24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2007 CUMARTESİ 16 Yargı nereye? Adım adım... Her şey adım adım... Yargıya değil, din âlimlerine soralım diye diye, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’a üye atamaya atamaya, yargıçlar ve savcıların örgütlenmesinin önünü kapaya kapaya, genelgelerle yargıya karışa karışa geldik bugüne... Yargıçlar, duruşma anında kurşuna bile dizildi bu ülkede. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun çalıştırılmaması ise sahnedeki son adım... Bir sonrası? YARSAV Genel Sekreteri Ali Rıza Aydın, “Sessizlik, haksız gücün kullanabilmesi için gerekli ortamı yaratır” diyor ve bir sonrasında ne olabileceğini en çarpıcı biçimiyle özetliyor: “Yargı yetkisinin, ulus adına bağımsız mahkemelerce kullanılması yerine belirli kesimlerin adına kullanılmaya başlamasıyla birlikte, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinden ve ‘Cumhuriyet’ olan bir devletten söz edilemez.” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İlişkiler Ağı CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan bu yana sürmekte olan bir karışık ve sorgulamadan üstü örtülmüş ilişkiler aysberginin, su üstünde açık seçik görünen kısmını ısrarla dile getirmekte kararlı. Konu, şu anda Başbakanlık örtülü ödeneğinden sorumlu olarak 1. derece 6 bin 400 ek göstergeli kadroda başmüşavir olarak çalıştırılan Maksut Serim’in durumu. Attilla Kart’ın konuya ilişkin geçen hafta verdiği soru önergesini okuduğunuzda, bazı bilgileri not edebiliyorsunuz bir kenara: Maksut Serim’in; üniversite diplomasında sahtecilik yaptığı, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17 Mayıs 2002 tarih, 2002/52002/107 sayılı mahkumiyet kararıyla sabit olmuş. Aslında bu durum Vakıflar Bankası İdare Meclisi’nin 6 Eylül 1997 ve 29 Eylül 1997 tarihli toplantılarında da saptanmış; adı geçenin diplomasının sahte olduğunun anlaşılması üzerine, olayın soruşturulmasına başlanmış, Bankalar Kanunu’na göre görev yapması mümkün olmadığından, şube müdürlüğünden alınmasına ve ArGe üyeliğine tayinine karar verilmiş; devamında ise 16 Ocak 1998 tarih itibarıyla emekliye ayrılmasına karar verilmiş. Maksut Serim’e yönelik özel himaye, Maksut Serim’in aynı bankanın Valide Sultan şubesine müdür olarak atandığı tarihlerde de sürmüş. Diploma sahteciliği olayı, 4 Eylül 1997 tarihinde Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü’nün bilgisine ulaşmış, adı geçen hakkında idari, mali ve disiplin müeyyideleri uygulanmamış, adı geçenin yasal durumu olağan kabul edilerek emeklilik işlemleri tamamlanmış. Maksut Serim, sıradan bir isim değil. Dün de değildi, bugün de değil. Dün Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanlığında “geleceğin başbakanını hazırlama” iddiasıyla oluşturulan havuz hesabının yanı başında. Bugün, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığında örtülü ödeneğin başında. Atilla Kart, eldeki verilerden yola çıkarak diyor ki: “Bir hukuk dışı ilişkiler ağı var, çok açık... İstanbul Belediyesi’nde başlıyor, organize bir biçimde günümüze kadar geliyor. Belgeler ortada. Bu yapıdaki bir kişinin örtülü ödeneğin başında tutulması söz konusu olabilir mi artık? Ama tutuluyor. Niye tutuluyor? Hukuk dışı olmaktan öte, suç ilişkileri niteliğinde olan bu sürece rağmen adı geçenin görevde tutulması, Başbakan ile adı geçen arasındaki özel ilişkiyi sorgulamamız gerekiyor. Bu noktada işin vehameti artık bütün çıplaklığı ile görülmeli ve sorgulanmalı.” Toplum olarak sürecin ayrımında mıyız, bilincinde miyiz? Atilla Kart’a Elli Yılı Nasıl Kaçırdık? ROMA İtalyan başkenti, Roma Anlaşması’nın 50. yılını sergilerle anıyor. Bunlardan bazıları, sayıları 27’ye çıkan üyelerin “sanat yüzünü” öne çıkarıyor. Bazıları da 6 ülkeli “çekirdek Avrupa’nın” giriştiği büyük maceraya, “tarihi boy ölçüşmeye” odaklanıyor... İtalyan Senatosu’ndaki sergi böyle: 1957 yılının 25 Mart günü saat 18.46’da kentin görkemli belediye sarayı “Campidoglio”daki “Orazi ve Curiazi” salonunda imzalanan anlaşmanın arka planını anlatıyor. 6’lardan 27’lere uzanan yolculuğu özetleyen bir video gösteriminin yanı sıra, duvarlarda 26 Mart 1957 tarihli gazete sayfaları var... 50 yıl öncesinin haber ve başyazılarına sinen atmosfer ilginç. Bugün çok sayıda yorumcunun iddia ettiği gibi “güllük gülistanlık” başlamamış serüven. En azından kuruluş anlaşmasının imzalandığı İtalya’dan bakıldığında, “korku ve kuşkunun” galip geldiği bir ortam söz konusu. Roma’da o gün, “puslu ve yağmurlu” olan ilkbahar havası, “Ortak Pazar”a bakışa bire bir yansımış. Savaş sonrası İtalya henüz o yıllarda ekonomik bir güç değil. Mucizenin eşiğine gelmiş ama daha “ekonomik mucizeyi” yakalamamış. İçe kapalı “kırılgan, koruyucu bir ekonomiyle” yaşıyor. Ve “Alman ekonomisinin gücü” ile Fransa “tarımından” korkuyor. İl Messaggero gazetesi bu nedenle başyazısında “Biz” diye İtalyanları uyarıyor; “Çelik çömlekler arasında, her an kırılabilir bir toprak çömlek olabiliriz!” Ne var ki Alcide de Gasperi, Altiero Spinelli gibi Çizme’nin “Avrupacı siyasetçi ve düşünürleri”, “bilinmeyene atlamayı” göze alıyorlar! İtalya’nın kıstas aldığı tek dayanak kısacası; “siyasi, entelektüel elitlerin imanı!..” O kadar! Messaggero ardından söze şöyle devam ediyor: “25 Mart sadece bir umut mu, yoksa yeni bir Avrupa’nın başlangıcı mı.. göreceğiz... Benzerine hiç tanık olmadığımız yepyeni bir yaratıkla karşı karşıyayız. Tanımadığımız, bilmediğimiz son derece de karmaşık, hassas sorunlarla baş etmek zorunda kalacağız. ‘Ortak Pazar’ın ne olduğunu bilen tek üretici, tek bilim adamı ve siyasetçimiz yok. Yarından itibaren, dört koldan bu meseleye odaklanmalıyız”... Masal Pişmiş kelle, mahalle kasabının camekânından sırıtıyormuş. Kelle, demişler, dilin var mı? Şişmiştir, demiş. Burnun? Düşmüştür, demiş. Beynin, ya beynin? Haşlanmıştır, limon sık ye, demiş. göre, toplum da aydın kesim de aysbergin ne üstünün ne de altının bilincinde: “Bu ilişkiler ağı sorgulanmaz, aydınlığa çıkartılamazsa gidiş faşizan bir yönetime doğrudur!” İrtifa serbest Dubai şeyhine bir şey vereceklerdi. Sonunda verdiler... Araştırmacıyazar dostumuz Ümit Sarıaslan, İETT arsasının veriliş töreninde İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “irtifa serbest” lafına takılmış: “Maktumlara irtifa serbest bir ortamda mahtumlara da gemi (azıya) almak düşer.” Eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk “Çankaya’ya bir sabıkalı çıkamaz” demeye getirince arkasından hemen o soru sıkıştırıldı araya: “Ama o sabıkalı dediğiniz Başbakan olabildi!” Nasıl olabildi? “Kişiye özel” yasa ve anayasa değişikliği yapıldı. O yetmedi, Yüksek Seçim Kurulu “kişiye özel” kararlar verdi, Siirt’te “kişiye özel” seçim yapıldı da öyle olabildi. CHP’nin de o süreçteki “kişiye çok özel” katkılarını da unutmayalım. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, DSP’nin birlik çağrısı geçen hafta yapılan Niğde il kongresinde CHP lideri Deniz Baykal’a seslenirken o katkıyı dillendirdi: “Erdoğan’a dokunulmazlığı sen verdin. Şimdi gel, birlikte alalım.” Sezer, güç birliği önerilerini yanıtsız bırakan Baykal’ı meydanlara çağırıyordu: “Baykal’a dost uyarısı. Erdoğan’a dokunul mazlık zırhını sen verdin. Şimdi gel, birlikte alalım. 8 Nisan’da partini kapatmadan, istersen bayrağını da eline alarak Sıhhiye Meydanı’nda bekliyorum. Eğer orada olmayacaksan Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmak istediğine bu millet kesin olarak kanaat getirecek. Erdoğan’ı başbakan yaptığın gibi cumhurbaşkanı da yaparsan iki elimiz yakanda olur.” Yakadan önce paçaya yapışmada bir olunsa ah şöyle bir dalgalandırılsa havalandırılsa halkın üzerine serilen ölü toprağı... İnönü vizyonunun arkası gelmedi... Ankara’nın ‘63’te imzaladığı “Ortaklık Anlaşması”na yeşil ışık yakan İnönü’nün, “Brüksel’le Yunanistan’da böyle bir anlaşma imzalıyorsa bir bildiği vardır. Atina’yı takip edelim!” dediği anlatılır... “Kurucu üyeler” için dahi muamma olan o “puslu, başlangıç yılları” için bu İnönü vizyonunun ne denli büyük olduğunu, Roma’daki sergiyi gezerken bir kez daha anladım. “Birliği” 6 yıl önce kurmuş olan ülkeler dahi, o dönemde ne yaptıklarını tam olarak bilmiyorlar. El yordamıyla, komşularına bakarak, birbirlerini ölçerek yollarını buluyorlar... Dış dünyaya tümüyle kapalı olduğu o yıllarda Türkiye, bugüne göre, “Etim ne, budum ne?” demeden muazzam bir adım atmış! Sonuçta İtalya da aynen böyle, tümüyle “siyasi elitinin vizyonuyla” giriyor bu serüvene... Aramızdaki benzerlik burada bitiyor. ‘63 anlaşmasını takip eden yıllarda ”vizyon sahibi elitten mahrum kalan” Türkiye, İtalya örneğinin aksine yanı başında dal budak saran “yaratığa” ilgi göstermiyor... “İhtiraslı bir bütünleşme projesi başlatan 6’lara siyaseten, ‘Yunanistan penceresinden’ yaklaşan İnönü’nün aksine ‘ilerde nasıl etkileniriz’?” merceğiyle yaklaşan olmuyor... Soğuk Savaş rehavetiyle NATO ve Washington’a endekslenen Ankara, “Onlar ortak, biz Pazar!” retoriğiyle yetiniyor. “Tek kanallı”, “siyahbeyaz” TRT döneminin sıkıcı “Ortak Pazar” “oturumlarından” aklımda kalan tek cümle bu! Gazetelerin Brüksel muhabirleri yok... Muhabiri bırakın, “dış politika sayfaları” yok... “Bilgi sahibi olmadan fikir beyan eden” “uzman kadrolar”(!) “bilgiç fetvalar verirken” konu, Dışişleri bürokrasisinin tekeline kalıyor. Erdoğan’ın Harfleri FATMA ESİN Başbakanlık sözcüsü Arif Beki, Başbakan Erdoğan hakkında “Erdoğan’ın Harfleri” isimli bir kitap yazmış. Sayın Emin Çölaşan 1415 Mart tarihlerinde gazetesindeki köşesinde bu kitaptan alıntılar yayımlayarak kamuoyunun bu kitap hakkında bir izlenim edinmesini sağladı. Nedense medya bu kitaba ilgi göstermedi. Sadece Sayın Sevgi Özel 17 Mart 2007’de Cumhuriyet gazetesinde bu konuda Harf Devrimi ile ilgili alıntıdan hareketle cumhuriyet savcılarını göreve çağıran bir yazı yazdı. Çünkü bu alıntıdan anlaşılacağı üzere, yazar akılcılıktan, bilimsellikten ve de gerçeklerden uzak, büyük bir aymazlık ve cüretle Harf Devrimi’ne haince saldırmakta. Alıntıların diğer bölümleri ilk bakışta son derece gülünç ve deli saçması denilecek yazılar gibi görülmekle beraber, Başbakanlık sözcüsü tarafından kaleme alındığı ve cumhurbaşkanlığı söz konusu olan bir kişi için yazıldığı ve zamanlama göz önüne alındığında gülünçlüğünü yitirip insanı dehşete, ülkesi ve kendisi adına kaygılara düşürmekte, utanca boğmakta! Çünkü, laik bir ülkede cumhurbaşkanlığı tartışılan bir kişi, ismindeki harflerin Arapça karşılıklarından hareketle değerlendirilmekte ve bunun sonucu olarak peygamber mertebesine yüceltilmekte. Aşağıdaki örnek gibi: Erdoğan, İbn Arabi’nin çizelgesine göre Musa Peygamber’in soyundan geliyor. Yani hem Musa Peygamber’in karakteristik özelliklerini taşıyor hem de hayatı bu peygamberin yaşamöyküsüyle paralellik gösteriyor. Musa Peygamber halkını özgürleştiren bir lider. Hayatı tevafuklarla örtülü. Hikmetini sonradan anlayacağı badireler atlatır... Hayatından bir başka önemli ayrıntı, Hızır’la çıktığı yolculuk. Bu yolculukta büyük sabır sınavından geçer. Dayanamayıp itiraz ettiği olayların hikmetini her seferinde sonradan anlar ve aslında şer gibi görünen olayların altından daha sonra büyük hayırlar çıktığını görür. Musa Peygamber’in kıssası böyle anlatılır. Bir Hurufi için Erdoğan’ın yaşamöyküsüyle bu kıssa arasında paralellik kurmak hiç de zor görünmüyor. Hurufilerin görüşlerine başvura başvura, sonunda R.T. Erdoğan şöyle tarif ediliyor: Âlim: Gizli ve açık her şeyi bilen. Muhyi: Dirilten, hayat veren. Yazar, R.T. Erdoğan’ın eğitim durumuna ve eğitim durumuna bağlı olarak davranışlarına da yer vermiş kitabında. Şöyle diyor: İmam hatip mezunu. Temel düzeyde Arapça eğitimi gördü ve Kuran’ı Arapçasından okuyabiliyor. Dini terminolojiye hâkim. Peki bu durum mental süreçlerini nasıl etkiliyor? Daha çok hangi dilde düşünüyor ve konuşuyor? Erdoğan vermek istediği mesajı güçlendirmek için her iki dilin gramatik imkânlarından yararlanıyor. Anlatılmak isteneni belirginleştirmek için Arapçanın mübalâğa yeteneğinden yararlanıyor. Bu Kuran’da sık görülen ve din eğitimi alan Müslümanların zihinlerinin çok aşina olduğu bir anlatım biçimi. Yukarda söz konusu olan kişi, anayasasında “Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” diye tarif edilen ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna talip bir kişi! Bu ülkede cumhurbaşkanlığı söz konusu olan bir kişinin özellikleri bunlar mı olmalı?.. Bu özellikler, halen yetkili bir konumda olan bir kişi tarafından Cumhuriyet kazanımları ve yasalar hiçe sayılarak böylesine pervasızca yayımlanabilmeli mi?.. Ve bu yayımlananlara böylesine tepkisiz kalınmalı mı?.. Yazarının ve kendisinin yazılanlardan övünç duyduklarından kuşku duymadığım bu kişi, demokrasi ve yasa gereği cumhurbaşkanı olabilmeli, öyle mi?.. Yazık, çok yazık! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr 2057’de tamam ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY Çizerimiz Semih Poroy tatil nedeniye çizgilerine bir süre ara vermiştir. Bu uzun “kış uykusu”, Özal’ın ‘87’deki “tam üyelik talebine” dek sürüyor. Roma Anlaşması’ndan 30 yıl sonra gelen bu “sürpriz talep”, Brüksel’de şok yaratıyor! O tarihe dek üç büyük genişleme yaşayan Birlik artık “başka bir gezegen” olmuş... ‘73’dt İngiltere, İrlanda ve Danimarka; 81’de Yunanistan, 86’da İspanya ve Portekiz topluluğa katılmış. “Türk dosyası”, ‘63’te kaldığı yerden, tarihin tozlu raflardan indirildiği sırada üstüne bir de “Berlin Duvarı” yıkılınca, son yirmi yılımızı alan “yılan hikâyesine” kilitleniyoruz... Pazartesi günü, kaldığım yerden devam edeceğim. Şu kadarını söyleyeyim: Ümitler, “50 yıl sonrasının baharına” kalmış durumda... “Herald Tribune” gazetesinde dün çıkan, Avrupa’nın geleceğine ilişkin bir anket; Türkiye’yi “2057 Avrupa’sının sınırları” içinde gösteriyor. 2057’yi bekleyecek kadar genç olanların “Avrupa bayramı” kutlu olsun! nilgun@cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN Esas No: 2003/50 / Karar No: 2005/314 Davacı Tülay Şengezer vekili Av. Duygu Özmen tarafından davalılar Nüfus Müdürlüğü,. Aydın Şengezer vs. aleyhlerine açılan kayıt tashihi davasının yargılaması sonunda; Davalılar Sema Şengezer (Obaid), Gülay Şengezer ve Şenay Şengezer’ in bilinen adreslerine çıkarılan davetiyeler tebliğsiz iade edilmiş ve adresleri emniyetçe de tespit edilemediğinden dava dilekçesinin davalılar adına ilanen tebliğ edildiği, mahkememizin 02.06.2005 tarih ve 2003/50 esas, 2005/314 sayılı kararı ile mahkememizin görevsizliğine, dosyanın yetkili ve görevli Adana Aile Mahkemesi’ne talep halinde gönderilmesine, bakiye 6.24 YTL harcın davacıdan tahsiline, yapılan giderlerin davacı üzerinde bırakılmasına, temyizi kabil olmak üzere karar verilmiş olup, ilan tarihinden itibaren 22 gün içinde bu kararı temyiz etmeleri, etmedikleri takdirde kararın kesinleşerek görevli mahkemeye gönderileceği hususu davalılar Sema Şengezer (Obaid), Gülay Şengezer ve Şenay Şengezer adlarına karar tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur.16.03.2007 Basın: 15240 ADANA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ’NDEN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Mart www.mumtazarikan.com SARIYER AİLE MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ’NDEN ESAS NO: 2006/154 Davacı Yaşar Dikmen İlhan vekili Av. Hüseyin Kızıltuğ tarafından davalı Gülten İlhan aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sırasında; Davalının tüm aramalara rağmen ikametgâhı, meskeni ve işyeri adresi de tespit edilemediğinden, dava dilekçesinin Tebligat Kanunu’nun 28. ve devamı maddeleri gereğince ilanen tebliğine karar verilmiş olup; Ara karar gereğince dava duruşmasının bırakıldığı 27.04.2007 günü saat 11.25’dtki duruşmaya davalının bizzat gelmediği veya bir vekil ile kendisini temsil ettirmediği takdirde HUMK’nun 213. ve 377. maddeleri gereğince yokluğunda yargılamaya devam edileceği ve karar verileceği, Tebligat Kanunu’nun 31. maddesi uyarınca ilan tarihinden itibaren 7 gün sonra dilekçenin tebliğ edilmiş sayılacağı, tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 15083 2005 /658 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 13.3.2007 tarih, 2005/658 E. 820 Ek. Karar sayılı karar ile TMK 405 maddesi gereğince vesayet altında bulunan kısıtlı Meliha Akıncı vasisi Mehmet Ertan vasilik görevinden alınarak yerine İst. Barosu avukatlarından Av. Recep Semih Soylu’nun vasi tayinine karar verilmiştir. 13.3.2007 Basın: 15086 T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2005 /660 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 13.3.2007 tarih, 2005/660 E. 821 Ek. Karar sayılı karar ile TMK 405 maddesi gereğince vesayet altında bulunan kısıtlı Mustafa Akıncı vasisi Mehmet Ertan vasilik görevinden alınarak yerine İst. Barosu avukatlarından Av. Recep Semih Soylu’nun vasi tayinine karar verilmiştir. 13.3.2007 Basın: 15087 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kıbrıs’a öz1 gü bir cins peynir... Tavlada 2 “üç” sayısı. 2/ Bir tümceyi 3 oluşturan birim 4 lerden her biri... Yağı alınmış 5 sütten yapılan 6 bir peynir. 3/ 7 Kaplamacılıkta kullanılan ince 8 tahta. 4/ Kuran’ı 9 güzel, yüksek sesle ve usulünce oku1 2 3 4 5 6 7 8 9 ma. 5/ Bir sanat yapıtı 1 Y E R K Ö P R Ü nın ilk taslağı... Bir tür 2 A Z I D İ A N A tuzlu turta. 6/ Radyum 3 Z A H T E R İ Ş elementinin simgesi... 4 Ö N A M O R T İ Eskiden uzay boşluğunu P R İ M E N doldurduğu varsayılan 5 N Ş A P A esnek madde. 7/ Un eler 6 Ü Y E ken dökülmemesi için 7 A L A N EM yere serilen örtü... Dü 8 E Ğ İ N D İ R İ K şünce. 8/ Gündüz yapı 9 S I N I K E T İ lan sinema ya da tiyatro gösterisi... Belirti. 9/ Endonezya’nın plaka imi... Eskişehir’in bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Tuzsuz taze peynir, nişasta, pirinç unu ve şekerle yapılan bir tatlı. 2/ Madenleri yontmada kullanılan çelik araç... Zatürree. 3/ Kapı ve pencerelerin üst eşiği... Hitit. 4/ Taşları yontmak için kullanılan bir tür çekiç. 5/ Mersin ilinin eski adı... Büyük tepsi. 6/ Moliére’in “Hastalık Hastası” adlı oyunundan Ahmet Vefik Paşa’nın yaptığı uyarlama... Hayvanlara vurulan damga. 7/ Tercüme. 8/ Bir nota... “Kader kedere oldu / Ağladım gözüm yaş oldu” (Âşık Veysel)... Fizikte kullanılan bir güç birimi. 9/ Seçkin... Mantar katmanı çok gelişen bir tür meşe. CUMHURİYET 16 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear