24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 ŞUBAT 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Gül, Amerikalıları mahcup görmüş... “Çuval yetiştirememişler mi!” KİRLİ bilgi ya da özenle pisletilmiş bilgi konusunda Bülent Esinoğlu’nun bir çift sözü var: “Gelin, kirli bilgi nasıl üretilir ona bakalım. Çok basitmiş gibi görünmesine rağmen bu konunun ideolojik bir temeli vardır. Medya sermayesi, işbirlikçi sermaye olduğundan yerleşik yerli burjuva ideolojisi yoktur. Bağlı bulunduğu dış sermayenin ideolojisini savunur. Yarı iç yarı dış bileşenlerden oluşan bu ‘pis ideoloji’ Türk halkına yabancıdır. Elindeki medya aracılığı ile halkın yerleşik ideolojisini bu pis ideoloji ile değiştirmek ister. Bir başka söyleyiş ile, kendi ideolojisini hâkim kılmaya çalışır. Onun değişim ve dönüşümden muradı budur. Gerçek bilgi kirliliği buradan kaynak bulur. Aslında ideoloji sözcüğü taraflarca pek sık DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Anıtkabir Zeynel Polat: “Anıtkabir’deki müzenin ‘Devrim Tarihi’ bölümünde Atatürk’ün altı ilkesinin sıralandığı panoda laiklik varken, panonun İngilizcesinde laiklik neden yok?” Ya ğ m u r E k i m Putin köpeğine danışıyormuş. Danışmanların kimliği ortaya çıktı! kullanılmaz ama sürdürülen mücadele bal gibi ideolojiktir. Medyanın, elindeki araçları kullanarak yapmaya çalıştığı esas iş budur. Bedava dağıtılan gazeteleri ve yabancılarca kontrol altında tutulan televizyonları düşünürseniz bu husus kendiliğinden anlaşılır. Bazen bu pis ideolojiyi halka yutturma işi öyle had safhaya gelir ki halk bu durumu sindiremez. Halk gerçekleri anlamaya başlar ve propaganda doygunluk noktasına ulaşır. Halk genelinde halkçı ve ulusalcıdır; el yordamı ile gerçeği arar. Eğer halkın bu duygu ve düşüncesi medya propagandasının üzerine çıkarsa, işbirlikçi medya buna bilgi kirliliği diye karşı çıkar. Pis ideoloji Bu durum ideolojik bir kırılma noktasını işaret eder. Artık bugün Amerikan derin devletinin yaptıklarını Türk derin devleti gibi göstererek propaganda yapmaları imkânı zorlaştı. Çünkü sokaktaki insan bile bu işleri Amerika’nın yaptığını söyler oldu. Turuncu devrim provaları halktan kabul görmedi. Amerika’nın gerçek planı; Hrant Dink cinayeti ile Türk halkını suçluluk duygusunun içine düşürüp soykırım yalanını kabul ettirmekti. Olmadı; başaramadılar. Amerikancı medya kaybettiği zemini yeniden kazanmak istiyor. Amerikacılar yani emperyalistler ile ulusalcılar halkın önünde bir meydan savaşı verdiler. Bu savaşta kaybeden taraf hükümet oldu.” Türk Devrimi (I) Öncelikle bilim insanlarının çok iyi bilmesi, özümsemesi gereken evrensel bir koşul vardır: Tarihsel olay ya da olgular, ancak dönemlerinin koşulları içinde değerlendirilebilir. Ancak o zaman bir anlam taşır, bilimsel değere ulaşabilir... Prof. Atilla Yayla, geçen hafta köşemde yer alan mektubunda geliştirdiği “Ortak Medeniyet Paradigması”na göre 19251945 yılları arasının yeteri kadar medenileştirici olmadığını (gerici olduğunu), 195060 döneminin daha ilerici olduğunu ileri sürüyordu... Bir saptamayla başlayalım; burada konu edilecek dönem 19231938 arasıdır. Bu dönem Atatürk’ün ölümüyle noktalanan Kemalist dönemdir. Ardından gelen İnönü dönemi, bir ölçüde devrimlerin bekçiliğinin üstlenildiği, ancak devrimci atılımların durduğu, 46’dan itibaren de devrimin temel doğrultusundan önemli ödünlerin verildiği bir dönemdir. 1950’den bugüne dek yaşanan süreç ise Kurucu Meclis ve 61 Anayasası dışarıda tutulursa “Karşıdevrim” dönemidir. Şimdi yukarıda sözünü ettiğim bilimsel kritere göre soralım: Mustafa Kemal, hangi amaca ulaşmak için yola çıktı?. O tarihte, Türkiye ve dünya koşulları nelerdi? Kemalist devrimciler o amaca yönelik olarak neleri gerçekleştirdi?. Ve Atatürk devrimi ya da Türk devrimi nereye ulaştı? ??? Önce hem dünyada hem de Türkiye’de 1923 koşullarına bakalım: Dünya savaşından henüz çıkmış ve var gücüyle 2. Dünya Savaşı’na hazırlanılan bir dönem söz konusudur. Bu dönem, Milletler Cemiyeti’nin varlığına karşın emperyalizmin en azgın, en acımasız olduğu dönemdir. Birinci savaşın sonunda otoriter monarşiler ve hanedanlıklar sona ermiştir. Dünya üzerinde azgelişmiş olup da bağımsız kalabilmiş pek az ülke vardır ve bunların ikisi hariç (tampon bölge olan Tayland ve Afganistan), diğerleri ya ikinci savaş öncesi ya da savaş içinde emperyalistlerin çizmeleri altında ezilmiştir. Ayakta kalan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir... Üstelik aynı dönem bugünün demokratik ülkelerinin durumuna da bakmak gerekir; İtalya 1922, Portekiz 1927, Japonya 1930, Almanya 1933, İspanya 1938 yılında faşizme geçiş yaptı. Fransa ise hızla o yola kayıyordu. Diğer tarafta ise 1917 devrimini yapmış olan Sovyet Rusya, Marksizm deneyimini yaşıyordu. 1919 Versailles Barış Anlaşması yapılırken Alman heyetinde bulunan ünlü toplumbilimci Max Weber’in şu tanımı, demokrasiye hangi gözle bakıldığını anlatmak açısından çarpıcıdır: Demokraside halk güvendiği bir önder seçer. Seçilen önder, “Şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin” der. Artık halk ve parti onun işine karışamazlar!.. Gelelim Türkiye’nin koşullarına; 1923’te nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı, yoksulluk sınırı altında yaşayan, örgütsüz, dağınık köylülerdi. Söz konusu olan, 11 milyonluk bir ümmet toplumuydu. Ulaşım yok denecek kadar az, pazar ilişkileri ise neredeyse sıfırdı. Otomobil, kamyon gibi araçlar Anadolu’da bilinmiyordu. Toplumun ancak yüzde 5’i okuryazardı. İleriki yıllarda (ve tabii bugün) Mustafa Kemal ve Kemalist dönemi, önce “sosyalizmi getirmediği” için, daha sonra da demokrasiyi uygulamadığı için eleştiren birtakım aydınlar, “Niçin referanduma gitmedi” diye sormayı da ihmal etmezler!.. Referandumla devrim yapıldığını (!) tarihin kaydetmemesi bir yana, insaf ve vicdan sahibi hiçbir aydın, böylesine bir istemi ileri süremez... Demokrasinin koşullarına kısaca bir göz atalım: Eğitim, sanayileşme, kentleşme, kişi başına düşen milli gelirin yoksulluğu geride bırakması, örgütlü toplum, yaygın ve etkili bir kitle iletişim ağı... Aslında bunların tümünün olması bile demokrasinin kendiliğinden oluşacağı anlamına gelmez. Bir de öznel koşul vardır: Demokratik kültür!. Yaşam biçimine dönüşecek bir demokratik ortam ancak zamanla oluşur. O zamanın Anadolu’sunda saydıklarımın biri bile yoktu!. Yukarıda saydıklarıma eklemeliyim; kişi başına milli gelir 70 dolardı. Telefon, o da manyetolu olarak yalnızca devlet kurumlarında mevcuttu... Peki, Mustafa Kemal ne yaptı, hangi yolu seçti ve nereye ulaştı? İşbirlikçiye anlayacağı dilden bir yanıt vermek istediğim için devamı haftaya... e posta: umitzileli?gmail.com Radikal Adem Bertan: “Hrant Dink’in katiline cezaevinde ipek nevresim verildiğini yazan Radikal’in bu haftaki konuk genel yayın yönetmeni Cemil İpekçi olsun!” SESSİZ SEDASIZ (!) Kızılay’ın büyük başarıları sürüyor! BAŞBAKAN’IN göğsüne altın madalya takan Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, büyük işlere imza atmaya devam ediyor. Örneğin; Kızılay’ın internet sayfasına girince “Türk Kızılay’ı zirvede” başlıklı bir haber görüyorsunuz. Neymiş bu zirve diye haberi okuyorsunuz; Ernest Hemingway’in ünlü romanı “Klimanjaro’nun Karları” ile adını tüm dünyaya duyuran Afrika’daki Klimanjaro Dağı’nın zirvesine Kızılay bayrağı dikildiğini ve insanlığa yardım yarışında zirvede olan Türk Kızılay’ının artık bayrağı ile Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Ürdün Ahmet Önen: “Ürdün, eğer varsa enerjisini başka ülkeler adına, itilaflı bölgelerde petrol çıkarmak yerine, kendi sırtına sokulan kazığı çıkarmakta kullanırsa daha kazançlı çıkacaktır!” de zirvede olduğunu öğreniyorsunuz! Öte yandan “Küçükali” soyadlı bazı yardımsever kişilerin, çalıştıkları işten ayrılıp Kızılay’da görev aldığını görüyorsunuz. Örneğin yüreği yardım aşkıyla çarpan Hüseyin Küçükali adında bir hayırsever, Türkiye’nin en büyük market zincirlerinden birindeki müdürlük görevinden istifa edip Kızılay’ın İstanbul’daki küçük şubelerinden birinde göreve başlamış bulunuyor. Hasan Küçükali adında biri daha var; o da kendini Kızılay’da çalışmaya adamış. Doğrusu bir madalya da Küçükali sülalesi hak ediyor! Eski devlet adamları “dava adamı”ydı; şimdikiler Davos adamı! Demokratlık mı, Yurtseverlik mi?.. SERDAR KARSU Bu ülkede insanlar, bir zamanlar gençlerin meydanlarda haykırdıkları gibi; hem demokrat, insan hak ve özgürlüklerinden, halkların kardeşliğinden ve emekten yana, ancak hem de aynı zamanda antiemperyalist, yurtsever ve küreselleşme oyunları karşıtı olamayacaklar mı?.. Bu ülkenin pek çok aydını ve sol söylemli partiler (bir dönemlerin gençliğinin “tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” söyleminde yerini bulan) bu kavramların biri eksik ya da yetersiz olursa diğerinin topal kalacağının farkında değiller mi?.. İnsanların, bir arada, barış içinde yaşaması ilkesi için ve de ait oldukları etnik kökenin kültürünü ve geçmişini bir kardeşlik ve ulusal birlik anlayışı içinde ifade edebilmelerinin bedeli, Hrant Dink gibi, canlarını vermek mi olacak?.. Yine, insanların laik, antiemperyalist ve özgürlükçü anlayışta olmalarının bedeli, Uğur Mumcu’lar gibi, Madımak’ta olduğu gibi, bombalanarak, yakılarak katledilmek mi olacak? Kendisini sol olarak tanımlayan, öncelikle CHP olmak üzere sol söylemli partiler; sahipsiz, çoğu yoksul ve geleceğinden umutsuz halkımıza, hukukun üstünlüğü, başta yaşam ve ifade olmak üzere insan hak ve özgürlükleri ile Cumhuriyet devrimlerinin de temelini oluşturan laik, çağdaş ve aydınlanmacı bir yurtseverliği birbirine kaynaştıracak bir çözüm ve aş, iş, sosyal devlet öğeleriyle bütünleşen bir gelecek umudu neden sunamazlar?.. Her fırsatta laiklik, cumhuriyet ve demokrasi gibi söylemlerde bulunanlar, neden, “Biz de kaba milliyetçiliğe ve namaz kıldıktan sonra masum insanları katleden ortaçağ bağnazlığına karşı kesin tavır alıyoruz” mesajını verecek şekilde, bu ülkenin bir gerçek yurtsever aydınının katledilmesi sonrasında, birlikte, etkin bir davranış sergileyemezler?.. İfade özgürlüklerine saygılı, yurtsever, laik ve aydınlanmacı bir anlayış etrafında birleşemezler?.. Lümpenleşme, tarikatlaşma ve çeteleşme, ülkenin gençlerini de içine alan bir çemberi genişleterek ve günbegün artarak ülkenin geleceğini ipotek altına almakta!.. Çözüm ve umut sunacaklar, sol söylemli partiler ve aydınlar, bunları görmeyip tartmayıp da neden birbirlerine düşerler?.. Ve böylece de tarikatçıların, ırkçıların ve emperyalizmin işbirlikçilerinin değirmenlerine su taşırlar... ??? Geleceğimizi karartan bu cinayetlere, demokratlığı ve yurtseverliği bütünleştiren bir duruşla, güçleri birleştirerek karşı koyamadıkça ve olup bitenleri şaşkınlıkla ve çözümsüzlükle izleyen ve hâlâ çoğunluğu vicdanlı ve dürüst kalabilmiş halkımıza çözüm ve umut sunamadıkça bu karanlıklardan ve acılardan çıkabilmek mümkün mü!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN DOSYA NO: 2006/95 TALİMAT SATILMASINA KARAR VERİLEN GAYRİMENKULÜN CİNSİ, KIYMETİ VE VASIFLARI TAPU KAYDI: Çiftlikköy İlçesi, Kılıç Köyü, Şakşak mevkiinde, tapunun 2258 sayfa, 23 cilt,1376 parsel numaralarında kayıtlı, 29018,71 m2 miktarlı, 10 adet yıkık, 2 adet sağlam ev vasfındaki taşınmazda, 3/277 arsa paylı 27 nolu mesken. İMAR DURUMU: Çiftlikköy Belediyesi 1/1000 ölçekli uygulama imar planı içerisindedir. TAŞINMAZIN HALİHAZIR DURUMU: Satışa konu taşınmaz; Askeri Güvenlik Bölgesi içerisindedir. Taşınmaz üzerinde bulunan Bitişikevler 27 nolu kat mülkiyetli mesken vasfındaki bina, 17 Ağustos 1999 tarihli depremde yıkılmış olup, arsa niteliği kazanmış durumdadır. Taşınmaz, Yalova Kocaeli Karayolu’nun kuzey tarafında, karayolu ile deniz arasında, denize ve karayoluna yakın, ikinci konuta yönelik yazlık sitelerin bulunduğu mahal içerisinde, altyapısı mevcut, belediye hizmetlerinden faydalanır durumda, ulaşımı kolay bir mevkidedir. TAŞINMAZIN KIYMETİ: 62.856,41YTL(Altmışikibinsekizyüzellialtıyenitürklirasıkırkbiryenikuruş) SATIŞ ŞARTLARI: 1Satış, 19/03/2007 ........ günü, saat: 11.20’den 11.30’a kadar YALOVA İCRA DAİRESİ’NDE açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Birinci arttırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 29/3/2/2007 ....... günü saat: 11.20’den 11.30’a kadar YALOVA İCRA DAİRESİ’NDE ikinci arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da istenilen miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saldı kalmak üzere, arttırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. % 4.5 damga resmi ihale pulu ve %18 oranında katma değer vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. %1 tellaliye harcı satış bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin(*) bu gayri menkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklan tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4İhaleye katılıp, daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaktarı, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006/95 Talimat sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 24/1/2007 (İC.İF.K.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 5853) YALOV A İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güzel ko1 kulu, iri ve uzun taneli 2 bir pirinç cin 3 si. 2/ İşaret için yapılmış 4 çentik ya da 5 iz... Büyük 6 baş hayvanla7 ra verilen ortak ad. 3/ Çal 8 gıcılara veri 9 len bahşiş. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kayseri’nin Kocasi1 M E L E N D İ Z nan ilçesine bağlı bir B E S belde. 5/ Lityum ele 2 E K Ü R İ mentinin simgesi... 3 N E M H A R A R E P İ D EM İ Bir soru sözü... Su 4 Z T E L udi Arabistan’ın pla 5 E Y N A L L İ G T A ka imi. 6/ İçine sulu 6 L İ Z OM N şeyler koymaya ya 7 E D A rayan kap... “Bine 8 T İ R İ M A E K ceğim son gemi de 9 Ş A P A ÇMA ğil midir / Hayır sahibi omuzlarda giden ” (C.S. Tarancı). 7/ Rize’nin bir ilçesi. 8/ Sürülmemiş tarla... “Fani ömür biter bir sonbahar olur” (Yahya Kemal). 9/ Bir mekânı örten kemerli yapı... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orta boy taneli yerli bir pirinç cinsi. 2/ Kuzu sesi... Uyma, boyun eğme. 3/ Kısa kıllı ve sarkık kulaklı ev köpeği... Tahıl ürünlerinin depolandığı, genellikle silindir biçiminde ambar. 4/ Ankara’nın bir semti... Erzurum yöresine özgü, yarma ve yoğurtla yapılan bir çorba. 5/ Gerçeklik. 6/ Kendini hasta gibi gösterme. 7/ Yılmaz Güney’in bir filmi... Pamuk ya da keten ipliğinden yapılan dokuma. 8/ “ ü namus şişesini taşa çaldım kime ne” (Nesimi)... Kenar süsü... Tümör. 9/ Uşak yöresine özgü, bulgur ve mercimekle yapılan bir tür pilav. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear