28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Evet, Hepiniz Oradaydınız... Bu durumun sonbahar seçimlerine de oy sayısı ve oy oranları büyüklüğü biçiminde yansıması olasılığı yüksektir. Bu tablonun sorumluluğunu taşıyacak ya da taşıyamayacak olanların tarih önündeki verecekleri ya da veremeyecekleri hesap büyük anlam taşımaktadır. PENCERE Cumhurbaşkanı Hangi Tarikattan Olmalı?.. Ortaokuldaydık, bir gün öğretmenimiz hepimizin yüzüne bakarak doğallıkla bir tümce söyledi: Kar beyazdır.. Biz “Öğretmen ne demek istedi?” diye düşünürken ekledi: Tek bir siyah ya da başka renkte kazın varlığı bile bu yargıyı değiştirmeye yeterlidir... Öğretmenimizin deyişi aklımda kaldı... Çocukluk işte... ? Nereden nereye?.. Meclis Başkanı Bülent Arınç ne dedi: “ Cumhurbaşkanı dindar olmalı!..” Sürekli askeri darbe edebiyatı yaparak laikliğe saldıran ve dinci iktidara destek veren entel kesimin medyadaki yayınlarına baktım... Çıt yok!.. Peki, bu dinci ve entel kesimde hiç mi demokrat yok?.. Gerçekten demokrat olan kişi sorar: Sayın Meclis Başkanı Bülent Arınç, laik ve demokrat Türkiye’de cumhurbaşkanı dindar olmalı dediniz mi?.. Evet!.. Peki, hangi dinden olmalı?.. ? Hrant Dink’in cenazesinde “Hepimiz Ermeniyiz” pankartını taşıyan “Demokrat” kişi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Arınç’ı neden sıygaya çekmiyor?.. Hepimiz Ermeniyiz, değil mi?.. Peki, Ermenisiniz, ama hangi dindensiniz?.. Hıristiyan!.. Ermeniler ya Katolik olurlar ya da Gregoryen!.. Dindarlık bu kapsamda söz konusudur... Türkiye’de yalnız Ermeni yurttaş mı var?.. Siz Rumsunuz değil mi?.. Evet!.. Hıristiyan mısınız?.. Ortodoks mezhebindenim; Patrikhanem İstanbul’da, sabıkam yok, yolsuzluktan zanlı da değilim, cumhurbaşkanı olabilirim... Dindar mısınız?.. Evet!.. Öyleyse bu iş tamam!.. ? Ancak bizim Büyük Millet Meclisi Başkanı “Cumhurbaşkanı dindar olmalı” derken Hıristiyan yurttaşlar aklının ucundan bile geçmemiştir; Arınç gerçekte şöyle diyor: Cumhurbaşkanı Müslüman olmalı!.. O zaman da şu sorular insanın aklına geliyor: Hangi mezhepten olmalı?.. Sünni mi, Şii mi, Alevi mi?.. Sonra?.. Hangi tarikattan olmalı?.. Yanıt: Yeni Cumhurbaşkanı’na Nakşibendilik yakışır!.. AKP tayfası çoğunlukla Nakşidir... Peki, tarikatı da çözdük; yeni Cumhurbaşkanı hangi cemaatten olmalı?.. ? Başkan Bush yönetiminin Türkiye için öngördüğü “Ilımlı İslam Devleti Modeli” üzerine oturacak “dindar cumhurbaşkanı” gerçekte “dinci” olacaktır... Ama, ne dinci?.. Irak’ta ulusal bilince erişmemiş dincilerin “Sünni” ile “Şii” çatışması ortadayken bizimkilerin akılları şeriatın çiftetellisini oynuyor... Yalanlarla Halkı Aldatamazlar! “Ben, böyle bir günlük tutmadım” diyor koskoca bir amiral... Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinde bulunmuş, emekli olmuş... Herkes gündelik notlar tutabilir. Bu tür yazılara Nurullah Ataç “Günce” derdi. Salâh Birsel ise, “Günlük”... Ben çocuk yaşımdan bu yana hemen her gün gündelik yaşantımın kimi anlarını defterlere yazmışımdır. Bunların bir bölümü birkaç kez kitap oldu. Günlüklerde her şey yazılır mı? Başkaları okusun diye değil, kendimiz içindir yazdıklarımız... Unutmamak, unutulmamak için! Zaman geçer gider, yirmi otuz kırk yaşlarındaki siz, günü gelir başka biri gibi olursunuz! O zaman bir başkasının romanı gibi kendinizi, daha doğrusu yıllar ötesinde kalmış kendinizi bulursunuz oralarda... ??? Örnek Paşa da, bir günlük, yeni moda adıyla “andıç” tutarmış! Öyle diyorlar! Doğru mudur bilmem. Ama “Nokta” adlı bir dergi, ki Fethullah Efendi’nin yayınlarından biri diyorlar, Örnek Paşa’nın günlüğünü ele geçirmiş! Nasıl olmuş bu? Çalmışlar mı? Yoksa Paşa, kendisi mi “alın yayımlayın” demiş!.. Kıyametler kopardılar! Fırsat bu fırsat, askere vurmak, Genelkurmay’ı, en başta Büyükanıt Paşa’yı zor duruma düşürmek!.. Sözde üç yıl önce kuvvet komutanları toplanmış karar vermişler, “Darbe yapalım, AKP iktidarını devirelim” demişler. Örnek Paşa da günlüğünde bunları yazmış! “Nokta” dergisinin yayımladıklarını gerçek sayan ikinci cumhuriyetçi “mütareke basını” artıkları başlamışlar “darbe var, darbe var” diye bağrışmaya... ??? Örnek Paşa istediği kadar “Benim böyle bir günlüğüm yok, ben böyle şeyler yazmadım” deyip dursun, “darbe” dedikoducularının umurunda değil bu sözler!.. AKP liderleri, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkanı hepsi bir “darbe” korkusu içinde, Silahlı Kuvvetler’in eski komutanlarını, bu arada Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Şener Eruygur Paşa’yı suçlamaya kalkışıyor! İşin içine savcılar giriyor. Meclis Başkanı Ankara’daki büyük mitingi önlemek için korkutucu sözler söylemekten bile kaçınmıyor! Ama halkımız, AKP takımını değil, Atatürkçülerin sözlerini de özlerini de kendine yakın bularak Ankara’ya koşup geliyor. Yüz binlerle!.. ??? Emekli Amiral Özden Örnek’in bir günlüğü var mıdır, yok mudur? O günlükte bir “darbe” planı var mıdır? Bilen, kanıtlayan, bir belge gösteren yok; yalnız Fethullahçı bir derginin sahte bir suçlaması var... Sonra, bu dergiye yapılan araştırma baskınının demokrasiye, basın özgürlüğüne bir darbe olduğunu kolaylıkla yazanlar, söyleyenler var! Ama bu kişilerin “Nokta”cılara “Sen bu notları nereden buldun, bu günlüğü yazdığı söylenen kişi, böyle bir şey yok diyor, hatta savcılığa ‘Bu konu incelensin’ diye başvuruyor” diye sorduğu yok! ??? Bir bardak suda, hatta bardakta su bile yokken, anlamsız bir fırtına!.. Amaç, Atatürkçüleri, cumhuriyete, laikliğe, devrimlere bağlı insanları, en başta da askerleri sindirmeye kalkışmak!.. Kamuoyunu, kandırmaya çalışmak!.. Erhan KARAESMEN iz; çocuklarının, torunlarının omuzlarına yaslanmış büyükanneler, büyükbabalar; siz, büyüklerin ayakları altında dolaşan küçük yavrular; siz, yüz binlerce genç insan, orta yaşlı insan, kadın ve erkek; siz, aydınlık bir ruhu aydınlık simalara taşımış, kötülükleri kovup umut arama peşindeki milyon kadar yurttaş; siz, öğretmenler, üniversite hocaları ve onların sevgili öğrencileri hep birlikte; siz, emeğin gittikçe daha az değer taşıdığı bir ülkede emekçi olmanın onurunu hâlâ taşıyan çilingir, marangoz, kilitçi, camcı, ahşapplastik cam çerçevecisi, sıvacı, boyacı, kalıpdemirbeton işçisi, çelik ve metal kaynakçısı, gaz ocağı tamircisi, televizyonbilgisayar onarıcısı, karo mozaik döşeyicisi, mobilya işçisi, ayakkabı boyacısı, terzi, simitçi, lokanta aşçısı ve garsonu, pideci, bulaşıkçı, temizlik işçisi, süpürgeci, araba tamircisi ve çırağı hep birlikte oradaydınız. Siz; manav ve çırağı, küçük bakkal ve yardımcısı, süpermarket çalışanı, berber, kuaför, kuru temizleyici, çamaşır yıkayıcısı, elektrik tesisatçısı ve tamircisi, tüpgaz dağıtıcısı, musluk tamircisi, kalaycı, dam aktarıcısı, fırıncı, kapıcı, kasap, balıkçı... Evet, siz hepiniz o gün oradaydınız. Eşlerinizle, çocuklarınızla, validelerinizle.. Ve sonra sizler, tarım işçisi, traktör sürücüsü, kirazkayısı toplayıcısı, narenciye bakıcısı, toprak nadaslayıcısı, tütün S ekicisi, zeytin yetiştiricisitoplayıcısı ve yağını çıkarıcısı, fındığa ve fıstığa bebeği gibi bakan üreticitoplayıcıdepolayıcı, domatessalatalıkbibertüm yeşilliklertüm yaz ve kış sebzelerinin açıkta ve serada üreticisi, bunların taşıyıcısı ağır yük şoförleri, kentlerdeki taksi, dolmuş ve otobüs şoförleri, metro sistemi çalışanları ve temizleyicileri, demiryolu makinistleri ve çalışanları, havayolları pilotları ve çalışanları, sizler de hepiniz olmasa bile ruhlarınızla oradaydınız.. Pamuk olayının üreticisinden tekstil imalatçısına kadar tüm çalışanları, iplik boyacısı, kumaş desenleyicisi ve renklendiricisi, hazır giyimin tüm elemanları, iplikçisi, düğmecisi ve astarcısı, deri işleyicileri, beyaz eşya üretiminin tüm işçileri, teknik adamları, nakliyecileri; madenlerin tüm kazıcıları, binlerce şehit vermiş kara elmas ailelerinin hicranlı son temsilcileri, ağır sanayi ve petrol sanayii kuruluşlarının işçileri, ustaları, teknik adamları; Arap çöllerinden İskandinavya buzullarına kadar milyonlarca kilometre direksiyon sallamış TIR şoförleri, yardımcıları, tamircileri; yüz binlerce benzin istasyonu çalışanı, tüm talihsizliklere rağmen hâlâ tavuk yetiştirmeye uğraşan küçük hayvancılar, bu alanlardaki daha büyük kurumların çalışanları, yokluğa terk edilmiş küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştiricileri, bakıcıları, süt sağıcıları, deri yüzücüleri, et kesicileri, sizler de el bette hepiniz oradaydınız. Büyük boy işletmelerin, epeycesi hâlâ vicdanlı ve yurtsever kalabilmiş patronları ve üst yöneticileri, eşleri ve çocuklarıyla sizler de gelmiştiniz. Sağlık sektörü emekçileri, tecrübeli ve genç doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar; sektörün bir üst kuruluşunun anlamsız bir “oyuna katılmama” söylemine karşın hepiniz inatla oradaydınız. Ve sizler: toplumun iyi yetişmiş elemanları, aralarında epeyce parlak beyin barındıran mühendisler, mimarlar, evrensel ölçekte başarıdan başarıya koşan o teknik adamlar, sizler kendi meslek odalarınızın üst kuruluşunun çok garip ve aykırı bir boykotuna karşın kaçınılmaz olarak aklınızın ve vicdanınızın sesini dinleyerek oradaydınız. Sizler, sizler, sizler... O güneşli güzel günün Ankara’sını tarihe kazıdınız. Evet, hepiniz oradaydınız. Sakin, vakur ve heybetli. Karşıtlarınız için ise ürkütücü. Ancak bununla bitmiyor. Bu satırların yazarının Cumhuriyet’te bu yakınlarda çığlık halinde sıkça dile getirdiği “silkinelim, uyanalım, toplu halde varlığımızı sergileyelim, ses duyuralım” dilekleri yerine geldi. Ama mayın tarlasında yürüyüş henüz bitmedi. Üstten alışlı ve “Ne oluyor yani, biz de istesek milyonları meydana dökeriz” deyişlerine karşın birileri, bu derin mesajı kuvvetli aldı. Ancak bunun bir kereye özgü ve kemiğin bıçağa dayanmışlığının şiddetli dürtüsüyle oluşmuş bir olay olduğunu düşünüyorlar. “Biz bildiğimiz yolda yürürüz. Ortalığı gerginleştiririz. Bakalım o zaman ne yapacaklar” felsefesine sarılıyorlar. Bunun arkasında, bir şaşkınlığın ve kendilerince hiç beklenmedik biçimde beliren bir umutsuzluk duygusunun gizlenmek istendiği son derece açık. Aslında, yakın tarihin en büyük sosyopolitik sınavını vermiş olan sizlerin sık sık bu kadar büyük bir göreve çağrılması anlamsız olur. Bu diplerde ve kendiliğinden oluşup yüzeye yaklaştıkça büyüyen dalganın etkisinin birkaç günde kaybolması söz konusu değil. Ama insanımızın vicdanı, aklı ve duygusu, fazla hesaplanmamış ve örgütlenmemiş biçimde ken dini öyle bir kuvvetle açığa vurdu ki bunun benzerinin her gün tekrarlanması zaten beklenemez. Göklere tırmanmış bir üst yükseklikte, alabildiğine yüce bir yurttaşlık görevi yapıldı. Sivil toplum hareketi geleneği henüz gelişmemiş bir ülkede ilgili kurumlar büyük ve onurlu bir yük taşıdı. Ancak şimdi söz sırası siyasal partilerde. Bu boya elbette ulaşılamaz, ama sıkça tekrarlanmış toplantılarla siyasal partilerin gür ses çıkarmalarının tam zamanıdır. “Gücümüzü sonraki ayların seçim kampanyasına saklayalım. Şu ara zaten güçlü bir çıkış yapıldı. Bunun üzerine yatalım. Ayrıca renk belli etmeyelim.” Edilgenliğinin tuzağına düşülmesi çok yazık olur. O gün orada gerçekleşmiş benzersiz görkeme sahip kitle hareketine büyük bir saygısızlık olur. Orada verilen mesajın önümüzdeki günleri ve yakın haftaları ilgilendiren bir boyutu da siz siyasal partilerin yöneticilerine yönelmişti. “Neredesiniz arkadaşlar” dendi. Meclis koridorlarında, daha gizli kapaklı mekân ilişkilerinde yakın ve uzun soluklu uzlaşmaların aranıyor oluşu, güçlü biçimde sokağa taşmış bir diriliğin önünü hiçbir şekilde almamalı. Daha küçük ölçekli de olsa siyasal partilerin, en azından CHP’nin, kitleleri buluşturma gayretleri ön plana çıkmalı. Sadece laikliğin, yobazlığın sözünü ederek değil, harici ve dahili yandaşlarına ülke çıkarlarını peşkeş çeken, haraçrüşvetyolsuzluğun doruğunda dolaşanları gürleme ile ifşa ederek... Önümüzdeki birkaç haftanın önde gelen gündemi budur. Sonraki aylarda seçim yaklaşırken yurttaşın vicdanına ve gönlüne ulaşmak çok daha zor olacaktır. Muhalefet partilerinin tavırsızlığının ve karşıtsızlığının sonucu olarak büyük kitle hareketinden biraz hırpalanmış olsa da Çankaya’ya “el bebek, gül bebek” gelip oturmayı deneyeceklerdir. En azından bu görüntüyü vermek isteyeceklerdir. Kafası henüz bulanık, kararsız seçmen nezdinde yaralanmış, berelenmiş haliyle bile AKPli bir cumhurbaşkanı bir zafer kazanmış olduğu hissini yaratma peşinde olacaktır. Bu durumun sonbahar seçimlerine de oy sayısı ve oy oranları büyüklüğü biçiminde yansıması olasılığı yüksektir. Bu tablonun sorumluluğunu taşıyacak ya da taşıyamayacak olanların tarih önündeki verecekleri ya da veremeyecekleri hesap büyük anlam taşımaktadır. Ok yaydan çıktı. Bizimkiler sözünü söyledi, gerisini getirmek siz muhalefet partilerine düşen bir başka tarihi görevdir. Haydi, işbaşına... İngilizceyi İngilizce kaynaklardan ezbersiz öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık Acıbadem /İstanbul 0 536 225 07 80 CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear