24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yargı Tarikatlaştırılıyor... Dr. Alev COŞKUN (Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi) PENCERE Kafayı Yemek Nasıl Olur... PKK diye vurgulanan bir terör örgütü var; varoluşu insan öldürmeye şartlanmış... Eli kanlı mı kanlı.. Merkezi Kuzey Irak... Hal böyle iken İstanbul’da uçuk, entel, kafayı yemiş kimi kişilerin ağzında bir laf: Savaş istemiyoruz... Ne istiyorsunuz?.. Barış... Kim savaş istiyor?.. Ankara’daki generaller... Pess... ? Sanırsınız ki ortada terör yok da savaş tehlikesi var... Peki, kimle savaşılacak?.. Barzani ile mi?.. Amerika ile mi?.. Teröristi kovalamanın savaş olmadığını; savaşın ancak bir devletle ve halkla yapılabileceğini vurgulamanın yararsız olacağını biliyoruz; ilginç mi ilginç bir suluboya tablo karşısındayız... Tablonun sululuğu parlamentoda da sürüyor... ? ‘Dünyanın en demokratik parlamentosu hangisidir?’ diye sorsanız dört dörtlük yanıt belli: Bizim Meclis... Neden?.. İçinde şeriatçıdinci de var, terörist örgütten yana olan da Meclis’e girmiş, sıralara oturmuş... Nerden biliyorsun?.. Kendileri söylüyorlar... Peki, Türkiye’de kafayı yemek nasıl olur?.. Mostrası meydanda!.. ? Osmanlı devleti, sınırları içinde çeşitli kavimlerin yaşadığı bir imparatorluktu; miadı dolmuştu... Türkiye Cumhuriyeti’nin de miadı doldu mu?.. Türk, elini şakağına dayayıp düşünmeli... Kürt de düşünmeli... Kürtler Irak’ta, Suriye’de, İran’da yaşıyorlar; emperyalizm tam bu bölgede fink atıyor... Yoksul halkları birbirine düşürmek için Ortadoğu’da Kürtleri kullanmak, petrole el koymak yolunda en geçerli silah... ? Parlamentoda Kürtçüetnikçi parti var... Peki, parlamentosunda Kürtçü parti bulunan bir demokraside, aynı zamanda eli kanlı ve silahlı Kürtçü terör örgütünü tutmak, desteklemek, arka çıkmak, barışçılık mı?.. ? Sanırım bizim Türkiyemizde kafayı yiyenler gün geçtikçe çoğalıyor, çoğalacak... Aklın ve mantığın ses duvarını aşanlar, yakında kafayı bir başka duvara çarpacaklar; ama, o zaman da iş işten geçmiş olacak... Yarınları Görmek mi? Doksan, yüz yaşına kadar yaşayanlar, yaşayacaklar var. İnsan ömrü zamanla değişti. Doğal yaş sınırı eskiden kırklar, ellilerdi, şimdiki olanaklar, koşullar insanın daha uzun yaşamasını kolaylaştırdı. Yetmiş, seksen yaşında insanlar politikada, sanatta, ticarette etkinliklerini, çalışmalarını sürdürüyorlar... Bende hep bir umut vardı, zaman geçsin, gelecek dediğimiz bugüne gelsin, göreyim, yaşayayım! Bir merak! İlkokuldayken, on yıl, yirmi yıl sonrasını düşünürdüm. Babam vardı, annem vardı. Kim kalacaktı, kim gidecekti? İlle de bir değişme olacaktı! O günün insanı bugünün insanı olmayacak, çok daha başka biri olacaktı. Önce Ekmekler’i yazdığımda savaş yıllarıydı. Fırınların önünde çeyrek ekmek alabilmek için belki bir saat beklediğim günler!.. Her an tepemize bombaların yağmasını korkuyla düşlemek, zamanı değiştirmek isteği, daha çok film görmek, kitap okumak, sevmek, sevilmek... Sonra delikanlılık, sonra yetkinlik, olgunluk, en sonra yaşlılık dönemleri... ??? Hep geleceği düşünmek, gelecekte neler olup biteceğini... Öyle de oldu, gelecek geldi karşıma oturdu, işte geldim dedi, beğen bakalım, ne istiyordun, buldun mu? Yirmisindeydim, otuzundaydım, hiçbir zaman o kadar özlemle, daha çok merakla beklediğim, gelecek saydığım zaman parçası geldi, ama beni sevindirmedi. Umduğumu hiçbir zaman bulamadım... Hep yarınlar daha iyi, daha güzel, daha insanca olacak diye beklemek! Şairlerin ‘şarkı söyleyen yarınlar’ dizesinde belirttikleri gibi bir umut, boş bir umut! “Yarın olsun yarın olsun diye renkler soluyor”... İstinye sularında yansıyordu bu tango!.. 30’lu yıllardaydık. Necip Celal Bey yalısında piyano çalar, biz uzaktan dinlerdik... ‘Mazi’ neydi, nasıl şeydi? Daha ilkokula başlamamış çocuk, düşünür dururdu. Geçmiş zamandı mazi! Ama benim için neydi? Boş bir söz! Önemli olan, gelecekti, yarındı, yarınlardı... Yolun bitimine çok yaklaşmış adam, güneşin batışını seyrederken dalıp gitmişti, on yıl sonrası mı, yoksa yirmi yıl mı? Yazıyorlar, konuşuyorlar, AB’ye gireceğiz, Avrupalı olacağız... Yarı yolda tıkanıp kalmazsak, yeni engelleri aşabilirsek, bambaşka tepkiler yolumuzu kesmezse! Yaşı uygun olanlar görecek, 2020’leri, 30’ları!.. Hep aynı eski şeyleri mi, yoksa değişik güzellikleri mi, çirkinlikleri mi? En iyisi geçmişin on, yirmi, otuz yıllarını düşünsek! Bir de bugünü... Bakın herkesin elinde telefon var, herkesin evinde TV var, bilgisayar var, kimimizin arabası, yatı, katı var, dış gezilere gidip gelme kolaylığı var, makineler emrimizde; çok şeyler var yeni, yepyeni, emrimize hazır!.. Bir de on yıl, yirmi yıl sonrasını düşünürsek!.. ??? Güneş ince bir kızıllık çizerek sinsice çekti gitti... Ben de, hepiniz gibi dalıp gittim. On yıl, yirmi yıl sonrasını kim görecek, kızım, torunum mu? Siz okurlarımın bir bölümü, dilerim hepiniz görürsünüz, “Ne kadar mutluyum, ne kadar güvenliyim” dersiniz! Ama ben bu gidişle, bu tutumla, bu kafayla daha kırk yıl da geçse çok bir şey değişmeyeceğini düşünüyorum. Tam tersi olsun istiyorum, ama insanlarda bu hırs, bu acımasızlık, bu ‘Yalnız benim için’ direnişi varsa, olacaksa, hiç merak etmemeli yarınlar ne olacak, ne getirecek diye!.. ??? ‘Yarınlar bizim’ şarkısını anımsıyorum... Yarınlar bizim mi? Kimin mi? Bir sahibi var yarınların, o da bu dünyanın egemenleri, insanın etinden, kanından, düşüncesinden pay alanlar mı? A KP iktidarının beş temel hedefi vardır. 1 Bürokraside kadrolaşmayı sonuna kadar kullanmak. 2 Üniversiteler ve YÖK’ü ele geçirmek. 3 Yargıyı ele geçirmek. 4 Kendilerine yakın şirketlere olanaklar tanıyarak yeni bir sermaye yapısı oluşturmak. Ve son aşama: 5 Orduyu ele geçirmek. Böylece Cumhuriyetin laik ve demokratik niteliğini değiştirecek sivil darbeyi tamamlamak. Geçen hafta yargıdaki kadrolaşmayı sağlamak için Meclis’e bir tasarı getirildi, çok ivedi yasalaşması için büyük gayret gösterildi ve cumartesi gece yarısından sonra Meclis’ten geçti. Şimdi “tasdik” makamına gönderilecek. Sayın Gül de bu yasayı hiç sorgulamadan 5 Aralık’tan önce onaylayacak. Zaten amaç, Danıştay’ın yargıç ve savcı atamaları konusundaki yönetmelikle ilgili verdiği karardan sonra doğan boşluk nedeniyle, 5 Aralık’a kadar yasa çıkararak boşluğu böylece kendi amaçları doğrultusunda doldurmuş olmaktır. Bu önemli yasa “gece yarısı operasyonu ile” sonuçlanmış oldu, “yargı kararları bypass edildi, Danıştay’ın kararı bu düzenleme ile aşıldı”. Artık, AKP için yargıyı ele geçirme yönünde engel kalmamış oluyor. Böylece AKP “sivil darbe” taktikleriyle devletin yapısını değiştirmeye bir adım daha yaklaşmış olmaktadır. AKP’nin yargıyı ele geçirme planının, yargı bağımsızlığını altüst edeceği kuşkusuzdur. Demokratik sistemde yargı bağımsızlığı ilkesinin ne anlama geldiği üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Böylece konunun kuramsal ve felsefi çerçevesi daha iyi anlaşılacaktır. lemesi, iktidarı ele geçirenler tarafından kötüye kullanılmaması için ne yapılmalıdır? Kuvvetler ayrılığı Bu konuda ilk ve etkin kuram, çağdaş siyaset biliminin öncüsü sayılan Montesquieu’dan gelmiştir. Fransız düşünür Montesquieu, başyapıtı Kanunların Ruhu (De l’esprit des lois, 1748) adlı eserinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bilimsel olarak ortaya koymuştur. Düşünüre göre despotluk, zorbalığın ve zulmün ta kendisidir. Despotluk ve zulmün engellenmesi, devletin organları olan YasamaYürütme ve Yargı’nın birbirinden ayrılması ile olanaklıdır. Çağdaş siyaset biliminde buna kuvvetler ayrılığı ilkesi adı verilir. Montesquieu’ya göre kuvvetler tek elde olursa, hatta melek ruhlu bir kişinin elinde toplansa bile, insanın doğası ve karakteri gereği bu güç kötüye kullanılır. Bu nedenle YasamaYürütmeYargı erkleri birbirinden ayrılmalı, erkler birbirini denetlemelidir. Demokrasi aslında siyasal iktidarın hukuk ilkeleri çerçevesinde sınırlandırılmasıdır. Şimdi ülkemize bakalım. Özellikle Temmuz 2007 seçiminden sonra Yasama ve Yürütme (Yasama Organı, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet) bir partinin eline geçmiştir. Hatta Yasama ve Yürütme bir kişinin, RTE’nin eline geçmiştir. Şimdi de Yargı erkini ele geçirmek için en büyük girişime başlamışlardır. Yargı sistemimizde kadroların yüzde 40’ını bulan 4062 yargıç ve savcılığa atama yapılacaktır. Başbakan şimdi yargıyı AKP’lileştirmek için getirdiği tasarıyı Meclis’ten geçirmiştir. Bu yasa Yargıyı tarikatlaştırma yasasıdır. Bu tasarıya göre yargıç ve savcı olmak isteyenlerin girdiği yazılı sınavı kazananların iki misli sayıdaki aday Adalet Bakanlığı’na mensup bürokratlar tarafından sözlü görüşmeye çağrılacaktır. Böylece, Erdoğan’ın başbakan olduğu ilk günlerde söylediği “Kendi vücut dilimizi anlayanlarla çalışacağız” ilkesi gereğince AKP’ye, tarikatlara mensup ve yakın olanlar bu kadrolara seçilecektir. Nikâh yüzüğünü sol el parmağına değil de sağ el parmağına takanlar, gümüş nikâh yüzüğü kullananlar ya da başka vücut dillerini konuşturanlar tercih edilecektir. Amaç 5 yıl avukatlık yapanlara yargıç olma olanağı tanımak değil, amaç yargıyı ele geçirmektir. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu şekilde sözlü sınav sisteminin 1930’lardan beri geçerli olduğunu söyleyerek konuyu saptırıyor. Hayır... Bu sakıncaları önlemek için 1961 Anayasası’nda Yargıçlar Yüksek Ku rulu oluşturulmuştur. Aslında itiraz sözlü sınava değildir, itiraz sözlü sınavın AKP’ye yakın bürokratlar tarafından yapılacak olmasınadır. Bu sözlü sınavı bırakınız “Yüksek Yargıçlar ve Savcılar Kurulu” yapsın. O zaman hiç bir itiraz olmaz. Hatta alkışlanır. Ama AKP ve Başbakan RTE bunu kabul etmiyor. O zaman amaç belli oluyor: Yargıyı ele geçirmek. Yargıyı AKP’lileştirmek, Yargıyı tarikatlaştırmak... Sivil darbe Böylece yukarıda aşamalarını belirttiğimiz sivil darbenin Yargı bölümü de tamamlanmış olacaktır. Oysa Yargı bağımsızlığı olmadan demokrasi olmaz; hukukun üstünlüğü ilkesi ve hukuk devleti gerçekleştirilemez. Yargının bağımsızlığı, ancak yargıçların bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesiyle sağlanabilir. Yargıç bağımsızlığı “Yargıçların hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hukuka ve vicdanlarına göre karar vermelerini amaçlar”. Bu yargıçlara tanınan bir ayrıcalık değildir. Aksine, adaletin her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektedir. Bunun için anayasalar, yargıçların yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlıklarını korumak amacıyla özel düzenlemeler getirmişir. Yargıçların özgür ve bağımsız olmalarının en önemli noktası, yargıçların atanmaları, yükselmeleri, görevden alınmaları, yerlerinin değiştirilmesi, maaşları ve özlük haklarına ilişkin hususlardır. Eğer yargıçların atamaları, yükselmeleri ve özlük hakları yürütme organının takdirine bırakılırsa, artık orada yargı ve yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ortadan kalkmıştır. O halde, yargıçların bağımsız olmalarındaki en önemli husus, görevleriyle ilgili özlük haklarının güvenceye kavuşturulmasıdır. Bu da Yürütmeden bağımsız olarak gerçekleştirilmelidir. İşte yukarıda belirtildiği gibi 1961 Anayasası’nda oluşturulan ve yargıçların özlük işlerine bakan Yüksek Yargıçlar Kurulu’nun amacı buydu. Çünkü on yıllık (19501960) DP iktidarı da daima yargı ile oynamış, kendilerine bağlı bir Yargı yaratmak istemişti. Ne yazık ki daha sonra bu kurul yozlaştırıldı, kurula Adalet Bakanı ve müsteşar dahil edildi. Bu iki kişi yargıç atamalarını siyasallaştırıyor diye şikâyet ederken şimdi Yürütme gücüne bağlı 5 kişilik bürokratlardan bir kurul oluşturuluyor. Tam olarak Yargıya darbe indiriliyor. ? Arkası 8. Sayfada İktidar kime aittir? Siyaset bilimi öğretisinde “İktidar kime aittir” sorusu önemlidir, çünkü bu soruya verilen yanıt “rejimi” tanımlar. İktidar tek kişiye aitse rejimin adı “monarşi”dir. İktidar birden fazla kişinin, bir zümrenin elindeyse “aristokrasi”dir. Tüm yurttaşlarda ise “demokrasi”dir. Ancak monarşi bozulursa “zorbalık, istibdat” oluşur; bu noktada bütün güçler (YasamaYürütmeYargı) bir kişinin eline geçmiş olur. Aristokrasi bozulursa “oligarşi” ortaya çıkar, bütün güçler oligarşik bir grubun eline geçer. Demokrasinin bozulması, rejimlerin en kötüsü olan “yozlaşmış oligarşik” demokrasiyi getirir. Pekiyi, demokrasinin yozlaşmaması, iyi iş CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear