26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 ŞUBAT 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Ulusal çıkar nedir? Ulus ötesi petrol şirketlerini dinleyip yasa hazırlamışlar, petrol işletilmesinde “milli menfaat arama” koşulunu kaldırmışlardı. Verilmesi gereken yanıt, almaları gereken ders, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yasayı geri gönderme gerekçesindeydi: “Anayasanın 11. maddesinde, anayasa kurallarının yasama, yürütme, yargı organlarını, yönetimi, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan üstün kurallar olduğu açıklanmıştır. Üstünlük ve bağlayıcılık özelliği, tüm anayasal kuralların, bu bağlamda ulusal çıkarların, uygulamada yürütme organı ve yönetimce, öncelikle ve özenle gözetilmesi gerekeceğini göstermektedir. Başka bir anlatımla, ulusal çıkarların korunacağının yasada açıkça düzenlenmemiş olmasının, devlet organlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamu görevlilerinin anayasadan kaynaklanan yükümlülüklerini ve görevlerini ortadan kaldırmayacağı açıktır. Bu organ, kurum, kuruluş ve görevliler, anayasanın yukarıda açıklanan kuralları uyarınca, tüm eylem ve işlemlerinde ulusal çıkarları ve kamu yararını önde tutmak, koruyup güçlendirmek yükümlülüğündedir. Petrol ve doğalgaz gibi stratejik önemi çok yüksek ürünler söz konusu olduğunda bu yükümlülüğün daha da artacağı kuşkusuzdur.” Bir alıntı da, eski bakan Hikmet Uluğbay’ın “Türk Petrol Kanunu neler getiriyor ve neler götürüyor?” (http://www.hikmetulugbay.com) başlıklı makalesinden: ... ulusal çıkarların önde tutulması doktrini çok köklü bir temele sahiptir. 18551865 yılları arasında İngiliz İmparatorluğu’nun Başbakanlığını yapmış olan Henry Temple Palmerston’un 1 Mart 1848 günü parlamentoda yaptığı konuşmasını tarihe mal eden şu sözü, ulusal çıkarların altın kuralını oluşturmuştur: “Bizim sonsuza dek yanımızda olacak dostlarımız yoktur ve bizim sürekli kalıcı düşmanlarımız da yoktur. Bizim sürekli ve sonsuza dek var olacak çıkarlarımız vardır ve işte bu çıkarlarımızı izlemek bizim görevimizdir.” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Tarihin çarpıtılmasına hayır! Tarih öğretmeni, yazar Abdulkadir Paksoy, önemli bir görev yapmış, liselerde okutulan “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” kitabında gericilik ve tarikatlarla ilgili kimi bölümlerin, sözcük ve yorumların cımbızlandığını, saptırıldığını ortaya çıkarmıştı. Paksoy’un belirlemelerinin yarattığı tepkiler dalga dalga yükseliyor. CHP milletvekili Mustafa Gazalcı, konuyu, Milli Eğitim Bakanı’na yönelttiği bir soru önergesi ile TBMM’ye taşıdı: “ Prof. Dr. Ahmet Mumcu Mükerrem K. Su tarafından yazılan 2000 tarihli ‘T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ ders kitabı, daha eskiden yazılıp okutulan Niyazi Akşit tarih kitapları ile 2005 2006’da kabul edilen İdris AkdinMuhittin ÇakmakMustafa Genç’in yazdığı tarih kitaplarında; tarikatlar, tekke ve zaviyeler, Padişah II. Abdülhamit ve Vahdettin, 31 Mart Olayı, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı, laiklik, Şeyh Sait gibi konuların farklı ele alınıp yorumlanmasının nedeni nedir? Eski T. C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında tekke ve zaviyelerin bilime ve laik yaşama aykırı, çağdışı kurumlar ve birer sömürü merkezleri durumuna geldikleri için kapatıldıkları belirtilirken, yeni ders kitabında ‘İslam dini ile bağdaşmayan inançlar ve âdetler ortaya çıktığı’, yani İslamî kurallardan saptıkları ve bozuldukları için kapatıldığı belirtilmiştir. Bu değişikliğe neden gerek duyulmuştur? yerine sadece II. Abdülhamit’i olumlayan ifadeler konulmuştur? Bu anlatım değişikliğine yol açacak yeni tarihsel belgeler mi bulunmuştur? Eski ders kitabında Padişah Vahdettin ile Damat Ferit arasında bir uyum bulunduğu, ikisinin de İngilizlerle işbirliği yaptığı vurgulanırken, yeni ders kitabında Damat Ferit’le Vahdettin’in farklı düşündüğü, gerçekte Vahdettin’in değil Damat Ferit’in İngilizlerle işbirliği yaptığı bilgisi verilmiştir. Bu değişikliğe neden gerek duyulmuştur? Eski ders kitabında Atatürk’ün Samsun’a çıkışı konusunda Atatürk’ün Padişah Vahdettin hakkındaki sözleri yer alırken, yeni ders kitabında bu sözler çıkarılmış, yerine Atatürk’le Vahdettin arasında bir uyum olduğunu duyumsatan ifadeler konulmuştur. Padişah Vahdettin’in M. Kemal’i Anadolu’ya Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için gönderdiğini doğrulayan belgeler mi bulunmuştur ki böyle bir değişikliğe gidilmiştir? Eski ders kitabında Padişah Vahdettin’in İngiltere’ye sığındığı bilgisi verilirken yeni ders kitabında bu bilgi neden çıkarılmıştır? Padişah Vahdettin’in İngiltere’ye sığındığı bilgisi doğru değil midir?” Ulusal Kurtuluş Savaşımız ve devrim tarihimiz bizim alnımızın akıdır. Onun sinsi oyunlarla, safsatalarla, çarpıtmalarla kirletilerek çocuklarımıza aktarılmasına izin vermemeliyiz. Olay ciddi... ‘İmaj Demokrasisi’ Gül, New York’ta 301 için; “Şunu belirtmeliyim ki; ne Dink, ne Orhan Pamuk ne de Elif Şafak bu madde dolayısıyla bir kez olsun hapse konulmadı!” demiş... Mantığa bakın... Bu yazarların hepsi mahkemelerde saldırgan linç eylemlerine muhatap kalmış; biri yeni cinayete kurban gitmiş; diğeri aynı akıbete uğramamak için ülkeyi terk etmiş; üçüncüsü tehdit altında... Daha ne olsun? Bakan “301” ayıbını şu mantıkla örtmeye çalışıyor: “Aydınlar; bizden önceki iktidarlar döneminde hapse girerdi. Yaptığımız değişiklikler (301!) sayesinde, hapse girmediler... Ama (uygulamadaki sıkıntılar(!) nedeniyle) 301’i de değiştireceğiz... Çünkü bu ‘Türkiye’nin imajına’ haksızlık oluyor!” Gül’ün mesele ettiği konu: “İmajımız!” “Dış dünya, sırf bu madde yüzünden Türkiye’de ifade özgürlüğü yokmuş, insanlar düşüncelerinden dolayı cezaevlerine konuluyorlarmış, kitaplar özgürce basılamıyormuş ya da hükümet eleştirilemiyormuş gibi yanlış izlenimlere kapılıyormuş... Bu da bizim reform sürecimizi gölgeliyormuş...” “Bu imajı hak etmiyoruz!” diyor Gül. İşte derin Hrant Dink suikastının zanlıları, kendilerini suça azmettirenlerin polis muhbiri olduklarını ifade ettiler. O polis muhbirini kullanan kim? Bir dinsel gruba yakınlığı siciline işlenmiş emniyet istihbaratının başındaki polis müdürü. O polis müdürünü oraya oturtan kim? Birisi, fellik fellik derin arıyordu, değil mi? Buldu... Demokraside “fikir suçu” yok... Türkiye’nin “reform süreci” önündeki en büyük engel, işte tam da bu: Meseleye “asli konu” olan “demokratik açılımlar” açısından değil, “imaj” açısından bakmak: Yani “zevahiri kurtarmak!” Dünya, daha doğrusu “Batı”, Türkiye’ye “301” üzerinden parmak sallamasa; “vicdanları yaralayan Hrant Dink olayından” sonra dahi, belli ki bir değişim ihtiyacı duyulmayacak... Bu ihtiyaç duyulsa, bu vahim tablo karşısında Bakan’ın aklına hiç “imaj” gelir mi? “Canım şunun şurasında... hapse girmediler!” der mi? Sivil toplum örgütleri, Mussolini İtalya’sından devralınan eski bir kanun maddesindeki “kavramları” ”değişiklik” adına hortlatmaya kalkar mı? “Tahkir ve tezyif” gibi, benim kuşağımın bile anlamakta zorluk çektiği esrarengiz ve soyut Arapça sözler, 21. yüzyıl Türkiye’sinin ceza yasasına taşınabilir mi? Tartışmanın özü ne soyut ne de esrarengiz aslında. “Tahkir, tezyif”... “imaj”... bunlar, kamuoyunu tartışmanın özünden uzaklaştıran, “özü sulandıran, perdeleyen” konular. Demokrasi istiyor muyuz? İstemiyor muyuz? “301” etrafında dönen tartışmanın özü budur. Bu soruya vereceğimiz yanıt; “301”in laf cambazlıklarıyla korunması ya da kaldırılmasıyla ilgili tavrımızı belirleyecek ana eksendir. Çöküntü Diyarbakır’da bina çöktü, 4’ü çocuk, 5 yurttaşımız öldü. Sonuç? Binaya 1992’de onay veren müdür daha sonra kentteki tüm ruhsat işlerinden sorumlu olmuş. Şimdi “afet işleri”nden sorumluymuş. Binanın müteahhidini ifadesini alıp bırakmışlar. Bina sahibi hakkında da hiçbir işlem yapılmamış. İslam dininde tarikatların yeri var mıdır? Eski ders kitabında Şeyh Sait ve Derviş Mehmet’in birer tarikat mensubu / başı oldukları belirtilirken yeni ders kitabında bu bilgi çıkarılmıştır. Şeyh Sait ve Derviş Mehmet birer tarikat mensubu / başı değiller midir? Eski ders kitabında yer alan II. Abdülhamit’in kendisine karşı bir ayaklanma olabileceği kaygısıyla donanmayı Haliç’e çektirdiği, 31 Mart ayaklanmasında rolü olduğu, aydınlara karşı baskı uyguladığı vb. bilgiler yeni ders kitabında neden çıkarılmış ve ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr TC Emekli Sandığı Emekli Aylığı Farkları SORU: TC Emekli Sandığı Genel İdare Hizmetleri Sınıfı’ndan 1995 yılında emekli oldum. Ocak 2007 TC Emekli Sandığı emekli aylığımı aldım. Aylığımı aldıktan sonra bana bir de fark ödendi. Bu farkın neden oluştuğunu anlayamadım. Bu fark nereden kaynaklanmış olabilir? O. D. YANIT: Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nın gruplandırdığı kamu idareleri ve kurumlarında görevlendirilenlerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen ayrıca personel yasaları vardır. Bu personel yasaları kamu görevlilerinin görev alanlarına ve mesleki özelliklerine göre düzenlenmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası en önde gelen personel yasasıdır. Bu yasanın amacı, “devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini” düzenlemektir. 657 sayılı yasa kapsamındaki devlet memurları, 5434 Sayılı TC Emekli Sandığı Yasası’nda “iştirakçi” olarak yer almaktadır. Bu on sınıf içinde yer alan devlet memurlarının emekli aylıkları, 9 ayrı ödeme biriminin toplamından oluşmaktadır. 1) Genel Gösterge Aylığı 2) Ek Gösterge Aylığı 3) Kıdem Aylık 4) Özel Tazminat 5) Taban Aylık 6) Makam Tazminatı 7) Temsil Tazminatı 8) Temsil Ödeneği 9) Yüzde 4 Ek Ödeme (vergi iadesinin yerine) 2978 sayılı Vergi İadesi Hakkında Yasa’ya göre “(…) emekli, maluliyet, dul ve yetim maaşı alanlar ile bunların eş, çocuk ve bakmakla yükümlü kimselerin” (...) yasada belirtilen “mal ve hizmet alımları vergi iadesine tabi” tutulmaktaydı. Yasada belirlenen vergi iadesi kapsamına giren “mal ve hizmet alımları tutarına yüzde 5 nispeti uygulanarak” vergi iadesi ödenmekteydi. 5454 sayılı yasa uyarınca emekli, malul, dul ve yetimlere “vergi iadesi” ödenmesi kaldırılmış, yerine “TC Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BağKur”dan aylık veya gelir almakta olanlara 1 Ocak 2006’da yüzde 4 Ek Ödeme yapılmasına başlanmıştır. 2007’de kamu görevlilerinin gerek görev gerekse malul, emekli, dul ve yetimlerine uygulanan genel katsayı ile taban aylık katsayısı iki ayrı yasayla iki kez belirlenmiştir. Bu da uygulamada bazı yanlış anlamalara neden olmuştur. 2007 yılı için belirlenen birinci katsayı 2007 Mali Yılı Bütçe Yasası’nın 24. maddesinde yer almıştır. “657 sayılı kanunun 154’üncü maddesi uyarınca, 1/1/200730/6/2007 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,04605), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,5864)” olarak açıklanmıştır. Oluşan enflasyon farkını gidermek amacıyla 2007 yılında yeni katsayılar belirlenmesine gerek duyulmuştur. Bu katsayı artışları da 6 Ocak 2007 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 2007/1533 sayılı Bakanlar Kurulu kararında yer almıştır. “1/1/2007 tarihinden geçerli olmak üzere, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 154’üncü maddesi uyarınca, aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,046985), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylık katsayısı (0,59812), iş güçlüğü, iş riski, temininde güçlük ve mali sorumluluk zamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak yan ödeme katsayısı ise 0,0149 olarak yeniden belirlenmiştir.” TC Emekli Sandığı emekli, malul, dul ve yetim aylıklarında iki katsayının oluşturduğu fark ek olarak ödenmektedir. Size ödenen aylık farkının “enflasyon farkı” olarak ödendiği görüşündeyiz. “Devlet aklı” ve “hukuk devleti” Demokratik rejimlerde “fikir suçu” yok. “Fikir suçunu” “siyasi suça” dönüştüren rejimler; “antidemokratik rejimlerdir.” Demokratik rejimlerle, antidemokratik rejimleri ayıran duvarlar, tam da bu “siyasi suç” tanımı üzerinden geçer. Demokrasilerde “siyasi suç”; demokratik kuralları şiddet yoluyla ihlal eden ya da şiddete teşvik eden “terör” konularıyla sınırlıdır. Antidemokratik rejimlerde ise demokratik tartışmaya set çeken “fikir suçları”; “siyasi suç” kapsamına girer. Dink, Pamuk, Elif Şafak davalarına dünyanın ilgi göstermesinin nedeni; bu yazarların birer “siyasi suçlu” olarak görülmesi. “Vatan haini” diye mahkeme koridorlarında gösteri yapanlar da nitekim; söz konusu yazarları “siyasi suçlu” olarak gördükleri için, o gösterileri yaptılar. Adına ister “301”, ister “159” deyin... Demokratik tartışmadan bu “siyasi suç anlayışını” çıkarmadığımız sürece; yasa maddelerinin numaraları ya da “sözcükleri” değiştirmemiz; anlam ifade etmiyor. Demokrasi olacaksa; “fikir suçunu” “siyasi suç” kapsamından çıkartmak gerekiyor. Bunu yapabilmek de; “Ankara kriterlerinin” başına “hukuk devletini” yerleştirmekten geçiyor. Can Dündar’ın “Neden” programına katılan Prof. Mithat Sancar, geçen gece tam buna parmak bastı: “Türkiye’de herkes ‘hukuk devleti vazgeçilmezdir’ der ama kimse buna inanmaz!” dedi ve ekledi: “Devlet aklı raison d’etat bu topraklarda; hukuk devletine daima galip gelir. Bu nedenle de romanda geçen bir diyalog nedeniyle harekete geçen savcılar, anayasayı temelinden ihlal eden konuları soruşturmaz. Mafyalaşma bunun doğal sonucudur. Bir başka doğal sonuç da siyasi iktidar mücadelesinin devlet üzerinden, devlette mevzi kapmak üzerinden yapılmasıdır. Bu da siyaset ve siyasi mücadeleyi anlamsızlaştırıyor.” Gül’ün “301” ayıbını; “imajımıza haksızlık!” diye örtmeye çalışmasının da; CHP gibi bir “sol”(!) partinin; “301”i sahiplenmesinin de gerekçesi bu... Bu boş tartışmadan kurtulmanın yolu; “devlet aklı” ile “hukuk devletini” buluşturmaktır... Türkiye’de “devlet aklı” ile “hukuk devleti” buluşturulabilir mi? İşte asıl tartışmamız gereken konu bu... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Şubat www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Genellikle 31 1 Ağustos’ta meydana gelen fır 2 tına... Çemberin çevresinin çap 3 ına oranını gös 4 teren sayı. 2/ Yankı... Zayıf 5 yapılı, güçsüz. 6 3/ Tütsüyle ku 7 rutulmuşu oldukça sürümlü 8 olan bir balık... 9 Soyundan gelinen kimse. 4/ “Keme” de 1 2 3 4 denilen, yenebilir bir 1 M O D E mantar. 5/ Acı, üzüntü... 2 A K İ S Bir şeyin doğru oldu 3 S AM ğunu belirtmek için ya4 İ P S pılan işaret. 6/ Muğla’nın bir ilçesi... Sergen. 7/ 5 F İ L O EM Tembellik... “Hayır” an 6 lamında kullanılan söz. 7 H O Z A 8/ Japon lirik dramı... 8 A B A T Etli, yuvarlak ve şişkin 9 K A R A olan sap kısmı yenen bir cins lahana. 9/ Çevik... Pasta hamuru. 5 6 7 8 9 R A S B A A L G E E T T M D E T A B A N Ö R K O E T E Z L A D EM AMA L İ K YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Genellikle 15 Ekim’de meydana gelen fırtına. 2/ “ kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece” (Âşık Veysel)... “Fena değil” örneğinde olduğu gibi, bilinçli hafifsemeye dayanan söz sanatı. 3/ Somun ile sıkıştırılacak parça arasına konulan ortası delik pul. 4/ “Şellak” da denilen, hayvansal bir reçine. 5/ İyi yetişmiş, değerli kimse... Su taşkını. 6/ Bir soru sözü... İskambilde bir kâğıt... Birine dokunsun diye söylenen söz. 7/ Kiremit yerine kullanılan ya da kiremitlerin altına, yerleştirilen ince tahta... Bir gösterme sıfatı. 8/ “Ejder meyvesi” de denilen ve Güney Amerika’da yetişen bir kaktüsten elde edilen meyve. 9/ Duyuru... Tombul bir fındık türü. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear