Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
25 KASIM 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
15
Beşir Dirikol:
“İmralı’nın
maliyetini iyice
azaltmak için
bölücü başını
Kandil’e sürgüne
göndersinler!”
Mehmet Şimşek:
“Plan sihirli değil”.
Zehirli mi?
Kara
Kemal Öncü:
“Deniz Baykal’a
slogan önerisi: Kara
çarşafla ‘ak parti’ye
girilmez; çarşaflayan
partiye gel, laiklik
bozulmasın!”
Tanım
Muammer
Kayahan:
“Baykal, kara
çarşaflılara partisinin
rozetini takarak
AKP’nin istediği gibi
laikliğin tanımını
yeniden yaptı!”
İskele
Zekai Buluç: “Batan
Karaköy iskelesine
Kadir Topbaş’la
müdürü Ahmet
Paksoy’un heykeli
dikilmeli ve açılışı
dualarla yapılmalı!”
YağmurDeniz
Denizin Bittiği Yer... Neresidir?
KİTABIN adı Denizin Bittiği Yer.
Gültekin Bekdemir’in anı-romanı Su
Yayınları’ndan yeni çıktı. Gençler
tanımıyor olabilir ama Gültekin
Bekdemir 12 Eylül öncesinde
Devrimci Yeraltı Maden-İş
Sendikası’nın örgütlenme sekreteri
olarak çalıştı, dönemin işçi
mücadelesinde önemli görevler
üstlendi. Asıl mesleği avukatlıktı.
Bekdemir bu mücadele dönemini
kaleme aldığı ‘Denizin Bittiği Yer’
anı romanda sivil ve alternatif tarihin
örneklerinden birini ortaya koymaya
çalışıyor. Anı roman bir başka yanıyla
da dönemin isimsiz
kahramanlarından biri olarak, hiçbir
engel karşısında teslim olmayışı
yansıtıyor. Çünkü Bekdemir bu
kitabında beyin damarını tıkayan bir
pıhtıyla gelen “inme”nin bile önünde
uzanan ufkun ve umutların
seyredilmesine engel olmasına izin
vermiyor. 1980 öncesi yeraltı maden
işçilerinin direnişinden Fransa’daki
politik sürgün günlerine uzanıyor ve
felç olmuş yalnızlıklarını, Ayvalık
sahillerinde, denizin öyle ya da
böyle bittiği bir yerde yeniden
kalabalıklaştırabileceğini kanıtlıyor.
Kitap aynı zamanda bir hastalığa
teslim olmayışın da öyküsü. Yazar
“Denizin bittiği yer neresidir? Ufuk
mudur; yani denizin gökyüzüne
kavuştuğu çizgi. Yoksa bir karaya
vuruş mudur; yani dalgaların kırıldığı
kayalık bir kıyı” diye soruyor.
Bekdemir’in romanında Yılmaz
Güney, Can Yücel anıları da hayat
buluyor.
- AKP ikinci olursa RTE
olmazmış...
“Oldu mu şimdi!”
TÜRKİYE’NİN en görmüş, geçirmiş
gazetecilerindendir Cüneyt Arcayürek. Tek
partili dönemde CHP’nin yayın organı Ulus’ta
gazeteciliğe başlamıştır. Demokrasinin tüm
inişlerini çıkışlarını, açmazlarını açılımlarını
yaşayan ve yazan Cüneyt Abi’nin son kitabı,
genişletilmiş yeni baskı olarak geçenlerde
Cumhuriyet Kitapları’ndan çıktı: Atatürk’ten
Sonra Bugünlere Nasıl Geldik?
Öğrencilik yıllarını M. Kemal Atatürk’ün
cumhurbaşkanlığında yaşayan ve gazeteciliğe
İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde
başlayan Cüneyt Abi’nin, kitabının başlığındaki
sorunun yanıtını şöyle özetleyebiliriz:
Atatürk devrimlerinden ödünler verilerek
bugün doruklarında yaşamakta olduğumuz
karşıdevrim süreci Atatürk’ün öldüğü günden
itibaren başlamıştır!
Bu saptama üzerine bu kez şu soruyu
sorabiliriz: Günümüzde, İslamcı iktidarın
başındaki RTE’nin kaymağını yemeye çalıştığı
karşıdevrim süreci, Atatürk’ün en yakın
arkadaşlarından İsmet İnönü’nün iktidarında mı
başladı?
İsterseniz bu ikinci sorunun yanıtını 14 Mayıs
1950’deki seçimden sonra Orhan Veli Kanık’ın
Yaprak dergisinde yazdığı seçim
değerlendirmesinde arayalım. Yazıyı bize
anımsatan Cumhuriyet okuru Kaya Çetin’e
teşekkürlerimizle. Şöyle diyor Orhan Veli Kanık:
“Seçimler bitti, Demokrat Parti, Halk Partisi’ni
korkunç bir bozguna uğrattı. Oysa ki, Halk
Partisi, halkı kazanacağını umarak fikirleriyle
prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar
etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din
dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden
açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları,
türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar,
her türlü irticaya tanınan haklar. Hiçbiri, hiçbiri
kâr etmedi. Zavallı Halk Partisi.
Bugün, kent varoşlarından oy almak için kara
çarşafa ve türbana sarılan CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal’ın yandaşları “Bu insanları yok mu
sayalım; ne yapalım” diye soruyorlar.
Atatürk devrimlerini korumak için ne
yapacağını bilemeyip İslamcıların dümen suyuna
girenler, 1972’de Bülent Ecevit’in İsmet
İnönü’yü devirip CHP’yi nasıl iktidara taşıdığını
araştırsın. Atatürk devrimlerinin kırıntılarından
belki bir şeyler öğrenebilirler!
Kırıntı
GÖRÜŞ
BEDRİ BAYKAM
Çarşaf ve Uçurum…
Baykal, CHP’de “yaratıcı açılım”(?) peşinde kimi ör-
güt üyelerinin de telkini ve ön hazırlığıyla geçen haf-
ta “Çarşafa Rozet” eylemiyle siyasal tarihimizde bir il-
ke imza attı. Bu hamlenin yol açtığı çalkantı, 2009’a
ve yerel seçimlere girerken, uzun süre gündemde ka-
lacak.
Özellikle “çarşaf”ın CHP içinde yaşatacağı sıkıntı kü-
çümsenebilir mi? Bu “açılım”a büyük tepki veren Nec-
la Arat’ın karşısında susan kadın milletvekilleri var. On-
lara Atatürk’ün ünlü sözlerinden birini hatırlatacağım;
“Doğruları söylemekten hiçbir zaman kaçınmayınız”.
Dün, Ecevit’in “dine saygılı laiklik” kavramını haklı ola-
rak eleştirenler, bugün bu tavrı nasıl izah edebiliyor-
lar?
Belli ki Baykal bu hamleyi “ezber bozmak” ve elini
AKP’nin oy sepetine daldırarak, bu partinin yaptığı ge-
nişleme taktiklerini durdurmak için yapıyor. Ama
olayın iki adım ötede nelere sebep olabileceğini dü-
şünüyor mu? Öncelikle sorulması gereken şu: Bu ka-
dar kritik bir kararı, Baykal parti meclisine danışma-
dan nasıl alabildi? Hatta belki sivil toplum temsilcileriyle
bir genişletilmiş mecliste “test” etmeden, böyle bir aks
kırılmasını nasıl “yaptım oldu” mantığına sığdırabildi?
Yıllardır Baykal’la “parti içi demokrasi” yokluğu ge-
rekçesiyle mücadele etmeme ve partide şu anda hiç-
bir sıfat taşımamama rağmen, CHP’nin siyasi ey-
lemlerinin büyük çoğunluğunu destekledim. Bugün-
se Baykal’ın, “iyi niyeti”ne rağmen içine düştüğü bu
yanılgı karşısında sessiz kalamam. CHP bu ülke ta-
rihine “çarşafı kaldıran parti” olarak geçtikten sonra,
şimdi de “çarşafı meşrulaştıran parti” olarak mı ge-
leceğe imza atıyor? Her açılım, yeni grubunu büyüt-
mek ister. Yarın on binlerce çarşaflı partiye akarsa,
CHP “nutuk”larını izleyici profiline uygun hale getirir-
ken, “çağdaş Türk kadını” söylemlerinden ödün ver-
meyecek mi? Parti ayrıca böylece kılık kıyafet kanu-
nunu fiili olarak çöpe atmış olmuyor mu? Yarın, şal-
var ve çember sakallı “eşler” partiye doluşursa, on-
lara kim dur diyecek? Türk toplumunu “açık” düşünce
ve kılığa sokmak yerine “Biz de kapanabiliriz” diyerek
“taassup” üstünden muhafazakârlığa itmek, daha han-
gi çelişki ve tıkanmaları getirecek? Bu söylem kay-
masıyla hangi taraf, hangisini değiştirip kendine
benzetecek dersiniz? CHP laiklik mayasıyla bağ-
daşmadığına inandığı bu “simge”yi hasbelkader ta-
şıyan kadınları “kucaklayacak” sonra da annesi gibi
“taassuptan” kapanmak isteyen genç kızlarımızı lise
ve üniversiteye çarşaf veya başörtüsü var diye yol-
lamayacak öyle mi? CHP, o kadınları ikna edip, aç-
maya çalışırsa, ağır eleştiri alacak. Bunu yapmazsa,
o kadınların oy gücünü kullanıp, onları okula, yargı-
ya, siyasete, çağdaş hayata giremeyen “2. sınıf” in-
sanlar olarak “kullanıyor” olacak!
Daha o kadar çok konu var ki! CHP mitinglerinde
olay veya gerilim olursa, bunun bedelini kim ödeye-
cek? “Sızma” yapmak üzere kimi çarşaflı tarikat grup-
ları, CHP sahnesine doluşursa, bu “imaj kaybı” bile,
bu oyların partiye taşınacağını garanti edebilecek mi?
En önemlisi, bu hamleyle gelecek olan miktardan çok
daha fazlası, oy olarak partiden kaçmayacak mı? “Ma-
lum” durumlara “rağmen”, CHP’ye oy isteyen herkes,
çok zor durumda kalmayacak mı?
Ayrıca yerel seçimlerin arifesinde, bu çıkış, “solda
birlik” arayışlarını dinamitlemiş olmuyor mu? 1994’ten
beri, tüm yerel seçimlerde, tüm ikazlarımıza rağmen
bölünerek Cumhuriyete ihanet eden sosyal de-
mokratlar, böylece yine içlerine dinamit atmış olmu-
yorlar mı? Zeki Sezer’in demeçleri şimdiden ortada!
Merkez sağ, Türkiye’de yarım asır boyunca, oyların
yüzde 50’sini kontrol etmişken, bu ödünlerini din uğ-
runa fazlasıyla verip, sonunda yok olup gitmedi mi?
Baykal bunu da mı göremiyor? Partinin kendi “hüc-
re dokusu” bu şekilde yozlaştıktan sonra bu işler ne-
ye yarayacak? Yobazlar, çağdaş yaşamı karalama me-
raklarından vazgeçecekler mi? Erdoğan da çıkıp, “Biz
de o zaman, alkole, bikiniye, sıcak bakalım” mı diye-
cek? Cumhuriyeti “fethetme” söylemlerinden kimler
vazgeçecek?
Yoksa… Yoksa CHP 1992 dönemi fantezilerine dö-
nüp, onca kayıptan sonra hâlâ “Biz imam hatipliler-
le diskocuları buluşturacağız” gibi ucube sloganlara
mı dayanmak isteyecek? Hepsinden önemlisi, CHP
partiye katılmak isteyen gençlere veya eski siyaset-
çilere kapılarını açtı mı ki, şimdi umudunu kara çar-
şafta arıyor? Baykal, tekrar Erdoğan’a en zor anın-
da bir kurtarma simidi atmak istemiyorsa, yol yakın-
ken Atatürk’ün kemiklerini sızlatan bu hatadan dön-
meli…
İ.GÜRŞEN KAFKAS
24 Kasım’da yeni bir “Öğret-
menler Günü” kutlama sevinci
yaşandı. Atatürk’ün 24 Kasım
1928’de yeni alfabeyi karatahta-
da Türk ulusuna öğreterek sun-
duğu gündür. “Benim Asıl Anla-
tılacak Yanım Öğretmenliğimdir”
özdeyişiyle öğretmenin emeğini ve
erdemliliğini benimsediğini dile
getirmişti.
Topluma “öğrenmeyi öğrete-
cek” olan bu kutsal mesleğin bi-
reylerini ruhsal ve bedensel sağ-
lıkta yetiştirmek devletin görevidir.
Öğretmenler, çağdaş Türkiye’yi
yaratacak birikimde olmalıdırlar.
Geleceğimizin aydınlık yüzü ço-
cuklarımızı en iyi şekilde yetişti-
rerek onları “bilgi toplumunun”
üretken, donanımlı bireylerine
dönüştürmek öğretmenlerle ola-
caktır. Onlar, eğitim ve kültür or-
dumuzun yılmaz bekçileridir.
Yıllarını eğitimle bütünleşen bir
ömür akışında sürdüren öğret-
menler, yeni neslin umut dağıtı-
cısıdırlar. Onlar, ışıklarıyla karan-
lıkları aydınlığa dönüştürmenin
zevkini tadanlardır.
“Tutkuların en soylusu olan
okumayı” çocuklara öğreterek
onların yetişmelerini, gelişmeleri-
ni ve üretken olmalarını sağlayan
öğretmenlerin toplumdaki yeri ve
önemi tartışmasızdır. Gençleri-
mizi özgür ve bilimsel düşüncey-
le yetiştiren, onları akıl ve bilimin
rehberliğinde eğiten öğretmenin
emeği unutulamaz. Cumhuriyete
ışık veren öğretmenler, ulusal ve
çağdaş yapımızın da mimarları-
dırlar. “Gelecek gençlerin, genç-
ler de öğretmenlerin eseridirler”
özdeyişi Atatürk’ün öğretmene
değersel bir bakış açısıdır. Top-
lum, öğretmene verdiği değerle
geleceğe güvenle bakabilir. Nite-
likli öğretmen yetiştirmek, nitelik-
li öğrenci yetiştirmeye zemin ha-
zırlayacaktır. Bilgi çağında yaşı-
yoruz. Öğretmenlerimizi bilgili,
düşünce üretkeni bir akıl yapı-
sında gelişkin ve aydın yetiştirmek
kaçınılmazdır. Öğretmeni siyasi
açmazlarla örselemek, öğret-
menliği sıradan bir mesleğe dö-
nüştürmek toplumsal yaralar aça-
caktır. Cumhuriyetin kuruluşuyla
birlikte ülkenin her yerine akıl ve
bilinciyle aydınlanma ışığını taşı-
yan öğretmenlerdir. Onlar, Ata-
türk’ün ilke ve devrimlerini halka
ulaştırma görevini başarıyla sür-
dürmüşlerdi. Mustafa Necati’nin
Milli Eğitim Bakanlığı sürecinde
“altın çağlarını yaşadılar.” O yıl-
larda öğretmenler birer “yıldız
öğretmendi”, karanlığı aydınlığa
dönüştüren, toplumu aydınlatan,
bilinçlendirenlerdi öğretmenler.
24 Kasım’lar öğretmenler için
güzel sözler söylenen, şiirler oku-
nan “göstermelik gün” olmama-
lıdır. Onlar, eğitimimizin birer can-
lı anıtı ve mimarlarıdır. Siyasi yel-
pazenin esişine göre yıkılmayan
bir mesleki yapıya ulaştırılmalı-
dırlar. Eğitim sistemi çağdaş, bi-
limsel ve akılcı bir düzenleme ile
yeniden şekillendirilmelidir. “Si-
yaset, ticaret ve tarikat” girdabında
öğütülen değil, toplumda saygın
ve sevgi dolu duruşlarıyla yerleri-
ni almalıdırlar. Öğretmen, kurak
yerleri sulayan, canlandıran; göl-
geye, karanlığa ışık verenlerdir. İn-
sanı eğiten, yetiştirenlerdir. Onlar
emekleriyle bireylerde ve top-
lumda iz bırakanlardır.
Öğretmenler, ülkenin sorunla-
rıyla bütünleşirler. Onlar yarınlar-
da bir şeyler olacak, ülke gelişe-
cek umut ve beklentisindedirler.
Toplumu aydınlatmak, sorunları-
na çözüm bulmak, rehber olmak,
yediden yetmişe eğitmek, örgün
ve yaygın eğitimle toplumsal ge-
lişime katkı sağlamak onların ka-
çınılmaz işlevleridir.
Atatürk, “Öğretmenler, yeni ne-
sil sizin eseriniz olacaktır” özde-
yişiyle öğretmenlere, yarınlarımı-
zın güvencesi sevgili çocukları-
mızın sorumluluğunu vermiştir.
Bugünün günübirlik kutlamaları
karın doyurmuyor. Sadece sözde
söylemlerdir. Öğretmenler mesleki
özleriyle ilgili iyileştirme beklenti-
sindedirler.
“1985 yılında İstanbul ili yılın öğ-
retmeni seçilmiştim” bugün 52 yıl-
lık eğitimci yazarım. Eğitimimizin
ve öğretmenlerimizin sorunların-
da bu uzun süreçte düzeyli bir iyi-
leştirme göremedim. Siyasiler
öğretmenleri sorunun bir parça-
sı olarak gördüler. Cumhuriyetin
önemli kazanımları olan öğretmen
yetiştiren “Köy Enstitüleri, Yüksek
Öğretmen Okulları, Eğitim Ensti-
tüleri” kapatıldı. Her üniversite
çıkışlının öğretmen olabileceği
bir ortam yaratıldı. Öğretmenlik sı-
radan bir meslek olarak görüldü
ve yıpratıldı.
Maaşları az, sorumlulukları çok,
manevi hazları ölçüsüz öğret-
menler hizmet akışında da hu-
zursuzdurlar. Cumhuriyetimizi ku-
ran Atatürk’ün, laikliğin ve dev-
rimlerin acımasızca tartışıldığı bu
istenmez tedirgin edici ortamda
öğretmen şaşkın ve suskun du-
ruşuyla beklentidedir. Atamalar-
da kadrolaşmalar, eğitim yöneti-
ciliğinde yandaşlık alabildiğince
yol almaktadır.
Sonuç:
Yedi yüz bin suskun ve onurlu
bekleyişteki öğretmen,tüm bu
güç koşullarda yarınlarımızın gü-
vencesi sevgili çocuklarımızı eğit-
menin, onlara bilgilerini aktarma-
nın onurlu çabasındadır. Ülke-
mizin zor coğrafi koşullarında,
terör açmazının hedefinde, siya-
silerin baskıcı yaptırımlarında, ik-
tidarın rejim değişikliğine doğru gi-
den sinsi çalışmalarında, birçok
köy öğretmensiz bırakılarak, ima-
ma teslim edilerek, köylerdeki
gizli amaçlı taşımalı eğitim süre-
cinde; öğretmenin göstermelik
bir günü kutlanıyor.
Öğretmenleri sevindirmek isti-
yorsak, “iyileştirilmiş bir öğret-
men personel yasası” çıkarılsın. Si-
yasiler, öğretmen ve eğitimden el-
lerini çeksin. Çağdaşımız ülkeler
gibi, akıl ve bilim içerikli bir eğitim
sistemi uygulansın. “Öğretme-
nim bu şan, şöhret senin / nesil-
lere emek senin / Herkese ulaşır
sesin / Sana borçluyuz ta… de-
rinden / Yüreğimizdeki sevginin
her yerinden!..” G.K. hamuru sev-
gi olan.
Tüm bu güçlükler olsa da de-
ğerli meslektaşlarımın Öğret-
menler Günü’nü sevgi ve saygıy-
la kutluyorum. “Öğretmenim!..
Ellerinden öperim.”
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
25 Kasım
Maliyet
SESSİZ SEDASIZ (!)
Öğretmenim
Ellerinden Öperim!..
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Divan edebiya-
tõnda, iki şairin bir-
birinden habersiz
aynõ dizeleri ya da
beyitleri söylemesi.
2/ Konut... Minare-
nin ezan okunan ye-
ri. 3/ Bir tarõm ara-
cõ... Afrika’nõn gü-
ney ucundaki bur-
nun adõ. 4/ Gözdeki
canlõlõk... İki tarla
arasõndaki sõnõr...
Demir elementinin simge-
si. 5/ Damarlõ ve yarõ say-
dam bir taş... Güneş doğ-
madan önceki alaca ka-
ranlõk. 6/ Boşlukta 300.000
km/sn’lik bir hõzla yayõlan
õşõk taneciği. 7/ Özür dile-
me... Bir cetvel türü. 8/
Osmanlõ devletinde, taş-
radaki nüfuzlu ailelere ve-
rilen unvan... Katolik mez-
hebinde kendini dine adayan ve manastõrda yaşayan kadõn.
9/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... Muharrem
ayõnõn onuncu gününde pişirilen özel tatlõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tanrõ’dan aşõrõ derecede korkma. 2/ Kâinat... Denk, eşit,
eş. 3/ Yurdumuzda kurulmuş yirmi bir köy enstitüsünden
biri. 4/ “Ne âkilem ne divane / Gel gör beni --- n’eyledi”
(Yunus Emre)... İçinde tohum ya da krizalit bulunan ko-
runcak. 5/ Bir nota... Kazakistan’õn başkenti. 6/ Doğadan
elde edilen yararlõ şey... Siper, hendek. 7/ Kuzey Avrupa
ülkeleri ile Ortadoğu’yu birbirine bağlayan otoyolun
simgesi... Tunus’un plaka imi... Çiçeği, böreği ve terazi-
si vardõr. 8/ Uluslararasõ Futbol Federasyonu’nun simge-
si... Evde ya da odada saygõdeğer kişilerin oturduğu baş
köşe. 9/ “Hile, tuzak” anlamõnda argo sözcük.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
B E Y L E R C E
E B E F A U N A
L E N T O R İ T
C R O R A N S A
E T E R L A Ş
Ğ D A K O T A
İ M A M E A Ğ A
Z E N A N A I R
S İ N E R A M A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
bedri.baykam@gmail.com Faks: 0212 227 34 65