25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 23 KASIM 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR KONUĞU 9 CMYB C M Y B Eski YÖK Başkanvekili Prof. İsa Eşme’den 24 Kasõm Öğretmenler Günü nedeniyle ‘eğitimin durumu’ değerlendirmesi: ‘İmam yendi’ diyenin amacõ belli Eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme’yle 24 Kasõm Öğretmenler Günü’nü anõyoruz. Prof. Eşme, MEB’in uygulamalarõnõ çok sert eleştiriyor. “Okul müdürü, müdür yardımcısı olmak için imam hatipli olmak neredeyse ön şart haline geldi” diyor. Dershanelerin ilk ve ortaöğretimde neredeyse okullarõn yerini aldõğõna dikkat çeken Prof. Eşme’nin şu tespiti de gözleri iyice açacak nitelikte: “Dershanelerin neredeyse yarıya yakın bölümünün bir cemaatle ilişkili olduğu bilini- yor.” Şerif Mardin’in “Öğretmen imama yenil- di” görüşünü şu sözlerle topa tutuyor: “Öğretme- nin iyiyi, güzeli ve doğruyu eski sistem kadar iyi öğretemediği hangi bilimsel veriye dayanıyor?” Bir de “Mustafa” belgeseline gönderme yaparak şu ağõr eleştiriyi getiriyor: “Belgesel adı altında hazırlanan filmlerle, mütareke medyası anlayı- şıyla yazılan kitap ve köşe yazılarıyla kimse Türk milletine Mustafa Kemal’i unutturamaz.” - Cumhuriyet öğretmenlere çok önemli bir mis- yon yüklemişti. Bugün bu misyon unutuldu, sa- dece öğretmenlerin geçim sıkıntısından söz edili- yor. 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü andığımız bugünlerde misyonun ne olduğunu hatırlatır mı- sınız? 24 Kasõm, Büyük Önder Mustafa Kemal Ata- türk’ün, Millet Mekteplerinde Başöğretmenliği kabul ettiği günün yõldönümü. 1981’den beri bu ta- rih öğretmenler günü olarak kutlanõyor. Sizin de belirttiğiniz gibi, bu yõldönümünde nedense hep öğretmenlerin yaşadõğõ ekonomik sorunlar günde- me getiriliyor. Öğretmenlerin büyük ekonomik so- runlar yaşadõğõ doğru. Bu sorunun yõldan yõla arttõ- ğõ gerçeğini elbette göz ardõ edemeyiz. Ama öğret- menlerin geçim sõkõntõsõnõn tartõşõlacağõ tarih 24 Kasõm olmamalõ. Ben öğretmenliğe gönül veren bir akademisyen olarak bunu hep yadõrgarõm ve bu düşüncemi de fõrsat buldukça dillendiririm. Bence 24 Kasõm’lar- da asõl tartõşõlmasõ gereken, Cumhuriyetin kurucu- larõnõn öğretmenlere verdiği tarihi misyonun ele alõnmasõ ve bunun ne oranda yapõlabildiğinin ko- nuşulmasõ. Yani bir özeleştiri yapõlmasõ. Sendika ve dernekler, 24 Kasõm’larda, ekonomik odaklõ açõklamalar yapõyor. Okullarda yapõlan şiirli, şarkõ- lõ, övgülü söylemlerle süslenen törenler ise yasak savma niteliğinden öteye geçemiyor. Cumhuriyet’in öğretmenlere verdiği misyon - Peki, öğretmenlere verilen misyon nedir. Bu- nu konuşabilir miyiz? Aslõnda bu misyonun ne olduğunu herkes bili- yor. Hepimiz okullarda öğrenci olduk. Okul duvar- larõndaki yazõlarõ okuyarak büyüdük. Mustafa Ke- mal’in 25 Ağustos 1924’te, Muallimler Birliği Kongresi’nde söylediği şu söz, bu misyonu açõkça ortaya koyuyor: “Öğretmenler, hiçbir zaman ha- tırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet, fikren, il- men, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek ka- rakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.” As- lõnda, öğretmene verilen misyonu ifade eden birbi- rinden anlamlõ daha başka sözler de var. Acaba bu sözleri duvardaki panolara yazmakla iş bitiyor mu? Elbette bitmiyor. İşin özünü hiç unutmamalõyõz. Cumhuriyetimiz, dünyada benzeri olmayan bir ör- nek. Batõ dünyasõnõn 150-200 yõl süren bir müca- dele sonucunda gerçekleştirebildiği tüm kazanõm- lar, bizde on yõlda gerçekleştirilip hayata geçiril- miş. Bu, kavgayla, kanla değil devrimle gerçekleş- tirilmiş. Bazõlarõnõn öne sürdüğü gibi, dayatma ile değil, Büyük Millet Meclisi’nin kararõyla, iradesiy- le gerçekleştirilmiş. Sonuçta Türkiye İslam coğraf- yasõnda aydõnlanma devrimine kavuşan tek ülke olmuş. Türkiye bu ayrõcalõğõnõ ve aydõnlõğõnõ koru- yabilecek mi? Bunun devamlõlõğõ, verilecek eğiti- me bağlõ, öğretmene bağlõ. Bu gerçeği çok iyi bi- len Mustafa Kemal, her fõrsatta eğitimi ve öğret- meni öne çõkarmõştõr. Biraz tarih okuyanlar bile- ceklerdir. Daha Cumhuriyet kurulmadan, Sakarya Savaşõ’nõn başlamasõndan bir ay önce Mustafa Ke- mal, Maarif Kongresi’ni toplamõş, öğretmenlere “gelecekteki kurtuluşumuzun saygıdeğer öncü- leri” olarak hitap etmiştir. Savaş sonrasõ eğitimde benimsenecek felsefenin yol haritasõnõ açõklamõş- tõr. İlk kez kadõn ve erkek öğretmenleri aynõ salon- da bir araya getirmiştir. Bu tarihi olay bile onun öğretmene verdiği önemi gösterir. Savaş sonrasõ yaşanan yõğõnlarca sorundan öncelik hep eğitime verilmiştir. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Öğretmene verilen misyon, Mustafa Kemal’in he- pimizin hafõzalarõna kazõnan sözünde en özlü ola- rak ifadesini bulmuştur. Öğretmenlerden, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirme- leri istenmiştir. Bu görev, zamanla önemini yitire- cek bir görev değildir, zamandan bağõmsõzdõr. - Öğretmenlere verilen misyon gerçekten çok önemli. Cumhuriyet tarihi boyunca sizce bu mis- yon yerine getirilebildi mi? 1920’li, otuzlu, kõrklõ yõllarõn öğretmenleri, Cumhuriyetin hedeflediği kuşağõ yetiştirmede ba- şarõlõydõlar. Özellikle Köy Enstitüsü çõkõşlõ öğret- menler bu misyonu sahiplenmede çok başarõlõ ol- dular. Bu ellili hatta altmõşlõ yõllara kadar sürdü. Son yirmi yõlda, otuz yõlda biz öğretmenler, bu misyonu yerine getirebildik mi? Bence yeterince getiremedik. Getirebilseydik, “Ben Atatürk’ü de- ğil Humeyni’yi seviyorum” diyenler olur muydu? Bu yõlõn başlarõnda, bir ilimize, sanõyorum Bolu ilimizdi, ünlü bir tarikat liderinin öğrencisi gelmiş- ti. Onu karşõlamak için şehirde bir izdiham yaşan- mõştõ. El öpme izdihamõ. En önlerde o ilin milli eğitim müdürünün olduğunu gösteren fotoğraflarõ gazetelerde görmüştük. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Öğretmen kendine verilen misyonu yeri- ne getirebilseydi böyle olaylar yaşar mõydõk? Son yõllarda, Cumhuriyete, hatta Cumhuriyetin kurucu- suna saldõrõlara tanõk oluyoruz. “Mustafa” filmiy- le ilgili tartõşmalar ortada. Öğretmenlerin, öğret- men örgütlerinin, üniversitelerde okuyan öğretmen adaylarõnõn bu konularda diyecek hiçbir sözleri yok mu? Anlaşõlamaz bir suskunluk ve kayõtsõzlõk var. Hiçbir demokratik tepki yok. Diğer tarafta ce- maatler, kendi düşünce yapõlarõna uygun bir genç- lik yetiştiriyor. Onlar hedeflerine ulaşmada birer misyoner gibi çalõşõyor. Bu neden böyle? İşte 24 Kasõm Öğretmenler Günü tüm bunlarõn muhasebe- sinin yapõlmasõ gereken bir gün olmalõ diyorum. Eğer sadece ekonomik sorunlar gündeme getirilir- se, toplumun öğretmene bakõşõ da bundan olumsuz etkilenir. - Bundan bir süre önce, “öğretmenin imama yenildiği” konusunda basında bir tartışma yer al- dı. Öğretmen gerçekten imama yenildi mi? Evet hatõrlõyorum. Bu görüş, Şerif Mardin’e ait- ti. Hatõrladõğõm kadarõyla, geçtiğimiz mayõs ayõnda yapõlan açõklamada, 1950’den beri öğretmen-imam rekabetinde cumhuriyetçi ve halkçõ öğretmenin ge- ride kaldõğõ öne sürülmüştü. Öğretmenin topluma iyi ve doğruyu eski sistem kadar iyi öğretemediği ifade edilmişti. Gerçekte karşõlaştõrma, imam ile öğretmen arasõnda değil, Cumhuriyet okuluyla ca- mi ya da mahalle mektebi karşõlaştõrmasõ. İsterse- niz buna doğru mu yanlõş mõ bağlamõnda cevap vermeyeyim. Bir kere Türkiye’de 1950’den sonra yaşananlarõ imam-öğretmen çatõşmasõ gibi göster- mek sosyolojik açõdan doğru mu? Öğretmenin, iyi- yi, güzeli ve doğruyu eski sistem kadar iyi öğrete- mediği savõ hangi bilimsel veriye dayanõyor? Bi- lim adamlarõ elindeki verilere göre değerlendirme yapmalõdõr. Bu veriler olmadõkça, ortaya atõlan gö- rüşün kahvehane muhabbeti düzeyinde olduğunu söyleyebiliriz. İmam-öğretmen karşõlaştõrmasõ için birkaç söz söylemek istiyorum. Cumhuriyetin ilk yõllarõnda, öğretmen toplumu etkilemede, bir karşõ- laştõrma yapõlamayacak kadar öndeydi. Demokra- siye geçişle birlikte, aradaki fark kapatõlmaya çalõ- şõldõ. Bunda, oy kaygõsõ güden siyasilerin etkisi bü- yük oldu. Bir başka husus, öğretmenin köyden çe- kilmesi... Özellikle 1970’li yõllardan itibaren, köyden ken- te göç nedeniyle kõrsal kesimlerde nüfus azaldõ ve taşõmalõ eğitime geçildi. Bugün bildiğim kadarõyla 30 binin üzerinde yerleşim yeri taşõmalõ eğitimde. Bunun anlamõ şu. 30 bin yerleşim yerinde öğret- men yok. Öğretmeni alõnan köy, Osmanlõ döne- minde olduğu gibi, muhtara ve imama bõrakõldõ. İmamlar da elbette Cumhuriyetin okullarõnda oku- muş, birer Cumhuriyet çocuğu. Her birine potansi- yel Cumhuriyet karşõtõ gözüyle bakamayõz. Ben birçok imamõn, Cumhuriyetin değerlerini anlama- da, bazõ öğretmenlerden önde olduğuna tanõk ol- dum. Ancak şu da bir gerçek. Din görevlisi, dünya- yõ dinî pencereden algõlar. Din öğretimi temelinde düşünecek tarzda eğitim almõştõr. Toplumla olan iletişiminde kendi alanõndaki öğretileri kullanõr. Öğretmense dünyayõ akõlla algõlama yollarõnõ öğre- tir. Siz köyden öğretmeni çekerseniz sonucun ne olmasõnõ bekliyorsunuz? Öğretmen imama yenildi diyenler önce buna cevap aramalõlar. Bu sonucu doğuran hükümetlerin politikasõnõ değerlendirmeli- ler. Ancak ben burada şu özeleştiriyi yapma gere- ğini de duyuyorum. Cumhuriyetin ilk yõllarõnda öğretmenlere, “Cumhuriyet için fedakâr olma” duygusu aşõlanmõştõ. Biz son 50-60 yõlda bunda yeterince başarõlõ olamadõk. Bu yüzden öğretmen- lerin önemli kõsmõ, yaşam koşullarõnõn zorluğunu bahane ederek, köylerde ya da varoşlarda halkõn arasõnda değil, merkezi yerleşim yerlerinde kalma- yõ tercih etti. Sonuçta, öğretmenin olmadõğõ yerler imama kaldõ, dahasõ, buralarda cemaat ve tarikatlar etkin olmaya başladõ. Eğitime yeterli bütçe ayrılmadı - Bir de öğretmenler çocuklarımızı yetiştiren insanlar olarak el üzerinde tutulmaları gerekir- ken bugün üçüncü, dördüncü sınıf insan mua- melesine neden tabi tutuluyor. Öğretmenlik mes- leği bu duruma neden geldi sizce? Öğretmen, insan yetiştirme gibi çok önemli bir görevi üstleniyor. Özellikle ilköğretimde, bir çocu- ğun yaşama hazõrlanmasõnda, ilkokul öğretmeni - ki şimdi sõnõf öğretmeni deniyor-, anne ve babadan da önemli. Bu önemi nedeniyle Cumhuriyetin ku- rucularõ savaş sonrasõnõn yokluğuna rağmen, öğret- menleri hem maddi hem manevi açõdan tatmin et- miş. Bu anlamda ilk bakanlardan Mustafa Neca- ti’nin uygulamalarõnõ biliyoruz. Bu anlayõşõn 1940’lõ yõllarda da sürdüğü görülüyor. Benim ilk- okulu okuduğum 1950’li yõllarda bile öğretmen her yönden saygõndõ, toplumun önderiydi. Bu alt- mõşlõ yõllarda da kõsmen sürdü. Ancak yetmişli yõl- lardan itibaren belirgin bir şekilde mesleğin say- gõnlõğõnda gerileme oldu. Bence bunun iki nede- ninden biri, öğretmenin ekonomik gelir grubunda alt düzeylere düşmesi. Hükümetler, eğitime yeteri kadar kaynak aktarmadõ. Çünkü eğitim uzun vadeli yatõrõmõ gerektiriyor. Oysa kõsa vadeli yatõrõmlar, seçim kazanmada daha etkili. Hükümetlerin bu po- litikasõ öğretmen maaşlarõna yansõdõ. Cemaat dershaneleri öğrencileri büyümeden ihtiyarlatõyor - Ortaöğretimde eğitim okullarda değil, neredeyse tümüyle dershane- lerde veriliyor. Dershane sayısındaki bu artış nereden kaynaklanıyor? İlk ve ortaöğretimdeki eğitim süre- cinde dershane faktörünün etkisi hep tartõşma konusu. Ben dershaneleri se- bep değil, sonuç olarak görüyorum. Yükseköğretime arz talepteki uçu- rum, ortaöğretimdeki okullarõn kalite gruplarõna ayrõlmasõ ve kaliteli liseler- de yer alabilme yarõşõ dershaneye olan talebi arttõrdõ. Çocuklarõmõz, oyuna, eğlenceye, kõr gezintilerine, sosyal aktivitelere yabancõlaştõrõldõ. Sõnavlar onlarõ her şeyden soyutladõ. Geçtiğimiz yõl ilköğretim okullarõnda yeni bir uygulamaya geçildi. Her yõlõn sonunda öğrenciler artõk merkezi bir sõnava alõnõyor. Sõnav çoktan seçmeli test şeklinde uygulanmak zorunda. Böylece artõk liselerden sonra ilköğ- retim okullarõnda da eğitim tamamen sõnava odaklõ hale getirilmiş oldu. Bugün dershane sayõsõ 3 binin üzerin- de, öğrenci sayõsõ 900 bini aştõ. Bu ra- kamlar yõldan yõla katlanarak artõyor. Bu politika ile artmasõ da kaçõnõlmaz. - Bu dershanelerin bir bölümünün malum cemaatin kuruluşları olduğu da biliniyor. O zaman bu sistem eği- tim birliği yasasına muhalefet değil mi? Dershanelerin neredeyse yarõya ya- kõnõnõn bir cemaatle ilişkili olduğu bi- liniyor. Bu gruptaki dershane sayõsõn- daki artõşõn, bu dershanelere bilinçli bir yönlendirmeden kaynaklandõğõ öne sürülüyor. İş sadece dershane ile sõnõrlõ da değil. Aynõ nitelikteki ilk ve ortaöğretim kurumlarõnõn sayõsõ da gi- derek artõyor. Buralarda da Milli Eği- tim’in programlarõ ve kurallarõ aynen geçerli deniliyor. Acaba gerçek öyle mi? Öyle olmadõğõnõ yetkililer de bili- yor. Öğretim birliği, kurnaz bir yolla zedeleniyor. Çocuklarõmõza, ülkemize yazõk oluyor. Dershanelerin dõşõnda yurtlar soru- nu da var. Hatõrlarsõnõz ağustos başõn- da Konya Taşkent’te kaçak yurt bina- sõnõn çökmesiyle meydana gelen olayda gencecik 17 çocuğumuzu kay- betmiştik. Kazada yaşamõnõ yitiren- lerden 13 yaşõndaki bir kõz öğrenci- nin, babasõna yazdõğõ mektuplarda za- man zaman ölümden bahsettiği, “Ba- ba ölürsem üzülür müsünüz?” gibi ifadeler kullandõğõ gazetelerde yer al- mõştõ. Yõkõntõlarda bulunan başka bir mektupta da, yine ölüm anlatõlõyor, “Ahiret hava yollarından” söz edili- yordu. Bu tür yerlerde gencecik ço- cuklarõmõzõ hayata bağlamak yerine onlara ölüm temasõnõn işlenmesi nasõl izah edilir?.. Bunun çok ağõr pedago- jik yansõmalarõ olur. Çocuklarõmõz büyümeden yaşlanõr. Sonuçta bu ço- cuklar, biat kültürü gelişmiş bir kitle- ye dönüşür. Bu mektuplar tesadüfen bulunmuş, gündeme gelmişti. Bu tür yurtlarda olup bitenlerin boyutu ne- dir? Bunu bilmiyoruz. Yetkililer, ta- rafsõz bir araştõrma ekibi oluşturarak sorunun boyutunu neden araştõrmaz? Bõrakõnõz böyle bir araştõrmayõ, Taş- kent olayõ bile halõnõn altõna süpürül- dü. Unutulup gitti. Herşeyerağmenöğretmenlik gözdemeslek - Yaşanan bu olumsuzluğa rağmen üniversitelerde öğretmenlik programlarına talep çok fazla. Gençlerin öğretmenlik tercihi sizce neye dayanıyor? Öğretmenlik mesleği yeniden itibar kazanmaya mı başladı? Özellikle 1990’lõ yõllarõn ortalarõndan itibaren öğretmenliğe talebin arttõğõ doğru. Bu artõş, son on yõlda çok belirgin olarak dikkati çekiyor. Bazõ üniversitelerin öğretmenlik programlarõnõn giriş puanlarõ, bazõ gözde mühendislik bölümlerinin ve tõp fakültelerininkinin üzerinde. Yani öğretmenlik, bir zamanlar yaşandõğõ gibi, son tercihlerde değil, ilk tercihlerde yer alõyor. Bu durum elbette meslekte niteliğin artõşõ için iyi bir gelişme. Öğretmen yetiştirmede bir fõrsat olarak değerlendirilmeli. Ancak şu da bir gerçek. Öğretmen adaylarõna yönelik yapõlan anketler, bu tercihin daha çok mezuniyette iş bulma umudundan kaynaklandõğõnõ gösteriyor. - Bir dönem YÖK’te önemli bir görevde bulundunuz. Bu dönemde Cumhuriyet ruhunu canlı tutacak öğretmeni yetiştirmede yaptığınız çalışmalar oldu mu? Ömrümün elli yõla yakõn bölümü, öğretmen yetiştiren kurumlarda geçti. Bunun ilk on yõlõnõ öğrenci, kalanõnõ da öğretmen-öğretim üyesi olarak bu ortamlarda geçirdim. Burada öğretmen yetiştirmeye yönelik benim dönemimde neler yapõldõğõnõ sõralamak doğru olur mu bilmiyorum. Bunu en iyi bilenler, eğitim fakültelerinin o dönemdeki dekanlarõ, öğretim üyeleri. Şu kadarõnõ söyleyeyim, eğitim fakültelerinde niteliği arttõrõcõ önlemler aldõk. Bu kapsamda kontenjanlarõ yüzde 25 oranõnda azalttõk. Nitelik için bunun yapõlmasõ gerekiyordu. Programlarõ güncelledik. Bunu yaparken, Cumhuriyet ruhunu canlõ tutacak öğretmen yetiştirmeyi ana ilke olarak ele aldõk. Şüphesiz bu hedefe, sadece program güncellemekle ulaşõlamaz. İş uygulayõcõda yani sõnõfta ders verende biter. Bu noktada meslektaşlarõma büyük görev düşüyor. P O R T R E Prof. Dr. İSA EŞME 1970’te Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra yedi yõl öğretmenlik yaptõ. 1977’de üniversiteye geçti. Katõhal fiziği alanõnda, 1983 yõlõnda doktor, 1989 yõlõnda doçent, 1995 yõlõnda profesör unvanlarõnõ aldõ. 1983 yõlõndan beri çalõştõğõ Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nden Ağustos 2000’de ayrõldõ ve Maltepe Üniversitesi’ne geçti. Burada Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanõ olarak görev yaptõ. Mart 2005’te YÖK üyeliğine, Ağustos 2005’te, YÖK Başkanvekilliği’ne atandõ. Bu görevden Şubat 2008’de ayrõldõ. Halen YÖK üyesi ve Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi olarak görev yapõyor. Katõhal fiziği, fen eğitimi ve eğitimin güncel sorunlarõyla ilgili yayõnlarõ bulunuyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - MEB’in ortaöğretim kitaplarında dini inanca dayalı birtakım değişiklikler yapma girişimleri olduğu haberleri var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Ben ortaöğretimdeki ders kitaplarõnõ bu yönüyle inceleme imkânõ bulamadõm. Bilmediğim bir konu hakkõnda da değerlendirme yapmam uygun olmaz. Ancak basõnda yer alan haberlerden öğrendiğim kadarõyla felsefe kitaplarõnda, dini mesaj veren bazõ ifadeler yer almõş. Felsefe, bunun hiç olmamasõ gereken bir alandõr. Bence sorun, kitaplara getirilen değişikliğin çok ötesinde. Ben Cumhuriyet’e yazdõğõm birçok yazõmda, açõklamalarõmda bu konuyu gündeme getirdim. Okullardaki eğitimin dini eksene kaydõğõnõ yazdõm. Elimde sayõsal veriler yok ama, okul müdürü-müdür yardõmcõsõ olmak için imam-hatip kökenli olmak neredeyse ön şart haline geldi. Üst kademelerdeki kadrolaşma zaten biliniyor. Öğretmen atamalarõnda hep din eğitimine öncelik verildi. Son beş yõlda branşlara göre atanan öğretmen sayõlarõna bakõldõğõnda bu çok açõk bir şekilde görülüyor. Mesleki eğitim dahil 60’a yakõn öğretmenlik dalõ var. Bu dallar arasõnda din kültürü, sekiz bini aşan istihdamla altõncõ sõrada yer alõyor. Aynõ sürede atanan müzik öğretmeni sayõsõ bunun dörtte biri. Felsefe öğretmeni sayõsõ ise onda birinden daha az. Bu rakamlar ilk ve ortaöğretimle ilgili kaygõlarõmõzõ doğruluyor. Demokrasilerde siyasi iktidarlar gelir geçer ama eğitimdeki bu yapõlanma geleceğimizi etkiler. Bu yapõlanlarõn izleri kalõcõ olur. Öğretmen olarak Cumhuriyet’in bize verdiği misyonu yirmi-otuz yõlda yerine getiremedik. Getirebilseydik, “Ben Atatürk’ü değil Humeyni’yi seviyorum” diyenler olur muydu? Dershanelerin neredeyse yarõya yakõnõnõn bir cemaatle ilişkili olduğu biliniyor. Aynõ nitelikli ilk ve ortaöğretim kurumlarõnõn sayõsõ da giderek artõyor. Öğretim birliği kurnaz bir yolla zedeleniyor. MEB OKUL KİTAPLARINI DİNİ MESAJLARI SOKUŞTURUYOR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear