26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Yine ‘Öfkeli çocuklar mı?’ 005 sonbaharında, aşağı yukarı aynı tarihlerde gazetemizde Paris banliyölerinde “Öfkeli Çocuklar”ın başlattığı isyanları anlatmışız. 2 yıl sonra yine aynı mevsimde, polisle çatışılan, araba, dükkân, kütüphane yakılan görüntüler televizyon ekranlarından yansıdı. Son günlerde gördüklerimiz dünün yeniden başlaması mı? Sorunu en genel ölçütlerle ele alıp, yaşananlara dünyada artan siyasi, ekonomik dengesizlik, Fransa’da derinleşen sosyal eşitsizlik, 4. kuvvet medyanın sorumsuz, etik ve didaktik sınır tanımayan işleyişi, inanç ve güvenlik söyleminin ortaçağı çağrıştırır düzeylere yükselmesi gibi açılardan baktığımızda bugün çaresizce izlediklerimiz, dünün kaçınılmaz uzantısı, “Öfkeli Çocuklar”ın yine yeniden ortaya çıkışları biçiminde yorumlanabilir. Bir de üstüne Nicolas Sarkozy geçen perşembe gündüz güvenlik güçlerine, akşam 2 da televizyondan Fransızlara hitap ederken, ‘Büyük dağları bile ben yarattım’ edasını takınıp, “Paris banliyölerinde çıkan olaylar bir ‘sosyal kriz’in ifadesi değil, bir cins ‘Serse(k)rasi’dir” diye konuşmasın mı? Atom karınca Demokrasi, Bürokrasi gibi kavramlardan hareketle, Yunanca iktidar anlamına gelen krasi ekini Fransızca “Voyou” (Serseri) sözcüğünün arkasına takarak, yaptığı kelime oyunuyla yalnızca ne denli zeki olduğunu kanıtlamakla kalmıyor, banliyölerde egemen olmaya çalışan üç buçuk “Sersekrasi”ye dünyayı dar edeceğine ant içiyordu. Peki, çok büyük oranda Paris banliyölerinden 27 bin nüfuslu VilliersleBel belediyesinde olanlar hakkında başka ne söylenebilirdi? Bu hafta büromdaki taşınma işlerini yürüten üç kişilik ekibin sorumlusu 30 yaşlarında Kuzey Afrika kökenli M’di. M. bir vesileyle yıllardır VilliersleBel’de oturduğunu söyleyince sohbeti koyulttum. Olaylar basına da yansıdığı gibi pazar günü saat 17.15’te bir polis devriye arabasıyla çarpışan minimotodaki 15 ve 16 yaşlarındaki iki gencin ölümüyle başlamıştı. Fas UĞUR HÜKÜM kökenli Moushin Sehhouli ve Senegalli Larami Samoura mahallenin sorunsuz çocuklarındanmış. Moushin ekmekçinin yanında çıraklık yaparken, okulu terk eden Larami pazartesi günü belediyede stajyer olarak çalışmaya başlıyacakmış. Gençlerin normalde trafiğe çıkması yasak, 60 km’nin üstünde hız yapamayan ve kime ait olduğu tespit edilemeyen bir minimotorsikletle saatlerdir turluyorlarmış. M.’ye göre gürültüsü çok fazla kafa şişiren bu minimotolardan rahatsız olan, muhtemel bir mahalle sakini polise haber veriyor. Müfettiş raporları şimdilik kasksız iki gencin polis PARİS arabasına 70 km. hızla çarptıkları ve kaza yerinde anında öldüklerini iddia ediyor. Ancak 22 Kasım tarihli Le Monde gazetesinin haberinde amatör bir kameranın tespit ettiği iddia edilen polis arabasının görüntüleri resmi tezi yalanlıyor. M.’in gözlemleri de bu doğrultuda. Kaza, ihbar üzerine semte gelen polislerin minimotolu gençleri sıkıştırmaya kalkışmasıyla meydana gelmişti. Ancak yörenin sakini M. kadar uzmanları korkutan bir başka gelişme var ki, o da olayların büyüdüğü pazartesiyi salıya bağlayan gece yaşanmıştı. Yakılan arabalar, mağazalar, resmi kurumlar dışında güvenlik kuvvetlerine ilk kez ateşli silahlarla saldırılmıştı. Çatışmalarda 120 civarında polis memuru yaralanmıştı. Bunlardan 4’ü ağır olmak üzere 10’u av tüfeklerinden çıkan kurşunlarla vurulmuştu. M.’in de duyduğu dedikodulara göre bazı isyancılar(!) polis ve hatta acil müdahale yapan itfaiye memurlarını öldürmeye niyetliler. Bu kişi veya grupların ne denli yaygın, örgütlü ve ideolojik kaynaklı olduğu şimdilik meçhul. Kesin olan ve değişmeyen tek gerçek sosyolog Laurent Mucchielli’nin dediği gibi: “2005 olaylarından bu yana, Sarkozy’nin içişleri bakanlığından cumhurbaşkanlığına geçmesi dışında hemen hemen hiçbir şey değişmedi. Sorunlu banliyölerde yaşayanlar ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Eğitim altyapısında, işsizlik oranlarında, polisin müdahale tarzında hiçbir değişiklik olmadı. Yeni bakan Brice Hortefeux’ün çıkarttığı göçmenlik yasaları, DNA testleri gibi gelişmeler de olsa olsa ortamı kızıştırıyor...” İki gün süren ve coğrafi olarak fevkalade sınırlı çatışmalar şu anda yatışmış durumda. Ama en küçük bir kıvılcım ‘Öfkeli Gençlik’i her an yine yeniden ateşleyebilir... ugur.hukum@gmail.com Ukrayna’nın travması... G ki, Holodomor’u ulusal yas eçmişi asla unutmamak olarak anma etkinlikleri, her mı gerekiyor, yoksa yönüyle, bir seçilmiş travma “tarihi tarihçilere mi özelliği taşıyor. Başka bir bırakmak” lazım? İşte bir deyişle, o dönemin tanıkları tarafta Ukrayna ve Baltık Sovyet baskısının da ülkeleri, diğer tarafta ise etkisiyle bu dönem Rusya, şimdi bu konuyu hakkında konuşmayı tercih tartışıyor. Ukrayna, geçen etmezken ve konu toplumsal aralıkta, 193233 yılları hafızadan büyük ölçüde arasında Sovyet yönetiminin silinmişken son yıllarda kolektifleştirme politikaları yoğun etkinlikler ve sonucunda milyonlarca kampanyalarla toplumun kişinin (rakamlar 5 ile 13 hafızasına işlenmeye milyon arasında değişiyor) çalışılıyor. Bu kampanyaları öldüğü HolodomorBüyük yürütenler, Ukrayna Açlık olaylarının “Sovyet nüfusunun nihayet yüzde yönetiminin Ukrayna 70’inin bunu soykırım ulusuna karşı işlediği olarak tanımış olmasını soykırım” olduğuna ilişkin büyük bir başarı olarak karar aldı. Bu Holodomor görüyorlar. Holodomor’un olarak adlandırılan olay, soykırım olarak tanınmasını Ukrayna’da Sovyet en fazla isteyenlerin döneminde görülen üç arasında milliyetçi geleneğe büyük kıtlıktan ikincisi. sahip olan, fakat o dönemde Sovyet yönetiminin Polonya yönetiminde 1929’dan itibaren başladığı oldukları için kıtlık kolektifleştirme politikası felaketini yaşamamış Batı çerçevesinde, bütün Ukraynalıların yer alması da köylüler, mallarını meselenin ayrı bir boyutu. kolhozlara devretmek Rusya’nın genel tavrı, zorunda bırakılırken Holodomor’un sadece köylülerin ellerindeki Ukrayna’da değil, bütün ürünlerin tamamına el Sovyetler Birliği’nde konuluyor ve askerler, görülen bir olay olduğu ve köylülerin toprağa buğday acılarını Sovyetler çuvallarını gömebilecekBirliği’ndeki bütün halkların lerini tahmin ettiklerinden, yaşadığı yönünde. toprakların da altını üstüne Rusya’nın rahatsızlığının getirerek saklanan mahsulü arıyorlar, ürünlerini saklayan belli nedenleri var, hiç kuşkusuz. köylüler idam ya KİEV Bunlardan da sürgünle birincisi, cezalandırılıyorlar. gelecekte Bu politikanın kendisinden doğurduğu tazminat felaketler istenebilmesi karşısında Sovyet yönetimi, bir yıl DENİZ BERKTAY olasılığı. Ukraynalılar sonra, bu sert bunu reddetse de politikaya son gelecekte bunun vermek zorunda kalıyor. olmayacağının hiçbir Diğer büyük kıtlığın güvencesi yok. İkincisi ise savaşlar (Rus İç Savaşı ve Ekim Devrimi ve sosyalizm İkinci Dünya Savaşı) ve günümüz Rusya’sında hiç de kuraklığa bağlanabilir yükselen bir değer olmasa olmasına karşılık, da Sovyet Dönemi, Rusya’da Ukraynalıların iddiası, devlet tarafından, altın çağ Holodomor olarak olarak gösteriliyor. Zira bir adlandırılan dönemin, taraftan ülke o dönemde özellikle belli bir nüfusun tarihinde hiçbir zaman sahip imhasını amaçladığı olmadığı dış politik güce yönünde. Geride erişip iki süper güçten biri bıraktığımız 24 Kasım, olmuş. Diğer taraftansa “Holodomor Kurbanlarını Sovyetler Birliği’nin Anma Günü” idi. 24 Avrupa’yı faşizmden Kasım, 2002’den beri “ulusal yas günü” olmasına kurtarması, bugün de rağmen, ilk kez bu yıl yoğun Rusya’nın Avrupa karşısında hatırlatmaktan etkinliklerle geçti ve zevk aldığı bir konu. televizyon kanalları, ilk kez Bunlarla bağlantılı olarak bu yıl matem günü havasına Rusya, Sovyetler Birliği’nin uygun yayınlar yaptı. halefi olmanın somut ve Yayınlardan biri özellikle ilginçti. O dönemi hatırlayan manevi bütün olanaklarından yararlanmak ve İkinci Dünya Savaşı’nda isterken Sovyet dönemine Nazi toplama kampına yönelik böyle suçlamalarla gönderilen bir kadına karşılaşıp suçlu durumunda soruyorlar, hangi olay daha gösterilmeyi de “bunları korkunçtu diye. Kadın, Sovyet yönetimi yaptı; biz kolunu sıvayarak Nazilerin ise ayrı bir devletiz” damgasını gösteriyor ve diyerek reddi mirasta “ben Nazi terörünü de bulunmayı da hiç ama hiç yaşadım, fakat en azından istemiyor. Bu tarz ithamlarla Naziler bize her gün karşı karşıya kalmak, ekmek veriyorlardı. Açlık Rusya’nın Ermeni sorunu ise ayrı bir felaket” dedi. gibi konularda fazla ses 2008 yılı da Ukrayna’da çıkarmamasını sağlayan Holodomor’u anma yılı ilan etkenlerden de biri. edildi. Belirtmek gerekiyor Şehrin griliği, Y insanın yalnızlığı alnızdır Viyana yaşadıklarıyla. Barok tarzında kiliseleri, sarayları ve binaları ile ihtişamın sınırlarını zorlasa da hep hissettirir içindeki sancıyı bize. Bazen aniden bir rüzgâr acıtır canınızı bazen de tavır almışcasına günlerce süren yağmurlu gri günleri. Adeta bir açık hava müzesidir şehir. En basit işleriniz için gittiğiniz bir devlet dairesi bile sizde gizemli duygular bırakabilir ve araştırmaya koyulursunuz “Ne zaman yapıldı bu bina, ne olarak kullanıldı?” diye. Gotik ve Barok mimari, şehrin griliğiyle birleşince eskilerde kaybolursunuz. Bana göre Kıta Avrupası’nın en gizemli şehirlerinden biri olan Viyana, aynı zamanda tarihiyle olan bağını zamanla daha da güçlendirmeyi başarabilmiş eşsiz örneklerden biri. Bunda İkinci Dünya Savaşı’nda şehrin fazla hasar görmemesinin payı var ancak tarihi dokunun modern hayatla dansı burada belediyelerin önemle üstünde durdukları bir gerçek. Geçmişe dalmak isteyenler Museumsquartier’le işe başlayabilir. Eski ve yeni mimari disiplinleri bir arada görmek burada mümkün. Ardından şehrin efsanesi haline gelmiş olan Mozart’ın hayatına dahil olmak hiç de fena bir seçenek olmaz. Damgasse’deki Mozarthaus’a giderek Mozart’ın neden burayı seçtiğini, onun eserleri eşliğinde daha iyi anlayabilirsiniz. Tabii psikoanalizin babası sayılan Freud’a uğramadan da olmaz. 50 yılı aşkın yaşadığı apartmanın müze haline getirilmesi ile 80 parçalık özel koleksiyonunun ve anlatılarının sergilendiği yerde, şehir olmanın sanatçı, filozof ve iktisatçısı ile bir bütün olmaktan geçtiğini daha da iyi anlıyorsunuz. Ulaşım bir sorun olarak karşımıza çıkmadığı için şehrin her tarafı rahatlıkla gezilebilir. VİYANA Ulaşımda ilk tercih demiryolları taşımacılığı. Hızlı tren, tramvay ve metro ağları tüm kenti sarmış durumda. Toplu taşımacılığa ilgi büyük. ÖZLEM ŞENER Enerji tasarrufu sağlamak için günün belli saatlerinde eksik vagon uygulaması ve yürüyen merdivenlerin durdurulması söz konusu. Kekleri, pastaları, çeşit çeşit turtaları ve aromatik kahveleriyle ünlü şehir, yiyecek açısından da geniş bir yelpaze sunuyor. Avusturya Macaristan İmparatorluğu zamanındaki aşcılık geleneklerini sürdüren Viyana, Bohem, Macar ve Balkan mutfaklarından oldukça etkilenmiş. Eşsiz soslarıyla sunulan şinitzel, kaz ciğeriyle doldurulmuş, krem sos ve börekle servis edilen filetolar, meyve reçelleriyle doldurulmuş tartöletler, kafe ve restoran mönülerinde ön sıralarda. Bu şirin kentte yolunda gitmeyen şeyler de var. Ülkeye olan göç, en büyük rahatsızlık sebebi. Avusturyalılar, bunun kendilerine ekonomik yaptırım olarak geri döneceğine inanıyorlar. Bu zamana kadar izlenen politikalarda ise yabancıların topluma kendi çabaları ile adapte olması beklenmiş. Her ne kadar çeşitli dil ve beceri kursları yabancıları topluma adapte etmek için kilit bir rol oynasa da Müslümanlar başta olmak üzere Polonyalı ve Yugoslav göçmenlerin toplumdan kopuk yaşadığı birçok ankette ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca kültürel farklılık ekonomik çarpıklıkla güçlenerek toplumda entegrasyon sorununu ortaya çıkarıyor. İyisiyle, kötüsüyle şehrin kokusu iliklerimize kadar işliyor. Yürümeye devam ediyoruz labirent gibi sokaklarında şehrin, kaybolma telaşı yaşamadan. Burada zaman öyle farklı akmış ki endüstrileşmiş şehrin acımasız yankıları Avrupa’nın diğer şehirlerindeki kadar pek duyulmuyor. Harmonize edilmiş zaman dilimleri mevcut. İstediğiniz zamanı istediğiniz porsiyonda seçmek size kalmış. Prezervatif kostümleri çocukların ilgisini çekti 1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle dünyanın pek çok ülkesinde etkinlikler düzenlendi. Çin’in Anhui bölgesinde kurulan AIDS’e karşı bilinçlenme fuarında, prezervatif kostümü giyen gönüllüler çocukların büyük ilgisini çekti. Dünyada HIV virüsünün en çok görüldüğü üçüncü ülke olan Hindistan’da, seks işçileri bir tramvayı prezervatiflerle dekore etti. BM Genel Sekreteri Ban Kimun, Dünya AIDS Günü dolayısıyla hükümetlere çağrıda bulunarak, onların liderliği olmadan AIDS hastalığıyla etkin mücadele edilemeyeceğini söyledi. Genel Sekreter Ban, toplumda AIDS hastalığına karşı duyulan “utanç duygusunu ve önyargıyı’’ yenmek gerektiğini belirtti. (Fotoğraflar: REUTERS) Havada da kar sesi var... Y az geçti, güz geldi, turnaları çok bekledim, ama geri dönmediler. Her yıl eylül, ekim dendi mi katar katar dönüş yoluna sökün ederlerdi. Sürüler halinde boğuk sesleriyle öterek Güney İsveç üzerinden geçerek, Nil deryasına doğru süzülürlerken kanatlarıyla sevdiklerime selam gönderirdim... Birkaç yıldır doğada tuhaf şeyler oluyor. Bir sıcak, bir soğuk, bir güneş, bir yağmur... Sonbahar geldiğinde sadece turnalar değil, tekmil göçmen kuşlar, ne yapacaklarını, nereye gideceklerini şaşırdılar... Geçen yıl da aynen böyle olmuştu... Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği nedeniyle kar geç yağmış, hava sıcaklığındaki yanıltıcı değişim nedeniyle Kuzey ülkelerindeki göçmen kuşlar dönüş kararlarında gecikmiş, kar, tipi ve boran nedeniyle yollarda kalmışlardı. İsveçli doğa bilimcileri, gözlemevlerinde yaptıkları araştırma ve incelemelerde, sonbaharda çok az sayıda kuş türünün dönüş yolunda harekete geçtiklerini saptamışlardı. Bu yıl da benzer durumlar oldu. Ben, bu sonbaharda da burnumu dikerek günlerce gökyüzünü gözlememe karşın kafileler halindeki o eski coşkulu dönüşlere tanık olmadım. Örneğin, bu yıl hiç karınca yuvasına rastlamadım. O çalışkan doğa yaratıkları sanki doğaya küstü, bilinmeyen yerlere gittiler. Her yıl nisan, mayıs aylarında, giriş katındaki işyerimin bahçe duvarlarının dibi karınca yuvalarıyla dolardı. Onları uzaklaştırmaya çalışırken akla karayı seçerdim. Çok arsız yaratıklardı. Eczaneden aldığım ilaçlar da bir işe yaramazdı. İçerilere dek girer, bilgisayar ekranlarında dolaşır, ensemde dolaşmayı deneyecek denli yüzsüzleşirlerdi. Bu yıl onlarla hiç karşılaşmadığımı sonbahar temizliği yaparken eski bir karınca ilacı kutusunu görünce anladım. Bu yıl o ilaçlardan alarak bahçe duvarına dökmeme gerek kalmamıştı. Yaz ortasında, MALMÖ Doğayı Sevenler Derneği üyeleriyle gittiğim gezide İsveçli yaşlı bir ALİ HAYDAR köylü, çok NERGİS yükseklerden uçan yırtıcı, siyah bir kuşu göstererek, “Bu da onlardan, evimin çevresinde şimdiye dek hiç karşılaşmadığım garip kuş türleri görüyorum. Serçelere, tarla kuşlarına saldırıyorlar. Bunlar, bu dağların, bu ormanların kuşları değiller.. Nereden geldiklerini de bilmiyorum..” demişti.. Çevreci arkadaşım da yolda bana “Bu gidişle, 2030 yıl sonra tatil yapmak için Türkiye’ye gitmenize gerek kalmayacak. Yazları buralarda Akdeniz iklimi egemen olacak. Sıcak denizlere gitmek isteyenler artık kuzey ülkelerine akın edecekler..” diye söylemişti. Arkadaşımın sözleri belki bir fanteziydi ama üzerinde düşünmeden geçemedim.. Bunaldığımda, bir poşet dolusu ekmek alır, neredeyse şehrin dörtte bir büyüklüğündeki Pilldams Parkı’na gider, gölde ördeklere ekmek dağıtır, onların ekmek kavgalarını keyifle izlerim. Her yıl, elimde ekmek torbasını gördüklerinde neredeyse tepeme zıplayan ördekleri bu yıl daha bir iştahsız gördüm. Sayıları da azalmışa benziyor. Park görevlisine sordum, “Doğru” dedi, “bu yıl daha az yavruladılar”. Nedenini sorduğumda, gülümseyerek “Ne bileyim ben, canları çiftleşmek istememiştir” gibisinden uyduruk bir yanıt verdi.. Parktaki ağaçlar da kel, kel... Güller, dallarında bu yıl daha erken kurudu. Alıçlar, elmalar yetişmeden karardı, döküldü. Her yıl bu zamanlar topladığım yaban fındıkları güdük kaldı, neredeyse kar düşecek, hâlâ olgunlaşamadılar. Soğuklar da birden bastırdı. Kuzey ülkelerinde haftalardır bir grip salgını var. Yakalandığım kuru öksürük günlerdir geçmedi.. Doğa, sessizlik içinde, kışı bekliyor.. Çiçeklerle, kuşlarla gelen bahar, Çiçeklerle, kuşlarla gitti... Havada da kar sesi var... alinergis@yahoo.se CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear