23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
P sikolojinin öncüsü ve ünlü düşünür Sigmund Freud “Espriler ve Bilinçdışıyla İlişkileri” ad- lõ yapõtõnda hatalara da deği- nir. Freud’a göre hiçbir hata nedensiz değildir. Yani hata hatadõr diye bağõşlanmayõ gerektirse de yok saymayõ ge- tirmez. Kimi hatalar yapanõ- na göre anlam kazanõr; büyür ya da küçülür. Okul sürecinin herhangi bir basamağõnda bulunan bir öğrencinin ede- biyat dersinde ünlü yazarla- rõ birbirine karõştõrmasõ, ör- neğin sõnavda bunu yaptõysa notunun kõrõlmasõna yol açar. Ama öğretmen karõştõrõrsa bunun da bir karşõlõğõnõn ol- masõ gerekir. İddialõ olduğu bir konuda hata yapan birinin, her şeyden önce espri konu- su olmasõ kaçõnõlmazdõr. Ama öyle kişiler vardõr ki top- lumsal, kültürel konumlarõ gereği onlar hata yaptõkla- rõnda durum bir hayli ciddi- leşir. Son günlerde medyaya yansõyan Başbakan’õn şiir okumasõ konusunda olduğu gibi. Başbakan Tayyip Er- doğan’õn Türkçenin sorun- larõnõn tartõşõldõğõ kurultaya katõlarak bir de şiir okuduğu medyada çõkan haberlerde yer aldõ. Başbakan’õn katõldõğõ kimi toplantõ ve mitinglerde şiir okumasõ yeni değil. Bu tu- tumu nedeniyle “Şiir okuyan Başbakan” ya da “şiir oku- yan politikacı” sõfatõyla da meşhur. Hatta okuduğu şiir- lerden biri nedeniyle henüz Başbakan değilken ama ken- disine Başbakanlõk yolunun açõlmasõnda önemli rol oy- nayan mahkûmiyeti bile var. “Şiir okuyan Başbakan” katõldõğõ dil kurultayõnda bü- yük bir hata yapõyor. Yok, as- lõnda hata yapmõyor, bilinç- dõşõnõ ele veriyor. Başbakan, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nõn cenaze töre- ninin yapõldõğõ gün okuduğu şiirin şairlerini karõştõrõyor. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Sanat” adlõ şiirini Fazõl Hüsnü Dağlarca’nõn yapõtõ diye okuyor. Bu karõşõklõk as- lõnda küçük bir yanlõşlõk, sõ- radan bir hata olarak görün- müyor. Çünkü Başbakan’õn bölünmüş bilincinin bir te- zahürü bu hata. Günümüzün genç yaşlõ bir- çok şairinin şu kanõyõ payla- şacağõndan kuşkum yok: Acaba Başbakan, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Ka- rakoç gibi şairlerin, şiirini okusaydõ böyle bir karõşõklõk söz konusu olur muydu? Bu karõşõklõğõn nedeni Başba- kan’õn kafasõndaki ayrõmcõlõk kültürüdür. Başbakan’õn anlayõşõnda toplum inananlar ve inan- mayanlar başta olmak üzere değişik biçimlerde; içki içen- ler - içmeyenler, oruç tutan- lar - tutmayanlar, kendi siyasi anlayõşõndan yana olanlar - ol- mayanlar ve benzeri biçi- minde ikiye ayrõlmaktadõr. Bu hatanõn altõnda yer alan bir başka önemli neden de Baş- bakan’õn gerçek anlamda şi- ir sevgisinin, görgüsünün, bilgisinin olmamasõdõr. Yi- neleyerek vurgulamak is- terim ki kesinlikle bir hata değildir Başbakan’õn Dağ- larca şiiri diye Faruk Nafiz Çamlõbel’in artõk kimseye hitap etmeyen ve etmeye- cek olan şiirini okumasõ. İn- san sormadan edemiyor şimdi, acaba Başbakan şii- ri limon mu sanmaktadõr?.. Siyasi nutuklarõnda kimi zaman yer verdiği laf sala- talarõna sõkõp suyunu kata- cağõ bir limon. Başbakan’õn şiir okuma kastõyla şiirin suyunu çõkarmasõnõn en so- mut örneği de bunu göster- mekte. Daha açõk söylemek gerekirse Başbakan aslõnda şiiri sevmiyor. Bunu anlamak için daha çok hata yapmasõnõ bekle- meye gerek yok. Şiiri seven, mizaha karşõ Kuzey Kut- bu’nun buz kütlelerini arat- mayacak bir soğukluk taşõ- maz. Kendisiyle ilgili ve de eleştirildiği her karikatürle davalõk olan biri, şiiri ger- çekten seviyor olamaz. Çün- kü şiir görgüsü bilgisi her şey- den önce dünyaya at gözlük- lerini çõkararak bakmaya yö- neltir. Ufuk genişliği, duyuş zenginliği ve duyarlõlõk de- rinliği oluşturur okuyanõn- da, seveninde. Bunlarõn bir- çoğunun “başşiir okuru” unvanõnõ da alan Başbakan’da bulunmadõğõnõ çeşitli defalar halkõnõ azarlarken gördük. O “Ananı da al git”le baş- layõp “Artizlik yapma lan”la devam eden ve örneğini ço- ğaltabileceğimiz ifadelerle, kendisine aykõrõ gelen her eleştiriye çõkõşan birinde şii- rin görgüsü, bilgisi ve sevgi- siyle oluşmuş incelik bulun- muyor demektir. Başbakan’õn iki şairi bir- birine karõştõrmasõ eğer ha- taysa, gereğini yapmasõ ge- rekirdi. Her şeyden önce ha- ta yapan hatasõnõ anladõğõnda özür diler. Başbakan bildiği- miz kadarõyla kamuoyuna bir özür açõklamasõ yapmadõ. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Susmayı Bilmek MAHKEME arka arkaya iki gerekçe açıkladı, her- kes konuşmaya başladı. Oysa, konuşanların başında, susması gere- kenler var: Gerekçelere zemin oluşturan Anaya- sa Mahkemesi kararlarının öznesini oluşturan AKP’liler. Onlar, mahkeme kararlarının, yalnız partileri değil, devletin en yüksek organlarını bile bağladığını bile bile, Mahkemeye “saygı” sunmakla birlikte, ka- rarların ve gerekçelerin kendilerini bağlayamaya- cağını ima edercesine, gelecekte de aynı anlayışı sürdüreceklerini vurgulamaktalar. Geçerli olduğuna ve herkesi etkileyeceğine inandıkları kanıt şu: “Onlar (yani 11 üyeli Mahke- me’nin ‘AKP laikliğe karşı oluşun odağı olmuştur’ diyen on üyesi) sadece on kişi, oysa TBMM’de söz konusu anayasa değişikliklerine oy vermiş olan Mec- lis üyelerinin toplam sayısı dört yüzün üzerinde!” Ayrıca, şunu eklemekten de geri kalmıyorlar: “Bu ne biçim demokrasi?” Evet, bu başka biçim bir demokrasi; aritmetik işleminden ibaret olmayan. Yani, Londra’daki meclis sarayının adıyla “West- minster demokrasisi” diye anılan İngiliz sistemin- deki ya da bizim 1924 Anayasası’ndaki demokra- siden farklı olarak, seçimle işbaşına gelen mecli- si ulusal egemenliğin tek temsilcisi saymayan bir demokrasi. Beğenelim beğenmeyelim, Cumhuriyetin temel ilkesi olarak bilinen ve başlangıçtan beri “milletin- dir” denen ulusal egemenlik, 1961’den beri yapı- lan iki anayasanın da gereği olarak, “Anayasanın koyduğu esaslara göre” ve “yetkili organları eliyle kullanılır”. Anayasa’daki anlatımla “yetkili organlar” değil de “yetkili organları” dendiği için, hemen sormak ge- rekir: Kimin, kimlerin organları? Herhalde rastge- le yazılmamış olan anayasanın o maddesindeki tümce ancak “milletin” ya da “anayasanın” diye yo- rumlanabilir. Her iki yorumda da Anayasa Mah- kemesi “milletçe” veya “anayasaca” yetkilendiril- miş organlardan biridir. Yine her iki anayasanın Başlangıç bölümünde- ki anlatım gereği, herhangi bir “üstünlük sıralaması” yapmaksızın şunu söylemek yanlış olmaz: Yasa- ma TBMM’nin yetkisidir ama, yasamanın anaya- saya uygunluğunu denetlemek biçimindeki yargı yetkisi de Anayasa Mahkemesi’nindir. Mahkeme bu yetkiyi kullanırken, “laikliğin değiştirilmesi tek- lif bile edilemeyecek” ilkelerden oluşuna dayanıp bu ilkeyi değiştirici saydığı bir anayasa değişikliğini geçersiz saymıştır. Değişikliği yapmaya kalkışmış olanların bu du- rum karşısında “millet”e ve “anayasaya” saygılı olup susmaları gerekmez miydi? Hele şunu düşünürlerse: İlkelere sahip çıkmış bir mahkemenin de sözü dinlenmeyecekse, “Din- letmeyi biliriz” diyenlerin işe elkoymasına ne di- yeceklerdir? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Hücre ve Güneş... Gürbüz Çapan’ın dünkü Cumhuriyet’te çıkan ya- zısının başlığı “Merhaba Cümleten” idi ve şöyle baş- lıyordu: “Ekim 21.. Hücreme güneş vuruyor.. Saat 15.00.. Buraları planlayanlar güzel planlamış!.. Güneş’e de hasret hücreler... Bir bir geliyor dostlar, mektuplarla, kitaplarla... Gö- rüşmek yasak, ağır terör suçlusuyuz ne de olsa... Ama ‘istenince ulaşmanın binbir yolu vardır’ derlerdi de inanmazdım... Kelebek gibi avucuma geliyor sevdiklerim.” Yazıyı sevdim... İnsan yazısına böyle giriş yapabilmek için hücreye kapatılmalı... Gürbüz Çapan kendine özgü bir insan... Çok sevdiği Türkiye’ye ve de insanına vurgun olan ‘Terekeme’nin serüveni hücrelerde sürüyor... Oysa Gürbüz Kars’tan gelip İstanbul’da kosko- ca bir kent yaratmıştı... Ve önümüzdeki yerel seçimde yeniden bu ken- tin belediye başkanı adayıydı... Şimdi tutuklu ve hücrede... Suçu?.. Belli değil.. Kusuru?.. Belli... Cumhuriyet’e destek olmak ve Cumhuriyet’te yaz- mak... Cumhuriyet’in yazarları garip kişilerdir, her birinin hayatı bir roman.. İki yazarımızla demek istediğimi vurgulayayım... Ali Sirmen.. Erdal Atabek.. Her ikisi de bugün Cumhuriyet’teki köşelerinde yazıyorlar; ama, her ikisi de 12 Eylül döneminde meş- hur ‘Barış Derneği Davası’ndan tutuklu olarak 3 yı- lı aşkın bir süre hapiste yattılar... Sonra?.. Beraat ettiler.. Aklandılar... Üç yılı aşkın mahpusluk yanlarına kâr kaldı... Devletten alacakları var... Dilerim Gürbüz’ün tutukluluğu 3 yıl sürmez. Cumhuriyet böyle bir gazete... Cumhuriyet’e yazar olmak için tutuklanmayı, gözaltına alınmayı, hapsi, işkenceyi, öldürülmeyi gö- ze almak gerek... Peki, neden böyle oluyor?.. Asker 12 Eylül’de geliyor, Cumhuriyet yazarları sa- nık, tutuklu, hapiste, vesaire... Sözde “sivil” İslamcı iktidara geliyor, yine Cum- huriyet hedef oluyor; gözaltı, tutuklama, dava, ve- saire... Bugünkü durum askeriye rejiminden de beter... Ortalık darma duman, karmakarışık, kargaşa, ka- os, herkes birbirine girmiş; işin içyüzünü anlamak çok güç... Güç mü?.. Hayır... Medyadaki itiş kakışa bakmayın, neyin ne oldu- ğunu anlayabilmek için iki sözcüğün gizemini sök- mek gerek: Aydınlanma.. Emperyalizm.. Bu gerçek, Gürbüz Çapan’ın hücresine vuran gü- neş ışığı gibi aydınlık... G örsel ve yazõlõ basõnda kõsa bir süre önce çõkan bir haber, bir kez daha ço- cuk haklarõnõn varlõğõnõ ve hiçbir şe- kilde ihlal edilemeyeceğini kamuo- yuna anõmsatma gereğini duyur- muştur. Konu, yapõlmak istenen çok tehlikeli bir girişimle ilgilidir. Nitekim, ilk kez CHP milletvekili Canan Arıtman ve yõllar boyu çocuk haklarõnõ sa- vunan Ankara Barosu avukatlarõndan Türkay As- ma’nõn medyada gösterdikleri tepkiyle yapõl- mak istenenler hakkõnda haberdar olduk. Yöne- lim, evlenme ve cinsel suçlarda şikâyet edebilme yaşõnõ küçültmek, küçük yaştaki bir kõz çocuğu- nun cinsel istismarõ halinde evlenmeyi kabul ederek istismarcõyõ sorumluluktan kurtaracak bir hükmü yeniden yasal çerçeveye sokmayla ilgiliydi. Günümüzde hâlâ aile namusu adõna kõz çocukla- rõn baskõ altõnda tutulduğu, töre cinayetlerinin sür- mekte olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu çok çarpõcõ girişimin yaşama geçirilmemesi için tepki göstermeyi zorunlu kõlmaktadõr. Önerinin cin- sel sömürüye maruz bõrakõlarak mağdur edilen ço- cuklarla ilgili olmasõ tepkimizi haklõ kõlmaktadõr. Medeni Kanunumuzun 17 yaşõnõ doldurmamõş birinin evlenemeyeceği, ancak olağanüstü du- rumlarda ve pek önemli nedenlerle 16 yaşõnõ dol- durmuş olmasõ koşuluyla ve de evlenmesine yar- gõç kararõyla izin verilebileceği hükmüne rağmen medyadaki haberden evlenme yaşõnõ 14’e indir- mek için çaba gösterildiği anlaşõlmaktadõr. Bu yö- nelim şaşõrtõcõ olduğu kadar ürkütücüdür de! Bir diğer önermeyse belirtildiği üzere Yeni Türk Ceza Kanunu’nun cinsel ilişki kurarak işlenen suç- larla ilgili yapõlacak şikâyeti 15 yaşõndan 14’e dü- şürme talebidir. Önermelerin gerekçeleri çok belirgin olmasa da yaşama geçirilmesi halinde çõkacak sonuçlar çok nettir; bu açõdan öneri kabul edilemez niteliktedir. 2000 yõlõndan itibaren yasal açõdan az çok ileri sa- yõlabilecek bazõ yeniliklerin tekrar geriye çekilmesi ise dikkat çekicidir. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakla- rõ Sözleşmesi’nin taraf ülkeleri arasõnda bulunduğu unutuldu mu? Taraf devletler attõklarõ imza ile onay verdikleri hükümleri acaba göz ardõ edebilirler mi? Söz konusu sözleşme uyarõnca 18 yaşõna kadar bi- rey ‘çocuk’ olarak tanõmlanõyor ve önsözünde onun fiziksel, ruhsal ve zihinsel açõdan tam er- ginliğe erişmemiş olmasõ nedeniyle özel bakõma ve güvenceye gereksinimi olduğunun altõ çizili- yor. O halde, 15 yaşõnda olsa da çocuğun zorlan- madõğõ, isteğiyle cinsel ilişkiye girdiği yorumu çok sakõncalõdõr. O çocuk eğer 14 yaş ve altõndaysa du- rum daha da korkutucudur. Henüz davranõşlarõnõn sorumluluğunun tam ayõrdõna varabileceği ol- gunlukta değildir. Cinsel tecavüze uğramõş, şiddet görmüş, büyük travma yaşamõş bir çocuk tecavüzcüsüyle evlen- meye nasõl zorlanabilir? Salt tecavüzcüyü işledi- ği suçtan kurtarmaya yönelik bu çaba tecavüz ola- yõnõn çocuğun ruhunun derinliklerinde açtõğõ ya- ralarõn hiçe sayõlmasõna yol açacak, onu incite- cektir. Duygusal, fiziksel, cinsel (ensest dahil) sö- mürü alanlarõndaki erkek egemen toplum yapõsõ kendini yeni baştan üretecek, kõz çocuğunun be- deni üzerindeki haklarõnõ hiçe sayan denetim ve baskõ mekanizmalarõ bir kez daha gündemin merkezine oturacaktõr. Bir yandan erkek egemen toplumsal yapõnõn biçimlendirdiği ‘aile onuru’ bas- kõsõ, öte yandan çocuğu cinsel yönden sömürenin onunla evlenmesi suretiyle yasal sorumluluktan kurtarõlma olasõlõğõ, girişimin yasallaşmasõ halinde çocuğu her iki yönden evlenmeye zorlayacağõ ko- nusunda hiçbir kuşkumuz bulunmamaktadõr. Ço- cuğun kendisiyle ilgili konularda özgür görüş be- yan edebilmesi, başka bir deyişle ‘katılım hak- kı’ yok sayõlacak, herhangi bir çõkõş yolu olma- yacaktõr. Böylelikle tecavüze uğrayarak mağdur edilen kõz çocuğu üstüne üstlük tecavüzcüsüyle zor- la evlendirilmek suretiyle cezalandõrõlarak bir kez daha mağdur edilmektedir. Konuyla bağlantõlõ bir başka önemli sorunsa kõz çocuklardan bir bölümünün aileleri tarafõndan mad- di kazanç uğruna istemedikleri biriyle evlendiril- meleridir. Araştõrmalar bu durumdaki çocuklarõn aile çevrelerinden kaçarak uzaklaştõklarõ ve bir kez da- ha risk altõna girdikleri/sokulduklarõ gözlenmiştir. Unutulmamasõ gereken önemli bir diğer husus, he- nüz fiziksel ve ruhsal olgunluğa ermemiş bireyin evlenmesinin, onun en temel haklarõndan biri olan cinsel ve üreme sağlõğõnõ zedeleyeceği gerçeğidir. Yõl 2008; basõna yansõyan çok vahim olaylar- dan şiddetin, hoşgörüsüzlüğün, ayrõmcõlõğõn sür- mekte olduğunu görüyoruz. Halbuki 2001-2010 yõllarõ arasõndaki dönem Birleşmiş Milletler ta- rafõndan ‘Dünya Çocukları İçin Barış Kültürü ve Şiddetin Giderilmesi On Yılı’ ilan edilmiştir. Sonsöz; küçük yaştaki çocuklarõn cinsel sö- mürüsüne açõk kapõ bõrakõlmasõnõ sağlayacak gi- rişimler yerine aile ve toplum düzeyinde kadõna ve kõz çocuğuna düşük değer veren gelenek ku- rallarõn değişmesi yönünde adõm atõlmalõdõr. Kõz çocuğu hak sahibidir, hakkõn konusu değildir. Çocuk İstismarõ - Bastõrõlan Çocukluk Prof. Dr. Esin KÜNTAY Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Hata Var Ama Özür Yok Enver TOPALOĞLU Şair
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear