28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr ‘Töre’ İsveç’te de bulur insanı... İ sveç’te yaşayan Tuğba Tunç, 19 yaşındaydı. Geçen yaz Bursa’ya tatile gitti. Ailesi tarafından bir akrabasıyla evlendirilmek isteniyordu. Ancak onun internetten tanıştığı başka bir erkek arkadaşı vardı. Bu, ailesinin onaylamadığı bir ilişkiydi. Tuğba onları dinlemedi. Parkta erkek arkadaşıyla buluştukları anda silahlı saldırıya uğradılar. Tuğba ağır yaralandı. Kardeşi ve kardeşinin bir arkadaşı gözaltına alındı. Omuriliğine kurşun saplanan Tuğba, yaşamının bundan sonraki bölümünde tekerlekli sandalye ile yaşamaya mahkum oldu. Bugünlerde İsveç medyası Tuğba’nın durumunu tartışıyor... Pela Ertuş, Kuzey Iraklı bir Kürt kızıydı. İsveç’te bir erkekle beraber olmuş, “aile namusunu kirletmişti”. Amcaları ve babası onu Kuzey Irak’a götürdüler. Aile meclisinde karar alındı. Pela, 1999’da, babası ve iki amcası tarafından Dohuk’ta öldürüldü. erkeklerle ilişki Malmö’de, Lübnanlı bir MALMÖ kurduğu” gerekçesiyle baba, aynı gerekçelerle kocası tarafından 38 kızını iple boğdu. Aile içi bıçak darbesiyle şiddetten bıkan Sara adlı öldürüldü. Başka bir Kürt kızı, İsveçli bir aileye Kürt kızı “aile sığınmıştı. Ailesi ölüm namusunu kirlettiği” kararı aldı. İnfaz, 16 ALİ HAYDAR NERGİS gerekçesiyle babası yaşındaki kardeşi ve 17 yaşındaki kuzeni tarafından tarafından, kardeşlerinin gerçekleştirildi. Berivan, 5 çocuk gözü önünde öldürüldü. annesi bir kadındı. Kuzey Irak’ın Stockholm’de, Mardinli bir kişi, eşini Zaho kentinden gelmişlerdi. “Başka boğarak öldürdükten sonra, cinayete intihar süsü vermeye çalıştı. Polis, olayın “töre” cinayeti olduğunu saptadı. Yine Stockholm’de, İranlı bir kadın, boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü. Bütün bu olaylarda “kirlenen namus”u temizlemenin tek ilacı kandı. Namus kanla temizleniyor, kanın temizlenmesi için de öldürmek gerekiyordu. İsveç’te işlenen “töre” cinayetlerinin en trajik olanı ise Kahramanmaraşlı Fadime En büyük Belçikalı Brel en sana yağmur fabrikasında çalışmaya yağmayan bir ülkeden/ başlar. Ancak bu iş de ona Yağmur incileri sunarım/ göre değildir. Katolik Bedenini altın ve ışıkla/ hümanist bir kuruluş olan Kaplamak için/ Ölümümden Franche Cordée’de şarkı sonra/ Toprağı kazarım/ söylemeye başlar ve orada Aşkın kral, aşkın yasa/ Senin tanıştığı Thérèse Michielsen kraliçe olduğun/ Bir ülke ile 1950’de evlenir. O yaratırım/ Beni terk etme/ dönemde yazdığı parçalar Beni terk etme… Belçika çapında başarı Jaques Brel’i 50 yıl önce bir kazanır ve 1954’ten itibaren Paris sahnesinde bu şarkıyı ciddi olarak müzikle söylerken düşünüyorum. uğraşmaya başlar. Bir süre Salonu dolduran güçlü bir sonra Paris’e yerleşir; tutkuyla giden sevgiliye kabarelerde, müzikhollerde yakarışını, yüzlerce şarkılar söyler. 1957’de çıkan dinleyicinin Brel’in albümünde “Quand on n’a sesindeki çaresizliği çıplak que l’amour” (Yalnızca gözle görmesi gözümün aşka sahipken) isimli önüne geliyor. Brel sahnede parçasıyla ilk büyük bulunduğu anı tüm yaşamına başarısına ulaşır. Brel, dönüştürüyor. Şarkısının her Paris’in müzisyen çevresiyle sözüne inanıyor, onu değişir. Artık Katolik bir kalabalığa değil kendine hümanist değildir. Yaşama söylüyor ve bakışı kararır. bağırışı Aşk, ölüm, BRÜKSEL yüreğinin toplum ve derininden Tanrı’ya yönelik geliyor. Bu şarkılar yazar. Brel’i Brel sözcükleri ölümsüz, keskin, basit ve unutulmaz ve şairane biçimde ELÇİN POYRAZLAR seçer. İroni, vazgeçilmez kılıyor. şarkılarında sık Belçika’nın sık başvurduğu RTBF televizyonunun iki yıl bir unsur olur. Kendini önce yaptığı bir yarışmada Flaman olarak tanımlayan ve Jaques Brel, Simenon, müzik dünyasında Flaman Magritte, Hergé ve Kral şarkıcı olarak tanınan Brel, Baudouin gibi bu ülkenin kendi kökenine mesafelidir. gurur duyduğu isimleri “Flamanlar” isimli şarkısı, geride bırakarak tüm geldiği toplumun tepkisini zamanların en büyük çeker. Müzikallerin yanı sıra Belçikalısı olarak seçildi. filmlerde de oynayan Brel’in Haberi olsaydı büyük şarkılarını Serge Lama, olasılıkla güler geçerdi. Brel, Yves Montand, Dalida, şarkılarını büyük olabilmek Nina Simone, Sting, David için değil paylaşmak için Bowie, Céline Dion, Neil yazdı ve söyledi. 1929’da Diamond, Frank Sinatra ve Brüksel’de bugün Türk Marlene Dietrich gibi mahallesi olarak bilinen sanatçılar seslendirir. Brel, Schaerbeek’te dünyaya gelen Paris’in varoşlarından Brel, Fransızca konuşmasına Bobigny`de, 1977’de akciğer karşın Flaman bir aileden kanserinden yaşama veda gelir. Okulda pek başarı eder. Bu büyük Belçikalıyı gösteremeyen Brel, niye mi anlattım? Ölü bir babasının karton şaire selam olsun diye... B Avukatların öfkesi dinmiyor Pakistan’da, Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in yüksek mahkeme başkanını görevden almasını protesto gösterileri bütün hızıyla sürüyor. Dün Başyargıç İftihar Çaudri’nin görevden alınmasını görüşmek üzere Lahor’daki Yüksek Mahkeme binasında toplanan yüzlerce avukatla polis arasında çatışma çıktı. Polis, binaya girmek isteyen protestocu avukatlara gözyaşartıcı gaz ve coplarla müdahale etti. Çıkan çatışmada onlarca göstericiyle polis yaralandı. (REUTERS) Kimse kimseyi sevmiyor! chaffhausen sınır kenti. Stuttgart’tan Zürih’e giderken uğramanız gerek. Ren kıyısında. Üzerindeki büyük köprüden geçip, az sonra sağa saptınız mı köpüre köpüre akan şelalenin hemen yanı başındasınız. Bay F. ile 30 küsur yıldır tanışıyoruz. İsviçreli. Çok ünlü bir Zürih bankasından altmış yaşında emekli oldu. Ren manzaralı şahane villasında hayatın keyfini çıkarıyor. 70’li, 80’li yıllarda sık sık gelirdi Stuttgart’a. 2, 3 gün kalır, hep birileri ile buluşurdu. Kellifelli, yaşlıca Almanlardı buluştukları. Ne o anlatırdı, ne de ben sorardım onlarla niçin buluştuğunu... Bankalarındaki yabancı parası olmasa İsviçre çoktan batardı. Son on, on beş yıldır yasalar sertleşti, öyle kolay kolay girip çıkamıyor kara para Alpler ülkesine! Geçenlerde Zürih’e giderken şöyle bir uğrayıp çiçeklerle dolu kocaman terasında espresso içerken sohbet ettiğim bay F. eski günlerden söz açınca gülümsedi: “Yasalar, kurallar değişti, doğru. Fakat kara para akacak yol bulur hep, su gibi.” İsviçre’ye yerleşen Almanların sayısı giderek artıyor. Sadece Zürih’in ünlü istasyon caddesindeki bankalara şöyle bir uğramaya, alışveriş etmeye, göl kıyılarında ve dağ tepelerinde dinlenceye gelmiyorlar artık. Her geçen yıl daha çok Alman, İsviçre’de yaşamaya karar veriyor. En son verilere göre 170 bini bu ülkede. Çoğu burada ekmek parası kazanıyor. Sadece 2006 yılında 25 işçi gelmiş kuzey komşudan. Ancak bu akından rahatsız S olmaya başlayan İsviçrelilerin sayısı da giderek artıyor. Açıklanan son kamuoyu araştırmasına göre, Almanlar için “burnu büyük” diyenlerin oranı yüzde 50! Ülkenin en büyük gazetesinde çıkan röportajlara göre Almanlar, “Şımarık, rahatsız edici ve kaba”. Günlük yaşamda iki toplum arasında esen hava soğuk. Kısa sürede düzelmesi de zor gibi. Ne de olsa, Almancayı değişik diyalektlerle konuşan bu iki toplumun gerçekte birbirlerinden pek farkı yoktur. Kuzey İsviçreliler gibi Almanların da yabancılara her zaman pek nazik davrandığı söylenemez... Avrupa Birliği Adalet Komisyonu Franco S T U T T G A R T Komiseri Frattini şubatta açıkladı: “AB ülkelerinde yabancı düşmanlığı giderek AHMET ARPAD artmakta.” AB’nin raporuna göre Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda’da yabancı düşmanlığının artış ortalaması yüzde 45. Adı açıklanmayan bir Avrupa ülkesi var ki, orada bu ortalama yüzde 75’te! Nazilerin yapmış olduğu soykırımı reddetmeyi düşünce özgürlüğü sayan AB ülkeleri de var... Almanya da bu sorunun altında giderek daha çok eziliyor. Yabancı düşmanlığını önleyemiyor. Federal İçişleri Bakanı Schaeuble birkaç ay önce açıklamıştı: 2006’nın ilk sekiz ayında aşırı sağcılar 8 bin suç işlemiş. Geçen yıla oranla yüzde 20’lik bir artış bu! Geleceğe olan ümitlerini giderek yitiren insanların oluşturduğu alt tabaka hızla büyüyor. Bu ortamda aşırı sağcıların, neonazilerin attığı tohumlar çok kolay yetişiyor. “Günümüzde doruk noktasına ulaşan aşırı sağcı ve antisemitist olaylar neredeyse 1933 sonrasını andırmaya başladı” diye konuştu Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Başkanı Charlotte Knobloch, Doğu Almanya’da aşırı sağcıların sokak ortasında Anne Frank’ın kitabını yakmasının ardından. Birkaç yıl önce Avrupa Komisyonu’nun İnsan Hakları Raporu mide bulandırmıştı ülkede. Raporda, “Almanya’daki yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve antisemitist düşünce önemli bir sorun olarak kabul edilmelidir” deniliyordu. Yabancılar ve Alman toplumu üzerine yaptığı araştırmalar ile tanınan Profesör Heitmeyer’in Bielfeld Üniversitesi için hazırladığı en son rapora göre Almanların yüzde 50’si yabancı düşmanı! Yahudilerin Almanya’da giderek daha çok etkili olduğuna inananların ve, “Dünya barışı için en büyük tehlike İsrail” diyenlerin oranı yüzde 65’i buluyor. “Görüyorsun” diyor eski bankacı tanış, “Avrupa’da kimse kimseyi sevmiyor...” Dudaklarında acı bir gülümseme beliriyor. www.ahmetarpad.de Şahindal’ın hikâyesidir... Ocak 2002’de babası tarafından öldürülen Şahindal, Elbistan’dan gelmiş bir Kürt kızıydı. 7 yaşında ailesiyle İsveç’e geldiğinde çocukluk yılları çok güzel geçmişti. Ancak yaşı ilerledikçe sorunlar ve yasaklar da artmaya başladı. Evde annesine yardım eden, ev işleri yapan terbiyeli bir kız olarak yetişmesi isteniyordu. Ablası, evlenme yaşına geldiğinde geleneklerine uymuş, Türkiye’den getirilen kuzenlerden biriyle evlendirilmişti. Şimdi sıra Fadime’de ve İsveç’e gelme sırasını bekleyen diğer kuzendeydi. Önünde iki seçenek vardı: Ya karşı çıkması ya da teslim olması gerekiyordu. O karşı çıkma yolunu seçti... İşte, İsveçli erkek arkadaşı Patrik de tam o noktada yaşamına girdi. Fadime, o günlerde içine düştüğü çıkmazı şöyle anlatıyordu: “Benim Patrik’le ilişkimi sürdürmem, ailemin istediği gibi geleneksel bir evlilik yapamayacağım, yani bir Kürtle evlenemeyeceğim anlamına geliyordu. Bütün sülaleyi ayaklar altına almıştım. Daha önce ailede hiç kimsenin yapmaya kalkışamayacağı affedilmez bir şey yapmıştım. Uslu bir kızdan asi bir orospuya dönüşmüştüm. Bunun da bedeli kandı. Hayatta kalabilmek için yaşadığım Uppsala kentini terk ettim. Çok geçmeden Patrik bir trafik kazasında öldü! Bir karayolunda sıkıştırılarak şarampole yuvarlanmaya zorlanmıştı. Bunun gerçekten bir trafik kazası mı, yoksa bir cinayet mi olduğunu bilmiyorum.” Patrik’in ölümünden sonra Östersund’a yerleşen Fadime, sosyoloji öğrenimi görmeye başladı. Okul yönetimi Fadime’yi sosyoloji stajını yapması için Kenya’ya göndermeyi kararlaştırdı. Bileti alınmış, ertesi gün uçağa binecekti. Öldürüldüğü gün, Uppsala’daki kız kardeşinin evinde annesi ve diğer kız kardeşleriyle gizlice vedalaşmaya gitmişti. Bu buluşmayı haber alan baba Rahmi Şahindal da silahını alarak evin yolunu tuttu. Zili çaldı. Kapıyı Fadime açtı. 26 yaşındaki Fadime, kapı aralığında, başından kurşunlanarak öldürüldü. Cinayet, o günlerde İsveç’i ayağa kaldırdı. Haftalarca süren gösteriler, toplantılarla olay protesto edildi. Bir Karadeniz türküsü, tıpkı Fadime gibi “töre” cinayetine kurban giden Feride’nin acıklı öyküsünü şöyle anlatır: “Giresun’un içinde /İki sokak arası/ Altı kurşun attılar/ Üç de bıçak yarası//Vuruldum düştüm yere/ Gidemedim uzağa/ Ne edelum Feridem/ Düşürdüler tuzağa// Giresun’un içinde / Yeşil fındık bahçası/ Vurdular Feridemi/ Yere düştü bohçası...” İster Bursa’da, Giresun’da olsunlar; ister Kuzey Irak’ta, Diyarbakır’da, İstanbul’da, İsveç’te... Fadime’lerin, Feride’lerin, Pela’ların, Berivan’ların, Sara’ların, Tuğba’ların kaderi hiç değişmiyor... alinergis@yahoo.se CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear