26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2007 SALI 8 SÖYLEŞİ leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Prof. Dr. Rona Aybay’dan Başbakan Erdoğan’ın TBB’nin anayasa taslağına ‘Kale almaya değmez’ sözlerine tepki: ESKİ KARA PANTERLER’İN LİDERİ VAHAD Hukuka saygısızlık SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye Barolar Birliği’nin hazırladığı 400 sayfalık kapsamlı anayasa taslağı önerisi bizim hükümet tarafından kabul görmedi. Hatta anlaşılan incelemeye bile gerek duyulmadan Başbakan’ın ağzından “Kale almaya bile değmez,” nitelemesiyle el tersiyle bir yana itildi. Barolar Birliği’nin taslağı hazırlamakla görevlendirdiği kurulun içinde olan Prof. Dr. Rona Aybay’la bu son gelişmeyi konuştuk. Aybay anayasa taslağı hazırlamanın birliğin yasal görevleri arasında olduğunu söylüyor. Ayrıca da sivil anayasadan neyin kastedildiğini hiç anlamadığını belirterek “Bir de renksiz anayasa olacak, diyorlar. Renksiz anayasa kişiliksiz anayasa demektir,” diyor. Türkiye Barolar Birliği’nin anayasa önerisi kitabı çalışması yapan grubun bir üyesisiniz. 400 sayfalık bu kitabı hükümete ulaştırdınız. Ama Başbakan, “Kale bile almaya değmez,” dedi. Başlangıçta AKP yönetimi herkesin görüşü alınarak yeni anayasa taslağının hazırlanacağını açıklamıştı. Şimdiki bu tavrı nasıl izah ediyorsunuz? AYBAY Bu hükümetin yeni bir anayasa hazırlama girişimlerinde samimi olmadığını düşünenler var. Bu düşüncede çok da haklı olmaları muhtemeldir. Ama bir yandan bu anayasa girişimleriyle ilgili olarak hükümetin yetkili ağızları, “Biz böyle bir girişim başlatıyoruz. Siz de katkıda bulunun. STK’ler de katkı versinler,” demişti. Biz de Türkiye Barolar Birliği’nin bize verdiği görevin bir sonucu olarak bu çalışmayı seve seve yaptık. Ortaya kitap haline getirdiğimiz bu taslak çıktı. Burada hükümetin çelişkisi bir yandan STK’leri teşvik ederken öte yandan da onların hazırladığı bir taslağı elinin tersiyle itmesidir. Bu taslak çalışmasını Türkiye’nin önde gelen anayasa hukukçularının içinde bulunduğu bir kurulda yaptık. Ortaya madde gerekçeleriyle, genel gerekçesiyle, ekleriyle bir yapıt çıktı. Çok da ilgi gördü. Bir ay içinde dört defa basıldı. Türkiye Barolar Birliği’nin web sitesinde de kolaylıkla ulaşılabiliyor. Demek ki ilgi topladı. Peki, böyle bir çalışmayı incelemeye değmez bulduğunu söylemek ne anlama geliyor? AYBAY Bir kere, incelemeye değmez bulduğu sonucuna varmak için önce incelemek lazım. Ben bu incelemeyi yapmış olduklarını var sayıyorum. Türkiye’deki bütün baroların ortak organı olan Türkiye Barolar Birliği’nin bir çalışmasını bu kadar hafife alma girişiminin arkasında hangi kaygılar olduğunu bilemiyorum. Bize şunu söyleyebilseler memnuniyetle karşılarız, cevap vermeye de çalışırız: “Şu maddede yanlış yaptınız. Bu madde düzeltilse iyi olur.” Bunlar gayet tabii ki eleştiriye açıktır. Çünkü anayasa konuları hukukun en karmaşık, en çok sözü edilen konularıdır. “İncelemeye bile değmez” buluyorlar. Türkiye Barolar Birliği öyle sıradan bir STK de değil. Unutmayalım ki Türkiye Barolar Birliği’nin yasal görevleri arasında bu da var. Yani kanunlarla, anayasalarla ilgili çalışmalar yapmak, bunları kamuya, ilgililere, parlamentoya sunmak Türkiye Barolar Birliği’nin kanunda belirtilmiş görevleri arasındadır. Yanlış hatırlamıyorsam Türkiye Barolar Birliği bu çalışmaları geçmişte de defalarca yapmadı mı? AYBAY Yapmaz olur mu? Halen de yapıyor. Örneğin şu anda Türkiye Barolar Birliği’nin Ticaret Kanunu’yla ilgili bir çalışması var. Bu aylardır sürüyor. Birliğin yayınlarına bakarsanız nasıl sayısız çalışma yaptığını görürsünüz. Dolayısıyla bu birliğin normal bir işlevi. Yeni anayasa çalışmalarında birlik hareketsiz kalmış olsaydı yasal görevini yapmamış ve kendi geleneklerine aykırı düşmüş olacaktı. Dolayısıyla da topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmemiş olacaktı. Hükümetin bunu incelemeye değmez bulması Türkiye Barolar Birliği’ne de, hukuka karşı da saygısızlık olduğu kadar kendi beyanlarıyla da çelişkili. Neyse ki orada, her zaman yaptığı gibi, “Herkes kendi işine baksın,” demedi… AYBAY Onu söyleseydi herhalde Türkiye Barolar Birliği’nden birileri bunun bizim işimiz olduğunu söylerdi. Türkiye Barolar Birliği’ne kanunla verilmiş görevleri arasında ülkedeki kanunların uygulanması, değişmesiyle ilgili araştırmalar, çalışmalar yapmak açıkça var. Demin de söylediğim gibi, birlik bugüne kadar sadece anayasalarla ilgili değil pek çok kanunla ilgili çeşitli çalışmalar yapmıştır. Bundan övünç duymak lazımdır. Demek ki Türkiye Barolar Birliği görevini yapıyor. AKP bir hukukçular kuruluna bir anayasa taslağı hazırlamayı sipariş etti. Bu taslak kamuoyuna sivil anayasa olarak takdim edildi. Sivil anayasa ne demek? AYBAY Yarım yüzyıla yakındır bu konularla şöyle ya da böyle ilgileniyorum. Ben sivil anayasanın ya da karşıtının ne olduğunu bilmiyorum. Bu söz bana anlamsız geliyor. Renksiz anayasayı da anlayabilmiş değilim. Renksiz bir anayasa yapacaklarını söylüyorlar. Renksiz anayasa olmaz. Renksiz anayasa kişiliksiz bir anayasa demektir. Oysa her anayasanın, beğenelim ya da bir anayasa olacaktır.” Sizce bu sözler ne anlama geliyor? AYBAY Hükümetin hangi saiklerle, hangi düşüncelerle böyle bir anayasa taslağı girişiminde bulunduğu konusunda herkes dilediği gibi düşünebilir. Olumsuz düşünenler de olabilir. Ben şahsen olumsuz düşünenlerdenim. Bu taslağın Cumhuriyet anayasalarına karşı olduğunu muhtemel görüyorum. Ama bu girişim karşısında sessiz ve hareketsiz kalmak mı doğru, yoksa elimizdeki gibi 190 maddeden oluşan, 400 sayfalık, Cumhuriyetin temel değerlerine dayanan bir metin koymak mı doğru? Herhalde doğru olan bizim yaptığımızdır. Bir anlamda da AKP hükümetine, “Siz hiç sesinizi çıkarmadınız. Biz de bildiğimiz gibi yaptık,” deme fırsatı vermemiş oluyoruz. Ben yanlış bir şey değil, tam tersine doğru bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Türkiye Barolar Birliği ve öbür STK’ler bunu yapmasaydı hükümeti yalnız bırakarak görevden kaçmış olacaklardı. Bu anayasa taslağı AKP yönetiminin görevlendirdiği bir kurul tarafından oluşturuldu. O zaman bu anayasa bütün Türkiye’nin mi yoksa sadece AKP’nin mi anayasası olacak? AYBAY O kurulun nasıl oluştuğu, kendilerine hangi görev tanımının yapıldığı konusunda herkes tahminde bulunabilir. Ben Öyle olmayıp da çoğunluğun her istediğini sınırsız bir biçimde yapacağı anlayışı yerleşirse bu son derece sakıncalıdır. Anayasa taslağına göre sadece üniversiteler ve eğitim kurumlarında türban ya da sıkmabaşın serbest olması isteniyor. Öbür kamusal alanlara girmeyecek, deniyor. Bunu nasıl tercüme edebiliriz? Türbanın anayasada ne işi var? AYBAY Gerçek, ciddi, hatta kimi vahim sorunlara eğilinmesini beklerken bütün kamuoyunun dikkatini türbana odaklamak niye? Metinde başörtüsü diye geçiyor ama anneannelerimizin başörtüsü başka bir şey. Toplumun üzerinde durulması gereken bunca sorunu varken türban sorununun öne çıkarılması kanımca Türkiye’nin başına örülmüş bir çoraptır. Kim Türkiye’yi böyle uğraştırmak için bunu bulduysa herhalde için için kıs kıs gülüyordur şimdi. Bu içinden çıkılması gerçekten çok zor bir iş haline geldi. Örneği görülmemiş uygulama ‘ABD Irkçı emperyalizmi temsil ediyor’ SİBEL BAHÇETEPE/TOLGA SUNA AİHM’de hâlâ Türk yargıç boşluğu var. Biliyorsunuz, önerilen isimler geri çevrildi. Oysa Rıza Türmen’in görev süresi uzatılabilirdi. Sizce bu hükümet onun görev süresini uzatmaya neden yanaşmadı? AYBAY Rıza Türmen Strasbourg’daki mahkemede kısa zamanda kendisine saygın Amerika’da siyahilerin haklarını savunan Kara Panterler’in (Black Panthers) lideriyken iki polisi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan ve 19 yıl sonra suçsuzluğu anlaşılarak serbest bırakılan Dhoruba elMücahid bin Vahad, Amerika’daki demokrasinin beyaz ırkçılığını ve emperyalizmi temsil ettiğini söyledi. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle İstanbul’daki İnsani Yardım Vakfı davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Bin Vahad, sorularımızı yanıtladı. 1944’te ABD’de dünyaya gelen Dhoruba elMücahid bin Vahad, çocukluk ve gençlik yıllarını siyahilerin yoğun olarak yaşadığı New York’un Harlem bölgesinde geçirdi. 1960’larda siyahilere karşı yürütülen ırkçı hareketlere karşı mücadele eden Bin Vahad, Kara Panterler’in liderliğine yükselince iki polisin öldürülmesinden sorumlu tutularak cezaevine konuldu. İlk adı Richard Earl Moore’du. Cezaevine girdikten sonra Müslüman oldu ve Dhoruba elMücahid bin Vahad adını aldı. 19 yıl sonra suçsuz olduğu kanıtlanan Bin Vahad, 1990’da serbest bırakıldı. Amerika’daki siyahilerin yaşadığı baskıların yıllardır var olduğunu anımsatan Bin Vahad, “11 Eylül 2001 İkiz Kuleler’e yapılan saldırılardan önce de terör olayları vardı. Esas önemli olan konu, devletin desteklemesiyle gerçekleştirilen terör, işkence ve yıllarca Afrika kökenli atalarımızın yaşadığı hapis hayatıdır. Siyahiler, yıllarca kuralsızca işkencelere, vahşete, suça maruz kaldılar” dedi. ‘A 19. ve 20. yüzyılda siyahilerin beyazların çıkarFRİKA HAKLARINI YOK ETMEK İSTEDİLER’ P O R T R E RONA AYBAY bir yer edindi. Bunu iftiharla beğenmeyelim ideolojik söyleyebilirim. Hükümetin onu bir temeli vardır. İstanbul, 1935 doğumlu. Yükseköğrenimini İÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan sonra teklif etmeyip başka adaylar Devletin ortaya çıkışı, ABD’de Columbia Üniversitesi’nde Mukayeseli Hukuk master’ını tamamladı. 1973’te teklif etmesini izah devletin dayandığı doçent, 1980’de profesör oldu. ODTÜ’de Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, İdari İlimler edemiyorum. temel ilkeler, tarihsel ve Fakültesi Dekanlığı ve AÜ Siyasil Bilgiler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevlerinde O malum türban sosyolojik gerçekler her bulunduktan sonra 12 Eylül sonrası 1402 sayılı yasaya dayandırılan bir kararla davasında kullandığı tercih anayasada yansımasını üniversiteden uzaklaştırıldı. Yedi yıl sonra Danıştay kararıyla üniversiteye döndü. Bosnanedeniyle olabilir mi? bulur. Renksiz anayasa Hersek İnsan Hakları Mahkemesi’nin kurulduğu 1996’dan kapandığı 2003 yılına kadar AYBAY Olabilir. Ama olmaz. Ama olduğunu var sayarsak arkasına ne Avrupa Konseyi tarafından seçilmiş uluslararası yargıçlık görevinde bulundu. Şimdi Avrupa ondan sonraki süreç gerçekten İnsan Hakları Sözleşmesi’nin etkinliğini arttırmak için strateji saptamak üzere Avrupa benzeri görülmemiş bir durum koyarsanız onun rengini Konseyi’nce oluşturulan 11 üyeli Akil Kişiler Kurulu üyeliği ve Türkiye Barolar Birliği İnsan yarattı. Çünkü önce veren bir anayasa Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanlığı’nı yürütüyor. Kültür Üniversitesi Türkiye’nin verdiği üç isim demektir. Bu da kabul Hukuk Fakültesi öğretim üyeliği yapıyor. Yayımlanmış pek çok kitabı ve makalesi var. daha Avrupa Konseyi Genel edilebilir olmaktan Sekreterliği’ne sunulmadan çıkıyor. Çünkü geri çekildi. Ardından gönderilen üç isim ise anayasadan beklenen renksiz olması değil, bilmiyorum. Ancak ortaya çıkan metin bir yine pek sık rastlanmayacak bir davranışla devletin dayandığı temel ilkeleri yansıtmasıdır. anayasa olarak hiç tatmin edici değil. Tam Avrupa Parlamenterler Meclisi tarafından geri Türkiye için örneğin, laikliği, cumhuriyetin tersine oldukça eksiklikler içeriyor. Bu haliyle çevrildi. Resmen açıklanmış bir gerekçe yok. temel değerlerini, insan haklarına, hak ve kabul edilirse Türkiye’nin geleceği Ama söylenen adayların birisinin öyle bir özgürlüklere saygıyı yansıtmasıdır. Bunlar boş bakımından çok sorunlar yaratabilecek bir göreve layık olduğundan şüphe duyulmayacak laflar değil, anayasaya kişiliğini veren temel metindir. Örneğin, çoğunlukçu demokrasi niteliklere sahip olduğu, ancak öbür iki adayın özelliklerdir. Bunları çekip çıkarırsanız zaten anlayışını yansıtıyor. Yakın tarihimizden de çok yetersiz kaldıklarıydı. O durumda geriye tatsız, tuzsuz bir şey kalır. O zaman da örnek vererek söyleyeyim. 27 Mayıs öncesi parlamento gerçek bir seçim yapma imkânına renksiz anayasa yumurtasız omlet gibi olur. DP’nin eylemlerini, yasadışı davranışlarını sahip olamayacağı için üçünü birden geri dayandırdığı, “Çoğunluk iradesiyiz biz. Her Taslak Cumhuriyet çevirdi. Şimdi duyduğuma göre yeni bir liste istediğimizi yaparız,” anlayışına çok anayasalarına karşı gönderilmiş. Bütün bunlar nahoş şeyler. benziyor. Teorik, pratik, yakın tarihimize de Türkiye Avrupa Konseyi’ne üye olan pek çok bakarak kanıtlanmıştır ki bu yanlış, toplumu AKP’nin yeni anayasasını hazırlayanlar devletten daha eski devlet geleneğine sahip bir gerginliğe, krizlere götüren bir anlayıştır. hakkında okuduğuma göre şöyle düşünceler ülke. Üstelik de Avrupa Konseyi’nin en eski Çağdaş demokrasi Amerikalıların “checks ağır basıyor: “AKP’nin yeni anayasası 1982 üyelerinden. Deneyimsiz, yetişmiş elemanı and balances” dedikleri kontrol ve denge Anayasası’na karşı değil, Cumhuriyet olmayan devlet gibi muamele görmesi insanın sistemi içinde herkesin birbirinin gücü ve anayasalarına karşı hazırlanıyor. Bu anayasa iktidarını sınırlayarak bir biçimde denge içinde zoruna gidiyor. Türkiye bu duruma düşmeye renksiz, yani Kemalist ideolojiden kurtulmuş layık bir devlet değil. yürütülmesidir. dığı yasalarla desteklenerek öldürüldüğünü ve linç edildiğini anlatan Bin Vahad, “Beyaz liderliğindeki vahşetin kanlı programları bütün Afrika halklarını yok etmeye yöneliktir. Beyaz ABD’liler 20. yüzyılın başlarında açıkça ırkçılığı desteklemeye başlamıştır. 21. yüzyılın başlarında bu ırkçılık siyasi ve sosyal araçlarla modernleştirilerek demokratik sağ faşist sistemiyle birleştirilmiştir” açıklamalarını yaptı. Kara Panterler üyelerinin ABD’li yöneticiler tarafından haksız yere tutuklandığını ve öldürüldüğünü ifade eden Bin Vahad, “Türk halkı ve dünya bilmelidir ki ABD nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan siyahilere karşı ilan edilmemiş bir savaş yürütülmektedir. Örneğin Afrikalı köklerini unutan eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powells ve şimdiki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gibi siyasette yer alan siyahi liderler yalnızca beyaz liderliğine avukatlık yapıyorlar. Beyaz üstünlüğü ABD’de her zaman diri olacaktır” diye konuştu. Bin Vahad, ABD’nin günümüzde polis devletine dönüştüğüne vurgu yaptı. İnsan Hakları Günü’nde Türkiye’ye gelmesinin nedenini ise Bin Vahad, “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana tüm dünyaya örnek teşkil etmiştir. İslam dünyasına örnek olabilecek en iyi ülkelerden biri olduğundan buradayım” yanıtını verdi. Türkiye’nin ABD’yi anlayamadığını savunan Bin Vahad, “Türk insanı Amerika’nın ırkçılığının farkında değil” dedi. MALEZYA BAŞBAKANI BEDEVİ ‘Kamu güvenliği için halkın özgürlüğünü feda ederim’ Dış Haberler Servisi İnsan hakları savunucularına yönelik yasaklarla gündeme gelen Malezya’nın Başbakanı Abdullah Ahmed Bedevi, ulusal istikrar için halkın özgürlüklerini feda etmekten çekinmeyeceğini söyledi. “Eğer kamu güvenliği ile özgürlükler arasında tercih yapmak gerekirse, burada her zaman kamu güvenliğinin üstün geleceğini söylemekten çekinmem” diye konuşan Bedevi’nin, bu açıklamayı 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları Günü’nde yapması dikkat çekti. İnsan hakları savunucularının, son haftalarda düzenlenen gösterileri yasaklayarak ifade özgürlüğünü kısıtlamakla suçladığı Malezya’da, polis yasadışı gösterilere katıldıkları gerekçesiyle önceki gün 21 avukat ve muhalefet liderini gözaltına aldı. İnsan haklarına saygı talebiyle önceki gün düzenlenen gösteride de 9 kişi gözaltına alındı. Kamu düzenini tehdit ettiği gerekçesiyle bütün gösterilerin yasaklanmasına karşın, gelecek yıl başında yapılması beklenen genel seçimlerde tarafsızlığı sağlayacak düzenlemelerin yapılması isteğiyle 10 Kasım’da düzenlenen gösteriye 30 bin kişi katılmış, Hint kökenli Malezyalılar da 25 Kasım’da ırklar arasında eşitlik talebiyle gösteri düzenlemişti. İşadamlarına yaptığı konuşmada tutuklamaları savunan Başbakan Bedevi, “Bu kişiler yasaları görmezden geldi. Bu tür protestoların bizim kültürümüzde yeri yok” dedi. Dünyanın insan haklarına ikiyüzlü yaklaşımı 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Siz de Türkiye Barolar Birliği’nin İnsan Hakları Merkezi Başkanısınız. Birlik olarak ne gibi etkinlikler düzenliyorsunuz? AYBAY Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Başkanı olduğumdan beri, biraz mizahi biçimde söyleyeyim, ikinci geleneksel karikatür sergisi açıyoruz. Geçen yıl İnsan Hakları Günü dolayısıyla bir insan hakları ve karikatür sergisi açtık. Bu yılki insan hakları ve yargı karikatür sergisi. Eksik olmasınlar Türkiye’nin en önde gelen karikatüristleri tamamıyla amatör ruhla ve seve seve bize eserlerini veriyorlar. Bu sergilerle ilgili bize talepler de gelmeye başladı. Örneğin Bursa Barosu, Mersin’de bir STK geçen yıl açtığımız insan hakları ve karikatür sergisini istediler. Oralarda da sergi açtık. Bu yılkini de eminim daha geniş biçimde başka illerimizde de sergileyeceğiz. Bir de Ankara’da açık oturumumuz var. Bu yılki konu “Anayasa, adalet ve insan hakları.” Ayrıca 2008 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 60. yıldönümü. Bunun Türkiye’de uluslararası bir sempozyumla değerlendirilmesi için Türkiye Barolar Birliği yönetimine açtım. Olumlu bulundu. Konuyu eski AİHM başkanlarından birisine açtım. Çok memnun oldu. Ayrıca AİHM’nin yargıçlarından birisi daha, davetimizi memnunlukla kabul ettiğini bildirdi. Böylece bu uluslararası platformda insan hakları konusunu ortaya koyacağız. Dünyada insan haklarına saygı ölçüsünü nasıl görüyorsunuz? AYBAY Adaletin bir geleceği varsa insan haklarına dayanan evrensel bir adalet anlayışı olmalıdır. İnsan haklarının kıvanç veren yanının yanında gayet kirli bir yanı da var. Bütün dünyada insan hakları alanında ikiyüzlülük yaşanıyor. Suudi Arabistan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni BM üyeleri içinde tek onaylamayan ülke. Sizce neden? AYBAY Bir kere şunu belirteyim. Bu bildirge uluslararası bir sözleşme, anlaşma filan değildir. Bu bildirge BM Güvenlik Konseyi’nin bir kararıdır. BM Genel Kurulu ancak tavsiye niteliğinde karar alabileceği için bu bildirge de bir anlamda tavsiye niteliğindedir. BM Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi oylandığında Türkiye dahil büyük çoğunluk olumlu oy kullanmıştır. Ama bazı üye devletler çekimser oyu vermişlerdir. Bunlar içinde 1948’den beri varlığını sürdüren tek devlet Suudi Arabistan’dır. Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Resmi Gazete’de yayımlanan çevirisi yanlışlarla doludur. Üstelik atlanmış fıkralar vardır. Yıllar önce AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde İnsan Hakları Merkezi’ni kurduk. Ben de ilk genel sekreteriydim. O zaman Ömer Madra’yla oturduk; yanlışları düzelttik, eksikleri tamamladık ve bir broşür halinde yayımladık. Bir de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tavsiye niteliğinde olmakla birlikte manevi ağırlığı çok fazladır. Ama Türkiye’de Yargıtay İçtihatları Birleştirmesi Büyük Kurulu dahil bunu bir anlaşma sananlar var. Bu da çok yanlış. CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear