25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ESKİDEN “uyduruk” denen “sı- nav” sözcüğünü artık herkes kulla- nıyor. Niçin? Çünkü Türkçede “sı- namak” diye bir söz zaten vardı. Hem de, kimilerinin şimdi “test et- mek” dedikleri işin tıpkısının aynısını anlatmak için. Bugünlerde, “Üniversitelere giriş- te sorular bütün lise derslerinden mi sorulacak, yoksa yalnız son sınıftan mı?” tartışmasıyla konu yine gündeme geldi. Umulur ki, sınama sistemi yeniden ele alı- nıp doğru bir temele oturtulsun. Tartışılması gereken sorunlar çok çeşitli. Her şeyden önce, dört yıllık lise öğ- reniminin bütün konularını, tüm ayrın- tıları ve problemleriyle sorgulayan bir sı- nav sistemi mi iyidir, yoksa hevesli öğ- rencilerin yeteneklerini ölçmeye ve kendilerine en elverişli meslekleri se- çerek doğru yerde okumalarını gös- termeye yönelik bir sınav mı? Belki, eski bir dönemin “olgunluk” sı- navını değişik biçimde dirilterek, bu ge- nel yönlendirmeyi amaçlayan ve ayrın- tılara girmeyen bir sınav sistemine ge- reksinim var. Bunu lise bitirmeyle bü- tünleştirmek, üniversite öğrenimine yatkın olup olmadığını girişi denemeden önce öğrenciye anlatma ve onu bir yük- sek meslek okuluna yöneltme açısından daha pratik ve hakça olabilir. Böyle bir değişiklik, bizdeki üniversite- yüksekokul dengesizliğini meslek öğ- reniminden yana değiştirerek yetişmiş işgücünü daha dengeli duruma getir- mekte de yararlı olamaz mı? Bu sorunların çözümünde sınav sis- temlerinin oynadığı rol çok belirgin ol- duğuna göre, çeşitli açılardan seçme il- keleri ve ölçme teknikleri alanında iyi ye- tişmiş öğretim elemanlarına olan ge- reksinimin önemi kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu? Anlaşılıyor ki, asıl ek- sikliğimiz bu alandadır. Öyle olmasa, sistemler yıldan yıla bu kadar sık de- ğişir mi? Sorunlar bu kadar süre askıda kalmış olabilir mi? O halde sorunların çözümüne bu konuda en iyi uzmanların yetiştiril- mesinden ve onların en etkili alanlara bir an önce getirilmesinden başlamak gerekiyor demektir. Galiba üniversitelere girişteki seçme ve seçilme sorunlarını asıl güçleş- tiren etken, ilk ve ortaöğretimin son de- rece farklı ve karmaşık bir duruma gir- miş olmasıdır. Nitelik ve düzey farkı çok açılmış bir yığın okul var. Mezun ettiklerinin nitelikleri de farklı. Seçme sınavları bu eşitsizlikleri belirli yüksek atlama çıtalarıyla eşitlemek ya da tam tersine büsbütün pekiştirmek için mi vardır? Bu sorulara doğru ve geçerli yanıtlar bulmadan bütün kusurların düzeltil- mesi için üniversitelere giriş sınavla- rından medet ummak kadar yanlış ve eksik bir yaklaşım olamaz. mumtazsoysal@gmail.com CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 KASIM 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sınama Hastalığı PENCERE Ergenekon’un Damgası: ‘Sahte Haham...’ Ne yapalım ki elimizden bir şey gelmiyor, bu- günkü yazımızı da Ergenekon süsleyip püsleye- cek... Çünkü bütün gazeteler Ergenekon’la dolup ta- şıyor... Neden?.. “Belki çoğu kişi farkında değil; ama hukuktan, kanundan, avukatlıktan biraz anlayan kişiler Er- genekon davasının şimdiden çöktüğünü biliyor- lar, görüyorlar...” Yukardaki tümce dünkü Pencere’de yayım- landı... Ancak gazeteleri doldurup taşıran haberler ve yazılar çöken iddianame ve görülen dava du- ruşmalarına ilişkin değil... Ergenekon soruşturmasındaki eski numara yineleniyor... Nedir o?.. Ek iddianame tezgâhta, hazırlanıyor ya, çöken davaya hayat öpücüğü kondurmak için yandaş, dinci, iktidarcı medyaya savcılık-polis cenahın- dan servis yapılıyor... Ergenekon davasının bir sürü dedikodunun ve iddianın omurgasını oluşturan haham bozuntu- su kim?.. Tuncay Güney... Meğer Tuncay Güney MİT ajanıymış... Bu haberi kim patlattı?.. Sabah gazetesi... Neden?.. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ergun Ba- bahan gerekçeyi şöyle açıklıyor: “...kimi çevreler başından itibaren bu davayı inandırıcılıktan uzaklaştırmak, iddianameyi kü- çümsetmek için ellerinden geleni yaptı. Dayandıkları en büyük tez, davanın tamamen Tuncay Güney üzerine kurulu olması, onun da sah- te haham hatta hafif çılgın bir tip olmasıydı... Güney devletin farklı kurumlarına hizmet veren biri. .................... Şimdi ortaya çıkan belgeler, Güney’in bu hiz- metleri sırasında MİT’le en azından ilintili olduğunu ortaya koyuyor... Yani ortada fos bir öykü yok. MİT’in bire bir izlediği bir yapı var. Bunun ortaya çıkmış olması, Ergenekon dava- sı ve iddianamesi hakkında yaratılmak istenen kuş- kuları etkisiz hale getirecektir.” Açık seçik itiraf edildiğine göre Sabah’ta çıkan haberin gerekçesi buymuş... Ne demeli?.. O zaman yine dünkü ‘Pencere’ye başvuralım; Sabah gazetesinin kimliği yazıda şöyle vurgula- nıyordu: “Tuncay Güney’in MİT’çiliğini açıklayan gaze- te Sabah değil mi?.. Bu Sabah, AKP iktidarınca Başbakan’ın da- madının müdahil bulunduğu şirkete pazarlandı... Satışta parayı Türk devlet bankasının kefaletiyle birlikte sağlayan kim?.. Katar Emiri!.. Karışık bir iş vesselam...” Demek ki neymiş?.. Katar Emiri’nin gazetesi Ergenekon iddiana- mesine bir hayat öpücüğü kondurmak istiyor... Bunun için de Kanada’ya kaçan sahte haham ve dengesiz Tuncay Güney’e itibar sağlamaya ça- balıyor... Sabah davayı büsbütün berbat edip damga- ladığının farkında değil... Haydi hayırlısı... Batlamyos Tarihçileri Dr. Balkar YEKEBAŞ A bdülbâkî Gölpınarlı’nõn “Dîvan Edebiyatı Be- yanındadır” adlõ yapõ- tõnda divan edebiyatõnõ yapõsõ ve imgeleriyle bir zorlama söy- lemi olarak yermesi, o edebiya- tõ en iyi bilen bir başka ustayõ is- yan ettirmişti. Ataç, Ulus gaze- tesinde o haftalõk çõkan ve ne ya- zacağõ merakla beklenen ilk ya- zõsõna “Ayıp ettin Abdülbâkî” diye başlõyor, “sen ki, diyordu, o edebiyatta varılan işlenmiş- liği en iyi tanıyan, bilensin.” Bir başka kalem, Millet Mec- lisi üyesi, tarih öğretmeni Zuhûrî Danışman, ülkenin yüzakõ ba- ğõmsõzlõk ve var oluş yõllarõnõn ta- rihini atlamakta sorumsuzluk görmedi. “Dilleri var bizim dile ben- zemez” O bizim dili Zeytindağõ’ndan dinleyelim: “Birkaç ateşçi ve bozkırda birkaç istasyon me- murundan başka, içine Türk sokulmayan, imtiyazlı Alman, İngiliz, Fransız demiryollarını satın almak, tamamlamak ve işletmek, kendi unundan ek- meğini yoğurmak, kendi pan- carından şekerini almak, ken- di pamuğundan bezini doku- mak bir hayaldi.” Eşber’den bir sahne izliyor gibiyiz: İskender’in bir sualine gelen yankõ: “Batlamyos’a sor” İskender: “Müverrih’i şer!” Batlamyos: “Mucip ne ha- karete apansız? Tarihi yazan benim, yapan siz.” Arkası 8. Sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear