01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2008 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Türbanı üniversitede serbest bırakan anayasa değişikliğinin birinci turu 13 saat sürdü Dincilik Geldi Cihane Özgürlük Falan Bahane Önce şöyle durup düşünün bir kere. Sonra kulak verin çevrenize, ardından sorun uçan kuşa, koşan kurda, rüzgârda titreşen çiceğe, esen yele “Nereye gidiyoruz?” diye. Hepsi, ama hepsi aynı yanıtı verecek size: Koşa koşa gidiyorsunuz din devletine! Büyük bir aldatmaca dalgasının ortasında, dönülmez akşamın ufkundayız ve dini siyasetin ortasına yerleştiren bir yönetime doğru doludizgin koşmaktayız. Aldatmacanın kabalığı insanın yüreğini bulandırıyor. Liberaller sürekli kandırıyor: Türban serbestliği, başını açtığı için okuyamayan kızlarımızı özgür kılmak için zorunlu. Evet 15 29 yaş dilimindeki kızlarımızın üçte ikisi ne okuyor ne çalışıyor, evde oturuyor. Yalnızca 22 milyon kişinin çalışıp, 70 milyona baktığı garip, geri bir ülkenin yürek sızlatıcı bir gerçeği de bu. Nasıl kandırıldığımızı anlamak için Prof. Dr. Binnaz Toprak ile Prof.Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun 2004 yılında Açık Toplum Enstitüsü ile Türkiye Ekonomik Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) için yaptıkları “İş Yaşamı, Üst Yönetim ve Siyasette Kadın” başlıklı 1557 kadın ve 993 erkekle yaptıkları araştırmaya bakın! (Radikal, 7 Şubat 2008, sayfa 1 ve 6) ??? Araştırma, ilkokuldan sonra okumaya devam edemeyen kızların “en önemli nedeni” olarak şunları gösteriyor. 1 “Ailesi izin vermedi”: Yüzde 49. 2 “Ailesinin maddi durumu”: Yüzde 15.3. 3 “Yakınlarında ortaokul yoktu”: Yüzde 12.3. 4 “Okula gitmekten hoşlanmıyor”: Yüzde 11.2. 5 “Yaşadığı yerde okuyan pek yok”: Yüzde 4.2. 6 “Çalışıp ailesine yardım etti”: yüzde 4.1. Diğer nedenler çok küçük yüzdelerde kaldığı için onlar üzerinde durmuyoruz. Ama görünen o ki, ilkokuldan sonra okuyamayan kızların üçte ikisi ailesinin cehaleti veya sefaleti yüzünden eğitimden yoksun kalmışlardır. Şimdi bir de “Liseden sonra okumaya devam edememenin ‘en önemli’ nedeni” sıralamasına bakalım: 1 “Üniversite sınavını kazanamadı”: Yüzde 29.8. 2 “Sınavı kazandı ama evlenip okulu bıraktı”: Yüzde 14.6. 3 “Sınava giremedi çünkü çalışması gerekiyordu”: Yüzde 14. 4 “Daha fazla okumasına ailesi izin vermedi”: Yüzde 10.5. 5 “Okul hayatından hoşlanmıyordu”: Yüzde 9.8. 6 “Şu an öğrenci”: Yüzde 9.8. 7 “Sınavı kazandı ama maddi durumu elvermedi”: Yüzde 6.3. Bunları sırasıyla, anarşi ve üniversite sınavını kazandığı halde okul uzak olduğu için gidememe durumları izliyor. Peki ya türban? Şimdi lütfen sıkı durun! Sınavı kazandığı halde türban yasağı dolayısıyla üniversiteye devem edemeyen kızların oranı sadece yüzde 1. ??? Gerçek bütün açıklığıyla ortada, liseyi bitiren kızlarımızın hemen hemen üçte biri üniversite sınavını kazanamadıkları için eğitimlerine devam edememiş. Evlenip okulu bırakanlar ikinci sırada ve onunla aynı yüzde ile çalışıp hayatını kazanma zorunluğu geliyor. Kızlarımızın eğitim eksiklikleri ile tablo ve nedenler bu. Bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran türban uygulaması ise üniversiteye gidemeyen kızlarımızın yalnızca yüzde 1’i için engel teşkil etmiş. Kopartılan gürültüye, yapılan propagandaya araştırmanın gösterdiği gerçeklere bakın! TBMM’de türbanın önünü açacak anayasa değişikliği oylamasının yapıldığı gün, Adalet Komisyonu’nda Yargıtay’ı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu tırpanlayan yeni düzenlemelerin gündeme getirilmesi, bir gün sonrasında da YÖK’te İmam Hatipler’e avantaj sağlayacak olan farklı katsayı uygulamasının ele alınması, hiçbir yoruma gerek bırakmayacak bir açıklıkla gözler önüne seriyor gerçek niyeti. Evet, önce durup düşünün bir kere. Sonra kulak verin çevrenize. Ardından sorun uçan kuşa, koşan kurda, rüzgârda titreşen çiçeğe, esen yele “Nereye gidiyoruz?” diye. Bakın ne yanıt verecekler size! Kutsal ittifak zorlanmadı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda AKP ile MHP’nin üniversitelerde türban serbestisi getiren anayasa değişikliği önerisinin ilk tur görüşmeleri sırasında yapılan gizli oylamalarda öneri, doğrudan referanduma gidilmesi olasılığını devre dışı bırakan 367 rakamının çok üzerinde, 404 destek buldu. Öneriye karşı CHP grubu ile DSP’liler ve bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç aktif bir muhalefet yürüttü. İkinci tur görüşmeler yarın yapılacak. TBMM Anayasa Komisyonu’nda 11 saat süren türban mesaisi, önceki gün gece genel kurulda 13 saate ulaştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli, önerinin tüm oylamalarına katılırken, CHP ? TBMM Anayasa Komisyonu’nda 11 saat süren türban mesaisi, önceki gün gece genel kurulda 13 saate ulaştı. Erdoğan ile Bahçeli, önerinin tüm oylamalarına katılırken, Baykal maddelere geçilmesi oylamasından sonra genel kuruldan ayrıldı. Önerinin maddelerine geçilmesi için yapılan ilk gizli oylamada 397 kabul, 113 ret oyu çıkarken, 4 milletvekili çekimser kaldı. 3 oy da boş çıktı. Genel Başkanı Deniz Baykal maddelere geçilmesi oylamasından sonra genel kuruldan ayrıldı. Önerinin maddelerine geçilmesi için yapılan ilk gizli oylamada 397 kabul, 113 ret oyu çıkarken, 4 milletvekili çekimser kaldı. 3 oy da boş çıktı. Vekâleten oy kullanıldı TBMM Başkanı Köksal Toptan ve birleşimi yöneten Başkanvekili Nevzat Pakdil oy kullanamazken, 6 AKP milletvekili ile yurtdışında bulunan MHP’li Gündüz Aktan oylamaya katılmadı. Devlet Bakanı Hayati Yazıcı ile Enerji Bakanı Hilmi Güler ilk oylamaya katılmadı, ancak sonraki oylamalarda kendilerine vekâleten oy kullanıldı. AKP’li Tuğrul Yemişci, Eyyüp Cenap Gülpınar, Vahit Erdem ile Osman Yağmurdereli ilk oylamaya katılmayanlar arasında yer aldı. CHP’liler İlhan Kesici, Şükrü Elekdağ, Hulisi Güvel, Ergün Aydoğan, Orhan Ziya Diren oylamaya katılmadı, DTP’li 12 milletvekili ile DSP’li Ahmet Tan da oy kullanmadı. Bağımsız milletvekillerinden Mesut Yılmaz ile Erdoğan Yetenç de oylamaya katılmayanlar arasında yer aldı. Önerinin, anayasanın “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinde de ğişiklik öngören ilk maddesinin oylamasında kabul oyları 401’e yükseldi. Bu maddede 110 ret, 1 çekimser ve 2 boş oy çıktı. Anayasanın “eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” ile ilgili düzenlemelerin yer aldığı 42. maddesinde değişiklik getiren 2. maddesinin oylamasında 404 kabul, 99 ret, 1 çekimser ve 1 boş oy çıktı. Yürürlükle ilgili 3. maddenin oylamasında da 404 kabul, 92 ret, 2 çekimser oy kullanıldı. Genç’in önergelerine ret Görüşmeler sırasında zaman zaman tansiyon yükseldi. CHP’liler, DSP’liler ve Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç’in anayasaya aykırılık önergeleri kabul görmedi. Genç, bundan birkaç yıl önce Fransa’da AB ile ilgili yapılan toplantıya Türk yetkililerinin eşleriyle katılmak istediğini, ancak Fransız yöneticilerin “Eşleriyle gelmeyin’’ dediğini vurgularken, AKP’liler kendisine tepki gösterdi. Genç’in, “Ben birkaç yıl önce Fransızların ağırlıkta olduğu bir gemi yolculuğuna katıldım. Orada kendilerine Türkiye’nin AB üyeliğini niçin engellediklerini sordum. Bana, ‘Kadınlarınızın giyim kuşamı ortada. Türkiye, AB’ye girdiğinde bizim kılık kıyafetimizi de bozar’ dediler’’ sözlerine Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin tepki gösterdi. Şahin, Genç’in, “devletler arası ilişkileri bozacak nitelikte’’ yanlış bilgi verdiğini öne sürdü. Şahin, “Cumhurbaşkanımız, başbakanımız ve bakanlar zaman zaman yurtdışına gidiyorlar. Zaman zaman bu gezilere eşlerini de götürüyorlar. Ne Batılı ülkelerde ne de Uzakdoğu ülkelerinde olumsuz davranışlarla karşılaşmamışlardır’’ dedi. ‘Erkeğin gözünü bağlayalım’ Görüşmeler sırasında CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, “Kadının saçının görünmesinin erkekte şehvet uyandırdığı kabul ediliyor. Suçlu olan kadınlar değil ki, erkeklerin gözünü bağlayalım. Mümin nefsine hâkim olandır. Bu ülkede nefsine hâkim olmayan varsa ya gözünü kapatsın ya da gece karanlığında sokağa çıksın’’ diye konuştu. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, “Size güvenmiyoruz. Çünkü dürüst ve samimi değilsiniz. Cumhuriyetin ilkelerinin geçerliliğini yitirdiğini söyleyen Başbakanlık Müsteşarı’nı niye anayasal himaye altına alıyorsunuz?’’ deyince AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ sataşma gerekçesiyle söz aldı. Kürsüden bir fotoğraf gösteren Bozdağ, “Sakarya’da CHP’nin seçim otobüsü üzerinde başörütülü kadınların bulunduğunu, CHP’nin seçim öncesinde Yozgat’ta her eve başörtüsü dağıttığını” ileri sürdü. Şahin: Laiklikle ilgisi yok Bakan Şahin, eleştirilere “Üniversiteye giden bir öğrenci, devletin memuru değildir. Eğer devlet yetkisini kullanan bir kişiyle ilgili bir kural getirirseniz ve ona derseniz ki ‘Sen de istediğin kılıkla devlet yetkisini kullanabilirsin’, burada, laiklikle ilgili sorunla karşılaşırız. Ama belediyeye gidip emlak vergisi yatıran vatandaş neyse, üniversitede harcını yatırarak bilim alan kişi de odur. Ona herhangi bir kural dayatamazsınız. Bu düzenleme, üniversitelerde kılık kıyafetle ilgili bir özgürlük imkânı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Bunun laiklikle ilgisi yoktur. Herhangi bir dini kuralın devlet kuralı haline getirilmesi şeklinde bir öneri değildir’’ yanıtını verdi. Topbaş’a istifa çağrısı CHP İstanbul İl Örgütü ve ilçe örgütlerine üye partililer, kentte yaşanan facialarda “sorumluluk kabul etmemesi” nedeniyle kamuoyunun tepkisini çeken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı istifaya çağırdı. Saraçhane’deki İBB binası önünde konuşan İl Başkanı Gürsel Tekin, İstanbul’u 14 yıldır Tayyip Erdoğan’dan Topbaş’a uzanan aynı zihniyetin yönettiğini belirtti. Tekin, Topbaş’ın, Davutpaşa’daki patlamanın ardından yaptığı “İhbar olmazsa bilemeyiz. Yurttaşın böyle yerleri bize ihbar etmesi lazım” açıklamasını eleştirerek “Bu kent sahipsiz. Topbaş, bu kenti sen yönetiyorsun. Halkın kabahati yok, halkı suçlama. Hemen istifa et” dedi. CHP’liler daha sonra “Kadir Topbaş istifa et” yazılı siyah çelengi belediyenin giriş kapısı önüne bıraktı. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) ‘Türkiye Cezayir’den bile geri olur’ diyen Aziz Nesin, çok önceden uyarıda bulunmuştu: İleriyi görmek aydının görevidir MİYASE İLKNUR asirmen?cumhuriyet.com.tr BLOK HAREKET ETMEDİLER DTP’liler, eylemi türbana tercih etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Üniversitelerde türbana izin veren anayasa değişikliği önerisinin oylamalarında DTP “parçalı” bir görüntü çizdi. Bazı DTP’liler oylama yerine Şırnak’ta “canlı kalkan” eylemine katıldı. Anayasa değişikliği önerisinin maddelerine geçilmesine ilişkin oylamaya CHPDSP bloğundan 105 milletvekili katılırken, ret oyları toplamda 113 çıktı. DSP’lilerin tümünün ret oyu verdiği kabul edilse bile bu tablo, ret bloğuna, oylamaya katılan 8 DTP’liden oy gittiğini gösterdi. DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık kendisinin kabul oyu verdiğini, ancak arkadaşlarını diledikleri gibi oy kullanma konusunda serbest bıraktıklarını söyledi. DTP’den Hasip Kaplan, Sırrı Sakık, Aysel Tuğluk, Ayla Akat Ata, Ahmet Türk, Nuri Yaman, Mehmet Nezir Karabaş ile Bengi Yıldız oylamaya katıldı. Emine Ayna, Akın Birdal, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Pervin Buldan, Sebahat Tuncel, Osman Özçelik, Özdal Üçer, Fatma Kurtulan, Şerafettin Halis, Sevahir Bayındır ile İbrahim Binici ise Şırnak’ta düzenlenen “Operasyonlara Karşı Demokratik Çözüm” yürüyüşünde oldukları için oylamalara katılmadılar. Türban yasağının kalkması için imza veren Prof. Dr. Ali Nesin ile kardeşi Ahmet Nesin arasındaki polemiğe babaları Aziz Nesin’in laiklik ve gericilik hakkındaki düşünceleri de konu oldu. Ahmet Nesin, babasının bu konudaki düşünceleri için bazı kitaplarını referans olarak gösterirken Ali Nesin de karşı tez olarak babasının türbanla ilgili açıklamasını örnek gösterdi. Sorun türban özgürlüğüne destek vermekten çıkıp “Aziz Nesin yaşasaydı bu konuda nasıl tavır alırdı?” tartışmasına odaklandı. Aziz Nesin, Sıvas katliamının birinci yıldönümüne denk düşen 2 Temmuz 1994’te yaptığımız söyleşide, gericiliğin önce adım adım, sonra da koşarcasına mesafe almasının sorumlusu olarak bu kesime çanak tutacak kanunları çıkaran hükümetleri ve ikiyüzlü aydınları suçlamıştı. Atatürk döneminde Türkçe okunan ezanın Arapçalaştırılmasını, yasak olan Kuran kurs ? Atatürk döneminde Türkçe okunan ezanın Arapçalaştırılmasını, yasak olan Kuran kurslarının ve imam hatiplerin açılmasını, Sünniliği anlatan din derslerinin zorunlu olmasını eleştiren Aziz Nesin, “Efendim Türkiye Cezayir olmazmış. Nasıl olmaz ya? ... Bu kehanet değil, bunu görmemek için kör olmak lazım” diye konuşmuştu. larının ve imam hatip okullarının açılmasını, Sünniliği anlatan din derslerinin zorunlu olmasını sert bir şekilde eleştiren Aziz Nesin, “Bizlere ‘Korkmayın, Türkiye Cezayir olmaz’ diyorlar. Nasıl olmaz ya? Tabii ki Türkiye Cezayir olmaz. Türkiye Türkiye olur. Ama böyle giderse Cezayir’den daha gerici bir Türkiye olur” şeklinde konuşmuştu. Nesin, bu durumdan sorumlu tuttuğu hükümet ve aydınları şöyle suçlamıştı:“Ta İsmet Paşa hükümetinde Şemsettin Sirer’in Milli Eğitim Bakanlığı zamanından beri gericilik durmadan mesafe alıyor. Ben Atatürkçü değilim, ama Atatürk’e hayran biriyim. Çok seviyorum onu. Atatürkçülük diye bir şeye de inanmıyorum. Atatürkçülük yoktur ama Atatürk vardır. Onun devrimleri, ilkeleri vardır. Ama Türkiye’de bugün Atatürkçü yoktur. Yalan söylüyorlar. Hepsi sahteci. Mevcut politikacıların içerisinde ben gerçekten Atatürk’ü seven ve onun ilkelerini savunanı tanımıyorum. Eğer Atatürkçü olsalardı, onun zamanında Türkçeleşen ezan, sonradan Arapçaya çevrilmezdi. Atatürk sağ olsaydı ya da gerçek Atatürkçüler olsaydı bunu hangi cesaret sahibi yapabilirdi? İmam hatip okulları yoktu, bugün var. Din dersi adı altında Sünnilik dersi zorunlu değildi. Bugün zorunlu. Kuran kursları yoktu, bugün var. Hacca gitmek yasaktı, bugün var. Atatürk’ün zamanında ne yoksa bugün var, ne varsa bugün yok. Ve bunlar utanmadan Atatürkçüyüz diyorlar. Bunlar yalancı, sahteci.” Nesin, Sıvas’ta katliamı gerçekleştiren gruba kızmanın yanlış olduğunu dile getirerek asıl suçlunun hükümetler olduğunu şöyle dile getirmişti: “Çünkü gericiliğe çanak tutan kanunları yaptıktan sonra da ‘Allah Allah, Refah iktidara geldi’ dediler. Refah iktidara geldi, az geldi. Onların yaptıklarıyla daha çok gelecek. Refah gelmişmiş. Refah daha da gelecek. Öyle bir dönem gelecek ki radikal gericiler, Refah’ı bile beğenmeyecekler. Onu hilei şerriye yapmakla suçlayacaklar. Cemalettin Kaplan, Fethullah Gülen gibi insanlar Refah’a muhalefet edecekler belki. Efendim Türkiye Cezayir olmazmış. Nasıl olmaz ya? Türkiye Türkiye olur. Ama gerici bir Türkiye olur. Bu kehanet değil, bunu görmemek için kör olmak lazım. İleriyi görmek her aydının görevidir. Türkiye halkının yüzde 70’i aptal demekle hata etmişim. Yalnız aptal değil, ayna zamanda korkak ve yalancı.” Almanya’nın Ludwigshafen kentindeki yangın sırasında Almanya’daydım. İç karartıcı, yürek yakıcı görüntüleri izlerken değişik duygulara kapıldım. 30 yıla yakın bir süredir Almanya’da yaşayan ve orada gazetecilik yapan bir arkadaşımdan uçağa binerken bir mesaj aldım: “Görüyorsun işte. Bu ülkede yaşamak bir zulüm. Yaktılar insanları…” Bu mesajı yollayan arkadaşım, Almancayı mükemmel kullanabilen, bu ülkenin kültürüne vakıf, Alman entelektüel çevrelerinden çok sayıda dostu olan birisi. Yani orada yaşayan sıradan bir Türk değil. Alman kültürü ve diliyle Alman Lisesi’nde başladığı çocukluk yıllarından bu yana iç içe. Ondan gelen bu kısa mesaj, bir ülkede azınlık olmanın, “öteki” olmanın ne menem bir duygu olduğunu çok çarpıcı şekilde özetliyordu. 30 yıl yaşamasına, yüzlerce Alman dostu bulunmasına rağmen, o hâlâ bir “yabancı”ydı. Kendini sürekli yabancı hissediyordu. ??? Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nın be Almanya’daki Yangın ve ‘Azınlık Olmak’ delini en acı şekilde ödeyen ülkelerden. Irkçılığın yükselişe geçtiği yılların ürünü olan Nazi Partisi, yıllarca farklı olan her eğilimi şiddet yoluyla bastırmıştı. Bu bastırma eylemini ise kitleleri kendi peşine takacak bir atmosfer yaratarak gerçekleştirmişti. Naziler önce farklı olana acı çektirdiler, sonra da peşlerine taktıkları Alman halkı ırkçılığın bedelini ödedi. Saldırgan Alman ırkçılığı sonunda yenildi ve Almanya bombalarla yerle bir edildi. ??? İkinci Dünya Savaşı deneyi Almanlar için bir büyük travmadır. Irkçılığın peşine takılmanın ne gibi sonuçlar vereceğini yaşayarak gördüler. Bu nedenle, Almanya’da ırkçılık suçtur, ırkçı parti kurmak yasaktır. Tabii ırkçılığın suç olması, ırkçı saldırganlığın toplumdan tamamen yok olmasını sağlamıyor. Almanya’da siyasi ve ideolojik anlamda ırkçılar varlıklarını koruyorlar. Bu eğilimde siyasi partiler örgütlendi. Bu siyasi akımlar zaman zaman yasaklandı, ırkçı olduğu belirlenen partiler kapatıldı. Fransa ile mukayese edildiğinde ırkçı partilerin gücü Almanya’da çok fazla değildir. Bazı dönemler yükselişe geçseler de, hiçbir zaman ciddi bir orana ulaşamadılar. ??? Bir ülkede ırkçılık, yabancı düşmanlığı, yabancıyı, “öteki”ni hor gören anlayış yalnızca ırkçı siyasi partilerle sınırlı değil. Almanya’da da ırkçılığı, yabancı düşmanlığını bu partilerle sınırlı görmemek gerekiyor. Gündelik hayatta, aydın diye bilinen Almanların da yabancıları küçümseyen, özellikle Türkleri horlayan tutumlarına sık sık tanık olabilirsiniz. Örneğin Almanlardan sıkça olarak şöyle bir cümle duyarsınız: “Siz hiç Türk’e benzemiyorsunuz.” Bu cümlenin ne anlama geldiğini size söyledikleri an anlar ve bir ikilem içinde kalırsınız. Alman demek istiyor ki, “Sen okumuş yazmış, gelişmiş bir insansın. Bu özelliklerinle bizim Türk diye bildiğimiz kimselere benzemiyorsun.” Onun Türk diye bildiği, cahil, kaba saba insanlardır. “Sen öyle bir millettensin ama, onlardan farklısın” demek istiyor. ??? Tabii, bu konuda Almanlar tek örnek değil. Bir ülkede “azınlık” olmak her zaman sorundur. Bu ülkenin gelişmiş ya da geri kalmış olması esasta fark etmiyor. Geri ülkelerde, “azınlık” olmak Batı ülkeleriyle kıyaslandığında daha tehlikeli olabilir. Nitekim, demokrasinin gelişmediği yoksul ülkelerde, dinsel, mezhepsel, etnik farklılık yüzünden büyük katliamlar gerçekleştiriliyor. Bu tür ülkelerden birçok kez “toplu katliam” haberleri geliyor. Almanya’daki yabancı düşmanlığı hepimizi haklı olarak kaygılandırıyor ve buna tepki göstermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Böyle düşünmekte de yaşananlara bakınca çok haklı olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak unutmayalım ki, bizim ülkemizde de “öteki”ler yaşıyor. Malatya’da boğazları vahşice kesilerek öldürülenler “öteki”lerdi. Üstelik bu vahşi cinayeti destekleyen, haklı gören bir anlayışın belli bir kitle temeline sahip olduğunu da görüyoruz. Devlet içindeki bağlantıları hepimiz ürkütüyor. ??? Almanya’da “öteki” olanlar bizim yurttaşlarımız. “Öteki” olmak Almanya’da zor ama, unutmayalım bu ülkenin de “öteki”leri var… Not: 3 Şubat tarihli yazımın başlığı “Nükhet İpekçi’nin Çığlığı”ydı. Düzeltme’deki arkadaşlar, yanlışlıkla Nükhet’i Nüzhet’e dönüştürmüşler. Doğrusu Nükhet İpekçi olacaktır. Düzeltir, sevgili Nükhet’ten ve okurlarımdan özür dilerim. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear