26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ‘Cumhur’un Sesi Tandoğan’dan Yükselecek 14 Nisan’da Ankara Tandoğan Meydanı’ndan yükselecek olan ses, uzlaşının, birlik bütünlüğümüzün, demokrasinin sesi olacaktır. 14 Nisan’da Ankara’dan yükselecek olan ses, Cumhuriyete sahip çıkanların, ulusalcıların, Atatürkçülerin sesi olacaktır. 14 Nisan’da Tandoğan’da “Türkiye” konuşacaktır. PENCERE 14 Nisan Mitinginin Anlamı... 14 Nisan’da Ankara’da yapılacak olan miting ne anlam taşıyor?.. Başta Recep Tayyip olmak üzere iktidarın bu eylem karşısındaki tutumu 14 Nisan’ın ne anlam taşıdığının göstergesidir... Amerikan cenahının da yanıtını çok merak ettiği soru şu: Halk kıpırdayacak mı?.. ? Halk ne zaman kıpırdar?.. Geçmişten bir örnek: 21 Mayıs 1919 günü Albay Bekir Sami ile Yüzbaşı Selahattin Yurtoğlu işgal edilen vatan topraklarını kurtarmak üzere Bandırma’ya çıkarlar, İzmir’e doğru yollanırlar; Ege’de şu gerçekle karşılaşırlar: “Yunan bayrağı Yunan zulmüne karşı tek çaredir” sloganı toplumda yaygınlaştırılmıştır; her eve Yunan bayrağı asılacak!.. Albay Bekir Sami’nin bütün çabalarına karşın halk toparlanamaz; sonuç yenilgi ve hüsrandır. ? Mustafa Kemal ise vatanı kurtarmaya batıdan değil doğudan başlamak stratejisini benimser; 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkar; sonra Erzurum ve Sıvas kongrelerini toplar... Neden?.. Doğudaki Anadolu halkı tedirgin bir bekleyiş içindedir, çünkü ‘Tehcir’le gidenlerin işgalle geri dönüp intikam alması olasılığı var... Ayrıca 1917 Bolşevik ihtilali Anadolu kurtuluş savaşının sırtını Rusya’ya dayaması için bir tarihsel fırsat yaratmıştır... Ve Anadolu halkı kıpırdar, örgütlenme doğudan başlar. ? Amerikan emperyalizmi yeryüzünde çok güçlü bir olgu!.. Dünya haritasını ABD kendine göre çiziyor ya da çizemiyor... Sovyetler yıkıldı, harita değişti... Yugoslavya yıkıldı, harita değişti.. Ya Ortadoğu ne olacak?.. Kürt lider Mesud Barzani’nin Diyarbakır’a yönelik konuşması, bir aşiret reisinin saçmalaması mı?.. Yoksa arkasında Amerika’nın bulunduğu büyük bir tasarımın Güneydoğu halkına yönelik yoklaması mı?.. ? AKP iktidarının başındakiler ne yaptıklarını biliyorlar mı?.. Yoksa iktidar hırsı gözlerini tümüyle körletmiş mi?.. Türkiye’de dincilik ve bölücülük ülkeyi paylaşmak isteyen emperyalizmin ustalıklı planıyla gelişiyor... Her iki akım da askere karşı.. Her ikisi de orduya düşman.. Her ikisinin de arkasında yabancı desteği (en başta ABD) var... Peki, bu bir rastlantı mı?.. ? Türkiye’de askerle iktidar arasındaki çelişki, sürtüşme, çatışma artık elle tutulurcasına somutlaşmış bir gerçek... RTE’nin cumhurbaşkanlığı inadı rastlantı değil; ama, eylem bu hedefe oturduğu zaman kimse sanmasın ki ülkede her şey durulacak, istikrar sağlanacak, halk arasında bütünleşmeye doğru gidiş devreye girecek... Şehitler.. Şehitler.. Şehitler.. de Türkiye’de halkı birbirine düşmanlaştıracak çatıştırmanın bilinçli uygulaması... Türkiye’yi parçalanmaya doğru götüren planlama adım adım yürüyor... ? Peki, halk ne yapıyor?.. Zengin hayatın tadını çıkarmaya çalışıyor, yoksul yaşam kavgasıyla becelleşiyor; büyük çoğunluk olan bitenlerden habersiz... Uyanış ne zaman?.. Halk ne zaman kıpırdayacak?.. 14 Nisan mitingi bir gösterge!.. RTE bir yana, her şeyi çok iyi izleyen Amerikan uzmanları gözlerini 14 Nisan’da başkentin Tandoğan Meydanı’na dikmişlerdir... Umudumuz halkın kıpırdaması!.. Emperyalizmin tuzağına girmiş Türkiye Cumhuriyeti, ancak halkın uyanıp devreye girmesiyle kurtulabilir. Sınır ve Sinir KUZEY IRAK konusunda gelinen nokta, Özal’dan beri bütün iktidarların üst üste yaptıkları hatalardan kaynaklanıyor. Onun içindir ki, yalnızca bugünkü iktidarı suçlayarak durumun içinden çıkılamaz. Sorunu bütün ilgililerin katılımıyla sinirlenmeden düşünüp daha fazla kan akıtmayacak ve anaların gözyaşlarını durduracak pratik bir çözümün bulunması artık kaçınılmazlaşmıştır. Ama bu, bazı noktalarda tam bir ulusal uzlaşmaya varmayı gerektirir. irinci nokta, pratik bir çözümün bulunması için askerin görüşünü hesaba katmanın zorunluluğunu kabul edip “seçilmişleratanmışlar” ya da “askerin sivile tabi olması” gibi saçmalıklardan uzak durmaktır. Böyle ilkeler başka yerlerde ve başka durumlarda geçerli sayılabilse bile, Türkiye Cumhuriyeti’nde ve özellikle PKK ya da Kuzey Irak konusu konuşulurken böyle saplantılarla uğraşmak kadar büyük yanlış olamaz. Çünkü bu konudaki yanlışların ve iç politika hesaplarının bedelini canıyla ödeyen insanlara ilişkin sorumluluğu ilk kademede ve en yakından taşıyan kurum, bu Cumhuriyetin kuruluşunda da aynı sorumluluğu ayrı biçimde taşımış olan ordudur. Dolayısıyla, saptanacak politikanın onu dışlayarak, küçümseyerek ve hele siyasetin emrinde sayarak belirlemenin büyük bir yanlış olacağı bilinmelidir. öyle bir açıdan bakıldığında, askeri bakımdan en somut sorun, “Irak sınırı” denen çizgiyi “geçilmez” kılmanın zorluğudur. Hiçbir mantığa ve hele savunma taktiklerinin hiçbirine sığmayan, gereksiz can kaybına, muazzam paraların harcanmasına mal olmuş ve olacak olan bir sınır söz konusu: engebeleriyle ve askerin her gün yaşayarak çok iyi bildiği güçlükleriyle. En başta, çizilişindeki mantıksızlık. Sınır, Lozan’da İsmet Paşa’nın savunduğu son derece insancıl tezin aksine bölgedeki Kürt nüfusu bölmekle kalmamış, asker açısından bakıldığında bütün taktik hesapları etkisiz kılacak biçimde, o sıralar yeni bağımsızlaşmış Baltık devletlerinden birinden emekli olan ve bölgeyi hiç bilmeyen generallerden birinin kalemiyle geçici olarak çizilmiştir. Ankara, Lozan’daki anlaşmazlığın ardından üç yıl daha süren çekişmeler sonucunda ve petrol kuyularının üzerine oturan İngiltere’nin savaş tehdidi altında Türkiye’nin üye olmadığı bir Milletler Cemiyeti’nin kararına uymak ve bu geçici çözümün kalıcı kılınmasına katlanmak zorunda kalmıştı. imdi, daha fazla kan dökülmemesi için, vaktiyle Saddam’ın bile Ankara’nın isteği üzerine kabul ettiği gibi, sınırın güneyinde savunulabilir bir hatta kadarki arazinin güvenlik bölgesi olarak Türk askerine bırakılmasından başka pratik çare yoktur. Ankara, işgalci devlet ABD’den bunu istemekte yerden göğe haklı sayılır. İncirlik’ten vazgeçemeyecek bir ABD ve onun işgali altındaki bir Barzani bu gerçekçi öneriye “evet” demeye mutlaka zorlanmalıdır. Prof. Dr. Nur SERTER ADD Genel Başkan Yrd. “Cumhur”un sesinden korkanlar, “teksesliliği” demokrasi diye sunanlar, aykırı görüşleri baskı ile susturanlar 14 Nisan’da Tandoğan’dan yükselecek olan Türkiye’nin sesini duymak istemiyor… Türkiye’nin sesinden korkanlar, yapay darbe senaryoları üreterek halkın demokratik tepkisini değersizleştirmeye çalışıyor. Yüzlerce sivil toplum örgütünün, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin, halkın Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkma kararlılığından rahatsızlık duyuyor. Her türlü ulusalcı söylem ve eylemi “darbe çağrısı” olarak nitelemek, iktidar ve yandaşlarının kamuoyunu baskı altında tutarak demokratik tepkileri engellemelerinin stratejisi olarak uygulamaya sokulmuş durumda. Bir mitingden bir kriz senaryosu üretmenin üstatları işbaşında… İktidar olmak yetmiyor, iktidarın getirilerini paylaşmak da yetmiyor. Türkiye’nin “susması” isteniyor. Türkiye susacak, sadece onlar konuşacak… 25 Ekim 2003’te Anıtkabir’e yürüyen Cumhuriyet üniversiteleri ve on binlerce insanın demokratik tepkisini “Ordu göreve” pankartı açarak provoke eden küçük bir grubun eylemini, o günün tüm katılımcılarının şiddetle kınamasına karşın bilerek ve kasıtlı olarak tekrar tekrar dile getirenlerin amacı belli. Atatürkçüleri, ulusalcıları karalamak… Üniversitelerin Cumhuriyete sahip çıkması iktidarı rahatsız ediyor. 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nda üniversitelere verilen “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı gençlik yetiştirmek” görevini görmezden gelmeyi yeğliyor. Başbakan hem gençliği siyasete katılmaya çağırıyor hem de gençliğin Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmak için kendini ifade etmesini “suç” sayıyor. İlkokul çocuklarının AKP’yi şakşaklamak üzere yollara dökülmesinden rahatsızlık duymuyor. 23 Nisan’da İHL öğrencisi bir yetişkinin “çocuk” kategorisinden TBMM’de siyasi mesajlar vermesini olağan kabul ediyor. Miting meydanlarını kendisine destek verenler doldurmuşsa bundan büyük mutluluk duyuyor. Ancak Cumhuriyete sahip çıkmak için sesini yükseltenleri, ulusal duyarlılık gösteren Türk gençliğini “kriz yaratmakla” suçluyor. Türk ulusu artık kaynağı belli olan “yapay darbe senaryoları” ile aldatılamayacak kadar gerçeklerin farkındadır. Türkiye “darbeler” dönemini geride bırakmış, demokrasi ile yoluna devam eden bir ülkedir. Yapılan kamuoyu yoklamaları ile Türkiye’nin en güvenilir ve en saygın kurumlarının başında yer aldığı belirlenen TSK’ye karşı düşmanlık besleyenleri kışkırtmaya yönelik sahte korkular üretmek ve bunu miting çağrıları ile eşzamanlı gündeme oturtmak, senaryo B B üreticilerinin amaçlarına hizmet edemeyecektir. Türkiye, demokrasiyi bir araç olarak kullananları, iktidar erkini yargıya kalkan yapanları, kişisel çıkarları ulusal çıkarların önünde tutanları, ulusal onuru yok sayanları, Türkiye’yi Türkiye’den yönetmeyenleri, Cumhuriyetin kazanımlarını “kayıp” ilan edenleri, işçiyi, köylüyü, esnafı hor görenleri, şehitlerimize saygı göstermeyenleri artık tanımıştır. Türk halkının demokratik tepkisini dile getirmeye, bu siyaset anlayışına destek verenlere söyleyecek sözü, bu sözü söylemeye de hakkı vardır. Cumhurun sesinden korkanlar, korkunun yarattığı hezeyanlarla hayal görmekten vazgeçmeli ve gerçeklere kulak vermelidirler. Gerçeklere kulak vermek üzücü, incitici, hatta acıtıcı olabilir. İktidar erkinin yarattığı hülyaları, hatta kafaların konforunu da bozabilir. Ancak siyasi iktidar olmaktan daha zor olan, halkın gönlünde iktidar olabilmektir. Türk ulusunun gönlünde sarsılmaz bir yere sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün makamına aday olanların, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkanların sesini kısmaya ve onları aşağılamaya yeltenmeleri, liyakatin derecesini ölçmenin önemli bir ölçüsü olarak değerlendirilecektir. 14 Nisan’da Ankara Tandoğan Meydanı’ndan yükselecek olan ses, uzlaşının, birlik bütünlüğümüzün, demokrasinin sesi olacaktır. 14 Nisan’da Ankara’dan yükselecek olan ses, Cumhuriyete sahip çıkanların, ulusalcıların, Atatürkçülerin sesi olacaktır. 14 Nisan’da Tandoğan’da “Türkiye” konuşacaktır. 11 Nisan Urfa’nın Kurtuluşu Dr. Coşkun ÖZDEMİR D Ş aha Ankara’da Mustafa Kemal’in önderliğinde Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına 12 gün vardı. Önce İngilizlerin onları izleyerek Fransızların işgaline uğrayan Urfa, bu emperyalist saldırıyı yenilgiye uğratarak 11 Nisan 1920’de özgürlüğüne kavuştu. Artık çiğköftelerini yeniden ağız tadı ile yiyebileceklerdi Urfalılar. Anzelha da Halilulrahman da Mancınıklar da Bamyasuyu da Tilfidir de ve de biber tarlaları da onlarındı. Zaferin ardından “Yaşasın Urfalılar teslim olmadı“ diye türküler yakıldı. Az sonra Cumhuriyetin ilanı ve devrimleri geldi. 11 Nisanlarda Türk, Kürt, Arap tüm Urfa halkı hep birlikte hem illerinin hem de Anadolu’nun kurtuluşunu kutladılar. 11 Nisan’da Topçu Meydanı borazan, trampet, insan sesleri, marşlar tür külerle çınlardı. Temsili savaşta çeteler Fransız bayrağı asılı tepeye doğru savlet eder, eğersiz Arap atları meydanın iki yanından onlara katılır, Fransız bayrağı indirilip Türk bayrağı kaleye dikildiğinde, halk bunu büyük bir coşku ve heyecanla kutlardı. Evet o yüce insanın ve Cumhuriyeti kuranların estirdiği devrim rüzgârı tüm halkı kucaklıyor ve onu özgürlüklere ve aydınlanmaya taşıyordu.. Halkevinde öğretmenlerin öncülüğünde akşamları tiyatro yapılıyordu. Orada folkloru müzik çalışmalarına ve konferanslara yer veriliyordu. Urfa’nın yüzme havuzuna benzeyen ünlü kutsal gölünde hafta sonlarında yüzme yarışları yapılıyor, kazananlar Adana’daki Türkiye birinciliklerine katılıyorlardı. İyi yüzücüler yetişiyordu Urfa’da. Şehrin orta yerinde Türk musikisi yapılan içkili gazino vardı. Trahom, sıtma, frengi mücadeleleri başarıyla ve hızla sürdürülüyor, beyaz Sam eşekleri ile yol alan doktorlar halkla kaynaşıyor, verdikleri hizmete karşılık öğretmenlerden para almayı kendileri için onur kırıcı buluyorlardı.. Sonra çok partili düzen geldi. Demokrasiye hiç inanmayanlar iktidarı ele geçirdiler. Aydınlanmaya karşı durdular, devrim karşıtları ile işbirliği yaptılar, onların desteğini aradılar. Bu satırların yazarı, onların 1956 yılı Birecik Köprüsü’nün açılışını izleyen Urfa 11 Nisan kutlamasında kara çarşaflılar topluluğunun resmi geçidini ayakta selamladıklarına tanık oldu. Aynı yıl benim de hazır bulunduğum bir yemekte DP’ nin atadığı ve bir köy ağası olan Urfa Belediye başkanı “orucunu yiyenin katli vaciptir” demiştir. Yıllar boyu karşı devrimin öncüle ri ve izleyicileri çok kararlı ve kendi yollarında çok tutarlı oldular. Başarıya ulaşmaları için solu ezmeleri gerekiyordu emperyalistlerle işbirliği yaparak bunu da başardılar.1984 yılında Urfa hak ettiği Şanlı unvanını kazandı. Ama Şanlıurfa artık Cumhuriyet Urfası’ndan farklı idi. Cumhuriyet yıllarının çocuğu o yıllarda her gün yüzmeye gittiği kutsal gölün gazinosunda ”Erkekler yalnız giremez, aileye mahsustur” tabelası ile karşılaştı. Her yaştan Urfalıların bulunduğu bir mecliste ona kendisi gibi yaşlı insanların “Hocam sen bu gençlere kulah asma onlar Şanlıurfalı, biz senin kimin Urfalıyıh” demeleri boşuna değildi. Ama o günleri yaşamış bu yaşlı insanlar da bu Cumhuriyet yıllarının çocuğu gibi aydınlanmanın Anadolu’nun ufuklarından yeniden doğacağına onu asla karartamayacaklarına inanıyorlardı. mumtazsoysal@gmail.com 10 Nisan 1928 10 Nisan 2007 Nazan MOROĞLU yıl önce 10 Nisan 1928, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laik karakterini kazandığı gündür. 10 Nisan 1928’de 1924 tarihli (Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda) anayasamızda yapılan değişiklikle laiklik ilkesinin ilk adımı atılmış ve anayasanın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslamdır, resmi dili Türkçedir, makamı Ankara şehridir” hükmü “Türk Devleti’nin resmi dili Türkçedir, makamı Ankara şehridir” şeklinde değiştirilmiş; “dini İslamdır” ibaresi metinden çıkarılmıştır. Ayrıca 16. maddedeki milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemininden “vallahi” sözcüğü ile 26. maddedeki “din işlerinin düzenlenmesinin 79 TBMM’nin görevleri arasında sayılması” anayasadan çıkarılmıştır. (Resmi Gazete: 10 Nisan 1928) Laiklik ilkesi Türk anayasasına ilk kez 5 Şubat 1937 tarihinde girmiş, 1961 ve 1982 anayasalarında da devletin değiştirilemez temel nitelikleri arasında yer almıştır. Tarihimizin en büyük dönüşümlerinden birini oluşturan Cumhuriyetin ilanı, özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık gibi kavramlarla ulusumuza yeni bir dönemin kapılarını açmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk on yılında bu yolda yapılan Atatürk devrimleriyle, şeriattan laikliğe doğru bir yol haritası çizilmiş ve laik devlet düzeninin yaşama geçirilmesi amaçlanmıştır. Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngören bir ilke olması yanında, aynı zamanda dünya sorunlarına akılcı ve bilimsel bakış açısı getiren bir yaşam biçimidir. Ancak, ne yazık ki 79 yıl sonra 10 Nisan 2007’de çağdaş uygarlığın, demokrasinin temel taşı olan laiklik zedelenmekte... Ülke yönetiminde söz sahibi olanların, laikliği göz ardı eden söylem ve eylem içinde oldukları görülmekte... “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek. Millete rağmen bu yürümez zaten” diyerek laikliğin tartışmaya açılmak istenmesi, laikliğin korunmasına bugün her zamandan daha çok gerek olduğunu bütün açıklığı ile gözler önüne sermiyor mu? 23 NİSAN TURLARI SAFRANBOLU/ AMASRA/ABANT SİNOP/ ERFELEK /AKGÖL BOZCAADA/ ÇANAKKALE ŞEHİTLİKLER/TRUVA KUZEY EGE ve KAZDAĞLARI ZİRVE EĞİRDİR GÖLLER BÖLGESİ SÜNNETGÖL/ YEDİGÖLLER/AKÇAKOCA/ABANT HAFTA SONU TURLARI Safranbolu – Amasra Sünnetgöl/Göynük/Yedigöller/Abant Assos/ Kazdağları Çanakkale Şehitlikler/Truva Sinop/ Erfelek/ Akgöl 2023 Nisan 2007 2023 Nisan 2007 2023 Nisan 2007 2123 Nisan 2007 2023 Nisan 2007 2123 Nisan 2007 (Her hafta sonu) (Her hafta sonu) (Her hafta sonu) (Her hafta sonu) Tüm turlarımız ve özel grup gezileri için acentemizden, web sayfamızdan bilgi alabilirsiniz. İstiklal Cad. No: 36/1A Küçük Han K:4 D:19 Beyoğlu (Pizza Hut Üstü) Tel: 0 212 249 40 70/ 72 Fax: 0 212 249 40 74 folklorik@tnn.net / www.folklorik.com İngilizceyi İngilizce kaynaklardan ezbersiz öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık Acıbadem /İstanbul 0 536 225 07 80 CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear