24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2007 PERŞEMBE 10 DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr Türkiye karşıtlığı revaçta Sağın üyelik karşıtlığı düşmanlığa varırken sol kesimin desteğine de bir ‘ama’ eşlik ediyor ünyada bir zamanlar sahip olduğu siyasal güç ve nüfuza bir daha kolay kolay kavuşamayacağının gayet iyi bilincinde olan Fransa, tam yarım yüzyıldır Avrupa Birliği (AB) projesinin takipçisi. Afrika ve sınırlı da olsa Ortadoğu politikalarında bütün 5. Cumhuriyet (1958 ) süresince pek değişmeyen bir çizgi izleyen Fransa, birlik konusunda 2005 AB anayasa referandumuna kadar ortak bir stratejiyi de koruyabilmişti. Ancak halkoylaması Fransa adına konuşan siyasi yöneticilerle Fransızlar arasındaki görüş ayrılığını, uyumsuzluğu kanıtladı. Sağın en sağı Le Pen ve solun en solu Schivari AB’den tümüyle kopmak fikrinde birleşiyor. Le Pen, bağımsızlık fikrini nükleer denemelere yeniden başlamaya kadar götürüyor... Kaddafi ABD’li bürokratı kabul etmedi ? WASHINGTON (AA) Libya lideri Muammer Kaddafi, Amerikan dışişleri bakanlığının iki numaralı ismi John Negroponte’nin görüşme talebini reddetti. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sean McCormack, Kaddafi’nin, 4 ülkeyi kapsayan Afrika turuna çıkan Bakan Yardımcısı Negroponte’nin görüşme talebini kabul etmediğini söyledi. McCormack, Negroponte’nin Libya ile çeşitli alanlardaki ikili ilişkiler konusunda daha alt düzey yetkililerle görüşebildiğini belirtti. D Sosyal Avrupa Büyük sermaye ve Avrokratların (AB’li bürokrat ve teknokratlar) yönetiminde neoliberal bir AB’ye karşı çıkan Besancenot, Bove gibi radikal sol adaylarsa emekçilerindiyarı “sosyal Avrupa” fikrini hararetle destekliyorlar. Solun solu, kesin bir dille kapitalist küreselleşme fikrini mahkum ederken, Bayrou ve Sarkozy Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların çizgileri dahilinde pazar ekonomisi ve AB anayasasını savunuyorlar. Bu konuda en istekli olan Bayrou, bir anlamda Royal ile yakınlaşıyor. Her ikisi de, sosyal boyutu belirgin bir “Avrupa Ana Metni” fikrine sıcak bakıyorlar. Ancak Fransızların onayını almak kaydıyla... Elbette tüm adayların bir biçimde değinmeden geçemediği noktaysa, Türkiye’nin üyeliği ve AB’nin genişlemesi. Fransız sağının Le Pen’in söyleminde, programında çığırtkanlık ve şampiyonluğunu yaptığı Türk ve Türkiye karşıtlığı hatta düşmanlığı Sarkozy ve Bayrou düzeyinde siyasi bir ilke kisvesine bürünüyor. Sarkozy’nin zaman zaman aşırı sağa yaraşır bir tarzda dile getirdiği muhalefeti öncelikle popülist ve dini köklerden kaynaklanıyor. Sağ rakibinden çok daha önce, başından beri Türkiye’yi AB’de istemediği bilinen Bayrou ise olumsuz savlarını son 2 aylık dönemde birliğin genel politikasıyla uyumlu bir kılıfa sokmaya çalışıyor... Soldaki bireysel ayrık seslere karşın sosyalist sol programlarında, söylemlerinde sürekli olarak Türkiye’nin kozları ve geleceğin dünyasında önemini vurguluyorlar. Bir takvime saygı göstermek kaydıyla Türkleri istiyorlar. Ancak hepsi “Türkiye’nin bugün hâlâ demokrasi ve insan hakları konularında ciddi eksiklerinin olduğunun” altını çiziyorlar. Elbette Royal’in “Fransızların iradesi çekincesi”ni unutmadan... Royal “prensipte Türkiye’nin AB’ye katılımından yana olduğunu, ancak AB’nin şu anda bu yeni üye için hazır olmadığına inandığını” belirtmişti. Royal, Türkiye’nin AB’ye girişini referanduma sunacağını söylemişti. Royal’in seçimi kazanması halinde, Ermeni soykırımının reddedilmesini suç sayılmasını öngören yasa tasarısının, ekim ayında Senato’nun gündemine getirilmesi Sosyalist Parti’nin vaatleri arasında. Fransa’da Meclis Genel Kurulu, 12 Ekim 2006’da bu yöndeki bir teklifi kabul etmiş, tasarı Senato’nun gündemine gelmemişti. Tasarının kabul edilip edilmemesi ise büyük ölçüde sağa bağlı. Çünkü Fransa’da Senato, geleneksel olarak sağın kontrolünde. S osyalist parti ilkesel olarak takvime uyulması gerektiğinden söz etmekle birlikte “Türkiye’nin bugün hâlâ demokrasi ve insan hakları konularında ciddi eksiklikleri solduğunun” altını çiziyor. Ayrıca “AB’nin yeni bir üyeye hazır olmadığını” dile getiren Royal, Türkiye’nin AB’ye girişini referanduma sunacağını söylemişti. UAEK: İran uranyum zenginleştiriyor ? VİYANA (AA) İran’ı “olası atom bombası imalatına karşı durdurmaya çalışan’’ BM’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK), İran’ın 1300 santrifüj makinesinde uranyum zenginleştirmeye başladığını açıkladı. İngiliz Reuters ajansının elde ettiği rapora göre, merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’da bulunan UAEK, uranyum zengileştirmeyi durdurması için karar çıkaran BM Güvenlik Konseyi’nin çağrısını dinlemeyen Tahran yönetiminin, “sanayi kullanımına hazır nükleer enerji teknolojisine kavuştuğunu’’ geçen hafta ilan etmişti. İran’ın yeraltındaki uranyum zenginleştirme tesisi, ülkenin orta kesimindeki Natanz’da bulunuyor. Bush’a ‘Soykırımı tanı’ mektubu ? WASHINGTON (AA) ABD Kongresi’nde Ermeni tezlerinin baş destekçileri olarak yer alan iki milletvekili, ABD Başkanı George W. Bush’a bir mektup göndererek, 24 Nisan tarihinde yayımlanacak Beyaz Saray açıklamasında “Ermeni soykırımı’’ ifadesini kullanmasını istedi.Demokrat Parti New Jersey Milletvekili Frank Pallone ve Cumhuriyetçi Parti Michigan Milletvekili Joe Knollenberg’in imzasını taşıyan mektupta, “ABD, insanlığa karşı işlenen suçların hatırlanmadan ve kınanmadan geçip gitmesine hiçbir zaman izin vermemeli’’ denildi. İkinci turda yarışın Royal ile Sarkozy arasında yaşanacağına giderek kesin gözüyle bakılıyor. (Fotoğraflar: REUTERS / AP/ AFP) Radyasyon skandalına soruşturma ? Dış Haberler Servisi İngiltere’de ölen nükleer tesis emekçilerinin organlarının üzerinde izin alınmadan test yapıldığı öne sürüldü. İngiltere’nin kuzeybatısındaki Sellafield nükleer santralındaki mühendisleri ve bilim insanlarını temsil eden Prospect sendikasının iddiasına göre, 1960’lardan 1990’lara kadar kanserden ölen 70 kadar nükleer tesis işçisinin cesedinden alınan doku ve kemik örnekleri üzerinde ailelerinden izin alınmaksızın testler yapıldı. Tesisi işleten ve suçlamaların hedefi olan British Nuclear Fuels PLC şirketinden bir temsilci ise radyolojik inceleme için doku örneği alınması uygulamasına 1992’de son verildiğini söyledi. Adayların seçim vaatleri ransa’nın son yıllarda en hassas olduğu konu, işsizliğe karşı önlemler ve sosyal kazanımların sürekliliği, hatta dokunulmazlığı. Ancak Fransa’nın dünyanın ilk 5 zengin ekonomisinden biri olması, OECD verilerine göre son 10 yılda emek verimliliği en yük F sek 3 ülkeden biri olması, işveren ve mali çevrelerin son yıllardaki olağanüstü fahiş kârları, solcu olsun olmasın ortalama bir Fransızın mevcut sosyal hakları ve satın alma gücüne getirilecek en küçük bir darbeye sert tepki göstermesine neden oluyor. Bu yüzden en liberal ekonomi yanlısı politikacılar bile istihdam, emeklilik, sosyal sigorta gibi konular gündeme geldiğinde ağızlarından çıkacak sözlere, seçim vaatlerine çok dikkat ediyorlar. Bu bağlamda kuşkusuz sol adaylar daha cömert. Hepsinin ortak amacı, çalışma hayatında işverenlerin keyfine bırakılmış belirsizliğe son vermek ve asgari ücreti artırmak. Sağ ise tam tersine çalışma hayatını düzenleyen yönetmelik ve yasalarda ‘esneklik ve özgürlüğü’ (!) genişletmeyi, örneğin haftada 35 saat çalışma yasasını kaldırmayı veya etkisini hafifletmeyi hedefliyor. Royal gençlere, genç işsizlere öncelik tanırken Bove, Buffet gibi radikal sol adaylar sosyalist adayın projesini çok yetersiz buluyor. Le Pen yeni iş ve istihdam olanaklarını “milli tercih” adına yalnızca Fransızlara sunacağını belirtiyor, düşman addettiği “sendika oligarşisi”ni yıkacağını söylüyor. Emeklilik yaşını yükseltmek, dileyenin haftalık 3539 saat üstünde çalışma hakkı gibi maddeleri programına katan aşırı sağcı milliyetçi liderle hem fikir olan Sarkozy de grev hakkını kısıtlama sözü veriyor. Haftalık çalışma süresi ilkesini esnekleştirmeyi savunan Bayrou ise, bu geçişin müzakereler sonucu uzlaşmayla sağlanmasından yana. Konut, sağlık, asgari ücret Asgari ücrete ilk ağızda hiç dokunmayacağını duyuran sağ uçtan, bugün brüt 1200 Avro olan askeri ücreti iktidara gelir gelmez, net 1500’e çıkarmayı vaat eden sol uçlara geniş bir yelpaze mevcut. Sosyalist ve komünist adaylar, her belediyenin yasal “yüzde 20 zorunlu sosyal konut” ilkesini hayata geçirmeyi, her yıl 120 bin sosyal konut inşasını ön plana çıkartıyorlar. Sarkozy kredi ve satın alma işlemlerini basitleştirerek “Fransa’yı evinin sahibi insanlar ülkesi” yapmayı planlarken Le Pen kiralama veya ev sahibi olmada önceliğin “Fransız vatandaşlarına” verileceğini vurguluyor. Sarkozy sağlıkta özelleştirmeden, özellikle de bireysel emeklilik programlarının güçlendirilmesinden yana. Royal, ciddi hastalıklar konusunda özel araştırmalar, 1625 (bu yaşın altındakilere sağlık hizmeti bedava) arasındaki gençlere özel sağlık kartları, okul ve işyeri doktorlarını güçlendirmek gibi daha yüzeysel önlemlere ağırlık veriyor. YARIN: ULUSAL KİMLİK ‘Kazara’ yaralanmışlar! ? WASHINGTON (AA) Beyaz Saray’ın güvenlik kulübelerinden birinde bir gizli servis elemanının silahının “kazara” ateş alması sonucu, diğer iki gizli servis elemanının yaralandığı bildirildi. Beyaz Saray sözcüsü, yaralananların hayati tehlikelerinin bulunmadığını belirtti. Olay sırasında ABD Başkanı George Bush’un Beyaz Saray’da olmadığı bildirildi. Nagasaki Belediye Başkanı vuruldu ? Dış Haberler Servisi Japonya’da Nagasaki kentinin belediye başkanı, barışçıl görüşleriyle tanınan Itço Ito (61) uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü. Nagasaki Belediye Başkanlığı için pazar günü yapılacak seçimlerde dördüncü kez aday olan Ito’nun, önceki gün seçim bürosunun önünde saldırıya uğramasının ardından kaldırıldığı hastanede ameliyata alındığı, ancak kurtarılamadığı belirtildi. Polis, saldırganın ülkede mafya olarak da bilinen yakuza üyesi olduğunu açıkladı. Bravo Batı’ya! ıllar önce Rusya’nın başına Putin geldikten kısa süre sonra, Batı’da “Who is Mr. Putin?” sorusu ortaya atılmış ve doğrusunu söylemek gerekirse bu soru çok tutmuştu. Herkes önce “Putin kimdir?” diye soruyor ve sonra kendince cevap vermeyi deniyordu. Yıllarca bu konuda kafa yoran Batı, sonunda, Rus liderin görev süresi dolmak üzereyken de olsa “Putin’in şifresi”ni çözdü. Amerikan The Weekly Standard gazetesi, bu şifreyi şöyle yayımlıyor: “PUTIN: Plane, Uranium, Tanks, Infrastructure, Nuclear power sale” (uçak, uranyum, tanklar, altyapı, satılık nükleer enerji). Böylece Putin’in en fazla önemsediği kavramları anlatmayı deneyen gazete, eski KGB ajanları ve Petersburg kökenlilerin Gazprom ve Rosoboronexport şirketlerini desteklediğini, bu amaçla Yukos’un parçalandığını, Sahalin2 projesinin değiştirildiğini, MiG gibi şirketlerin devre dışı bırakıldığını yazdı. Gazete, Venezüella Devlet Başkanı Chavez’e silah satan Rusya’nın, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a da silah satabileceğini, ABD’nin mutlaka karşı atağa geçmesi gerektiği savundu. Aslında son zamanlarda ABD ve yandaşlarının Rusya’ya sürekli atak yaptıkları bir gerçek. PERŞEMBENİN GELİŞİ HAKAN AKSAY azı Sovyet gazetelerinde B “Onların ahlak anlayışı” bölüm başlığı altında kapitalist ülkelerde yaşanan rezillikler sergilenir, her defasında “İşte onların ahlakı” gibi sözlerle bitirilirdi. Ama benzer sorunlar SSCB’de çıktığında gizlenir veya geçiştirilirdi. Rezilliğin inkâr edilemeyecek boyutlara ulaştığı bir noktada, komünist bir liderin, rezaletin sorumlusuyla ilgili sözleri kafama çivilenmişti: “Evet, o bir itoğlu it; ama bizim itoğlu itimiz!” Bu uzak anıyı aklıma getiren şey, son zamanlarda Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz’le ilgili söylenenler... ??? 400 bin doların üzerinde maaş alan ve dünya ülkelerine yılda 20 milyar dolar dağıtma yetkisini elinde bulunduran bu adam, bankadaki sevgilisine türlü “kıyaklar” yapıyor. Sonunda onu (bankadaki maaşını koruyarak) ABD Dışişleri Bakanlığı’nda işe başlatıyor. 1980’lerin sonunda Kıbrıslı araştırmacı Bülent Ali Rıza ile evli olduğu ve sonradan boşandığı söylenen Libya asıllı Şaha Rıza’nın maaşının 61 bin dolar zamlanarak 193 bin 590 dolara çıkması ve bunun Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın maaşından bile yüksek olması toplumun tepkisini çekiyor. Dünya Bankası Başkanı, önce “Pardon!” diyor, ama devam etmiyor. Dahası, görevi bırakmaya hiç niyeti olmadığını söyaksay@rusya.ru Y Önce Amerikan Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı “İnsan Haklarını Destekleme ve Demokrasi: ABD 2006 Raporu”nda, Rusya’yı iç politikasından dolayı sert biçimde eleştirdi. Sonra Londra’da yaşayan muhalif işadamı Berezovski, Moskova’da bir devrim yapmaya hazırlandığını ilan etti. Ardından ülke içinde muhalefetin gösteri ve mitingleri başladı. Cumartesi Moskova’da, pazar ise Petersburg’da binlerce muhalif sokağa çıkarak “Putinsiz Rusya” sloganları attı. Rus milliyetçilerini ve bazı radikal sol örgütleri de yanına alan Batı yanlısı muhalefet öylesine kararlıydı ki yasal izin verilmediği halde kent merkezlerinde yürüyüş düzenleyerek gövde gösterisi yapmayı denedi. Rusya iktidarının cevabı sert oldu. Yerel yönetimler gösterici sayısından kat kat fazla polis görevlendirdi; izinsiz gösteri yapanlar tartaklandı, yüzlercesi gözaltına alındı. Muhalifler Rusya Devlet Başkanı Putin’in demokrasiyi sınırladığını ve 2008’deki başkanlık seçiminin adil olmayacağını söylüyor. İktidar temsilcileriyse “dışardan destek alan marjinal çevreler” olarak nitelediği muhalif güçlerin seçimlerde başarı şansının zayıf olduğunu, bunların bütün ümidini Rusya’da “renkli devrim yapma” amacına bağladığını vurguluyor. ‘Tanrı’nın Temsilcisi’ Bush’un Sadık Dostu Wolfowitz sinde 1943’te doğan Paul Wolfowitz, savunma ve dış politika En zengin alanlarınde çeşitli gökurumlardan revlerde bulundu. birinin 19891993 yılları arabaşındaki sında Savunma PoliWolfowitz’in tikaları Müsteşarı olayırtık çorapları rak Dick Chenney’e medyaya bağlı olarak çalıştı. yansıyınca, Mart 2001’de SavunTürk ma Bakan Yardımcıtekstilcileri sı olarak atandı. 2003 Dünya Bankası Irak işgalinin “mimarı” sayılan Wolfowitz, adresine yüzlerce çorap yoğun tepkiler sonucu görevden alındı; postalamıştı. ancak 2005’te bir lüyor. Çünkü o sırada “Büyük başka önemli göreve, Dünya Şef”in görüşünü öğreniyor. UyBankası Başkanlığı’na atandı. guladığı kanlı politikaları dini ve ??? ahlaki misyonlarla açıklamasını 1970’lerin ortalarından beri seven ABD lideri George Bush, Türkiye’ye gelip giden Wolfo“Bırakın, göreve devam etsin” witz’i iyi tanıyor olmamız gerediyor. kir. Gerçi bizim aklımızda daha “Evet, o bir itoğlu it; ama biçok son Türkiye ziyaretinde Sezim itoğlu itimiz!” demeye gelimiye Camii’nin kapısında bıtiriyor. raktığı ayakkabılarının içinden ??? çıkan yırtık çorap görüntüleriyle yer aldı; ama aslında marifetleri Polonya asıllı bir Yahudi aile En iyi asker, çarpışmaktan çok yürümesini bilen askerdir. Napoleon Bonaparte çok daha büyük. Irak konusunda bize “doğru yolu göstermek için” çok çaba harcamıştı, bir ara “Hatanızı anlayın, özür dileyin” gibi incileriyle basınımızda yer bulmuştu. Birkaç yıl önce Wolfowitz’le ilgili yazdığım makaleyi şöyle bitirmiştim: “Basit bir ‘Rumsfeld çömezi’ değil, bu senaryonun yaratıcılarından biri olan Wolfowitz, ağır mesajlarını verirken çeke çeke uzattığı kulaklarımızın arasındaki başımızı okşamaktan da geri durmuyor. Türkiye’ye gelmekten zevk aldığını söylüyor. Bir de ‘babaca’ öğüt veriyor: Eğer ben Türk olsaydım ‘Son zamanlarda neler yaşadıysak yaşayalım Türkiye’nin dünyadaki en güçlü dostu ABD’dir’ diye düşünürdüm. Wolfowitz Türk olsa ne yapardı, bilmem. Ama ben Amerikalı olsaydım, Bush, Rumsfeld, Wolfowitz gibi korku filmi senaristlerini ülkemin başından indirip ABD’ye de, dünyaya da rahat bir nefes aldırmak için elimden geleni yapardım.” Kardeşler Ruslar ve Ukraynalılar dost mu, yoksa kardeş mi? Elbette kardeş. İnsan dostunu kendisi seçer... CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear