Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2008 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
9. Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel, ekonomik kriz, dõş politika ve iç gelişmeleri değerlendirdi:
Yolsuzluklar hükümetlerin sonu olur
Güniz Sokak’taki evde Dokuzuncu
Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel’le son günlerin
gündemini oluşturan trajikomik olaylarõ
konuşuyoruz. AKP hükümetinin son icraatlarõ ve
Güneydoğu illerinde patlak veren intifada benzeri
olaylar baş konularõmõz . Bir de yoksulluklar.
Çocuk bakõmevlerinin durumunun kamuoyuna
yansõmasõ ve büyük tepki çekmesine karşõn
sorumlu bakan ve müdürlerin koltuklarõnda
oturmalarõna Demirel’in tepkisi çok sert. “O bakan
ve o adam mutlaka koltuklarından alınmalı”
diyor. Demirel ayrõca, “Yolsuzluklar
hükümetlerin sonunu getirir” uyarõsõnda
bulunuyor. Kürt ve Türk kökenli vatandaşlara da
“Hep beraber bu ülkeyi bölmek isteyenlere karşı
çıkın” çağrõsõnda bulunuyor. Türkiye’de inanç
özgürlüğünün baskõ altõnda olduğu iddialarõna karşõ
da tepkisi çok sert: “Kimin namazına, orucuna
karışılmış? Daha ne istiyorsunuz?”
- ABD’deki başkanlık seçimlerinin sonuçlarını
Türkiye ve bölgemize olası etkileri açısından
değerlendirir misiniz?
DEMİREL- ABD, 44. cumhurbaşkanõnõ
seçmekle dünyada en devamlõ seçilmiş
cumhurbaşkanlarõ yönetimine sahip olduğunu
göstermiştir. Zaman zaman bu seçimler dünya için
de önemli olur. Bu defaki ABD’de değil sanki
dünyada yapõlmõş bir seçim gibi ilgi uyandõrdõ.
Bunun da çeşitli nedenleri var. ABD bir dünya
devleti ve bir süper güçtür. Aynõ zamanda tek
kutuptur. Dünyayõ son olarak saran mali kriz de
göstermiştir ki ABD öksürse başka yerler zatürree
oluyor. 21. yüzyõlõn dünyasõnõ da iyi anlamak
lazõmdõr. 21. yüzyõlõn dünyasõnõ eski fikirlerimizle
anlamaya çalõşõrsak çok gerilerde kalõrõz.
Teknolojinin bu kadar gelişmesi de küresel
işbirliğini zorunlu hale getirmiştir. Bu ülkenin
Türkiye’yle geçmişten gelen ve coğrafyanõn dikte
ettiği ilişkileri vardõr. Bu ilişkiler tarih içinde inişli
çõkõşlõ olmuştur. Türkiye’nin Kõbrõs’a yaptõğõ
harekât başlangõçta sesini çõkarmasa da sonradan
ABD’nin tepkisini çekmiştir. Bir de her nisan
ayõnda önümüze gelen ABD Kongresi’ndeki
Ermeni soykõrõm tasarõsõ var. Şimdi Barack
Obama acaba bu konuda ne yapacak?
- Obama Ermeni soykırım tasarısının
kongreden geçmesinden yana olduğunu beyan
etmedi mi?
- Siyasiler kampanyalarõnõ siyaset adamõ olarak
yapar ama iktidara geldikleri zaman da siyaset
adamlõğõnõn önüne devlet adamlõğõ geçer. Siyaset
yaparken devletin dosyalarõnõ bilmediğiniz için
yapamayacağõnõz şeyleri söylediğiniz zaman zaman
vakidir. Ama iktidara gelip dosyalarõ gördüğünüz
ve çevrenizi dinlediğiniz zaman vaat ettiğinizi
yapamama gibi bir durumla karşõ karşõya kalõrsõnõz.
O vaat ettiğiniz şeyi yapmaya kalkmak ise ülkenize
yarar sağlamaz. O zaman mecbur olursunuz işi ahir
zamana bõrakmaya. Hep öyle olageldi. Öyle olacak
mõ yoksa olmayacak mõ, göreceğiz. Ama bu
Türkiye bakõmõndan çok hassas bir konu. ABD
terörle mücadelede ve AB’ye tam üyelik
meselesinde Türkiye’nin yanõnda oldu. Ayrõca
zaman zaman Türkiye’nin dõş ödemelerinde sõkõşõp
para bulmasõnda da yardõmcõ oldu. Türkiye de
ABD’ye ve dünyaya olan taahhütlerini sadakatle
yerine getirdi. Ama şimdi Irak olayõyla karşõ
karşõyayõz. Bu Kõbrõs olayõndan sonra Türk-ABD
ilişkilerine en çok zarar veren Irak olayõdõr. Her
gelen cenaze Türkiye’de ABD’ye karşõ infial
uyandõrmaktadõr. Ama sonunda terörle mücadelede
ABD Türkiye’nin yanõnda yer almõş oldu. “PKK
bizim düşmanımızdır” dedi.
Bölünme değil bütünleşme
- Ama bu söylemin Kuzey Irak’taki PKK
yuvalarının temizlenmesine yetmediği ortada değil
mi?
- ABD oralarõ Türkiye adõna temizleyemiyor.
Çünkü ABD’nin Kürtlerle olan ilişkileri var. Irak
içinde kendisine sadõk tek grup Kürtler. ABD hem
Kürtleri incitmek istemiyor hem de kendisi teröre
karşõ olduğu için Türkiye’nin bu olaydan çok
rahatsõz olduğunu da biliyor. Bu da önümüzdeki
zaman içinde Türkiye’nin çok dikkatle baktõğõ bir
olaydõr. Keza ABD’nin Türkiye’nin AB üyeliğine
verdiği desteğin nasõl gelişeceğini de göreceğiz.
Türkiye’nin esasen AB’den istediği yeniden
bölünme yerine bütünleşmedir. Yani Türkiye hem
Rusya’yla hem AB ülkeleriyle hem de ABD’yle
ilişki içinde olmak durumundadõr. Siyasi şartlar
Türkiye’yi taahhütlerine sadõk olmaktan çõkarmaz.
Yalnõz yeni siyasi şartlar oluştuğunda umalõm ki
Avrupa bir bölünmeye doğru gitmez. Yani umalõm
ki Avrupa Rusya’yõ elinin tersiyle itmez. Böyle
durumlarda Türkiye’nin alabileceği pozisyonlarda
ABD’nin Türkiye’ye tavrõ ne olacaktõr? O da ayrõ
meseledir. Eski CIA ajanõ Graham Fuller
geçenlerde bir konferansta yaptõğõ konuşmada,
“Türkiye ABD’nin müttefiki olmaktan
çıkmıştır. Türkiye artık bağımsız davranmakta
ve yeniden bölgesel bir güç haline gelmektedir”
dedi.
- Sizce ‘Türkiye artõk ABD’nin müttefiki değil’
sözünü neden söyledi?
- Birtakõm kimselerin itibarlarõ ne olursa olsun
birtakõm şeyleri söylemeleri bence önemli değil.
İlişkiler devletten devlete ilişkilerdir. Anlaşmalara
bağlõdõr. Bir adam bu anlaşmalarõ bir konferansla
tadil edemez. Şahsi fikridir. Yapõlan anlaşmalar
geçerlidir.
- O da yetmemiş. “Türkiye’de Kemalizm inanç
özgürlüğünü fazlasõyla baskõ altõna aldõ” demiş.
Buna ne diyorsunuz? Gerçekten Türkiye’de dini
özgürlüklere baskı var mı?
- Hayõr, bu sözlere hiç katõlmadõm. Bir kere
bunlar Türkiye’de üretilen fikirler. Bir kere adam
Müslüman değil. İkincisi, bu zamana kadar Türk
halkõnõn böyle bir şikâyeti olmadõ. Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik, çağdaş bir devlet olarak
kuruluşuna baştan beri karşõ çõkanlar vardõr.
Devrimleri hazmetmeyenler de vardõr. Türkiye’de
70 milyon insan yaşõyor. Üstelik demokrat bir ülke.
Bu çeşit düşüncelerde olanlar olabilir. Ama ben
onlara şunu söylerim: Ben 40 yõl Türkiye’nin
yönetiminde bulundum. Hiç kimse bana dini
vecibelerini yerine getiremiyorlar diye şikâyette
bulunmadõ. Türkiye’de dinle devlet birbirinden
ayrõlmõştõr. Din devlete talip olmayacaktõr. Devlet
de dine baskõ yapmayacaktõr. Biz bunu söyledikten
sonra şunu da dedik: İbadet hürriyeti var.
Türkiye’de 79 bin cami bulunuyor. Burada beş
vakit ezan okunur, namaz kõlõnõr. Ramazan gelir.
Halk ülkenin bir baştan öbürüne orucunu tutar.
Namaz kõlmayana oruç tutmayana da kimse bir şey
demez. Bir şey söylediğiniz zaman Allah’la kul
arasõna girmiş olursunuz. Türkiye bu. Eğer halk dini
vecibelerini yerine getirmiyor diye namaz
kõlmayana oruç tutmayana ya da namaz kõlmayan
kõlana bir şey demeye kalkarsa o zaman bu ülke
yaşanmaz hale gelir.
- Kuran kursları, imam hatip liseleri açık değil
mi?
- Türkiye 15 milyon çocuğa okul sağlõyor. Bu
ülkenin bütün çocuklarõna okul verilebilmişse bu da
Cumhuriyet’in sayesindedir. Bütün bunlar
Cumhuriyet’in kurucusunun sayesindedir. O da
Büyük Atatürk’tür. Bence içeriden dõşarõdan gazel
okuyanlara kulak asmamak lazõmdõr.
Yapamadõğõmõz şeyler varsa onlarõ yapalõm ama
Türkiye’de dini vecibelerimizi yerine getiremiyoruz
diye bir genel şikâyet yoktur.
- Son altı yılda Türkiye’de belli konularda
sürekli bir kamplaşma yaşanıyor. En son da Kürt
konusunda oluyor. DTP bir yanda yerel seçimler
yaklaştıkça durumdan vazife çıkarmak gibi bir
tavır içine girerken Başbakan yangına körükle
gidiyor. Son olarak da pompalı tüfek kullanımını
sanki destekler söylem içine girdi. Başbakan bir
yandan dini konularda bu kamplaşmayı
yaratırken şimdi de etnik konulara girdi. Sizce
Başbakan ne yapmak istiyor?
- Bir ülkenin hükümeti o ülkede huzursuzluk
çõksõn istemez. Çünkü aslõnda huzursuzluk
hükümetlerin aleyhinedir. Ülkede huzursuzluk
taşõnamayacak noktalara gelince o zaman halk, “Bu
hükümet bu işin altından kalkamıyor. Görevi
bitmiştir” demeye başlar. Bunu bu hükümet için
söylemek istemiyorum. Herhangi bir hükümet
huzursuzluk çõkarmak için işe girişiyor, bundan
siyasi menfaat ummak istiyorsa yanlõşõn en
büyüğünü yapmaktadõr. Yalnõz Kürt meselesi
bununla izah edilemeyecek kadar komplike. Çünkü
orta yerde Sayõn Başbakan’õn Güneydoğu illerine
gidip birtakõm hadiselerle karşõlaşmasõndan önce
mesele vardõ. Bu mesele şu: Türkiye’nin dağlarõnda
altõ bin tane insan var. Bir ülkenin dağlarõnda,
ovalarõnda veya şehirlerinde devlete silah çekmiş
insanlar dolaşõyorsa o zaman, “Acaba bu devletin
kanunları mı noksan? Kanunlarını icraya gücü
mü yok” diye sorarlar. “Yoksa müsamaha mı
ediliyor?” Bu vahim bir olaydõr. Türkiye 25 yõldõr
çeşitli zamanlarda bu olaylarla karşõ karşõya kaldõ.
Ama 2000 yõlõna gelindiğinde Türkiye’de bu işler
geniş çaplõ sükunet bulmuştu. Bugün yine aynõ
problemle karşõ karşõyayõz. Tunceli’ye gidememek
ne demek? Olur mu öyle şey?
- Peki, ne olur?
- Bence burada faturayõ sadece Türkiye’nin
yönetimine çõkarmak doğru değil. Hadisenin
kendisi büyük. Türkiye’nin yönetiminde kusur
olabilir. Fakat bu kusuru aşacak kadar büyük bir
hadiseyle karşõ karşõyayõz. Ne demek kadõn çoluk
çocuğu öne sürüp intifada örneği olaylar çõkarmak?
Bu çeşit hadiseler Türkiye’de her zaman olan
hadiseler değildir. Bunlarõn hiç olmamasõ gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunlarõ kanuni,
hukuki sayabilir mi? Sayamaz. Şiddete girdiğiniz
yerde demokrasi biter. Eğer siz intifada misali işleri
demokrasinin icabõ sayarsanõz demokrasinizi
öldürürsünüz. Bence burada gereken her türlü
tedbiri alacak, kanunlarõnõzõ uygulayacaksõnõz.
Kanunlarõnõz kâfi gelmiyorsa yeni kanun
çõkaracaksõnõz. Türkiye’yi bir hukuk devleti olarak
tutacaksanõz. Türkiye’deki huzuru, sükunu,
hukukun içinde kalarak sağlayacaksõnõz.
‘Kara para aklayan ülke durumuna düşmeyelim’
- Küresel finans krizine karşı
hükümet, yurtdışında 30 milyar
dolar olduğu söylenen kaynağı be-
lirsiz parayı yurtiçine çekmek için
kolları sıvadı. Bu 30 milyar dola-
rın yurtdışında olduğu yıllardır bi-
lindiği halde neden bu işin peşine
düşülmez, neden bu paraları kim-
lerin kaçırdıkları takibe alınmaz?
DEMİREL- Çok enteresan bir
sual sordun. Dõşarõdaki paranõn en
kritik tarafõ bunun menşei (kayna-
ğõ). Bu, meşru yollardan elde edil-
miş bir para olup da Türkiye’deki
güvensizlik nedeniyle dõşarõda mu-
hafaza ediliyorsa bu başka bir me-
seledir. Burada kusur şu: Devlet
vatandaşlarõna yeterli güveni vere-
mediği için mal güvenliği bakõmõn-
dan vatandaş parasõ ve malõyla ilgi-
li birtakõm güvensizliklerle malulse
bu para bir başka paradõr. Yine de
muaheze edilebilir.
Ama bu para uyuşturucu parasõy-
sa, silah kaçakçõlõğõndan doğan pa-
raysa, kara paraysa bunun aklanma-
sõ kadar yanlõş bir şey olamaz.
Böyle bir durum dünyada da büyük
infial yaratõr. Bunu aklarsanõz
uyuşturucu ve silah kaçakçõlõğõnõ
teşvik etmiş duruma düşersiniz.
- Bu zaten uluslararası suç değil
mi?
- Evet. Uyuşturucu ve silah kaçõ-
rarak uluslararasõ suç işlemiş olan
kişileri temizlemiş olursunuz ki bu
çok yanlõştõr. Bunu nasõl ayõrt ede-
cekler? Onu bilmiyorum. Çok tehli-
keli bir iş yapõldõğõ kanõsõndayõm.
Denize düşen yõlana sarõlõr misa-
li, ak-kara para demeden gelsin gel-
sin diyorsanõz tehlikeli iş yapõyor-
sunuz; yõlana sarõlõyorsunuz.
- AKP’de iyice su yüzüne çıkma-
ya başlayan yolsuzluk olayları var.
Yolsuzluk, yoksulluk ve yoksun-
lukla mücadele edeceğini söyleyip
iktidara gelen bir siyasi parti nasıl
olur da kendisi bu kadar yolsuz-
luklara bulaşır?
- Hükümetler yolsuzlukla müca-
dele vaadinde bulunmasa dahi yol-
suzluklarla mücadele etmek onlarõn
baş görevidir. Kaldõ ki bir de bunun
üstüne vaatte bulunmuşsunuz. Vaa-
dinizi yerine getirmiyorsanõz sorgu
suale tabi olursunuz. Bir siyasi ikti-
darõ tahrip eden unsurlardan birisi
yolsuzluklardõr.
Yolsuzluklarõn konuşulur hale
gelmiş olmasõ dahi yeteri kadar
tahripkârdõr. Çünkü vatandaş mah-
keme de savcõ da değildir. Vatan-
daş bir lafõ duyduğu zaman onun
doğruluğunu tahkik etmek imkânõ-
na sahip değildir. Vatandaşõn menfi
şeylere inanma eğilimi müspet şey-
lere inanmaktan daha fazladõr.
Onun için bu laflarõn konuşuluyor
olmasõ siyasi iktidarlar için çok bü-
yük bir nakõsedir. Bu tabii bir yerde
durmaz. Bir yönetimin halkõn naza-
rõndaki en önemli vasfõ temizliği-
dir. En kötü vasfõ da yolsuzluklarla
malul olmasõdõr. Onun için yolsuz-
luklar konuşulmaya başlanmõşsa si-
yasi iktidar merdiven iniyordur.
Neticede de sonu gelir.
Şehit askerlerin
yüzde 27’si Kürt- Başbakan sanki son aylarda ağzından çıkanı ku-
lağı duymazmış gibi konuşuyor. IMF’ye “ümük sõk-
mak”la gönderme yaptı. İşadamları için de “İki yõllõk
zulalarõ var” gibi bir tabir kullandı. Sizce böyle dev-
let adamlığı mı olur?
- Bunu istediğiniz gibi eleştirebilirsiniz. Siz gazete-
cisiniz. Onu muhalefet de istediği gibi eleştirir. Ben,
şunu demiş, ben de bunu diyeyim, gibi bir tutum içine
girmek istemiyorum. Ben Başbakan’õn genel tavrõn-
dan ziyade hadiselere bakmak istiyorum. Karakollarõ-
nõzõ basõyor. Kalabalõklarõn içine canlõ bomba soku-
yor. Masum insanlarõn ölümüne sebep oluyor büyük
şehirlerde. Köylerde kasabalarda insanlarõmõzõ öldü-
rüyor. Bu insanlarõmõzõn büyük kõsmõ da Kürtçe konu-
şuyor. Kürt kökeninden gelen insanlar. Askerimizi şe-
hit ediyor. Şehit olan askerlerimizin yüzde 27’si Kürt
kökenli çocuklar. Köy korucusu olarak hizmet yapan-
lar Kürt kökenli vatandaşlarõmõz. Bunlarõ şehit ediyor.
Türkiye için böylesine eli kanlõ olaylar varken bu
olaylarõ kõnamayan bir grup milletvekili milletin tem-
silcisi olarak parlamentoda oturuyor.
- Peki, ne yapar?
- Ne yapar? Bilmem ama tahammül etmez, bunu
uzun boylu sürdürmez. Bakõn, Kürt meselesi dediği-
niz mesele bir süreden beri açõk açõk tartõşõlõyor. Bun-
lar Kürt meselesinin çözümüne dair bir kitapçõk neş-
retmişler. Bu Türkiye’nin parçalanmasõdõr. Türkiye’yi
parçalayan bir çözümün kimseye yararõ yoktur. Türki-
ye’de birliğe inanmak lazõmdõr. Böyle olunca bu ülke-
nin vatandaşlarõ bir süre sonra, “Kürtler askerleri-
mizi öldürüyor” demeye başlar. Bence Altõnova ha-
disesi çok önemlidir. Bunun ve hiçbirinin tekrarlan-
mamasõ lazõmdõr. Sağduyu sahibi bütün vatandaşlarõ-
ma sesleniyorum. Bu ülkede herkese yetecek kadar
ekmek, su, hava var. Herkese yetecek kadar hürriyet
de var. Gelin, bunu bozmayalõm. Bizim bir arada ya-
şamaktan başka çaremiz yok. Türkiye parçalanamaz,
bölünemez. Bunun imkânõ yoktur. Hep beraber bu ül-
keye sahip çõkalõm; kim cinayet çõkarõyorsa hep bera-
ber takbih edelim, kötüleyelim. Hep beraber kan dö-
külmesini kötüleyelim. Bunlarõn yapõlmasõnda devlete
yardõmcõ olalõm. Bunu çok önemsiyorum.
P
O
R
T
R
E
SÜLEYMAN DEMİREL
1924, Isparta/İslamköy doğumlu. Yükseköğrenimini İTÜ
Mühendislik Fakültesi’nde tamamladõ. Bir süre Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. 1964’te siyasete atõlarak
AP’nin Genel Başkanõ seçildi. 1965 seçimlerinde çoğunluk partisi
lideri olarak Başbakan oldu. 1971’de askeri muhtõrayla
görevinden alõndõ. 1975’te birinci MC, 1977’de ikinci MC,
1979’da AP azõnlõk hükümetlerinin başkanõ oldu. 12 Eylül 1980
darbesiyle yeniden başbakanlõktan uzaklaştõrõldõ. Önce Hamzakoy,
daha sonra Zincirbozan’da tutuklu kaldõ. 1987’ye kadar siyasi
yasaklõ oldu. 1987’de düzenlenen halkoylamasõyla siyasi
yasaklarõn kaldõrõlmasõ kararõ çõkõnca 1991 seçimlerine DYP’nin
Genel Başkanõ olarak katõldõ. DYP-SHP koalisyon hükümetinin
1993’e kadar başkanõ oldu. Aynõ yõl Cumhurbaşkanõ Turgut
Özal’õn ani ölümü üzerine Cumhurbaşkanõ seçildi. Mayõs 2000’de
Cumhurbaşkanlõğõ süresi doldu.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- İngiliz medyasına yansıyan çocuk
bakımevlerinin skandal boyutlardaki
durumu yıllardır bilindiği halde bu
bakımevlerinden sorumlu bakan ve
müdürler en pişkin halleriyle nasıl
koltuklarında oturmaya devam
edebilirler?
- En kolayõ o bakanõ ve o adamõ
koltuğundan almaktõr. Bunun
yapõlmasõ da lazõmdõr. Bence bir
kademe daha ileri gidelim. Birisi
gelmiş bunlarõn filmlerini çekmiş.
Bunlar kamuoyuna ve Avrupa
kamuoyuna intikal etmiş.
Bunlarõn Türkiye’nin imajõnõ
bozduğu söylendi. Bence Türkiye’nin
imajõnõ bozmasõ doğal. Bunlara
kõzacağõmõza bunlara sebep
olmayalõm. O filmleri çekerek iyi
yapmõş demiyorum. O mesele ayrõ.
Ama bizim affedilir tarafõmõz yok.
Özrümüz kabahatimizden büyük.
Türkiye’de çok büyük bir sorun var.
Sosyal devlet diye konuşup duruyoruz.
Sosyal devlet çocuğunu, kadõnõnõ
himaye eden, sokakta bõrakmayan
devlettir. Ayrõca nüfusumuzun yüzde
beşi yaşlõ. Yaşlõlõk bir dünya meselesi.
Çocuk ise epeyce bir zamandõr dünya
meselesi. Kimsesiz ya da ailelerinin
bakamadõğõ çocuklar sokak çocuğu
oluyor. “Üç, beş çocuk doğurun”
diyorlar. Ekonominiz yüzde 7-8’lik bir
büyümeyi sağlayamõyorsa ve
çocuklarõnõza yeterli okul, sağlõk
kuruluşu bulamõyorsanõz fazla çocuk,
sizi sokak çocuğu yetiştirmeye,
yoksulluğa ve eğitimsizliğe götürür.
Türkiye’de herkes birbirini hoş görüyor.
İnsanlar isterse çocuklarõnõ dini eğitim
almaya gönderiyor. Televizyonlarda her türlü
dini yayõn serbest. O zaman ben soruyorum:
Daha ne istiyorsunuz? Benim halkõm
Cumhuriyet’ten memnundur. Çünkü bu
ülkede ne görüyorsanõz, rahatça ibadet
edebiliyorsanõz, rahatça bir yerden bir yere
gidebiliyorsanõz Cumhuriyet’in sayesindedir.
Ben size yõllar önce bir
söyleşimizde de söyledim ve dedim ki:
“En çok korktuğum şey işlenen
cinayetler, dökülen kana ilaveten
bunlarõn sebep olacağõ, ‘Sen Kürtsün
ben Türküm’ diye insanlarõn birbirini
öldürmeye başlamasõdõr. Eline silah
alan kişi Kürt olsa da canidir, Türk
olsa da canidir.”
FAZLA ÇOCUK YOKSULLUĞA İTER