15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN CHP, AKP ve MHP’nin türbana özgürlük düzenlemesinin iptali için başvuruyu yaptı Hristofyas Kıbrıs’a Çözümü Getirebilir mi? Görüntülere dikkatle bakıp ayrıntıları titizlikle izleyebilenler, sözlerin gizlediği gerçekleri de görebilirler. Güney Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini AKEL lideri Hristofyas’ın kazanması üzerine yapılan şenliklerin görüntüleri hem içimi hüzünle doldurdu, hem de gülmeme yol açtı. Sabıkalı AKEL’in şovenizm sabıkalı lideri Hristofyas’ın tutkunu olduğu Che Guevara posterleri orada ne arıyordu? Şovenizmle Che nasıl bağdaştırılabilirdi? Hüznümün kaynağı bu sorular. Gülmeme neden olan olay ise, Che’nin posterlerinin hemen yanında göstericilerin elinde dalgalanan mavi Yunan bayraklarıydı. O bayraklar, hayran olunduğu söylenen Che’nin posterlerinin yanlış yerde bulunduğunun en çarpıcı kanıtlarıydılar. İlk bakışta, komünist AKEL ile Che arasındaki ideolojik yakınlık anlaşılır gibi görünse de, Moskova’ya bağlılığıyla olduğu kadar, sapına kadar şoven niteliğiyle de ünlü bir kuruluşun, emperyalizme karşı ulus sınırlarını aşan, kendi yurttaşı bile olmadığı ülkelerde, antiemperyalist savaşımı sürdürmüş olan bir idolün bağdaşabileceğini söylemek mümkün değil. ??? Katı Moskovacı diye bilinen, ama soğuk savaş yıllarında, NATO üyesi Yunanistan’ın marşını kendi milli marşı olarak kabul eden, 1967 Albaylar Cuntası darbesinden sonra bile Enosis’i savunmayı sürdüren AKEL sabıkalıdır. O nasıl bir komünist partisiydi ki, iyi kötü bağımsız topraklarının, Amerikan kuklası faşist Albaylar Cuntası’nın iktidarda olduğu bir ülkeyle birleşmesini savunabiliyordu? 1966 Haziran ayında, Kıbrıs’a Rum kesiminden giriş yaparak ilk kez gittiğimde, ortadan ikiye ayrılmış adadaki görünüm şuydu: Bir yanda Rumların işgalci diye niteledikleri Türkiye’nin kırmızı bayrakları, öte yanda Türklerin adayı yutma emeli peşinde koştuğunu söyledikleri Yunanistan’ın mavi bayrakları... Kırmızı bayrak altında, olası bir istiladan, Türk ordusunun sayesinde kurtulduklarını düşünenler, kırmızı bayrağın mavi bayrağı yendiği tarihleri bayram olarak kutluyor, mavi bayrak altında, kaçan fırsata hayıflananlar, mavi bayrağın kırmızı bayrağı yendiği günleri yine ulusal bayram olarak kabul ediyor ve bu arada iki halk arasında dostane çözümün nasıl bulunacağı tartışılıyordu. Görüştüğüm AKEL yöneticileri ise bundan hiç de rahatsız görünmüyorlardı. ??? Ama partinin etiketi sosyalist ideallere son derecede bağlı görünüyor, bir yandan Enosis’i desteklerken, öte yandan şovenizmi şiddetle dışladıklarını belirten söylemler kullanıyorlardı. Evet AKEL sabıkalıdır. AKEL’in, şimdiki patronu Hristofyas bu şemanın dışına taşan bir politikacı mı? Söylemiyle evet! Eylemi ile hayır! Unutmayalım ki, bir zamanlar Enosis’e hayır diyememiş olan AKEL, Hristofyas önderliğinde, Annan Planı’na karşı da, uzlaşmaz Papadopulos ile birlikte “hayır” demiştir. Unutmayalım ki, Hristofyas’ın son seçim zaferinin ardında, çözümsüz politikası artık kendi halkına da tehlikeli görünen ve bu yüzden birinci turda saf dışı bırakılan Papadopulos ile ikinci turda yaptığı ittifak yatmaktadır. Bu ittifak hükümet içinde kimi bakanlıkların, pek muhtemelen dışişleri bakanlığının da Papadopulos’un adamlarına verilmesi hükmünü olduğu gibi, herhangi bir çözüm konusunda Hristofyas’ın nihai karara varmadan önce Papadopulos’tan onay alma hususunu da içeriyor. Şimdi bütün bu eylemleri bir yana bırakarak, salt güzel söylemlere bakıp da “Hristofyas Kıbrıs’a çözümün gelmesine katkıda bulunabilir” demek biraz ihtiyatsızlık olmaz mı? Tüm bunlara karşın, Hristofyas’ın çözüme katkı olasılığını da yarın ele alalım. Türban Anayasa Mahkemesi’nde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Sekreteri Önder Sav, anayasa değişikliklerini “hukuk dolanılarak anayasaya karşı hile ile gerçekleştirilmiş tasarruf ” diye nitelendirdi. Üniversitelerde “kaos” yaşanacağına dikkat çeken Sav, “Anayasa Mahkemesi’nin bu başvuruya öncelik tanıyacağını ümit ediyorum” dedi. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay ile birlikte Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yaptı. Sav, çıkışta gazetecilere şunları söyledi: “Artık konu yargı aşamasına gelmiş bulunuyor. Bizim bugünkü başvurumuz niteliği itibarıyla öncelikli görüşülmesi gereken başvurulardandır. Anayasanın 4. mad ? CHP Genel Sekreteri Önder Sav, dün CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay ile birlikte Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yaptı. Sav başvurunun ardından yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin 1989 yılında verdiği kararda üniversitelerde dini amaçlı örtünmenin serbest bırakılmasına ilişkin tasarrufun iptal edildiğini anımsatarak, “Yapılan, hukuk dolanılarak anayasaya karşı hiledir” dedi. desinde değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek, değiştirilemeyecek maddelerin sayılmış olması, her türlü yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayıcı niteliktedir. Yasak olan bir değişikliği önermek, önerilse bile o değişiklik doğrultusunda bir yasama tasarrufu yapmak olanaksızdır. Yasama organının böyle bir yasağa karşı anayasa değişikliği yapması, kendisine anayasanın tanıdığı yetkiyi aşması anlamına gelir. Yasama meclisinin verdiği karar, hukuk dolanılarak, anayasaya karşı hile yolu kullanılarak gerçekleştirilmiş bir tasarruftur. Bu aynı zamanda hukuken olanaksız bir değişikliktir.’’ Yapılan değişiklikle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne sadece biçim, usul açısından iptal başvurusunda bulunulabileceği savlarına da değinen Sav, “Kuşkusuz o konuda gerekli kararı yüce Anayasa Mahkemesi verir. Ancak geriye dönük olarak Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda, değişiklik tekliflerinin yanı sıra yasaklanan hükümlerin de bir biçim kuralını oluşturacağı yazılmıştır. Yasaklanan bir hükmü delmeye çalışmak, anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez mad Yasak delme girişimi Anayasa Mahkemesi’nin 1989 yılında verdiği kararda üniversitelerde dini amaçlı örtünmenin serbest bırakılmasına ilişkin tasarrufun iptal edildiğini anımsatan Sav, “Bu Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, o kararı değiştirmek, etkisiz kılmak çabaları hukukun üstünlüğü ilkesiyle hiç bağdaşmamıştır” görüşünü dile getirdi. delerini değiştirmek, o maddeleri işlevsiz kılacaktır” açıklamasını yaptı. Sav, “Yüksek mahkemenin karar vermesi için ne kadar bir süre öngörüyorsunuz’’ sorusu üzerine, bu başvurunun öncelikle ele alınıp incelenmesi gereken başvuru türlerinden olduğunu, yürürlüğü durdurma talebinde de bulunduklarını vurguladı ve her iki koşul birlikte düşünüldüğü zaman Anayasa Mahkemesi’nin bu başvuruya öncelik tanıyacağını ümit ettiklerini söyledi. Sav, “Tabii bizim Anayasa Mahkemesi’ne yol verme, onlara akıl verme haddimize değil. Anayasa Mahkememiz yerleşmiş kararlarıyla ne yapacağını çok iyi bilen, işini ne şekilde ele alacağını, ne şekilde sonuçlandıracağını bilen bir yüksek mahkememizdir’’ dedi. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, dün Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay’la birlikte CHP grubu ile 12 DSP milletvekili ve Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç’in imzasını taşıyan başvuruyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Yapılan başvuruda üniversitelerde türbanı serbest bırakmak için yapılan anayasa değişikliklerinin iptali ve yürürlüğün durdurulması istendi. (Fotoğraf: AA) B AŞVURU DİLEKÇESİ ‘Din eksenli kutuplaşma yaşanabilir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP grubu ile 12 DSP milletvekili ve Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç imzasıyla dün Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruda üniversitelerde türbanı serbest bırakmak için yapılan anayasa değişikliklerinin iptallerine veya yok hükmünde olduklarına karar verilmesi ve dava sonuçlanıncaya dek yürürlüklerinin durdurulması istendi. 112 imzalı dilekçede, “Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilkelerini değiştirmeyi öngören veya bu ilkeleri anayasanın diğer maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak değiştirme amacı güden herhangi bir kanunun teklif ve kabul olunamayacağı’’ vurgulandı. Anayasanın bu konuda yasama organına yetki vermediğinin altı çizilirken, Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararları ve AİHM kararları da anımsatıldı. Anayasa değişiklikleriyle “Adı konulmadan ve dolaylı bir biçimde dini amaçlı örtünme, dini kıyafet dahil her türlü dini simge ve üniformayı da içerecek, kapsamlı bir kıyafet serbestisi tanındığı” vurgulanırken, “Bu düzenlemeden yararlanılarak türban, dini kıyafet ve simgeler dahil her türlü kıyafet ilköğretimden yükseköğretime, öğretim hizmetlerinden yararlanma bağlamında herhangi bir engelle karşılaşmadan yayılabilecektir” görüşü ifade edildi. Dilekçede şu görüşlere yer verildi: ? 5735 sayılı kanunun 1 ve 2. maddelerinin dolaylı bir biçimde getirdiği geniş kapsamlı kılık – kıyafet serbestisinin dini amaçlı örtünmeyi, dini ve siyasi üniformaları ve simgeleri de içereceğine değinilmiştir. Böylesi sınırsız ve koşulsuz bir kıyafet serbestisinin ise toplumsal huzuru ve ulusal dayanışmayı zedelemesi, hatta giderek ortadan kaldırması kaçınılmazdır. Din eksenli ayrışmalar, kutuplaşmalar ve bunlara bağlı olarak kamu düzenini ve huzurunu tehdit edecek gerginlikler ve çatışmalar ortaya çıkabilecektir. ? Türbanın veya benzeri türden din kökenli kıyafetlerin ülkemizde artık bütünüyle masum bir alışkanlık ve kıyafet tercihi olmaktan çıkarak (Leyla Şahin dosyasında, Türkiye Cumhuriyeti adına beyanda bulunan dönemin Dışişleri Bakanlığı’nın 19 Kasım 2002 tarihli dilekçede ifade ettiği gibi) kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşıt bir dünya görüşünün simgesi haline gelmiş bulunmasının, bu kutuplaşma ve çatışmaların daha da büyük boyutlara taşınmasına neden olacağı ortadadır. ? Göz ardı edilmemesi gereken bir nokta da, YÖK Kanunu’nun ek 17. madde için AKP ve MHP’nin birlikte verdiği ve komisyonda bekleyen yasa teklifinin, belli bir inanç grubuna imtiyaz tanıma sonucunu doğuracak olmasıdır. Belli bir biçimde başını örtenlere yükseköğrenim hakkı tanıyan bu düzenleme, anayasanın 10. maddesine eklenen ibarenin de belli bir inanç grubuna imtiyaz tanınmasına yönelik olduğunu ortaya koymaktadır. ? Anayasanın 4. maddesi TBMM için yetkisizlik alanı çizmiştir. Bu yetkisizlik 4. maddede “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” şeklinde öylesine açıktır, mutlak ve emredici bir dille ifade edilmiştir ve bu koruma mekanizmasına öylesine bir anlam yüklenmiştir ki, aksi yöndeki bir anayasa değişikliği, anayasa buyruğu ve yasağının çiğnenmesi içerikli “ağır ve açık yetki tecavüzü” oluşturacaktır. Bu tür bir yetki tecavüzü taşıyan bir işlemin “yok” hükmünde olduğu ve bu nedenle hukuken hiç doğmamış sayılacağı Türk hukukunda öğreti ve içtihadın birleştiği doğrulardandır. ? Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden hemen sonra YÖK Başkanı’nın üniversitelere, türbanlıların alınacağına ilişkin olarak gönderdiği yazıya, pek çok üniversite rektörünün türbanın serbest bırakılması için yeni bir düzenleme yapılmasını gerekli bularak uymaması sonucunda ortaya çıkan karmaşa; türbanlılar ile türbana hayır diyen öğrencilerin ve türbanlıları dersliklere almayan üniversite yöneticilerinin arasında şimdiden kendisini gösteren ve giderek yaygınlaşan gerginlikler de endişelerin yersiz olmadığını kanıtlamaktadır. Sonradan giderilemeyecek böylesi zarar ve tehlikelerin önlenmesi için, söz konusu maddelerin yürürlüklerinin dava sonuçlanıncaya kadar durdurulması gerekmektedir. ÜAK Başkanı Akaydın, özellikle doğu ve güneydoğuda büyük sıkıntı yaşandığını söyledi ‘Rektörlere dinci baskı var’ ZEYNEP ŞAHİN asirmen?cumhuriyet.com.tr TOPLANTIYA KATILMAYACAK Özcan’a göre ÜAK türbanı tartışamaz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) “türban” gündemiyle toplanamayacağını savunarak, bu nedenle kurulun bugünkü olağanüstü toplantısına katılmayacağını bildirdi. Özcan, ÜAK’ın bugün gerçekleştirilecek olağanüstü toplantısına ilişkin, dün akşam saatlerinde yazılı açıklama yaptı. Özcan, ÜAK’ın akademik bir organ olduğunu ve sadece bu yönde çalışmalar yapabileceğini öne sürdüğü yazısında, kurulun görevlerini şöyle belirtti: “Yükseköğretim planlaması çerçevesinde üniversitelerin eğitim öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, YÖK’e ve üniversitelere önerilerde bulunmak. Teşkilat ve kadro yönünden ve YÖK kararları doğrultusunda, üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek. Doktora ile ilgili esasları tespit etmek, yurtdışında yapılan doktoraları, doçentlik ve profesörlük unvanlarını değerlendirmek...” Özcan, buna karşın ÜAK’ın dünkü toplantısının çağrı yazısında, gündem konusunun, “T.C. Anayasası’nın bazı maddelerinde yapılan değişiklik nedeni ile son günlerde türbanla ilgili yaşanan gelişmeler” olarak belirtildiğini kaydetti. Özcan, belirtilen konunun ÜAK’ın görev alanına girmediğini savunarak, “Bu görüşümü 1 Şubat 2008 tarihinde katıldığım ÜAK toplantısında da dile getirmiştim. Bu nedenle söz konusu toplantıya katılmayacağım” dedi. ANKARA Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, türban düzenlemesinden sonra doğudaki üniversitelerin zor durumda kaldığına dikkat çekti. ÜAK, bugün olağanüstü toplanıyor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki toplantı, saat 10.30’da başlayacak. Olağanüstü toplantının, rektörlerin huzursuzluklarını dile getirmesi ve hem türban hem de YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın uygulamalarından, açıklamalarından duyduğu rahatsızlık üzerine yapılmasına karar verildiği öğrenildi. ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, rektörlerin türbanla ilgili işletilen süreçten oldukça rahatsız olduğunu, büyük bir tepki doğduğunu ve bu tepkiyi ortaya koymak için bir araya geleceklerini söyledi. Akaydın, “Biz hükümetin yaptığı işlere katılmamakla birlikte, önce verdikleri sözlerin ar kasında durmalarını bekliyoruz. Mehmetçik sınır ötesi harekât yaparken yangından mal kaçırır gibi bir düzenleme yapılıyor ve bu üniversitelere dayatılıyor. Bu hukuksuz dayatmaya büyük tepki duyuyoruz” dedi. YÖK Başkanı Özcan’ın, üniversitelerin ve yükseköğretim sisteminin güncel sorunları varken “son derece gereksiz” açıklamalar yaptığına dikkat çeken Akaydın, “YÖK Yasası ek 17’nin düzenlenmesi gerekiyor. Bunun çıkmasını istemeyiz ama çıkarsa uygulamak zorundayız. Ancak bu madde düzenlenmeden, kimse kendi kafasından hukuki bir yorumda bulunamaz” vurgusunu yaptı. Akaydın, Özcan ile üniversiteler arasında yaşanan bölünme ve gerginliği de değerlendirirken de “Rektörlerle YÖK Başkanı’nın özgürlük anlayışı farklı. Biz türbanı hiçbir zaman özgürlüğün simgesi olarak görmedik; aksine özgür olmamanın simgesi olarak gördük” dedi. Akaydın, türbanla ilgili anayasa değişikliği yürürlüğe girdiğinden bu yana Doğu ve Güneydoğu Anado lu’daki üniversitelerin “büyük sıkıntı yaşadığı” bilgisini de verdi. “Doğu üniversitelerinde vahim sorunlar yaşanıyor” diyen Akaydın, “Türbanlı öğrencileri alan 14 üniversite var, hatta sayısı daha az olabilir... Ama bunların yarısı, uygulamayı gönülsüz yapıyor. Büyük bir toplumsal baskı var, uygulamak zorunda kalıyorlar” diye konuştu. Akaydın, birtakım “tarikatların, dinci grupların” türbanlıların üniversitelere alınması yönünde, rektörler üzerinde baskı kurduğunu, hatta “türban giriyorsa başka simgeler de girebilir” denilerek bölücü unsurların üniversitelerde kullanılmak istendiğini, hem dini hem de bölücü grupların üniversiteler açısından tehdit oluşturduğunu kaydetti. Bölgedeki rektörlerin konuya ilişkin huzursuzluğunu dile getirdiğini ifade eden Akaydın, “Bu sıkıntıyı konuşmak, rektörlerimize destek olmak için değerlendirme yapma ihtiyacı duyduk” dedi. Akaydın, türban konusunda direnç göstermenin doğuda daha zor olduğunun altını çizdi. Üniversitelerarası Kurul Başkanı Mustafa Akaydın, türbanlı öğrencileri üniversiteye alan rektörlerin yarısının bu işi gönülsüz olarak yaptıklarını söyledi. Akaydın özellikle doğudaki üniversitelerin rektörlerinin yoğun tarikatçı baskı altında olduklarını belirtti. ‘Türbanlı öğrenci almayacağız’ İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, Ege Üniversitesi ve Dicle Üniversitesi’nin senatoları yürürlükte olan uygulamanın ‘aynen sürdürülmesine’ oybirliğiyle karar verdi Haber Merkezi İstanbul Üniversitesi (İÜ) Yönetim Kurulu, anayasanın 42. maddesinde değişiklik yapılmadan üniversiteye türbanlı öğrencilerin alınmayacağını belirtti. Ege Üniversitesi (EÜ) ve Dicle Üniversitesi (DÜ) senatoları da kılıkkıyafetle ilgili yürürlükte olan uygulamanın “aynen sürdürülmesine” oybirliğiyle karar verdi. İÜ Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, “Anayasanın 42’nci maddesine 9.2.2008 tarih ve 5735 sayılı yasayla eklenen 7’nci fıkrasında, yükseköğrenim hakkını sınırlayan sebeplerin belirlenmesi ile ilgili bir yasanın çıkarılması öngörüldüğü ve bir görev olarak da bu yetkinin münhasıran yasa koyucuya tanındığı dikkate alındığında, bu konuda öngörülen yasal düzenleme yapılıncaya kadar, Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan laiklik ilkesi doğrultusunda yüksek yargı organları kararlarınca belirlenmiş mevcut uygulamanın hukuken aynen devam ettirilmesine ve mahkeme kararlarına uymanın anayasal ve yasal bir zorunluluk olup, anayasamızın amir 137’nci maddesi hükmü karşısında konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemeyeceğinden, aksi yöndeki açıklamalar ile görüş ve emir içerikli yazılara hukuken değer tanınmamasına oybirliğiyle karar verildi” denildi. EÜ Rektörü Prof. Dr. Ülkü Bayındır tarafından açıklanan EÜ Senatosu’nun kararında, anayasanın 10’uncu ve 42’nci maddelerinde yapılan değişikliğin, bugünkü hukuki durumu değiştirmediği bildirildi. Açıklamada aksi yorumların, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hukuk devleti ve laiklik ilkesine açıkça aykırı olacağı vurgulandı. DÜ Senatosu da dün farklı bir karar aldı. Senato, ek 17. maddede düzenleme yapılıncaya kadar, türbanlı öğrencilerin üniversiteye girmesini yasakladı. Pazartesi gününden itibaren derslere türbanlı giren öğrenciler ise karara tepki gösterdi. Gaziantep Üniversitesi’nde ise rektörlüğün türbanla derslere girilmesine izin vermemesine karşın bazı fakültelerde bu yasağın delindiği iddia edildi. GAZÜ kampusunda, öğrenciler türban ile serbest dolaşırken, Tarih Bölümü, Meslek Yüksekokulu ve Mühendislik Fakültesi’nde de öğrencilerin başları kapalı olarak derslere girdiği ileri sürüldü. Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’nde ise MemurSen Şube Başkanı Zinnur Şimşek, dün avukatıyla birlikte Fen Edebiyat Fakültesi’ne giderek türbanlı öğrencilerin okula alınmaması üzerine görevlilerle tartıştı. Rektör Yaşar Sütbeyaz’ın yasaları hiçe saydığını öne süren Şimşek, “İstersek biz buraya 10 binlerce kişiyi dökeriz” diye konuştu. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear