mehmet Gül,16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin üzerine ateş açılması olayından yargılanmış ve delil yetersizliği nedeniyle beraat etmişti. Gül için Fatih Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi. Gül’ün Türk bayrağına sarılı tabutu cami avlusunda bulunan musalla taşına konuldu. Cenaze namazı beklenirken Gül’ün tabutu başında Kuranıkerim okunarak dualar edildi. Gül’ün eşi Cemile Ümran Gül, çocukları Şeref ve Oğuz taziyeleri kabul etti. Gül’ün cenazesi dışında 3 cenazenin daha Fatih Camisi’nden kaldırılması ve MHP’nin Ankara ile İstanbul teşkilatlarının tamamına yakınının cenaze namazına katılması nedeniyle avluya sıkışan kalabalık, uyarılara karşın cenaze namazı için uzun süre düzene giremedi. Cenaze namazına geçilmesine az bir süre kala, camideki öğle namazından çıkan Devlet Bahçeli’de cenaze namazı için saf tuttu. Namazının kılınmasının ardından, Gül’ün cenazesi tekbirler ve bozkurt işaretleri eşliğinde cenaze aracına kadar taşındı. Gül’ün cenazesi daha sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Gül’ün cenazesine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Sevgi Erenerol da çelenk gönderdi. Gül’ün cenazesine, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkan Vekili Yaşar Okuyan, MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, MHP Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, eski MHP milletvekili Ahmet Çakar, mimar Ahmet Vefik Alp, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ile çok sayıda siyasetçi katıldı. HALEPÇE KATLİAMI DA KINANDI Demokratik Toplum Partisi (DTP) İstanbul İl Örgütü ve Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda demokratik toplum örgütü temsilcisi de öğle saatlerinde Beyazıt otobüs duraklarında destekçi diğer gruplarla birleşerek “Katiller halka hesap verecek”, “Katil Erdoğan”, “AKP şaşırma bizi dağa taşırma” sloganlarıyla Beyazıt Meydanı’na yürüdü. Grup, 16 Mart Beyazıt katliamını ve Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin kim MUĞLA’DA GERGİNLİK Muğla’da Halepçe katliamının yıldönümü nedeniyle fotoğraf sergisi açan ve aralarında Muğla Üniversitesi öğrencilerinin yer aldığı grupla karşıt görüşlü öğrenci grubu arasında başlayan tartışmaya polis ekipleri müdahale etti. Bir süre sonra sergi alanına tekrar gelen öğrenciler polisin uyarılarına karşın dağılmadı. “Vatan bölünmez şehitler ölmez’’, “Kahrolsun PKK’’ diye slogan atan öğrenciler polisin müdahalesiyle dağıtıldı. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear