28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2007 PAZAR 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Sebastio Salgado’nun ‘India’ fotoğrafları İFM Leica Gallery’de görülebilir SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Y oksulluğun çarmıhında KAYA ÖZSEZGİN ‘Fransız’ Rüzgârı İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) kulvarında şiddetli bir fırtınanın eseceği tahminleri şimdiden kendini göstermeye başladı... Bazı gerçekler bu tahmini, olay halinde kanıtlamaya başladı. ...Ve ilk olay: Değerli izleyiciler mesajı ile İDSO sanatçılarından izleyicilere yansıtılmaya çalışılıyor!.. Sonuç işini nihayet program çözüyor: Konser Debussy’nin “Bir Pan’ın Öğleden Sonrasına Prelüd” ile başlıyor. Sonra Fransız besteci Poulene “İki piyano ve orkestra için konçertosu”yla etki yapıyor ve sonra konser Hector Berlioz’un tanınmış “Op.14 Fantastic Senfoni”siyle son buluyor... Bu konserde başkemancı görevini değerli viyolonist Yusuf G. Aksöz üstleniyor ve konsere etkileyici bir renk katıyor. Az zamanda F. Poulene, F. Poulene İki ve Poulene’nin İki Piyano ve Orkestra için Re Minör Konçerto, Piyano İki Piyano ve Orkestra. Re Minor Konçerto ve Berlioz’un Fantastik Senfonisi konseri daha ilginç hale getirmiş.. Berlioz’un “Op. 14 Fantastik Senfonisi, adeta karnaval biçiminde orkestral bir karma...” İki Piyano ve Orkestra için Konçerto biçiminde Francis Poulene’in Fransız havasını duyuran bir potpuri etkinliği de var. Birinci bölümde o kadar çabuk olmayan allegro ma non troppo ritm’de gelişiyor... 4/4’lük ölçüde, re minör tonda Paris’in canlı havası yayılır... Neşeli bölüm ortada ağır bir bölümü de içerir. Paris’in kahvelerine dalar. O havayla ikinci bölüm ağırca (Larghetto) tempolu. Mozart etkisi de sezilir. Si bemol majör tonda bir gelişmeye varır. Hüzünlü temaya geçilirken sanki Stravinsky havasına benzerlik duyulur. İki piyano birleşir ve la majör tonda enerjik bir tema duyulur. Bu iki ölçülük tema hoş bir hava içinde doruğa ulaşır. Baştaki hüzünlü hava tekrar yerini alır.. Üçüncü hava allegro tempoda ve egzotik bir toccata tarzında iki piyano ile başlar ve kemanlarla birlikte adeta bir marş havası ile gelişir. Bu marş havasında yine parlak, heyecanlı bir atmosfer yaratır... Bu konserin en parlak ve ilginç yanı ise, Jurjen Hempel adındaki Hollandalı orkestra şefinin gösterdiği başarının üstün yanı idi. Jurjen Hempel’in Utrecht Konservatuvarı’ndaki olumlu çalışmaları unutulacak değil! Sibelius’un şeflik yarışmasındaki başarısı da Jurjen Hempel’e sağlam bir kariyer sağlamış oldu. Bu haftanın diğer yanı da: Şef Serâ Tokay yönetimindeki Şişli Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın, kurulduğundan bu yana çalışmalarında yer verdiği konserlerinde gösterdiği başarılarında özellikle Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün önderliğinde kurduğu Şişli Senfoni Orkestrası’nın genel müzik yönetmeni ve sürekli şefi Serâ Tokay’ın çalışmalarında gösterdiği gayret ve orkestranın başarısıdır. Özellikle programda yer alan Brahms ve Bach eserleri... Sergi, 5 Nisan’a dek AKM’de Fikret Mualla ölümünün 40. yılında anılıyor Kültür Servisi İstanbul Atatürk Kültür Merkezi, 7 Mart 5 Nisan tarihleri arasında ölümünün 40. yılında Fikret Mualla’yı anma konulu sergiye ev sahipliği yapıyor. 20’si Türk, 20’si yabancı 40 ressam ve 4 fotoğraf sanatçısı, ressam Fikret Mualla’nın ölümünün 40. yıldönümü anısına onun en sevdiği ve en sık işlediği konulardan yola çıkarak ürettikleri yapıtlarını sanatseverlerle paylaşıyor. Paris merkezli Fikret Mualla Dostları Derneği’nin çağrısı üzerine düzenlenen etkinlikte, bu yapıtlarla birlikte Fikret Mualla’nın sanatçılara ilham veren yapıtları da sergilenecek. Ocak ayında Paris ChampsElysees Belediyesi’nde sergilendikten sonra İstanbul AKM’ye gelen koleksiyon, İstanbul’dan sonra Ankara, Ürgüp, İzmir ve Bursa’ya gidecek. Bu yolculuk kasım ayında Artistanbul Sanat Fuarı’nı da ziyaret ettikten sonra son bulacak. Fotoğraf, icadını izleyen yıllarda uzak ve fazla bilinmeyen yabancı dünyalara ait izlenimleri meraklısının önüne yığdıkça büyüsel gücünü kanıtlamış oluyordu. Onun bu gücü bir yandan Avrupa’nın emperyalist amaçlarına hizmet ederken öte yandan özellikle Asya’nın ve Ortadoğu ülkelerinin yaşam ve doğa ortamlarına ilgi duyan entelektüel çevrelere, bu sihirli makinenin saptadığı görüntüler aracılığıyla bilgilenme olanağı sağlıyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısını dolduran siyahbeyaz fotoğraf kareleri, bugün bilgisayarla çok pratik bir düzey kazanmış olan küreselleşme olgusunun ilk aşamasını hazırlamış oluyordu. Sygma, Gamma, Magnum gibi muhabirleri örgütleyen şirketlerin uzak ülkelerde görevlendirdiği fotoğrafçılar, uzağı yakına getiriyorlar, seyyahların yazıya döktükleri izlenimleri somut görüntülere dönüştürerek hayal dünyasını uçuşan gölgeler olmaktan kurtarıyorlardı. Bangladeş’ten Etiyopya’ya Brezilya’da doğan, ama yaşamını Paris’te sürdürdüğü için Latin Amerikalı kökeninde doğal olarak Avrupalılık cilası da bulunan Sebastiao Salgado (1944) günümüzün fotoğraf ustaları arasında anılan bir isim. Üç yıl kadar önce onun Ara Güler koleksiyonunda yer alan fotoğrafları Kâzım Taşkent’te sergilenmiş ve ilgi toplamıştı. Ara Güler’in “değiş tokuş” usulüyle sağladığı bu siyahbeyaz fotoğraflar, sanatçının 1990 dolaylarında Bangladeş, Etiyopya, Bahia’dan insan manzaralarını konu almaktaydı. Ama bu fotoğraflar arasında zihinlere yer etmiş olduğunu sandığım Brezilya’daki altın arayan madenciler dizisi, salkım saçak insan yığınlarının tarihe mal olmuş öyküsünü Amerikalı yazarlara özgü çarpıcı bir dille yansıtmaktaydı. Salgado, insan yığınlarını bu derece etkileyici bir açıdan yansıtırken, başka yörelerden aldığı izlenimlerinde olduğu gibi, yoksulluğun kitleleri ezen trajik ayrıntılarını tek bir fotoğraf kadrajı içinde özetliyordu sanki. E. Galeano’nun deyişiyle “lüks madde pazarında yüksek fiyatlı bir mal” gibi yansıtıyordu yoksulluğu. Sahel (Afrika) çölünden çektiği görüntüler de bir yılı aşkın bir sü ? L. W. Salgado’nun küratörlüğünü yaptığı sergi, bu kez usta fotoğrafçının Hindistan izlenimlerini içeriyor. Ama bu izlenimler, bu kez insan yığınlarından çok, tek tek insan tiplerinin kendisine ve çevresine yabancılaşmış, varlığının farkında olma bilincini neredeyse yitirmiş görüntüleri üzerinde yoğunlaşıyor. re kaldığı bu yöredeki yaşamın vurucu bir dökümüydü. Kısaca, ezilen, sömürülen, horlanan yoksul insanlar, Salgado’nun objektifini çevirdiği ana konuydu. Şu günlerde Tarlabaşı Bulvarı’nın üzerindeki İstanbul Fotoğraf Merkezi’nde dünyada sekizinci halka olarak sekiz büyük kentin ardından İstanbul’da açılan “Leica Galeri”deki “India” başlıklı sergi de aynı konunun bir versiyonu ya da uzantısı. L. W. Salgado’nun küratörlüğünü yaptığı sergi, bu kez usta fotoğrafçının Hindistan izlenimlerini içeriyor. Ama bu izlenimler, bu kez insan yığınlarından çok, tek tek insan tiplerinin kendisine ve çevresine yabancılaşmış, varlığının farkında olma bilincini neredeyse yitirmiş görüntüleri üzerinde yoğunlaşıyor. Işığa ve yaşama küsmüş, bakışında tortulaşmış ve gizlenmiş nice sırrı açığa vurmaktan sessizce kaçınan Hintli kadın, erkek ve çocuklar, izleyiciye kayıp bir zamanın içinden yarı ürkek, yarı cesur bakıyorlar hiçbir talepleri yokmuşçasına... Bu suskun insanların öyküsü, Salgado gibi usta bir sanatçının objektifinde gene Galeano’nun tanımladığı şekliyle cehennemi, cennetin erdemlerini doğrulamaya yarayan bir coğrafya içinde karşımıza çıkmaktadır. (Sergi, 24 Mart’a kadar görülebilir. Tel: 0212 238 11 60) CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear