Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
23 KASIM 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
PAZAR KONUĞU 9
CMYB
C M Y B
Eski YÖK Başkanvekili Prof. İsa Eşme’den 24 Kasõm Öğretmenler Günü nedeniyle ‘eğitimin durumu’ değerlendirmesi:
‘İmam yendi’ diyenin amacõ belli
Eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme’yle
24 Kasõm Öğretmenler Günü’nü anõyoruz. Prof.
Eşme, MEB’in uygulamalarõnõ çok sert eleştiriyor.
“Okul müdürü, müdür yardımcısı olmak için
imam hatipli olmak neredeyse ön şart haline
geldi” diyor. Dershanelerin ilk ve ortaöğretimde
neredeyse okullarõn yerini aldõğõna dikkat çeken
Prof. Eşme’nin şu tespiti de gözleri iyice açacak
nitelikte: “Dershanelerin neredeyse yarıya yakın
bölümünün bir cemaatle ilişkili olduğu bilini-
yor.” Şerif Mardin’in “Öğretmen imama yenil-
di” görüşünü şu sözlerle topa tutuyor: “Öğretme-
nin iyiyi, güzeli ve doğruyu eski sistem kadar iyi
öğretemediği hangi bilimsel veriye dayanıyor?”
Bir de “Mustafa” belgeseline gönderme yaparak
şu ağõr eleştiriyi getiriyor: “Belgesel adı altında
hazırlanan filmlerle, mütareke medyası anlayı-
şıyla yazılan kitap ve köşe yazılarıyla kimse
Türk milletine Mustafa Kemal’i unutturamaz.”
- Cumhuriyet öğretmenlere çok önemli bir mis-
yon yüklemişti. Bugün bu misyon unutuldu, sa-
dece öğretmenlerin geçim sıkıntısından söz edili-
yor. 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü andığımız
bugünlerde misyonun ne olduğunu hatırlatır mı-
sınız?
24 Kasõm, Büyük Önder Mustafa Kemal Ata-
türk’ün, Millet Mekteplerinde Başöğretmenliği
kabul ettiği günün yõldönümü. 1981’den beri bu ta-
rih öğretmenler günü olarak kutlanõyor. Sizin de
belirttiğiniz gibi, bu yõldönümünde nedense hep
öğretmenlerin yaşadõğõ ekonomik sorunlar günde-
me getiriliyor. Öğretmenlerin büyük ekonomik so-
runlar yaşadõğõ doğru. Bu sorunun yõldan yõla arttõ-
ğõ gerçeğini elbette göz ardõ edemeyiz. Ama öğret-
menlerin geçim sõkõntõsõnõn tartõşõlacağõ tarih 24
Kasõm olmamalõ.
Ben öğretmenliğe gönül veren bir akademisyen
olarak bunu hep yadõrgarõm ve bu düşüncemi de
fõrsat buldukça dillendiririm. Bence 24 Kasõm’lar-
da asõl tartõşõlmasõ gereken, Cumhuriyetin kurucu-
larõnõn öğretmenlere verdiği tarihi misyonun ele
alõnmasõ ve bunun ne oranda yapõlabildiğinin ko-
nuşulmasõ. Yani bir özeleştiri yapõlmasõ. Sendika
ve dernekler, 24 Kasõm’larda, ekonomik odaklõ
açõklamalar yapõyor. Okullarda yapõlan şiirli, şarkõ-
lõ, övgülü söylemlerle süslenen törenler ise yasak
savma niteliğinden öteye geçemiyor.
Cumhuriyet’in öğretmenlere
verdiği misyon
- Peki, öğretmenlere verilen misyon nedir. Bu-
nu konuşabilir miyiz?
Aslõnda bu misyonun ne olduğunu herkes bili-
yor. Hepimiz okullarda öğrenci olduk. Okul duvar-
larõndaki yazõlarõ okuyarak büyüdük. Mustafa Ke-
mal’in 25 Ağustos 1924’te, Muallimler Birliği
Kongresi’nde söylediği şu söz, bu misyonu açõkça
ortaya koyuyor: “Öğretmenler, hiçbir zaman ha-
tırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet, fikren, il-
men, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek ka-
rakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu özellik
ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin
başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.” As-
lõnda, öğretmene verilen misyonu ifade eden birbi-
rinden anlamlõ daha başka sözler de var. Acaba bu
sözleri duvardaki panolara yazmakla iş bitiyor mu?
Elbette bitmiyor. İşin özünü hiç unutmamalõyõz.
Cumhuriyetimiz, dünyada benzeri olmayan bir ör-
nek. Batõ dünyasõnõn 150-200 yõl süren bir müca-
dele sonucunda gerçekleştirebildiği tüm kazanõm-
lar, bizde on yõlda gerçekleştirilip hayata geçiril-
miş. Bu, kavgayla, kanla değil devrimle gerçekleş-
tirilmiş. Bazõlarõnõn öne sürdüğü gibi, dayatma ile
değil, Büyük Millet Meclisi’nin kararõyla, iradesiy-
le gerçekleştirilmiş. Sonuçta Türkiye İslam coğraf-
yasõnda aydõnlanma devrimine kavuşan tek ülke
olmuş. Türkiye bu ayrõcalõğõnõ ve aydõnlõğõnõ koru-
yabilecek mi? Bunun devamlõlõğõ, verilecek eğiti-
me bağlõ, öğretmene bağlõ. Bu gerçeği çok iyi bi-
len Mustafa Kemal, her fõrsatta eğitimi ve öğret-
meni öne çõkarmõştõr. Biraz tarih okuyanlar bile-
ceklerdir. Daha Cumhuriyet kurulmadan, Sakarya
Savaşõ’nõn başlamasõndan bir ay önce Mustafa Ke-
mal, Maarif Kongresi’ni toplamõş, öğretmenlere
“gelecekteki kurtuluşumuzun saygıdeğer öncü-
leri” olarak hitap etmiştir. Savaş sonrasõ eğitimde
benimsenecek felsefenin yol haritasõnõ açõklamõş-
tõr. İlk kez kadõn ve erkek öğretmenleri aynõ salon-
da bir araya getirmiştir. Bu tarihi olay bile onun
öğretmene verdiği önemi gösterir. Savaş sonrasõ
yaşanan yõğõnlarca sorundan öncelik hep eğitime
verilmiştir. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum.
Öğretmene verilen misyon, Mustafa Kemal’in he-
pimizin hafõzalarõna kazõnan sözünde en özlü ola-
rak ifadesini bulmuştur. Öğretmenlerden, “fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirme-
leri istenmiştir. Bu görev, zamanla önemini yitire-
cek bir görev değildir, zamandan bağõmsõzdõr.
- Öğretmenlere verilen misyon gerçekten çok
önemli. Cumhuriyet tarihi boyunca sizce bu mis-
yon yerine getirilebildi mi?
1920’li, otuzlu, kõrklõ yõllarõn öğretmenleri,
Cumhuriyetin hedeflediği kuşağõ yetiştirmede ba-
şarõlõydõlar. Özellikle Köy Enstitüsü çõkõşlõ öğret-
menler bu misyonu sahiplenmede çok başarõlõ ol-
dular. Bu ellili hatta altmõşlõ yõllara kadar sürdü.
Son yirmi yõlda, otuz yõlda biz öğretmenler, bu
misyonu yerine getirebildik mi? Bence yeterince
getiremedik. Getirebilseydik, “Ben Atatürk’ü de-
ğil Humeyni’yi seviyorum” diyenler olur muydu?
Bu yõlõn başlarõnda, bir ilimize, sanõyorum Bolu
ilimizdi, ünlü bir tarikat liderinin öğrencisi gelmiş-
ti. Onu karşõlamak için şehirde bir izdiham yaşan-
mõştõ. El öpme izdihamõ. En önlerde o ilin milli
eğitim müdürünün olduğunu gösteren fotoğraflarõ
gazetelerde görmüştük. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün. Öğretmen kendine verilen misyonu yeri-
ne getirebilseydi böyle olaylar yaşar mõydõk? Son
yõllarda, Cumhuriyete, hatta Cumhuriyetin kurucu-
suna saldõrõlara tanõk oluyoruz. “Mustafa” filmiy-
le ilgili tartõşmalar ortada. Öğretmenlerin, öğret-
men örgütlerinin, üniversitelerde okuyan öğretmen
adaylarõnõn bu konularda diyecek hiçbir sözleri
yok mu? Anlaşõlamaz bir suskunluk ve kayõtsõzlõk
var. Hiçbir demokratik tepki yok. Diğer tarafta ce-
maatler, kendi düşünce yapõlarõna uygun bir genç-
lik yetiştiriyor. Onlar hedeflerine ulaşmada birer
misyoner gibi çalõşõyor. Bu neden böyle? İşte 24
Kasõm Öğretmenler Günü tüm bunlarõn muhasebe-
sinin yapõlmasõ gereken bir gün olmalõ diyorum.
Eğer sadece ekonomik sorunlar gündeme getirilir-
se, toplumun öğretmene bakõşõ da bundan olumsuz
etkilenir.
- Bundan bir süre önce, “öğretmenin imama
yenildiği” konusunda basında bir tartışma yer al-
dı. Öğretmen gerçekten imama yenildi mi?
Evet hatõrlõyorum. Bu görüş, Şerif Mardin’e ait-
ti. Hatõrladõğõm kadarõyla, geçtiğimiz mayõs ayõnda
yapõlan açõklamada, 1950’den beri öğretmen-imam
rekabetinde cumhuriyetçi ve halkçõ öğretmenin ge-
ride kaldõğõ öne sürülmüştü. Öğretmenin topluma
iyi ve doğruyu eski sistem kadar iyi öğretemediği
ifade edilmişti. Gerçekte karşõlaştõrma, imam ile
öğretmen arasõnda değil, Cumhuriyet okuluyla ca-
mi ya da mahalle mektebi karşõlaştõrmasõ. İsterse-
niz buna doğru mu yanlõş mõ bağlamõnda cevap
vermeyeyim. Bir kere Türkiye’de 1950’den sonra
yaşananlarõ imam-öğretmen çatõşmasõ gibi göster-
mek sosyolojik açõdan doğru mu? Öğretmenin, iyi-
yi, güzeli ve doğruyu eski sistem kadar iyi öğrete-
mediği savõ hangi bilimsel veriye dayanõyor? Bi-
lim adamlarõ elindeki verilere göre değerlendirme
yapmalõdõr. Bu veriler olmadõkça, ortaya atõlan gö-
rüşün kahvehane muhabbeti düzeyinde olduğunu
söyleyebiliriz. İmam-öğretmen karşõlaştõrmasõ için
birkaç söz söylemek istiyorum. Cumhuriyetin ilk
yõllarõnda, öğretmen toplumu etkilemede, bir karşõ-
laştõrma yapõlamayacak kadar öndeydi. Demokra-
siye geçişle birlikte, aradaki fark kapatõlmaya çalõ-
şõldõ. Bunda, oy kaygõsõ güden siyasilerin etkisi bü-
yük oldu. Bir başka husus, öğretmenin köyden çe-
kilmesi...
Özellikle 1970’li yõllardan itibaren, köyden ken-
te göç nedeniyle kõrsal kesimlerde nüfus azaldõ ve
taşõmalõ eğitime geçildi. Bugün bildiğim kadarõyla
30 binin üzerinde yerleşim yeri taşõmalõ eğitimde.
Bunun anlamõ şu. 30 bin yerleşim yerinde öğret-
men yok. Öğretmeni alõnan köy, Osmanlõ döne-
minde olduğu gibi, muhtara ve imama bõrakõldõ.
İmamlar da elbette Cumhuriyetin okullarõnda oku-
muş, birer Cumhuriyet çocuğu. Her birine potansi-
yel Cumhuriyet karşõtõ gözüyle bakamayõz. Ben
birçok imamõn, Cumhuriyetin değerlerini anlama-
da, bazõ öğretmenlerden önde olduğuna tanõk ol-
dum. Ancak şu da bir gerçek. Din görevlisi, dünya-
yõ dinî pencereden algõlar. Din öğretimi temelinde
düşünecek tarzda eğitim almõştõr. Toplumla olan
iletişiminde kendi alanõndaki öğretileri kullanõr.
Öğretmense dünyayõ akõlla algõlama yollarõnõ öğre-
tir. Siz köyden öğretmeni çekerseniz sonucun ne
olmasõnõ bekliyorsunuz? Öğretmen imama yenildi
diyenler önce buna cevap aramalõlar. Bu sonucu
doğuran hükümetlerin politikasõnõ değerlendirmeli-
ler. Ancak ben burada şu özeleştiriyi yapma gere-
ğini de duyuyorum. Cumhuriyetin ilk yõllarõnda
öğretmenlere, “Cumhuriyet için fedakâr olma”
duygusu aşõlanmõştõ. Biz son 50-60 yõlda bunda
yeterince başarõlõ olamadõk. Bu yüzden öğretmen-
lerin önemli kõsmõ, yaşam koşullarõnõn zorluğunu
bahane ederek, köylerde ya da varoşlarda halkõn
arasõnda değil, merkezi yerleşim yerlerinde kalma-
yõ tercih etti. Sonuçta, öğretmenin olmadõğõ yerler
imama kaldõ, dahasõ, buralarda cemaat ve tarikatlar
etkin olmaya başladõ.
Eğitime yeterli bütçe ayrılmadı
- Bir de öğretmenler çocuklarımızı yetiştiren
insanlar olarak el üzerinde tutulmaları gerekir-
ken bugün üçüncü, dördüncü sınıf insan mua-
melesine neden tabi tutuluyor. Öğretmenlik mes-
leği bu duruma neden geldi sizce?
Öğretmen, insan yetiştirme gibi çok önemli bir
görevi üstleniyor. Özellikle ilköğretimde, bir çocu-
ğun yaşama hazõrlanmasõnda, ilkokul öğretmeni -
ki şimdi sõnõf öğretmeni deniyor-, anne ve babadan
da önemli. Bu önemi nedeniyle Cumhuriyetin ku-
rucularõ savaş sonrasõnõn yokluğuna rağmen, öğret-
menleri hem maddi hem manevi açõdan tatmin et-
miş. Bu anlamda ilk bakanlardan Mustafa Neca-
ti’nin uygulamalarõnõ biliyoruz. Bu anlayõşõn
1940’lõ yõllarda da sürdüğü görülüyor. Benim ilk-
okulu okuduğum 1950’li yõllarda bile öğretmen
her yönden saygõndõ, toplumun önderiydi. Bu alt-
mõşlõ yõllarda da kõsmen sürdü. Ancak yetmişli yõl-
lardan itibaren belirgin bir şekilde mesleğin say-
gõnlõğõnda gerileme oldu. Bence bunun iki nede-
ninden biri, öğretmenin ekonomik gelir grubunda
alt düzeylere düşmesi. Hükümetler, eğitime yeteri
kadar kaynak aktarmadõ. Çünkü eğitim uzun vadeli
yatõrõmõ gerektiriyor. Oysa kõsa vadeli yatõrõmlar,
seçim kazanmada daha etkili. Hükümetlerin bu po-
litikasõ öğretmen maaşlarõna yansõdõ.
Cemaat dershaneleri öğrencileri büyümeden ihtiyarlatõyor
- Ortaöğretimde eğitim okullarda
değil, neredeyse tümüyle dershane-
lerde veriliyor. Dershane sayısındaki
bu artış nereden kaynaklanıyor?
İlk ve ortaöğretimdeki eğitim süre-
cinde dershane faktörünün etkisi hep
tartõşma konusu. Ben dershaneleri se-
bep değil, sonuç olarak görüyorum.
Yükseköğretime arz talepteki uçu-
rum, ortaöğretimdeki okullarõn kalite
gruplarõna ayrõlmasõ ve kaliteli liseler-
de yer alabilme yarõşõ dershaneye
olan talebi arttõrdõ. Çocuklarõmõz,
oyuna, eğlenceye, kõr gezintilerine,
sosyal aktivitelere yabancõlaştõrõldõ.
Sõnavlar onlarõ her şeyden soyutladõ.
Geçtiğimiz yõl ilköğretim okullarõnda
yeni bir uygulamaya geçildi. Her yõlõn
sonunda öğrenciler artõk merkezi bir
sõnava alõnõyor. Sõnav çoktan seçmeli
test şeklinde uygulanmak zorunda.
Böylece artõk liselerden sonra ilköğ-
retim okullarõnda da eğitim tamamen
sõnava odaklõ hale getirilmiş oldu.
Bugün dershane sayõsõ 3 binin üzerin-
de, öğrenci sayõsõ 900 bini aştõ. Bu ra-
kamlar yõldan yõla katlanarak artõyor.
Bu politika ile artmasõ da kaçõnõlmaz.
- Bu dershanelerin bir bölümünün
malum cemaatin kuruluşları olduğu
da biliniyor. O zaman bu sistem eği-
tim birliği yasasına muhalefet değil
mi?
Dershanelerin neredeyse yarõya ya-
kõnõnõn bir cemaatle ilişkili olduğu bi-
liniyor. Bu gruptaki dershane sayõsõn-
daki artõşõn, bu dershanelere bilinçli
bir yönlendirmeden kaynaklandõğõ
öne sürülüyor. İş sadece dershane ile
sõnõrlõ da değil. Aynõ nitelikteki ilk ve
ortaöğretim kurumlarõnõn sayõsõ da gi-
derek artõyor. Buralarda da Milli Eği-
tim’in programlarõ ve kurallarõ aynen
geçerli deniliyor. Acaba gerçek öyle
mi? Öyle olmadõğõnõ yetkililer de bili-
yor. Öğretim birliği, kurnaz bir yolla
zedeleniyor. Çocuklarõmõza, ülkemize
yazõk oluyor.
Dershanelerin dõşõnda yurtlar soru-
nu da var. Hatõrlarsõnõz ağustos başõn-
da Konya Taşkent’te kaçak yurt bina-
sõnõn çökmesiyle meydana gelen
olayda gencecik 17 çocuğumuzu kay-
betmiştik. Kazada yaşamõnõ yitiren-
lerden 13 yaşõndaki bir kõz öğrenci-
nin, babasõna yazdõğõ mektuplarda za-
man zaman ölümden bahsettiği, “Ba-
ba ölürsem üzülür müsünüz?” gibi
ifadeler kullandõğõ gazetelerde yer al-
mõştõ. Yõkõntõlarda bulunan başka bir
mektupta da, yine ölüm anlatõlõyor,
“Ahiret hava yollarından” söz edili-
yordu. Bu tür yerlerde gencecik ço-
cuklarõmõzõ hayata bağlamak yerine
onlara ölüm temasõnõn işlenmesi nasõl
izah edilir?.. Bunun çok ağõr pedago-
jik yansõmalarõ olur. Çocuklarõmõz
büyümeden yaşlanõr. Sonuçta bu ço-
cuklar, biat kültürü gelişmiş bir kitle-
ye dönüşür. Bu mektuplar tesadüfen
bulunmuş, gündeme gelmişti. Bu tür
yurtlarda olup bitenlerin boyutu ne-
dir? Bunu bilmiyoruz. Yetkililer, ta-
rafsõz bir araştõrma ekibi oluşturarak
sorunun boyutunu neden araştõrmaz?
Bõrakõnõz böyle bir araştõrmayõ, Taş-
kent olayõ bile halõnõn altõna süpürül-
dü. Unutulup gitti.
Herşeyerağmenöğretmenlik
gözdemeslek
- Yaşanan bu olumsuzluğa rağmen
üniversitelerde öğretmenlik programlarına talep
çok fazla. Gençlerin öğretmenlik tercihi sizce
neye dayanıyor? Öğretmenlik mesleği yeniden
itibar kazanmaya mı başladı?
Özellikle 1990’lõ yõllarõn ortalarõndan itibaren
öğretmenliğe talebin arttõğõ doğru. Bu artõş, son on
yõlda çok belirgin olarak dikkati çekiyor. Bazõ
üniversitelerin öğretmenlik programlarõnõn giriş
puanlarõ, bazõ gözde mühendislik bölümlerinin ve
tõp fakültelerininkinin üzerinde. Yani öğretmenlik,
bir zamanlar yaşandõğõ gibi, son tercihlerde değil,
ilk tercihlerde yer alõyor. Bu durum elbette
meslekte niteliğin artõşõ için iyi bir gelişme.
Öğretmen yetiştirmede bir fõrsat olarak
değerlendirilmeli. Ancak şu da bir gerçek.
Öğretmen adaylarõna yönelik yapõlan anketler, bu
tercihin daha çok mezuniyette iş bulma
umudundan kaynaklandõğõnõ gösteriyor.
- Bir dönem YÖK’te önemli bir görevde
bulundunuz. Bu dönemde Cumhuriyet ruhunu
canlı tutacak öğretmeni yetiştirmede yaptığınız
çalışmalar oldu mu?
Ömrümün elli yõla yakõn bölümü, öğretmen
yetiştiren kurumlarda geçti. Bunun ilk on yõlõnõ
öğrenci, kalanõnõ da öğretmen-öğretim üyesi
olarak bu ortamlarda geçirdim. Burada öğretmen
yetiştirmeye yönelik benim dönemimde neler
yapõldõğõnõ sõralamak doğru olur mu bilmiyorum.
Bunu en iyi bilenler, eğitim fakültelerinin o
dönemdeki dekanlarõ, öğretim üyeleri. Şu kadarõnõ
söyleyeyim, eğitim fakültelerinde niteliği arttõrõcõ
önlemler aldõk. Bu kapsamda kontenjanlarõ yüzde
25 oranõnda azalttõk. Nitelik için bunun yapõlmasõ
gerekiyordu. Programlarõ güncelledik. Bunu
yaparken, Cumhuriyet ruhunu canlõ tutacak
öğretmen yetiştirmeyi ana ilke olarak ele aldõk.
Şüphesiz bu hedefe, sadece program
güncellemekle ulaşõlamaz. İş uygulayõcõda yani
sõnõfta ders verende biter. Bu noktada
meslektaşlarõma büyük görev düşüyor.
P
O
R
T
R
E
Prof. Dr. İSA EŞME
1970’te Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdikten
sonra yedi yõl öğretmenlik yaptõ. 1977’de üniversiteye
geçti. Katõhal fiziği alanõnda, 1983 yõlõnda doktor, 1989
yõlõnda doçent, 1995 yõlõnda profesör unvanlarõnõ aldõ.
1983 yõlõndan beri çalõştõğõ Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi’nden Ağustos 2000’de ayrõldõ ve
Maltepe Üniversitesi’ne geçti. Burada Eğitim Fakültesi
Kurucu Dekanõ olarak görev yaptõ. Mart 2005’te YÖK
üyeliğine, Ağustos 2005’te, YÖK Başkanvekilliği’ne
atandõ. Bu görevden Şubat 2008’de ayrõldõ. Halen YÖK
üyesi ve Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi olarak görev
yapõyor. Katõhal fiziği, fen eğitimi ve eğitimin güncel
sorunlarõyla ilgili yayõnlarõ bulunuyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- MEB’in ortaöğretim kitaplarında dini
inanca dayalı birtakım değişiklikler
yapma girişimleri olduğu haberleri var.
Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ben ortaöğretimdeki ders kitaplarõnõ bu
yönüyle inceleme imkânõ bulamadõm.
Bilmediğim bir konu hakkõnda da
değerlendirme yapmam uygun olmaz.
Ancak basõnda yer alan haberlerden
öğrendiğim kadarõyla felsefe kitaplarõnda,
dini mesaj veren bazõ ifadeler yer almõş.
Felsefe, bunun hiç olmamasõ gereken bir
alandõr.
Bence sorun, kitaplara getirilen
değişikliğin çok ötesinde. Ben
Cumhuriyet’e yazdõğõm birçok yazõmda,
açõklamalarõmda bu konuyu gündeme
getirdim. Okullardaki eğitimin dini eksene
kaydõğõnõ yazdõm. Elimde sayõsal veriler
yok ama, okul müdürü-müdür yardõmcõsõ
olmak için imam-hatip kökenli olmak
neredeyse ön şart haline geldi.
Üst kademelerdeki kadrolaşma zaten
biliniyor. Öğretmen atamalarõnda hep din
eğitimine öncelik verildi. Son beş yõlda
branşlara göre atanan öğretmen sayõlarõna
bakõldõğõnda bu çok açõk bir şekilde
görülüyor. Mesleki eğitim dahil 60’a yakõn
öğretmenlik dalõ var. Bu dallar arasõnda din
kültürü, sekiz bini aşan istihdamla altõncõ
sõrada yer alõyor. Aynõ sürede atanan müzik
öğretmeni sayõsõ bunun dörtte biri. Felsefe
öğretmeni sayõsõ ise onda birinden daha az.
Bu rakamlar ilk ve ortaöğretimle ilgili
kaygõlarõmõzõ doğruluyor. Demokrasilerde
siyasi iktidarlar gelir geçer ama eğitimdeki
bu yapõlanma geleceğimizi etkiler. Bu
yapõlanlarõn izleri kalõcõ olur.
Öğretmen olarak Cumhuriyet’in bize
verdiği misyonu yirmi-otuz yõlda yerine
getiremedik. Getirebilseydik, “Ben
Atatürk’ü değil Humeyni’yi seviyorum”
diyenler olur muydu?
Dershanelerin neredeyse yarõya yakõnõnõn
bir cemaatle ilişkili olduğu biliniyor. Aynõ
nitelikli ilk ve ortaöğretim kurumlarõnõn
sayõsõ da giderek artõyor. Öğretim birliği
kurnaz bir yolla zedeleniyor.
MEB OKUL KİTAPLARINI DİNİ
MESAJLARI SOKUŞTURUYOR