22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Tesettür Vahdi Bingöl: “BOP’un başkanı Musul’da Türk askerinin, eşbaşkanı Türkiye’de kadının başına çuvalı geçirdi.” Ya ğ m u r E k i m RTE, meydan okumuş... “Meydanı boş bulunca ne yapsın!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Tapu dairelerinde yeni tabela: “Bahşişlerinizi KDV dahil veriniz.” Koyun Levent Kırılmaz: “Birkaç ay önce ilk Türk kopya koyunun üretildiği açıklanmıştı. Meğer ilk değilmiş; son beş yıldır AKP milyonlarca koyun üretmiş de haberimiz olmamış!” AKLIN, vicdanın buyruğu altına sokulamayacağını söylüyor Hilmi Kayıhan; hele parmak hesabıyla aklın boyunduruk altına alınmasının bu çağda söz konusu bile olamayacağını anlatıyor: “411 parmağın evetleşmesiyle akıl vicdanın emrine giremez; Atatürk’e, Galile, Kepler ve Kopernik’e gücünüz yetmez, geçti o günler. Dünya işlerini aklımızın, din işlerini vicdanımızın ellerine bırakalım. Buğday ambarındaki çuvalların içine günah ve sevabı, iyilik ve kötülüğü; cennet ve cehennemi koyamazsınız. Ekmek, iyilikle kötülüğü yoğurarak, içine cennet mayası koyarak yapılmıyor; çekin pis ellerinizi fırınımızdan. Sicil dosyalarını levazım ve istihkam depolarının raflarına koyan bir komutan gördünüz mü hiç? Keşif uçuşları yapan bir süvari alayı! Termometreyle ölçülen bir değeri oyçokluğuyla metreyle ölçeceğinizi mi sanıyorsunuz? Geçti o günler. Tanrının yeryüzündeki gölgesi değil artık Çankaya’da oturan adam. Milletin gölgesi düşüyor çağımızda coğrafyaların üstüne, tarihin. Dinimizin depolandığı yer vicdanımızın en güzel yeridir. Oynatmayın onu yerinden. Akılla vicdanı aynı depoya ancak aptallar koyar; evet diye kalkan 411 parmağın gücü yetmez buna. Vicdanımızın tahtında oturan dini yerinden yurdundan edip dünyanın başına geçiremezsiniz. Değişen dünyayı, hareket halinde olan her şeyi vicdanımız değil önce aklımız algılar ve ona göre davranış belirler. Değişeni değişmeyenin içine koyamazsınız; önce doğa izin vermez buna. 411 Aklımızı vicdanın emrine vermek ülkemize yapılan en büyük kötülüktür; köleliktir bu, milletin ümmetlik uçurumuna yuvarlanması demektir. Akıllarını vicdanın kölesi yapan uluslar; dünya işlerini akla, din işlerini vicdana bırakmış ulusların kölesi olurlar. Anayasa maddelerini değiştirerek; ruh doktoruna, gönül şairine kalp ameliyatı yaptıramazsınız. Vicdanımızın yapacağı görevleri aklımızın yapmasını isterseniz ineceğimiz durak ortaçağ olacaktır. Aklını vicdanının emrine veren bir bilim adamı ne üretebilir, bağımsız olabilir mi o ulus? Tarlasını vicdanıyla çapalayan, zeytini vicdanına toplatan bir köylü gördünüz mü? Dünya işleriyle din işlerini bir bütün olarak görenler, aklı vicdanın emrine verenler için tarih şunları yazacak: Emperyalistlerin yardımıyla aklın makamını işgal eden vicdan dün gece yarısı yenilerek eski görevinin başına gönderilmiştir!” Ayıptır Ayıp!.. Sizi bilmem ama benim midem artık kaldırmıyor... Bu mağduriyet oyunu artık kabak tadı verdi!.. Kötü bir Turgut Özal kopyası olmasının yanı sıra, toplumu ayrıştırması, germesi, daha da ileri bir anlatımla; halkın arasına düşmanlık tohumları ekmesi açısından kabul edilemez bir davranış... Şu sahneye bakın; Tayyip Bey kürsüde konuşuyor, boyun damarları şişmiş, yüzü öfkeyle çarpılmış, en yüksek perdeden “Ciğerimden konuşuyorum” diye haykırdıktan sonra sesinin tonunu “mağduriyet seviyesine” ayarlayıp hafiften titreterek şu “acıklı tiradı” atıyor: “.. Ama biz bu yola çıkarken o beyaz çarşaflarla yola çıktık. Biz bu konuda bedele hazırız...” Tayyip Bey’in bu sözleriyle birlikte kameralar sanki sözleşmişçesine Bülent Arınç’a dönüyor. Aaa, o da ne, Bülent Bey ağlıyor!.. O ağlayınca yanındakiler durur mu, onlar da hafiften burunlarını çekmeye başlıyor... Salon ayaklanıyor, dinleyici localarından alkışlar eşliğinde o bilinen slogan başlıyor: Türkiye seninle gurur duyuyor!.. Ben oldum olası, bu sloganı duyduğumda irkilirim, yüzüm kızarır; geçmişte bu sloganın, hangi hırsızlar, hangi hortumcular, hangi katiller için atıldığını anımsarım, içim acır... Tayyip Bey’in, “bir kısım medya”ya yüklenmesini, muhalefet için gerilimi artırıyorlar suçlamasını da acı bir tebessümle izledim. Medyanın neredeyse yüzde 80’ini doğrudan ya da dolaylı olarak elinde tutan, tarihte görülmemiş biçimde işbirlikçi desteğini arkasına alan bir başbakanın medyayla ilgili sözlerini “kara bir şaka” olarak algıladım!.. Germe meselesine gelince; Tayyip Bey’in sözcükleriyle yanıt vermek istiyorum. İzan, insaf!.. ??? Tayyip Bey’in tarihe “çarşaf haykırışı” olarak geçecek, aslında kayda değer hiçbir şey söylemediği konuşmasında bir bölüm vardı ki, ben kendi hesabıma, “Bu kadarını ancak Tayyip Bey söyleyebilirdi, pes!” demek zorunda kaldım... Alkışların da etkisiyle olacak; ses tonu giderek yükselen Tayyip Bey, hem muhalefete, hem de “bir kısım medya”ya şöyle seslendi: ...İstanbul’a belediye başkanı olduğumda da bunlar aynı oyunu oynadı. 4.5 yıl başkanlık yaptım, hangi yaşam tarzınız değişti? Türkiye’de 1800’e yakın AKP’li belediye var, hangi yaşam şekli değişti? Ayıptır ayıp... Gerçekten ayıp!.. Yalnızca bu köşede AKP iktidarının, belediyelerin, toplumun genleriyle oynadığını, yaşam biçiminin akıl almaz “inceliklerle” değişime zorlandığını yadsınamaz belgelerle yüzlerce kez ben yazdım. Binlerce örnek sayabilirim. Ama ben yalnızca dün ve önceki günden iki örnek vereceğim: Alanya’da geçen yıl açık lise sınavına yasak olmasına karşın türbanla giren öğrencileri gözetmen olarak görev yapan 3 öğretmen rapor etmiş, bu duruma izin veren müdür hakkında da suç duyurusunda bulunmuşlardı. Sonunda ne oldu dersiniz? Görevini yapan 3 öğretmen hakkında toplu dilekçe vermekten soruşturma açıldı, türbana izin veren müdür suçsuz bulundu!.. Türbanı üniversitelerde serbest bırakmaya yönelik anayasa değişikliği tam da İran İslam Devrimi’nin yıldönümüne rastladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay İran Haber Ajansı İRNA’ya verdiği demeçte, “İslam Devrimi, İran halkının mücadelesinin sonucudur” dedi. Peki İran Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Hüccetülislam Biriya ne karşılık verdi? Türbanla ilgili yasanın İslamın Türkiye’de galip geldiğinin göstergesi olduğunu belirtti ve “İran İslam Devrimi’nin 29. yılında, İmam Humeyni’nin İslami değerlerin yayılmasıyla ilgili sözleri gerçek oluyor” dedi!.. Öncelikle şunu belirteyim; İran’ın zirvesinden yükselen bu açıklamaya en ufak bir karşı çıkış olmadı. Pardon? Çok mu safım?!.. Sonra da Tayyip Bey ve şürekâsının konuşma biçimiyle, yapılan gerçekle taban tabana zıt açıklamaya kendi yanıtımı vereyim: Ayıptır ayıp!.. e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Türk Dil Kurumu’na iş düşüyor AKP sayesinde Türkçenin giderek zenginleştiğini söylüyor Nami Tepe ve “Türk Dil Kurumu, yakında sözlükleri yenilemek zorunda kalacak. Türkçe sözlüklerde yazan ve bizim de okuduğumuz gibi anladığımız ancak ‘akepece’ farklı anlamlara gelen o kadar çok sözcük oldu ki’ diyor. İşte Nami Tepe’nin aklına bir çırpıda gelen sözcükler ve bunların ‘akepece’ karşılıkları: Rüşvet: Bahşiş. Yolsuzluk: Tökezlemek. Yolsuzluğa göz yummak: Tökezleyene destek olmak. Demokrasi: Tramvay. Özgürlük: Örtünme. Üniversite: Türban. Yalan: Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Bahşiş Gülhan Elmas: “Devlette dönen rüşvet, bahşiş adıyla yasallaştırılıyor. Bahşiş düzenlemesi de türbanla beraber anayasaya girsin!” Alamet İstemi Sel: “Müslüman ‘kardeş’im, türban fitnedir; körüklemekten vazgeç. Katır doğurmaz; doğurursa da kıyamet alametidir. Demedi deme.” Takıyye. Peşkeş çekmek: Özelleştirmek. Taviz vermek: Önden gitmek. Dinsizlik: Laiklik. Dinci: Dindar. Yobaz: Ulema. Miting: Teneke çalmak. Çanak tutmak: Mutabakat. Kamuflaj: Avrupa Birliği. Mürteci: Yenilikçi. Beyaz çarşaf: Kefen. Kara çarşaf: Daha çok özgürlük.. Muhafazakâr eşcinsel olmak: İhale istemek. Cami: Kışla. Minare: Süngü. Gemicik: Çocukların oyuncağı. Haşlanmış mısır: Çocukların yeni oyuncağı. Kelle: Şehit. Gazi: Enayi. Tarikat: Sivil toplum örgütü. Çankaya: İktidar noteri. Geriye sayım başladı; gericiliğe... Tevhidi Tedrisat Yasası YÖK Türban İ. GÜRŞEN KAFKAS Ulusların gelişmesinin temel unsuru olan eğitim, toplumsal bir işlevdir. Eski eğitim sisteminin ulusal bir yapıda olamaması, çağın gelişmesine uyumsuzluğu, toplumsal istekleri yanıtlayamaması, ezberci, dayatmacı, bilimsellikten ve yaratıcılıktan uzaklığı nedenleriyle 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik) Yasası kabul edildi. Yeni Cumhuriyetin devraldığı iki başlı ve çelişkili ikili eğitim, medreseokulyabancı okullar kavramlarını içeriyordu. “İki türlü eğitim, iki türlü insan demekti.” Gençleri, bilgi, duygu ve düşünce farklılığı ile yetiştirmek, ulusal birlik ve dayanışmayı zedeleyecekti. Bu nedenle yeni Cumhuriyetin bütün eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması kararlaştırıldı. Bu bütünleşme öğretimde “duygu ve düşünce birliğini” sağlayacaktı. Cumhuriyetin tüm okullarında laik bir eğitim sisteminin uygulanıyor olması, eğitimde “Tevhid = Birleştirme” yenileşmeci ve pedagojik bir gelişmeyi sağladı. 2 Mart 1926 tarihli “Maarif Teşkilatı Yasası” ile Tevhidi Tedrisat’ın ışığında eğitim yeniden düzenlendi. Tevhidi Tedrisat, Cumhuriyetin temel ve aydınlıkçı yüzüdür. Bu yasayla eğitim birliği bir sistem olarak benimsenmişti. Yeni Türkiye’nin kültür yaşamında önemli bir aşama sağlanmıştı. Eğitim ve öğretimimizi ulusal ve laik bir yapıya ulaştıran Tevhidi Tedrisat Yasası, eğitim tarihimizde bir devrimin de adı olmuştur. Eğitimimizde ulusal yenileşme ve gelişme bu yasanın bütünleyiciliğinde unutulmaz bir ivme kazanmıştır. Ulusal kültürümüzün ortaya çıkması, “Cumhuriyetin temelinin kültür” olduğunun benimsenmesi de bu yasanın açılımı sonucudur. Tevhidi Tedrisat Yasası ile öğretim birliği sağlanmış, medrese eğitimi de sonlandırılmıştı. Bilgiye, fenne ve pozitif kavramlara yer veren eğitim, genel amaçtı. 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat Yasası benimsenirken öte yandan Şeriye ve Evkaf (vakıf) vekâleti kaldırılmıştı. Böylece şeriat ve dinsel kurgulu eğitim yerine çağdaş, laik ve bilimsel bir öğretime geçilmesi benimsenmişti. Yeni Türkiye’nin aydınlığa çıkışı, Atatürk’ün ilke ve devrimleri ışığında, siyasetin ve şeriatın gölgesinden uzak, yenileşmeci bir eğitimle olabilecekti. Ezberci, dayatmacı bir eğitimle yaşam bezgini bir toplum ülkemiz insanını hızla geriye götürecekti. “Düşlerim eğitimle gerçekleşecek.” / “Eğitim işlerinde mutlaka başarı sağlanmalıdır” özdeyişleriyle yeni Cumhuriyetin gelişme yönünü belirten Mustafa Kemal, Tevhidi Tedrisat’la da eğitimde birlik ve bütünlüğü sağlamayı düşünmüştü. 84 yıldır sürdürülen eğitim, dini ve ideolojik yaptırımlarla ne yazık ki zedelenmektedir. Büyük emeklerle gerçekleştirilen devrimlere aykırı uygulamalar, dini söylem, eylem, yaptırım, kadrolaşmalar ve uygulamalar ülkemizin istenmezleridir. Dini değerler bireylerin ve toplumun her kesimince özgürce paylaşılmalıdır. Din, siyasete araç olmamalı ve çıkara yönelik kullanılmamalıdır. Birey inancını kendine göre laikçe yerine getirmelidir. Cumhuriyetin bütün okullarında laik eğitim sisteminin uygulanıyor olması Tevhidi Tedrisat Yasası’nın amacıydı. Bugün laikliğin gölgeleniyor, hatta zedeleniyor olması eğitimde karmaşa yaratmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, dini kadrolaşma, laiklikten uzaklaşmayı dileğince uyguluyorken özel ve vakıf okullarına ağırlık verdiği görülmektedir. Tevhidi Tedrisat böylesi yıpratılıyorken YÖK de “dinsiyaset” ikilisine teslim oldu. Malezya Üniversitesi’nde “vahi” üzerine çalışmalar yaptığı öğrenilen ve ülkemizde camileşme oranları ve eğilimler konusunda araştırmalar yapan Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanlığı’na atandı. Sayın Özcan, uzmanı olduğu “vahi” ile YÖK’ün yığınlar dolusu tüm sorunlarını çözecektir. “Yargı, Türkİş, bir bölüm medya ve YÖK” çağdaş, bilimsel ve yenileşmeci yapıdaki yerlerini “siyasetticarettarikat” üçlüsüne terk ettiler. Yeni YÖK Başkanı Özcan, “sorunlar bilimsellik ve serbestlikle çözümlenecek” diyor. “Üniversitelerde bütün yasaklar kalkacak” diye ekliyor. Bütün yasaklarda tek açılımları “türban” konusudur. Ilımlı İslama gidişin sembolü ve simgesi olan “türban” ülkeyi germek, bir din devleti kurma hayallerinin gerçeğidir. YÖK’ün bunca eğitim sorunu varken öğretim üyelerinin bekleyen ardıl dertleri; öğrencilerin yığınlar dolusu beklentileri, yardımcı doçentlerin yabancı dil sınavına kurban edilen kariyer karmaşaları çözümsüz dururken yeni YÖK Başkanı “bilimsellik ve serbestlik fetvası” veriyor. 21. yüzyılda ülkemizde eğitim, öğretim birliği çerçevesinde; örgütlenme, nitelikli değişim, yenileşme ve yaygınlaşma alanında başarılı atılımlarda olmalıydı. Eğitim sistemimiz demokratikleşmeliydi, laikliğin eyleme dönüşümü uygulamalarına yer verilmeliydi. Dünya devletlerinin yeni ve çağdaş düzenlemelerinin yanında ülkemiz eğitiminin geriye dönüş, dinci tavır ve davranış tutumları, 84 yıllık Cumhuriyet birikimlerini hiçe saymak olmuştur. Bu tutum ve davranışlar, ulusal egemenliği yaşam biçimine dönüştüren kuşaklar yetiştirmek ve ulusal kültürü güçlendirerek ulusal birliği sağlamak olası görülmemektedir. Tevhidi Tedrisat’ın ulusal yararı ile ilgili içsel öz değerlendirmeye dönük gelişimi engellenmektedir. Eğitimimizde bilimsel kalite, aydınlanma ve yenileşme yönetenlerce göreceli kavramlardan görülmektedir. “İmam Hatip ve Türban” ana gündemlerinin amaç yerleşkesi olmuştur. Türban, ilk ve ortaöğretimde yerini alırken YÖK’te de sorun onlara göre çözümlenecek gibi görülmemektedir. Çağdaş, yenilikçi, bilimselliğe dönük bir ülke olacağız derken, ne oldu da tersine dönüldüğü anlaşılmamaktadır... Yenileşme kaleleri bir bir karanlığa itiliyorken ülke ne yazık ki 19. yüzyılın içindeki yerini hızla alıyor gibi... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çerkez mutfağına öz 1 gü, bir tür pa 2 tatesli gözle 3 me. 2/ “Bey” denilen bir di 4 şi arıyla ko 5 vandan çıkan 6 arı toplulu7 ğu... Yapraklarından ko 8 kain çıkarılan 9 bitki. 3/ Lit1 2 3 4 5 6 7 8 9 vanya’nın para birimi... Şarap mahzeni. 1 K U R Ş U N L U 4/ Siper, hendek... 2 A L İ A Ğ A M A P U L MA N Yelkenli gemilerde 3 L A A R A iki direk arasına ge 4 E K S E R İ L A Ş R rilen üçgen biçimin 5 İ İ Ş de yelken. 5/ Çitlem 6 Ç O R H U bik ağacının çiçeği. 7 İ K O N A O B İ 6/ İngiltere’de çok 8 E K O L O J İ sevilen bir cins bi 9 İ Y O T M E Ş K ra... Utanç duyma... Panama’nın plaka imi. 7/ Çıkma, ileri gelme... Kuzu sesi. 8/ Süreç. 9/ Hamamböceğine verilen bir başka ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: T.C. KADİRLİ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2007/330 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli bulunan ve açık arttırma suretiyle paraya çevrilmesine karar verilen ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkarılmıştır. Birinci arttırma 28.02.2008 tarihinde, saat 09.2009.30’da, Hükümet Caddesi, Aydın Gök Otoparkı, Kadirli adresinde yapılacak ve o günü kıymetlerinin %60 ile satış ve paylaştırma masrafları ile rüçhanlı alacaklar var ise rüçhanı olan alacaklar toplamını geçmesi halinde yapılması, istekli bulunmadığı takdirde, ikinci arttırmanın 04.03.2008 tarihinde, saat 09.2009.30’da Hükümet Caddesi, Aydın Gök Otoparkı Kadirli’de ikinci arttırma yapılarak, muhammen bedelin %40 ile satış ve paylaştırma masrafları ile rüçhanlı alacaklar var ise rüçhanlı alacaklar toplamını geçmek kaydıyla, en çok fiyat verene satılacağı, mahcuzun satış bedeli üzerinden %1 oranında KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği, masraf verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin, yukarıda yazılı dosya numarası ile İcra Müdürlüğü’ne başvurmaları ilan olunur. MUHAMMEN KIYMETİ: Lira: 10.000,00 YTL Adedi: 1 Cinsi (Mahiyeti ve önemli nitelikler): 27 SP 150 plakalı, Renault marka, 1998 model, Hususi Otomobil cinsi, Europa 1.6 E tipinde, Koyu Yeşil renginde, Motor No: K7M DF73472, Şasi No: VF1453K05 TR599962, (Basın: 7328) 1/ Fransız mutfağına özgü bir tür börek. 2/ Su kıyılarında yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bitki... Bulgaristan’ın para birimi. 3/ Ortadoğu’da, “Ölüdeniz” de denilen göl... “Doymaz dedikleri kuş itilalara “(Tevfik Fikret). 4/ Eklenmiş, ulanmış parça... Yunan abecesinde bir harf. 5/ Hastayı sakinleştirmeye yarayan ilaç. 6/ Bir renk... Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı... Radyum elementinin simgesi. 7/ Ölünün ana rahmindeki gibi, dizleri ve başı karna doğru çekilmiş biçimde gömülmesi durumu... Eskişehir’e özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 8/ Peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenen çok küçük ekmek. 9/ Küba’nın başkenti... Tantal elementinin simgesi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear