22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 26 EKİM 2008 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Borusan Holding’in kurucusu ünlü işadamõ Asõm Kocabõyõk’tan içinde bulunduğumuz süreçle ilgili çarpõcõ değerlendirmeler: Türkiye’de demokrasi yok Borusan Holding’in kurucusu Asõm Kocabõyõk Cumhuriyet’le neredeyse yaşõt. Onunla Türki- ye’nin nereden nereye geldiğini, ülkenin izlediği inişli çõkõşlõ yollarõ konuşuyoruz. Kocabõyõk, “Türkiye’de demokrasi yok,” çarpõcõ tespitini ya- põyor. Atatürk’ten sonraki hemen hemen bütün si- yasetçilerin dinci politikalarõn peşine takõldõklarõnõ söylüyor. “Ecevit bile böyle yaptı,” diyor. Bugün dünyayõ sarsan küresel finans krizinden ülkenin et- kilenmemesinin olanağõnõn bulunmadõğõna dikkat çekiyor. “İşsizlik artar, şirket ciroları, kârlar düşer,” diye konuşuyor. Kocabõyõk’õn şu sözleri de son derece düşündürücü: “Atatürk 15 yıl daha yaşasaydı Türkiye’nin veçhesi çok başka olur- du.” - Fiilen iş hayatına atıldığınız 1950’li yılların başının Türkiye’siyle bugünün Türkiye’sini kı- yaslayabilir misiniz? - Düzelteyim. Bir kere ben 1944 yõlõnda çalõşma hayatõna atõldõm. O zamanki Türkiye’yle bugünkü Türkiye’yi kõyaslamasõna kõyaslarõm da arada dağ- lar kadar fark var. Cumhuriyet’in kurulmasõndan sonraki ilk nüfus sayõmõnõ 1927’de yaptõk. O sõrada Türkiye’nin nüfusu 13 milyon kişiydi. Benim işe başladõğõm 1940’lõ yõllarda nüfus 16-17 milyondu. Size başka bir örnek vermek istiyorum. 1950’de Türkiye’nin inşaat çivisinden iğneye kadar toplam demir-çelik tüketimi 300 bin tondu. Bugün ise Tür- kiye 21 milyon ton demir-çelik üretiyor. Her gün de kapasiteler artõyor. Borusan olarak biz ise bir milyon ton hadde mamulü, 800 bin ton da boru ya- põyoruz. Hadde mamulünü 4 milyon 600 bin tona çõkarmak için önümüzde proje var. Sözünü ettiğim 21 milyon tonluk kapasite de belki önümüzdeki yõllarda 30 milyon tona çõkacak. O nedenle o gün- kü Türkiye’yle bugünkünü kõyaslamak çok zor. Dünya nüfusu 70 yõlda üç kere, Türkiye’nin nü- fusu beş kere arttõ. Türkiye’nin nüfusu beş kere ar- tarken de sosyal sorunlar baş gösterdi. 1960’larda yurtdõşõna işçi ihraç etmeye başladõk. Bu durum 1970’li yõllarõn başõna kadar sürdü. Tam o yõllarda Türkiye’de sanayi hamlesi başladõ. Bu epeyce bir istihdam yarattõ. Ama şimdi öyle bir döneme girdik ki bir taraftan sanayi işba (doyum) halinde, öbür taraftan her ülke vize koyduğu için dõşarõ işçi ihracatõ yapõlamõyor. Bugün Türkiye’de çalõşmak isteyen 26 milyon kişi var. Bunun 5 mil- yonu iş bulamõyor. Çalõşmak istiyor ama iş bulamõ- yor. Kõyaslarken bu realiteleri de göz önüne almak lazõmdõr. - Siyasi ve kültürel anlamda baktığınızda nasıl bir karşılaştırma yapabiliyorsunuz? - İstiklal Savaşõ başladõktan sonra 23 Nisan 1920’de kurulan Ankara Hükümeti ve TBMM son derece idealist insanlardan oluşuyordu. Birinci Meclis’teki insanlarõn dini taraflarõ biraz ağõr basõ- yordu. İkinci Meclis’te biraz daha ahenk kuruldu. Böylece biz İstiklal Harbi’ni bitirdik. O zaman Halide Edip Adıvar’õn, “Paşam zaferi kazandı- nız. Artık rahat edeceksiniz,” sözlerine karşõlõk Atatürk şu cevabõ vermiş: “Hayır, mücadelem esas şimdi başlıyor.” Demek ki Atatürk neler ola- cağõnõ tahmin etmiş. O günkü şartlar içinde dünya- da gerçekleşmesi inanõlmaz devrimler yarattõ. 1925’te Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin Birliği) Kanu- nu’yla eğitimi kontrol altõna aldõ. Aynõ yõl kõyafet devrimini yaptõ. 1926’da hukuk reformuyla Mede- ni Kanun kabul edildi. 1928’de harf inkõlabõ yapõl- dõ. Çok zor bir işti. Türkiye’de bütün literatür bir- iki ay içinde değiştirildi. Bu büyük bir devrimdi. Dünyada hiçbir devlet bunu başaramamõştõ. Dev- rimlerle birlikte zorluklar da yaşanõr. İSYANLAR VE DEMOKRASİ - Kimileri Atatürk’ü hiçbir şekilde demokrat ol- mamakla suçlarlar. Siz o günkü koşullara göre bir Atatürk değerlendirmesi yapar mısınız? - 1919 ve 1923 arasõnda, savaşõn içinde 22 isyan yaşandõ. 1923’ten 1930’a kadar yirmi isyan daha oldu. 1930-37 arasõ beş altõ isyan daha yapõldõ. Bunlar önemliydi. Bir de derhal bastõrõlan önem- sizleri var. Atatürk öyle bir devirde, öyle bir müca- delenin içinde ülkeyi yönetti. Devrimleri hayata geçirdi. Siyasette Atatürk’ün hedefi demokrasinin yerleştirilmesiydi. Fakat o kadar isyanla demokra- siye geçmek pek de kolay değildi. Bu amaçla 1930’da en yakõn arkadaşõ Fethi Okyar’õ çağõra- rak Serbest Fõrka’yõ kurmak istedi. Kuruldu, ama irtica o kadar canlandõ ki devrimler tehlikeye düş- tü. Bunun üzerine Atatürk ve arkadaşlarõ o tecrübe- den vaz geçtiler. Hatta İstiklal Harbi’nin kazanõl- masõnda büyük rolü olan Kazım Karabekir’in 1924’te kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ vardõ. O da varlõk gösteremedi. Atatürk’ün yakõn çalõşma arkadaşõ İsmet Paşa (İnönü) demokrasi değil, halk idaresi sözünü kullanõyordu. “Bir mu- halif partiye çok ihtiyaç var,” diyordu. Bundan da amacõ muhalif parti mensuplarõnõn yolsuzluklarõ ortaya çõkarmalarõ ve hükümetin bunlarla daha ko- lay mücadele etmesini sağlamaktõ. Atatürk 1938’de vefat etti. Bir 15 yõl daha yaşasaydõ Türkiye’nin veçhesi başka olurdu. İsmet Paşa taviz vermez bir insandõ. Biraz memnuniyetsizlik baş gösterince 1937’de Celal Bayar Başbakan oldu. Sonra İsmet Paşa yönetimi geldi. Arkasõndan İkinci Dünya Sa- vaşõ patlak verdi. Atatürk İkinci Dünya Savaşõ’nõn patlak vereceğini görmüştü. Hedefimiz savaşa gir- memekti. Çünkü 1912 ile 1923 arasõnda Türkiye nüfusunun yüzde 20’si, hem de gençler, savaşlar- da kayboldu. Bunu söyleyen de Prof. Dr .Şevket Pamuk’tur, Orhan Pamuk’un ağabeyi. - Sizce çok partili hayatla birlikte neler oldu? - Demokrat Parti’nin kurucularõ 1946 seçimlerin- de azõnlõk olarak Meclis’e girdiler. Ama 14 Mayõs 1950’de büyük bir seçim zaferi kazandõlar. Eskiler, “Geçmişten ders alınsaydı bugünkü durumlar yaşanmazdı,” derler. Her neyse. 1950’de başlayan yönetim 1960’ta askeri müdahaleyle sona erdi. Ül- kenin şansõ İsmet Paşa’dõr. Askeri yönetim kõsa sürdü. 1965’te AP iktidara geldi. Arkasõndan yaşa- nan olaylarõ tekrara gerek yok. Bir de koalisyon hükümetleri dönemi yaşandõ. Bunlar pek de ahenk- siz değildi. Ama Erbakan ortaya çõkõnca Türki- ye’nin birtakõm kayõplarõ oldu. Ecevit döneminde de kayõplarõ oldu. Ecevit ekonomiden anlamõyordu. Erbakan’õn başka hedefleri vardõ. Ama Türki- ye’nin en büyük kaybõ 1975’te oldu, bence. - Neydi o kayıp? - Yunanistan Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin Kõbrõs çõkarmasõ sayesinde yeniden demokratik rejime dönmüştü, 1975 yõlõnda da AET’ye üye olmak için başvurmuştu. AET Genel Sekreteri Emil Noel An- kara’ya kadar geldi. Ama olmadõ. Emil Noel’in söylediği şuydu: “İkiniz tam üyelik için birlikte baş vurun. Ya ikinizi de kabul ederiz ya da iki- nizi de reddederiz.” İkimiz de reddedilseydik dahi Kõbrõs meselesi bugünkü haline gelmezdi. O devir öyle geçti. 1990’lardan 2002’ye kadarki koalisyon hükümetleri ülkede kayõptõr. Bunun bir tek istisnasõ ekonomidedir. Ben özel sektör mensubu olarak kendi grubumu methetmiyorum. Ama özel teşeb- büs o dönemin fõrsatlarõndan yararlandõ. İsmet Pa- şa’nõn 1965’te 400 milyon dolar ihracat yaptõğõmõz dönemde söylediği, “Ses duvarını aştık,” sözü var. Bugün ondan 400 kere daha fazla ihracat yap- mõşõz. Bu da özel sektör sayesinde oldu. Hiçbir hü- kümetin programõ bunu sağlamaya yeterli olamaz- dõ. Olsa olsa Turgut Özal’a bu konuda büyük pa- ye vermek lazõm. Bunun dõşõndaki konularda başa- rõlõ olamadõk. Türkiye’nin en önemli konularõndan birisi eğitim. - Peki, bugün Türkiye’nin geldiği eğitim düze- yini nasıl görüyorsunuz? - Biz eğitim reformunu 1925’te yaptõk. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu bugün dahi delmek isteyen ce- reyanlar var. Bir örnek vereceğim: Gemlik’te 1970’lerin ortalarõnda o zamanki Gemlik Sanayi ve Ticaret Odasõ Başkanõ olan Tev- fik Solaksubaşõ sayesinde bir arazi aldõk. Fabrika- lar kurduk. Aradan iki yõl geçti. Ben, “Burada bir şeyler yapmak lazım. Burada yabancıyız. İyi ni- yetimizi göstermek için bir şeyler yapalım,” de- dim. Eğitimci bir müşavirimiz, eski Milli Eğitim Bakanlõğõ Personel Genel Müdürü Ali Yalkın var- dõ. Ona, “Gemlik’te bir lise var. Onu Anadolu Lisesi yapalım. İngilizce öğretmenleri de İngilte- re’den getirelim,” dedim. Müşavirimiz Bursa Mil- li Eğitim Müdürü’ne gitti. Müdür, “Biz bir şey ya- pamayız,” deyince Ankara’ya gitti. Orada aldõğõ karşõlõk şu oldu: “Siz ne yapıyorsunuz? Biz mev- cut Anadolu Liseleri’ni kapatmak istiyoruz. Eşitsizlik yaratıyor. ,” cevabõnõ aldõ. Asgaride eşitlik olur mu? Azamide eşitlik olur. Yani Hakka- ri’deki lisenin öğrencisi iyi ders görmüyor diye öbür okullarõn durumunu onun seviyesine getirmek olacak iş mi? Dediğim gibi eğitimde geç kaldõk. Hâlâ da öyleyiz. Muhalefet partisi gibi konuşmak istemiyorum. Geçenlerde İstanbul Üniversitesi’nin açõlõşõ yapõldõ. Rektör (Prof. Dr. Mesut Parlak) beni de davet etti. Orada çok güzel şikâyet dolu bir konuşma yaptõ. Ben o şikâyetleri burada tekrar et- me gereğini duymuyorum. Gördüklerimi anlatmak isterim ama basõn dõşõnda ulaşabileceğim insanlar varsa onlarla temasa geçmeyi de tercih ederim. Ni- hayet, yaşõmõz icabõ her yerde sözümüzü geçirebi- leceklerimiz oluyor. - Siz demin sanayinin işba (doyum) noktasına geldiğini söylediniz. Bundan neyi kast ettiniz? - Bugün yeni teknoloji, yeni sermaye olmadan yeni sanayii kurulamaz. Türkiye’de kimya sanayii, ilaç sanayi, başka sofistike sanayiler yok. Bunlar kurulabilirse istihdam yaratõr. Bunlar kendi kendi- mize olmuyor. - Bugün Türkiye demokratik bir ülke diyoruz. Gerçekten Türkiye’de demokrasi var mı? - Hayõr, yok. Türkiye’de demokrasinin olmasõ için iki tane manimiz var. Birisi şu: Bizim millet anlaşmayõ seven bir millet değil. Bir konuda bir türlü bir uzlaşma sağlanamõyor. İkinci olarak, Tür- kiye’de demokrasi olmamasõnõn nedeni TBMM’nin bir kişinin tayin ettiği insanlardan te- şekkül etmesi . Parti başkanlarõ tarafõndan tayin edilen parlamentonun bulunduğu bir ülkede de- mokrasi olmaz. BODRUM’A DENİZCİLİK OKULU - Siz holdingdeki aktif görevinizden çekildikten sonra daha çok sosyal, gönüllü çalışmalara ağır- lık verdiniz. Bize bunları anlatır mısınız? - Öteden beri önem verdiğim konu eğitimdir. Aktif çalõşõrken de bu konu hep gündemimdeydi. İcrai görevin dõşõnda kalõnca bu önem verdiğim ko- nularla daha fazla ilgilenmeye başladõm. İki üniversiteyle yakõn ilişkim var. Birisi Kocaeli Üniversitesi. 1999 depremi olduktan sonra rektörle görüştüm. Kendisine bir fon ayõrdõğõmõ, acil ihti- yaçlarõ varsa 2.5 milyon dolarlõk fonu kendilerine tahsis edebileceğimi söyledim. Çok memnun oldu. Hereke’de Sümerbank’tan aldõğõ yerlere yüksek- okul kurmayõ düşündüklerini anlattõ. Bir de yurt sõ- kõntõsõ çektiklerini söyledi. Bunun üzerine 120’şer kişilik bir erkek, bir de kõz yurdu yaptõrdõm. Yük- sekokulu açtõk. Dört branşõ var. İkinci olarak Ulu- dağ Üniversitesi’yle ilişki kurdum. Gemlik’te Suni İpek Fabrikasõ binasõnõ üniversiteye vermişler. O zamanki rektör Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran bi- ze baş vurdu. Orada yüksekokul kurduk. Bunun ardõndan bir de hukuk fakültesi kurduk ve geçen yõl açtõk. Ayrõca İstanbul Beylikdüzü’nde bir mes- lek okulu ve ilköğretim okulu yaptõrdõk. Başka yer- lerde de okullar kurmaya hevesliyiz. Bodrum’da bir denizcilik okulu kurmak için arayõş içindeyiz. Muğla Üniversitesi rektörü bunu çok istiyor. Onunla işbirliği içindeyiz. Bugün 15 okulumuz var. Onlarõn her şeyiyle meşgul oluyorum. Bu okullarõ kurarken de Milli Eğitim Bakanlõğõ’yla protokol yaptõk. Milli Eğitim Bakanõ’yla iyi bir ilişkimiz vardõ. Ama geçen yõl bir mektup yazdõm. Bana darõldõ, her halde. Bir daha selam vermiyor. - Niye? A.K.- Siz gazetecisiniz. Duymuş olmalõsõnõz. Bir ilköğretim okulu müdürü çocuklarõn önünde ders kitabõndaki Atatürk resmini yõrtmõş. Veliler ayağa kalkmõş. Bugünkü Milli Eğitim Müdürü onu gö- revden alõp iki maaş ceza vererek müdürlükten al- dõ. Bakanlõk bir liseye edebiyat öğretmeni olarak atamõş. Ben de Milli Eğitim Bakanõ’na bir mektup yazdõm. Mektupta, “Bu zatı öğretmen olarak ata- mak suretiyle öğrencilerle daha kolay irtibat kurmasına imkân veriyorsunuz. Müdürün öğ- rencilerle pek kolay irtibatı olmaz. Ama bir ede- biyat hocası daha kolay irtibat kurar. Her halde orada birkaç tane daha Atatürk resmi yırtan adam yetiştirecektir,” dedim. ‘Milletlerin hayatõnda sekiz-on yõl önemli değildir’ - Peki, bu hükümetin varoşlardaki insanları oy deposu olarak yanında tutmak için açlığa, yoksulluğa ve dağıttığı ianeye mahkûm etmeyi hedeflediği görüşüne ne diyorsunuz? - Türkiye çok güçlü bir devlet. Bugün henüz sahneye çõkmamõş okumuş, aydõn binlerce insan var. Üniversite sayõsõ 130’a çõktõ. Oralardan mezun olan gençlerin çoğunluğu serbest düşünce sahibi. Sağlam bir ordumuz var. Bugün sahnede olanlar, ikide birde beyanat verenler değil ama sağlam bir hukukçu kitlesi bulunuyor. Ama evinde oturan adam bu kadar gürültü içinde etki yapmayacak diye sesini çõkarmõyor, susuyor. Türkiye’nin dayanacağõ yine de çok güçlü kuvvetler var. Şahõslarõn hayatõnda önemli de milletlerin hayatõnda üç, beş, on yõl önemli değil. Atatürk ilkelerinin 85 yõl geçmesine rağmen hâlâ değerini muhafaza ettiğini görüyoruz. - Bütün dünyayı sarsan küresel finans krizine rağmen bizde etkili ve yetkililer, “Hamdolsun bize bir şey olmaz,” diyorlar. Gerçekten olmaz mı? - Ben tecrübeme ve bilgime göre şunu söyleyeceğim: Etki altõnda kalõrõz. Lehman Brothers iflas ettiğinde 600 milyar dolar dõşarõdan alacağõ vardõ. Türkiye’nin milli gelirinin iki katõndan fazla parayõ bir firma borç verirse bu bir hatadõr. 1929’da da büyük kriz olmuştu. O günkü krizin çeşitli sebepleri vardõ. Ama bugünkü o günküne benzeyen bir kriz değil. Bu, finans buhranõ. Aç gözlülükten, kontrolsüzlükten, kazanan bankanõn daha fazla kazanmasõnõ sağlamaya çalõşmaktan patlak verdi. Türkiye o kadar riske maruz değil. Ama Türkiye’de üretim, satõşlar, şirket cirolarõ, kârlarõ düşer, işsizlik artar. Türkiye’nin riskleri bunlardõr. - Peki, ilan edilmese de YTL değer kaybetti, dolar 1,7, Euro 2,2’nin üzerine çıkınca devalüasyon olmadı mı? - Henüz devalüasyon oldu, demeyelim. Çünkü devalüasyon olduktan sonra bakkala gittiğinizde artõk fiyatlar aynõ değildir. Kurlarõn inip çõkmasõ ayrõ bir politika. YTL’nin kuru zaten yüksekti. Bence 1.35, 1.40 normal. Bu dalgalanma olabilir. Belki de bir süre sonra yerli yerine oturacaktõr. Bugün artõk ABD, Avrupa çok ciddi tedbirler düşünüyor. Bunu da bulacaklardõr. - Evet de, Türkiye olarak hiçbir tedbir almamamızı nasıl karşılıyorsunuz? - Biz aynõ şekilde bir finans darlõğõ içinde değiliz. Ben kendi müessesemden bahsedeyim. Şu anda kredi almaya ihtiyacõm yok. Ama satõşlarõm düşüp stoklarõm artarsa krediye ihtiyacõm olacak. Cirom, kârõm düşecek. Bir-iki yõl az kârla idare edeceğiz. Benim çocuklarõm tedbirlidir. O nedenle de kriz yaşamayõz. Onlara bir tavsiyemi tutuyorlar. Eskiden ben yalnõz olduğum zamanlarda korkudan bankalardan kredi alõrken mevcudumla alacağõm borcumu bir ay içinde karşõlamayõ hedef bilmiştim. Geçen gün brifing verdiler. Baktõm, bu politikayõ devam ettiriyorlar. Demek ki bizim müessese krize girmez. Hükümet yapõlmasõ zor işlerde kolay tarafõnõ görüyor. Kolay tarafõ da var, yani. Yok değil. Ama tahakkuk eder mi etmez mi bilmiyorum. Onlarõn dediği gibi her şey süt liman da olabilir. Yine de tedbirli olmak lazõm. Tedbirin alõndõğõnõ da zannediyorum. Politikacõlarõn nikbince (iyimserlikle) konuşmalarõnõ ihtiyatla karşõlamalõyõz. Bence Maliye Bakanõ’nõn en büyük düşüncesi krize engel olmaktõr. ‘Dincilere hep ödün verildi’ - Atatürk ilke ve devrimlerinin hız kaybedip inişe geçmesi- nin nedenleri ve zamanlamasını anlatır mısınız? A.K.- Birinci ve sonraki meclislerde Atatürk ilke ve devrim- lerine muhalefet vardõ. İlk defa 1950’de DP iktidara gelince taviz verilmeye başlandõ. İlk delik orada açõldõ. Sanki taviz vermek suretiyle iktidarõ yaşam boyu sürdürecekleri gibi bir ümitlere kapõldõlar. Ondan sonra da problemler büyüdü. Yani partiler arasõndaki ilişkiler normal şartlarda yürümez oldu. Ben bir misal vereceğim. Biliyorsunuz, partiler, seçimlerden önce iş adamlarõnõ toplar. “Sıra sizde.” Sanki onlar iş adam- larõ için çalõşõrlar. Ben de dedim ki:“ Pekâlâ, sõra sizde, sözü- nün ne demek olduğunu anladõm. Biz yardõm ederiz. Atatürk- çülüğü Feyzioğlu’na ihale ettiniz. Kendisi Atatürkçü, akõllõ. Fakat, bir kere sağlõğõ iyi değil. İkincisi, seyahat edemiyor. Ta- biatõ da diğer partilerdeki gibi ölçüsüz hareket etmesine izin vermiyor. Siz neden Atatürkçülüğe hiç talip olmazsõnõz?” Hâlâ hayatta olan, parti liderliği yapmamõş ama ikinci adam olmuş siyasetçi bana şu cevabõ verdi: “Bak, biz dağ bayır dolaşır- ken Atatürk’ten bahsedemeyiz.” Bu kişi siyasete DP döne- minden girdi. Sonra da hep siyaset içinde oldu. Hep tavizler verildi. Ecevit bile İmam Hatip Okullarõ’nõn kurulmasõnda ta- viz verdi. Bunlar taviz sayõlõrsa Ecevit bile işin içinde var. Bu cereyan fõrsat bulunca genişledi. Bu da eğitimin yeterli seviye- ye gelememesine yol açtõ. Nüfus arttõkça fakirlik arttõ. Fakirlik arttõkça eğitim noksanlaştõ. İnsanlar dini duygularõnõn istisma- rõna daha müsait hale geldiler. - Ekonominin zayıflaması bunda hiç mi etkili olmadı? A.K.- Belki hepsinden önemlisi bu. Ekonomik durumda za- yõflõk meydana gelince zayõf olan, karnõ doymayan insan ne demokrasi ne de vatanperverlik dinler. İnsanõn karnõnõ doyur- mak lazõmdõr. Varoşlardaki insanlarõ yarõ aç yarõ tok yaşamaya mahkûm ederseniz idealleri tahakkuk ettirmeniz zordur. P O R T R E ASIM KOCABIYIK Afyon, Tazlar Köyü 1924 doğumlu. Ortaokulun ilk iki yõlõnõ Afyon’da, orta son sõnõfõ İstanbul’da, liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde okudu. Yükseköğrenimini İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde yaptõ. Babasõ Ahmet Kocabõyõk’õn kurduğu İstikbal Ticaret A.Ş.’de kurucu ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak görev aldõğõnda 20 yaşõnda bir üniversite öğrencisiydi. Şirket Borusan’õn çekirdeğini oluşturmuştu. Babasõnõn rahatsõzlanmasõ üzerine 1948’de İstikbal Ticaret’le daha yoğun ilgilenmeye başladõ. Askerlik hizmetinin ardõndan İngiltere’de İngilizce eğitimi aldõ. 1952’de babasõnõn vefatõ üzerine şirketin yönetimine geçti. Bugünkü Borusan Holding’i yarattõ. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU ‘Kültüretkinliklerimize yoğunilgivar’ - Borusan Orkestrası son derece ilgiyle izleniyor. Orkestra kurma fikri nasıl doğdu? A.K.- Bu fikir benden değil oğlumdan doğdu. Müzikle yakõndan ilgilendi. Bir zamanlar flüt çalardõ. Ben de uzun yõllar İstanbul Kültür Vakfõ’nõn yönetiminde bulundum. Biz önce oda orkestrasõ kurduk. Şimdi de filarmoni orkestramõz var. Başarõlõ da oldu. Bir de çok değerli şefimiz Gürer Aykal artõk bizim onur şefimiz. Oda orkestramõzõn hedefi filarmoni orkestrasõnõ beslemek, güçlendirmek. Bir de oğlum kendi hesabõna Beyoğlu Yeşilçam Sokak’ta bir bina satõn aldõ. İçinde ayrõ odalar var. Sanatçõlar orada ücret ödemeden çalõşmalarõnõ yapõyor, eserlerini sergiliyorlar. Bunun dõşõnda Ahmet Ertuğ’la birlikte kitaplar çõkarõyorlar. Onlar da çok başarõlõ oldu. Borusan Holding’in kurucusu Asõm Kocabõyõk, Atatürk’ten sonraki hemen hemen bütün siyasetçilerin dinci politikalarõn peşine takõldõklarõnõ söylüyor. İstiklal Savaşõ’nõn ardõndan Atatürk’ün “Mücadelem esas şimdi başlõyor” dediğini anõmsatan Kocabõyõk, “Demek ki Atatürk neler olacağõnõ tahmin etmiş. O günkü şartlar içinde dünyada gerçekleşmesi inanõlmaz devrimler yarattõ” diyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear