01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 2. Van Gölü Havzası Sempozyumu, anıtsal bir kitaba dönüşerek geleceği aydınlatıyor 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bitlis’in ‘soylu derinliği’nde u sempozyum, bölgemiz ve Bitlis için büyük önem taşıyor. Geleceğe ışık tutacağı gibi ilimizin gelişimine de katkı sağlayacaktır...” Vali Mevlut Atbaş, bu sözleri 47 Eylül 2006’da Bitlis’te gerçekleşen “2. Van Gölü Havzası Sempoyumu”nu açarken söylemişti. Valiliğin evsahipliğinde, İÜ Avrasya Arkeoloji Enstitüsü, Van Yüzüncü Yıl ile Erzurum Atatürk Üniversiteleri ve ÇEKÜL’ün katkılarıyla düzenlenen sempozyumda 50’ye yakın bildiri sunulmuştu... Doğu Anadolu için tarihe geçecek bu “umut buluşması”nın gerçekten “geleceğe ışık tutabilme”si için, sempozyumun emektarı Prof. Dr. Oktay Belli de şunları eklemişti: “Katılımcılar ilin tarihi, kültürü, ekonomisi ve coğrafyasıyla ilgili çok değerli bilgiler verecekler; ancak tüm katkıların bir kitapta belgelenmesi de çok önemlidir...” Aradan sadece 1.5 yıl geçti. Kitap ise haftalardır masamda... Bilimsel etkinliklerimizin, yıllar sonra yayına dönüşebildiğini bilenler, bu “çalışkan”lığı hemen fark edeceklerdir. Kutlanması gereken bir duyarlılık daha var ki o da Vali Atbaş’ın, kitap için de tüm olanakları seferber etmesi; Oktay Belli’yi “özlemi”nde yalnız bırakmaması... Yaklaşık 460 dolu dolu sayfa, bildirilerle birlikte yöre zenginliklerine ait diğer katkıları da içeriyor. Belli’nin mutluluğu da öylesine “belli” ki 38 yıldır yöre tarihiyle sarmaş dolaş yaşayan arkeolog, sunuş yazısında bakın neler tasarlıyor: “En büyük dileğimiz, Van Gölü Sempozyumu’nun her yıl bir il ya da ilçede yapılarak gelenekselleşmesi... Böylece Van Gölü Havzası’nın prehistorya, arkeoloji, tarih, sanat tarihi, jeoloji, jeomorfoloji, coğrafya, edebiyat, etnoğrafya, ekonomi ve turizm ile tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin değerlendirilmesi...” Çağlar boyunca Anadolu’nun Mezopotamya, Asya ve Kafkasya kültürleriyle tanışmasına kucak açan bu çok özel “dünya”da, ticaret yollarının buluştuğu Bitlis’i ise aynı zamanda “Doğu’nun evladı” olarak Cumhuriyet aydınlanmasını da temsil eden “Karslı vali” şöyle özetliyor: “Kaleler, anıtsal mezarlar, kümbetler, Zincirin Son Halkasındaki Aydın (2) Geçen haftaki aydın haritamıza devam… Fransız İhtilali’nin sonuçlarının Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik keşkelerinin özlemiyle yanıp tutuşan Tanzimat aydını, iyi niyetli bir hayalperesttir; fakat ancak sınıflı toplumlarda gerçekleşebilecek bir devrimin meyvelerinin altı yüz yıl boyunca sınıfsız ve ümmet toplumu kimliğiyle yaşamış bir toplumdaki bahçelerde yetişemeyeceğini anlayamayacak kadar da tarih bilincinden ve toplumbilim kültüründen yoksundur. Zaten bu yoksunluk nedeniyledir ki ancak zincirin son halkasına, yani Fransa’daki devrimin sonuçlarına tutunabildiğinin farkında değildir. Ayrıca Tanzimat aydını, tıpkı vatansever, dürüst, ama yine ancak zincirin son halkasının peşindeki İttihat ve Terakki liderleri gibi, zincirin daha arkadaki bölümünün kurtarılması artık olanaksız bir imparatorluğun çürümüş ayaklarına dolanık olduğunun da farkında değildir. Mustafa Kemal’in gerçekçi aydınlığının kılıcı, tam da bu noktadaki kördüğüme iner ve onu, yeni bir devlet kurma iradesinin gücüyle paramparça eder. Çokulusluluğu içerisinde dağılmakta olan, bu yüzden ‘vatan’ kavramına herhangi bir somut içerik kazandırabilmekten âciz ve hilafetin bir ihanet makamına dönüştürüldüğü bir imparatorluğun yerine, Cumhuriyetle yönetilecek bir devlet kurma kararı, aslında ilk ve ortaöğretimimizde öğrencilere hep yinelendiğinin aksine, bir vatan kurtarma eylemini değil, fakat o zamana kadar tarihin sahnesinde hiç olmamış bir vatanı, Türkler için tarihte ilk kez ulus temeline dayanacak bir vatanı oluşturma eylemini içerir. Bir türlü anlamayanlar, çokça da bilinen nedenlerle ‘anlamak istemeyenler’ için bir saptama: Mustafa Kemal’in ‘Atatürk’lüğü ve ‘Tek Adam’lığı, böyle bir karardan ve onu gerçekleştirme eyleminden kaynaklanmadır! Bu vatan ve devlet, yoktan var edilme değildir; var olan koşulların tek doğru diye gösterdiği bir seçeneğin tek bir adam tarafından bütünüyle, ödünsüz sahiplenilmesinden kaynaklanma bir olgudur. Bu, bir kumar değil, ama dev bir sorumluluğun üstlenilmesidir; serüven değil, tarihte eşi pek az bulunur bir gerçekçilik ve kararlılıktır. Avusturyalı ünlü kültür tarihçisi Egon Friedell, “Dâhiler, trajik kimliklerin taşıyıcısı olamazlar” der, “çünkü trajik kimliği oluşturan şey, bir çıkışsızlıkla karşılaşan ve buna umutsuzca başkaldıran insanın tavrıdır; oysa dâhiler, çıkışsızlık diye bir şey tanımazlar… Onlar, yollarını çizerler ve umutsuzluk ya da ödün tanımaksızın o yolların sonuna kadar giderler…” Bu, Mustafa Kemal’in dehasına birebir uyan bir tanımdır. Çünkü onun yolu da bellidir: Ne manda, ne de başkaca bir himaye ne de herhangi bir idarei maslahat oyalaması; sadece mutlak anlamda, her bakımdan bağımsız bir devlet! Cumhuriyetin kuruluş döneminin aydınlarının, Tanzimat aydınlarının tutumlarından çok farklı olan gerçekçiliklerinin mayası, Mustafa Kemal Atatürk’ün bugün bile ne yazık ki pek çok kişi tarafından yeterince anlaşılıp değerlendirilememiş olan doğru seçimleriyle yoğrulmuştur. ‘Kemal’in Askerleri’nin Milli Mücadele’yi zafere götürmelerinin ardından tarih sahnesine çıkan ‘Kemal’in Aydınları’ için tek hedef ve tek doğru seçim, çağdaş uygarlık düzeyini doğru girişimlerle yakalamaktır. Yüzyıllar boyunca Anadolu halkını, ancak küçümsemeye, görmezlikten gelmeye layık bulmuş Osmanlı ulemasının tersine, o halkın yüzyıllardır içinde yaşadığı, ‘Anadolu’ dediğimiz gerçeği hep biçimlemiş olan çokkaynaklı, yani kozmopolit kültürü akılcıbilimsel çözümlemeler aracılığıyla yeni devletin toplumunun kültürüne temel almak, bu doğru girişimlerin başında gelir. Cumhuriyetin kuruluş döneminin aydınları, başka deyişle ‘Türk Aydınlanması’nın yaratıcıları, öğrenimlerini yurtdışında bile tamamlasalar hemen ülkelerine dönüp ‘Köy Enstitüleri’, ‘Tercüme Bürosu’ ve ‘Halkevleri’ gibi özgün kurumların yaratıcıları ve çalışanları olmakla, Batı’da belki ancak ‘Rönesans İnsanı’nınkiyle karşılaştırılabilecek bir kültür devriminin de önderliğini yapmışlardır. Haftaya kendi aydın haritamızda dolaşmayı sürdürmek üzere! [email protected] “B 1 2 3 AKARSUYUNU “ALTINA” ALAN KENT Tarih bilincinden yoksun sözde çağdaş yapılaşmanın henüz başlamadığı yıllardaki Bitlis kenti (1). Geçmişin değerini “ranttan değersiz” görenler, eski dokuyu parçalayan sözde modern işhanlarını Bitlis Çayı’nın “üzerinde” inşa ettiler (2). 2008’deki Van Gölü Havzası Sempozyumu’na aday olan Ahlat’taki Selçukluların anıtsal mezar taşları (3). camiler, hanlar, hamamlar, medreseler ve köprülerin yanı sıra; Van Gölü’nün üçte ikisi ile Türkiye’nin en büyük dağlarından Nemrut ve Süphan da ilimiz sınırları içindedir...” SÖZEN’İN ÇAĞRISI Kitabın ilk sayfalarındaki bu değerlendirmeleri, ilerleyen bölümlerdeki saptamalarla birlikte düşünmek akla şu soruyu getiriyor: “Mademki böylesine duygulu bir farkındalık ve böylesine içten bir sahiplenme vardı; Bitlis neden şimdi bu halde?” Nitekim aynı soru, yıllarını Anadolu kültürlerine adayan Prof. Dr. Metin Sözen’in de öncelikleri arasında... “Büyük Birikimin Coğrafyası” adlı makalesinde, Van Gölü Havzası’ndaki tüm kurum, kuruluş ve kişileri, bu eşsiz coğrafyaya “ortak sorumluluk”la sahip çıkmaya çağıran hocamız, geçmişe duyarsızlığın yok ettiği efsanevi kentleri bakın nasıl betimliyor: “Hazır bu yerlere gelmişken yolumuzu M. sürdürsek, Kurtalan’dan kopup gelen kenti boydan boya aşan yola çıksak, vadinin sol yanını izlesek, bir süre sonra başımızı arkaya çevirip baksak; bizlerin düşüncelerinden, günümüz kent anlayışından uzak, ortaçağda atlıların gürültülerle girip çıktığı bir kenti bırakıp gittiğimizi bir kez daha anlarız...” Bunları okuyunca, hemen her “Bitlis” dendiğinde anımsadığım o unutulmaz şaşkınlığım yeniden aklıma geldi. “Günümüz kent anlayışı”nın tarihe karşı nasıl acımasız olduğunu en çarpıcı biçimde 2003 yılında izlemiştik. Yine Metin ve Oktay Hocalarla birlikte Doğubayazıt’tan yola çıkıp Bitlis’e vardığımızda karşılaştığımız görüntü, deyim yerindeyse “ürperti”ciydi... Nedenini anlatabilmem için, önce kentin doğal ve tarihsel dokusunda belirleyici olan özgün topoğrafyasını özetlemeliyim... E ‘ÇAY’ VAR, NE ‘KÖPRÜ’LER! Bitlis Çayı kimbilir kaç bin yıldır bölge N ye yaşam sunarak akarken iki yanında sarp yamaçların yükseldiği gizemli bir vadiye girer. Aynı vadide, yine sarp kayalıklarla yükselen bir “ada”nın iki yanına iki kol şeklinde ayrılarak aşağılarda yeniden birleşir. İşte o göklere tırmanan adanın üzerinde, adeta “âlemi seyreden” destansı kalesi yükselir. Çayın iki kolundaki öbür kıyılardan yamaçlara doğru ustalıkla sıralanmış özgün evleri ve aynı vadinin Bitlis Çayı ile buluştuğu yerlerde çarşıları, pazarları, camileri ve çok sayıdaki zarif köprüleri, dünyada eşi benzeri olmayan bir kent topoğrafyasıyla mimarlığın mucizevi bütünleşmesini yaratırlar. Ne var ki bu tanımlama artık “yaratırlardı” diye yazılabiliyor. Kale ve evleri kuşatan niteliksiz ve özensiz apartmanlaşma yüzünden, kentin eşsiz zenginliği olan Bitlis Çayı neredeyse hiç görünmüyor; çünkü etrafındaki çirkin ve yüksek yapılaşma şöyle dursun, “tam üzeri”ne de koca koca işhanları yapılmış. Tarihe uygarlık kazandıran bir akarsu, üstelik yakın geçmişteki “valilik yatırımları”(!)nın, yani özel idareye ait rant bloklarının temellerinin altından akmaya çalışıyor. Geçmişte kültürleri besleyen çay, adeta bir yeraltı kanalizasyonuna dönüşmüş! Eski resimlerdeki o kemerli taş köprülerini bile yitirerek… Bir umut toplantısının kitabını tanıtırken böylesi hüzün veren görüntülerden söz etmek hoş olmasa da Sözen’in çağrısındaki tarihselliği kanıtlamıyor mu? İşte bu “yüz kızartıcı” gerçekleri de sorgulayan kitabın tasarımında Zeki Okur’un, grafiğinde Ayşe Altınbaş’ın, derlemesinde de Vedat Evren Belli’nin imzaları var. Serhat Karahüseyin ve Tolga Mertoğlu’nun koordinatörlüğü, Başak Bilen’in düzeltmeleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör ve Metin Çoban ile yörenin kültür sevdalılarından Oktay Kutlu’nun destekleri de büyük değer taşıyor. Umarız, bu alçakgönüllü kadronun ülkeye ve Bitlis’e kazandırdığı bu eşsiz kaynak, soylu kentimizi tarihinden kopartan şu “soysuz yapılaşma”ya son verecek bir uygarlık bilincine de katkıda bulunur... ADD Batı Karadeniz Bölge Toplantısı Duyurusu 2324 Şubat 2008 Tarihlerinde Batı Karadeniz Şubeleri Bölge Eşgüdüm Toplantısı Zonguldak İl Merkezinde Gerçekleştirilecektir. Toplantı Yeri: Emirgan Otel Konferans Salonu / Zonguldak Saati: 23 Şubat 2008 11.00; 24 Şubat 2008 10.00 Genel Merkez Yöneticileri, Batı Karadeniz Şube Başkan ve Yardımcıları, ADD Genel Kurul Delegelerinin, delege olarak katılacağı toplantı diğer yöneticiler ve tüm üyelere açık olacaktır. Batı Karadeniz Şube Yöneticileri, Genel Merkez Delegeleri ve ADD Üyelerinin Bilgisine saygıyla sunar, katılımlarını bekleriz. Erol Sarıal ADD GYK Üyesi Batı Karadeniz Eşgüdüm Sorumlusu İletişim. 0535 216 05 96, [email protected] İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 9, No: 7 Konu ÜNİVERSİTEDEN NE BEKLENİR? Yönetmen Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA Konuşmacı Prof. Dr. FARUK ERZENGİN İ.Ü. Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD Öğ. Üyesi Yer: Levent Kültür Merkezi Levent Çarşı İçi, Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Leventİstanbul Tarih: 23 Şubat 2008 Cumartesi Saat 10.3013.00 arası İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Aydınlık yarınlar özlemi içindeki tüm yurttaşlarımız davetlidir. Giriş serbest ve ücretsizdir. YALOVA ADD VE CUMOK ÇAĞRISI 23 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ SAAT: 10.00 “TEHLİKENİN BÜYÜDÜĞÜNÜN FARKINDAYIZ” KONUŞMACI İZMİR CUMOK ÇAĞIRIYOR KONFERANS Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Ekonomisinin İnşası “TBMM’yi açış Konuşmalarındaki İktisadi Temalar” ÜMİT ZİLELİ Aydınlanma ve Dayanışma Kahvaltısında Buluşalım SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ YER: Bahane Restoran / Belediye Yanı / YALOVA İLETİŞİM: 05323037830 02268139105 0505 654 24 77 KAHVALTI EDERİ: 10 YTL Öğrenci: 5 YTL Dr. Serdar ŞAHİNKAYA A.Ü Siyasal Bilgiler Fakültesi 23 Şubat 2008 Cumartesi / 18:00 Dr.Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür Merkezi www.cumok.org Neoliberalizm ve İMF yalanına kanmayın! Türkiye için gerçekten seçenek var… Gelin! Katılın! İnanın! Düzenleyenler: İzmir CUMOK / Yol İş sendikası 1 nolu şb / Konak Belediyesi [email protected] Esas No: 2007/415 Esas Davacı Hanife Süme tarafından, davalı İzzettin Süme aleyhine açılan boşanma davasının yapılmakta olan yargılamasında, davalının adresi tespit edilemediğinden, davalıya dava dilekçesinin ve duruşma gününün ilan yolu ile tebliğine karar verilmiştir. Davacı Hanife Süme, 04/06/2007 tarihli dilekçesi ile 1990 yılında evlendiğini, müşterek iki çocuklarının bulunduğunu, davalının sürekli olarak kendisine kadınlık gururunu incitici hakaretlerde bulunduğunu, tartışmalar sırasında kendisini dövmeye yeltendiğini, davalının müşterek konutu bir tartışma sonrası terk edip gittiğini, 67 aydır ayrı yaşadıklarını, bu nedenlerle boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin kendisine verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Duruşmanın 12/05/2008 günü, saat 11.30’da yapılmasına karar verilmiştir. HUMK’nin 213 ve 509/510. maddeleri gereğince özrü olmaksızın, belli gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadığınız veya kendinizi bir vekil ile temsil ettirmediğiniz takdirde, yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve yokluğunuzda karar verileceği, dava dilekçesi ve duruşma gününün tebliği yerine ilan olunur. 06/02/2008 (Basın: 8950) GAZİOSMANPAŞA 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Pazarlama bölümünde çalışacak eleman alınacaktır. BURSA Mür: www.uretmen.com.tr CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear