01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Üniversite ve İnanç... Vecihi TİMUROĞLU lgu (factum, vakıa), tasarlanmış ve düşünülmüş olanın karşıtıdır, gerçekleşmiş olandır. Artık, bilimsel düşünüşe yabancılaştığımız olgusunu yaşıyoruz. Yasama organımızdan, üniversitelerimizi inançların yaşandığı kurumlar durumuna getiren anayasa değişikliği çıktığına göre, din devletine yöneliş, artık, bir tasarım değil, bir olgudur. Kaldı ki anayasa değişikliğini onaylayacak son yetkili olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Erciyes Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Üniversiteler, inançların özgürce yaşanıldığı yerlerdir” dedi. Abdullah Gül’ün bu konuşmasını dinleyince, kendi kendime sordum: Bay Gül, gerçekten üniversitede okudu mu? İngiltere’de doktora çalışması yaptı mı? Sakarya Üniversitesi’nde öğretim üyeliği görevinde bulundu mu? Üniversite öğrenimi görmüş bir kimse, kıyısından köşesinden de olsa, bilim tarihine bir göz atmış olmalı. Bilindiği değin, dünyanın ilk üniversitesi, 1160 yılında, Paris’te kuruldu. Tarih tartışmalı da olsa, ilk üniversite, Paris Üniversitesi’dir. 1167’de Oxford, 1209’da Cambridge, 1222’de Padua, 1224’te Napoli, 1227’de Salamanca, 1337’de Prag, 1364’te Harkov ve 1367’de Viyana üniversiteleri kurulmuştur. Bu üniversitelerin hiçbirinde, tanrıbilim öğrenimi PENCERE luk, bir devrimciye yakışmaz ama, örgütsüzlük, bir devrimcinin umudunu kırmaya yetiyor. Bir şeyi de vurgulamalıyım: Bu ülkede, tüm Atatürkçülerin umudunu da Deniz Baykal kırmıştır. Baykal, ilkel delege avcılığıyla CHP’yi, bir aile örgütü durumuna sokmuştur. Layik (laik) Cumhuriyetimizin şeriat devletine dönüştürülmesinde, en büyük vebal, Deniz Baykal’ındır. Tarih tanıklığını esirgemez. Recep Tayyip Erdoğan, bir şeriat savaşımcısıdır, o, gerekeni yapıyor. Sömürgecilerle işbirliğine girişiyor, Suudilerle ortaklık kuruyor, El Kadı’ya kefil oluyor, Kemalist orduyla uzlaşıyor, sonuçta amacına ulaşıyor. Mustafa Kemal Türkiye’sini, Suudi imamlığına çevirdi sonunda. Arkasında, Burhan Kuzu ve Cemil Çiçek gibi saçmanın mantığını iyi kullanan hukukçuları da var. Burhan Kuzu, açık açık olmasa bile, Roger Bacon (12351315) gibi, “Bilimin temel amacı, vahyi desteklemektir” diyor. Atatürk, Hasan Âli Yücel’in bilgi birikimiyle ve aydınlık çalışmasıyla, ortaçağın biliminin, ortaçağın dünya görüşünün ve felsefesinin yerine, bilim yöntemlerini ve bilime dayalı felsefeyi koyabilmeyi başardı. Şimdi, bütün bu birikimi yakıp kül ettik. Yeniden ne yapacağız? Devrimciler olarak, yitireceğimiz zamanın olmadığını bilmeliyiz. İnancın atları bilincin arabasını uçuruma atmadan, bilincin atlarını bilimin arabasına koşmalıyız. Muhtıra ŞİMDİLİK Atatürkçü Düşünce Derneği ile Ziraat Mühendisleri Odası, Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği ve bir siyasal partinin katılımıyla oluşan “Cumhuriyetçi Seferberlik Eşgüdüm Kurulu” türban yasağı konusunda bir bildiri yayımladı. Basın basmasa ve televizyon kanalları vizyona almasa da, cumhuriyetçi kesimdeki dağınıklığa son vermek amacıyla başlatılan girişimlerden birinin bu konuya ilişkin bazı noktaları kamuoyuna ve ilgililere anımsatmayı ödev bilmesi yabana atılacak bir olay değildir... Bir bakıma, bu tarz bildirilerin içeriğini bir çeşit muhtıra sayabilirsiniz. Türkiye koşullarında nedense ürperti veren ve çok çevrede endişe uyandıran “muhtıra” sözcüğünün aslında pek sıradan ve doğal bir anlamı var: Arapça “hutur” ya da “hatır” kökünden türetilen “muhtıra”, bazı şeyleri “hatırlatan”, yani unutulmasın diye “anımsatan” bir metin, bir “andaç” demek. Latince karşılığı olan “memorandum” sözcüğü nerdeyse bütün dünya dillerine geçmiş ve çoğu zaman çeşitli uğraş alanlarında “memo” adıyla sık kullanılır olmuştur. Dolayısıyla, yalnız askerin değil, bir gönüllü toplum kuruluşunun da herkese bazı şeyleri anımsatma gereği duymasında olağanüstü bir şey yoktur. ele anımsatılan noktalar, şu günlerde zihinleri kurcalayan sorulara doğru yanıtlar verildiğinde bazı uyarılarda bulunmayı gerektirici nitelikte ise. Örneğin, toplumu yıllardır meşgul eden “türban sorunu”nu laiklik ilkesine ters düşerek apar topar yapılmış bir anayasa değişikliği yoluyla çözmeye kalkışmak, iddia edildiği gibi “huzur ve sosyal barış” sağlar mı? Bildiri, “Hayır, tam tersine, anayasaya karşı hile sayılabilecek bir yoldan yapılan böyle bir değişiklik huzuru bozar ve sosyal barışı sarsar” diye uyarıyor. Örneğin, sadece iki partinin ortaklaşa bulduğu bir formülle böyle bir değişikliğe gitmek doğru mu? Bildiri, “Hayır, bu değişiklik başta üniversite yönetimleri olmak üzere, ilgili meslek kuruluşlarının, derneklerin ve başka partilerin katılımıyla gerçekleşmediği için çeşitli toplum kesimleri ve özellikle üniversite gençliğini zor baş edilebilecek bir çatışma ortamına sürükler” diyor. Örneğin, şu sıra böyle bir işe kalkışılması doğru mu? Bildiri, “Bir yığın iç ve dış sorun varken sırası mı” deyip sorunların en önemlilerini anımsatıyor. ütün bu sakıncalar ortadayken toplumun huzur, barış ve sonuçta güvenlik ortamında yaşaması açısından ister görev duygusuyla, ister vicdanen sorumluluk duyan kurumların ve kuruluşların benzer “memo”larla iktidar sahiplerini uyarması “çoğulcu demokrasi”nin gereği değil midir? Çoğulcu demokrasiden uzaklaşıp hoyrat bir “çoğunluk demokrasisi”ne sürüklenmeyi önlemenin en etkili yolu, yanlışlar karşısında kişiler ve kuruluşlar olarak ağlaşıp teker teker tepki göstermekten değil, dağınıklığı bırakarak iktidarın gücüne karşı eşgüdümlü bir toparlanışın ortak ağırlığını koymaktan geçiyor galiba. O B yapılmamıştır. Din ve felsefe tartışılmıştır, ama hiçbir inanç özel bir öğrenim konusu yapılmamıştır. Dinsel simgelere de izin verilmemiştir. Tanrıbilim (teoloji) öğretimi yapan okullar da vardı üniversitelerin yanında, ama onlar, kesinlikle, üniversite kurumunun içinde yer almamışlardır. Âli ilimlerle ali ilimlerin (alete özgü bilimler) ortak okutulması, medreselere özgüdür. Fatih Sultan Mehmet, Fatih Medreseleri’ni kurarken durum tartışılmıştır. Kaynağında, Sultan Mehmet II, medreselerde, Mutezile’nin temel alınmasını istemiştir, ama meşihatı aşamamış ve “Eş’âri” esas alınmıştır. Bu da Osmanlı’nın sonunu onaylamıştır. İslam medreseleri de Batı üniversiteleri gibi, tanrıbilimle bilimleri ayırsaydı, bugün, hiçbir Müslüman ülke, sömürgecilerin egemenliğinde olmayacaktı. Bütün İslam ülkeleri arasında, tek Anadolu’muz, bağımsızdı. Bağımsızlığını da tarihte eşi görülmemiş bir kurtuluş savaşıyla elde etmiş ve Mustafa Kemal’in önderliğinde, devrim tarihine, “Kurtuluş Savaşları Devrimi” adıyla yeni bir devrim kuramı armağan etmişti bu halk. Yazık ki, karşıdevrimciler, iktidarı ele geçirdiler ve tam altmış yıllık bir savaşımın sonunda utkuya vardılar. Artık, Anadolu’da bir İslam devleti vardır ve geleceğimiz karanlıktır. Umutsuz Nesh (ya da Nesih) Ne Demektir?.. Nesh ya da Nesih Arapça kökenli bir sözcük; “kaldırma, hükümsüz bırakma” anlamına geliyor... Kuranıkerim’in daha sonra inen bir ayetinin, önce inmiş bir ayetteki yargıyı (hükmü) ortadan kaldırmasına ‘nesh’ deniyor... ? Örnek: Kuranıkerim’in zinaya ilişkin bir ayeti, daha sonra inen bir ayetle neshedilmiştir... Bir başka örnek: Kocası ölen gebe kadının dört ay on gün bekleyeceğine ilişkin ayet daha sonra indirilmiş (nazil olmuş) bir ayetle neshedilmiş, Türkçe deyişle kaldırılmıştır... Peki, Kuranıkerim’de hangi ayetler kaldırılmıştır?.. ? Nesh yalnız daha sonra tebliğ edilmiş ayetle gerçekleşmez; Sünnet ile de olasıdır... Örnek: Bakara Suresi’nin bir ayeti (180) Hazreti Peygamber’in bir hadisiyle neshedilmiştir... Fakihlere göre Kuran’daki nesihler dörde ayrılır... İslam şeriatının temel kaynağı Kuran’dır; ikinci kaynağı Sünnet’tir, Peygamber’in sözleri ve eylemleridir... ? Ne var ki daha başlangıçta iş karışmış; din, hukuk, devlet kapsamında birbirine girmiş İslam’da ayrılıklar başlamış; ‘ihtilaflar’ mezheplere dönüşmüş; içinden çıkılamaz bir sorunsallık egemenliğinde tarikatlar ve cemaatler çıkar peşinde koşmaya başlamışlardır... Türkiye dincilik politikasıyla bu gayya kuyusunun içine düşmüştür... Bugün ana muhalefet partisinin laik başkanı, dine ilişkin bir konuda konuşmak zorunda kalınca, İslamcı iktidar partisi başkanı saldırıyor: Sen ne anlarsın o işten!.. Peki, Başbakan Müslümanlıktan ne anlar?.. Anlasaydı, Türkiye birbirine girer miydi?.. ? 21’inci yüzyılda İslam coğrafyası neden bu kadar geri?.. İslam devletleri neden bu kadar zavallı?.. İslam toplumları neden bu kadar yoksul ve bağımlı?.. Müslüman ya emperyalizme teslim olmuş.. Müslüman ya Müslümanla dövüşüyor.. Ya da Müslüman teröre sapıyor.. Müslümanın önünde başka yol, yöntem, olanak yok mu?.. Var... ? Türkiye, Atatürk devrimiyle tüm mazlum Müslümanlara yöntemi, yolu, olanağı gösteriyordu... Ama emperyalizm, İslam dünyasına “kötü örnek” olmasın diye tek laik Cumhuriyet Türkiye’nin elinden bu olanağı alıyor, Anadolu’da Müslümanı Müslümana düşürerek başarıya doğru yürüyor... Karşıdevrim... H. Basri AKGİRAY Hukukçu, Eski Parlamenter ir din adamı, cami avlusunda, Derviş Vahdeti biçemiyle (üslup) şeriat çağrıları yapıyor ve yüzlerce dinleyici tarafından alkışlanıyor. Kız öğrenci yurtlarından zikir sesleri yankılanıyor, bilimsel verilere dayanan, ulusal ve uluslararası mahkeme kararlarının uygulanması yerine, ulema fetvaları öneriliyor. 21. yy’ın aydınlı H B [email protected] ğında, kızlarımızın türban karanlığına sokulması için yasalar zorlanıyor. Her mahalleye bir cami, her okula bir mescit kondurma çabası içinde bulunuluyor, giderek artan Kuran kursları ve imam okullarıyla genç beyinler karanlıklar özlemiyle koşullandırılıyor. Böylece bir ülkede, iktidarı elinde tutanların “toplumsal modernleşmeye” yö nelik bir tutum içinde oldukları savlanabilir mi? Prof. Sayın Özdemir Ata, 11.01.2008 günlü Cumhuriyet gazetesindeki makalesinde, Sayın Prof. Yılmaz Esmer’in yaptığı bir anketten söz etmişti. Anılan ankete göre seçmenlerin yüzde 60’ı, ülkemizi, dindar bir cumhurbaşkanının temsil etmesini istiyor. Dahası, AKP seçmeninin yüzde 59’u, MHP seçmeni nin yüzde 46’sı ve daha da şaşılası olan, CHP seçmeninin yüzde15’i, dinsel kitapların, bilimsel buluşlardan daha çok bilgi verdiğine inanıyor. Şimdi soruyorum, böyle bir seçmen kitlesinin istenciyle oluşan siyasal iktidarın “toplumsal modernleşmeyi” sağlaması olanaklı mıdır? Bu istencin temsilcisi Meclis çoğunluğunu, salt egemenliği altına almış bir Başbakan’ın, “Devlet benim” ruh hali ile davranması doğal değil midir? Oysa bilinmelidir ki, ortaçağ karanlığında kalmış kafaların çoğunluğuna dayanarak devlet yönetilmez. “Önemli olan azınlıklardır; başkaldıran, savaşan ve sonunda halk kitlelerini aydınlatarak düzeni değiştiren, hep azınlıkta olan aydınlardır” diyor, yaşlı papaz Don Haider. (*) AKP iktidarının oluşmasında, o dinsel kitapların bilimsel buluşlardan daha doğru olduğuna inanan, cumhurbaşkanının dindar olmasını isteyen yığınların yanında, aynı düşüncede olmasalar da, parasal çıkarları nedeniyle, bir bölüm varsılların olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Gerçekten, ışık içinde yatsın, Ecevit’in, yarım sol iktidarı ayrık tutulursa, ülkemizde, büyük sermayenin, var olan siyasal iktidara karşı bir tavır sergilediği görülmüş değildir. Aslında, varsıl kesimin sürekli, var olan düzenden yana olduğu tarihsel bir gerçektir. Bilindiği gibi, İslamiyeti bile önce kabul edenler, hep ezilen yoksul halk kitleleri olmuştur. Dönemin varsıllarından olan Hz. Osman, Müslümanlığı son kabul edenlerdendir. Ülkemizdeki bir büyük sermaye kuruluşu başkanının, 2007 yılı kutlama iletisinden “2007 yılı, kâr yılı olacaktır” biçimindeki sözü ve bir başka büyük işadamımızın “Beş yıllık AKP iktidarının ülkede istikrarı sağladığı” şeklindeki demecinin anlamı, bu savımızın açık kanıtıdır. Özetle, 2002, 2007 seçimleriyle oluşan AKP iktidarı, 15 yıllık aydınlanma dönemine, 27 Mayıs 1960 devrimine ve 28 Şubat olgusuna karşı bir başkaldırıdır. Daha öz bir deyişle, AKP iktidarı, 80 yıllık laik Cumhuriyete karşı bir karşıdevrimdir. Laik Cumhuriyet yandaşları aydınlarımız ve aydınlıkçı güçlerimiz, ihtiyar papaz Don Haider’in sözünü unutmamalıdırlar. (*) Oriana Falloci, Tarihle Söyleşme, sh. 402. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 9, No: 6 Konu DIŞ YATIRIM VE YABANCI SERMAYE Yönetmen Doç. Dr. TONGUÇ GÖRKER Konuşmacı Prof. Dr. EROL MANİSALI Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Tarih: 9 Şubat 2008 Cumartesi Saat 10.30 13.00 arası. İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Yer: Levent Kültür Merkezi. Levent Çarşı içi Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Levent İstanbul Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear